Aile Danışmanı Gülcem Yıldırım

Aile Danışmanı Gülcem Yıldırım Aile ve İlişki Danışmanlığı
İletişim: 0544 726 92 93

Mutlu yıllar 🎈
31/12/2024

Mutlu yıllar 🎈

Ankara’da bir çift, boşanma sırasında tuvalet fırçası hakkı üzerinde anlaşamadı. Basit bir eşyanın çatışma konusu haline...
30/12/2024

Ankara’da bir çift, boşanma sırasında tuvalet fırçası hakkı üzerinde anlaşamadı. Basit bir eşyanın çatışma konusu haline gelmesi, aslında yaşananların bir sembolü. Bu, sadece bir fırça değil; kırgınlıkların, hayal kırıklıklarının ve “haklılık” arayışının bir yansıması.

Yas tutmanın öfke aşamasında, insanlar çoğu zaman kaybın acısını küçük detaylara yükler. Mesele fırça değil; mesele, terk edilmişlik, adaletsizlik ve hesaplaşma isteği.

Boşanma masasında konuşulan her detay, aslında bitmeyen duyguların bir çığlığıdır. Fırça da olsa, masa da olsa… Bu, kaybedilen bir ilişkinin ardında kalan son savaştır.

Gün içinde zihninizde durmadan dönen düşünceler, aslında geçmişin izlerini taşır. Çocuklukta yaşadığınız travmaların yan...
26/12/2024

Gün içinde zihninizde durmadan dönen düşünceler, aslında geçmişin izlerini taşır. Çocuklukta yaşadığınız travmaların yankısı, bugün zihninizde düşünce olarak belirebilir. Ancak her düşünce yalnızca bir başlangıçtır. Onun derinliklerinde bir duygu gizlidir.

Beyin, bu duyguyu hissetmek istemediği anda hemen başka bir düşünceye atlar. Ama kaçtığı her yeni düşüncede yine bir duygu vardır. Zihin, bu döngüyü tekrar tekrar yaşar.

Sürekli düşünmek bir kaçış yoludur; hissedilen değil, bastırılan duyguların izidir. Düşünceler susmasa da, aslında onların altında yatanı anlamak mümkündür.

Yansıtmalı özdeşim (projective identification) bağlamında çok konuşma, kişinin bilinçdışı olarak taşıdığı olumsuz duygul...
19/12/2024

Yansıtmalı özdeşim (projective identification) bağlamında çok konuşma, kişinin bilinçdışı olarak taşıdığı olumsuz duyguları başkalarına yansıtma ve bu duyguların yükünü karşı tarafa taşıtma çabası olarak yorumlanabilir. Kişi, kendi içsel gerginliklerini veya kaygılarını konuşma yoluyla karşı tarafa aktarır. Ancak bu süreç, yalnızca duygusal yükün paylaşılması değil, aynı zamanda o duyguların başkaları tarafından da hissedilmesine neden olur.

Örneğin, bir kişi yoğun bir endişe yaşıyorsa, sürekli konuşarak bu endişeyi çevresindekilere yansıtır ve onların da benzer bir rahatsızlık hissetmesine sebep olabilir. Bu durum, kişinin rahatlamasına kısa vadede yardımcı olabilir, çünkü duygusal yükü paylaştığını hisseder. Ancak uzun vadede, bu iletişim şekli, karşı tarafta bir bunalmışlık hissi yaratabilir ve insanlar, bu sürekli yansıtmadan kaçınmak için uzaklaşmaya başlayabilir.

Bu yüzden çok konuşma, bilinçdışı bir savunma mekanizması olarak görülebilir; kişi kendi duygularıyla baş etmek yerine onları başkalarına “yükler.” Ancak sağlıklı ilişkiler için, bu duygularla yüzleşmek ve konuşmayı yalnızca bir boşaltma aracı olarak değil, karşılıklı bir bağ kurma yolu olarak kullanmak önemlidir.

Hayatın sana bir şeyler borçlu olduğu yanılgısı içindesin…
17/12/2024

Hayatın sana bir şeyler borçlu olduğu yanılgısı içindesin…

Bilinçdışımız, geçmişte yaşadığımız deneyimlerle şekillenir. Bilinçdışımız çoğu zaman fark etmeden devreye girer. Karşım...
15/12/2024

Bilinçdışımız, geçmişte yaşadığımız deneyimlerle şekillenir.

Bilinçdışımız çoğu zaman fark etmeden devreye girer. Karşımızdaki kişinin davranışlarını kendi geçmiş deneyimlerimiz, korkularımız ya da travmalarımız üzerinden yorumlarız. Bu yorumlar genellikle bilinçli bir düşünce sürecinden değil, içimizde biriken ve farkında olmadığımız duygulardan beslenir.

Sonuç mu? Tahminler yaparız. Karşı tarafın ne hissettiğini ya da neden böyle davrandığını anlamak yerine, kendi zihnimizde oluşturduğumuz hikayeye inanırız. Tepkilerimiz de bu hikayelere göre şekillenir. Ancak bu hikayelerin çoğu gerçek değildir; bilinçdışımızın bir yansımasıdır.

Örneğin:
Bir partner, sevgilisine soğuk bir şekilde mesaj yazdığında, diğer taraf bunu bilinçdışında şöyle yorumlayabilir: “Bana kızgın olmalı, belki artık beni sevmiyor.” Ama bu tepkinin kaynağı aslında o anda değil, geçmişte yaşanan bir terk edilme korkusu veya kendini değersiz hissetme deneyimidir.

Bilinçdışı, eski yaraları yeniden canlandırır ve bu düşünceyle hareket eden kişi belki de karşılık olarak soğuk davranmaya başlar. Sonuç? Sessizlik büyür, ilişki uzaklaşmaya başlar. Ama gerçek neydi? Partner belki sadece yoğun bir gün geçiriyordu, aklında hiçbir olumsuz niyet yoktu.

Eğer bu noktada zor bir konuşma yapılabilseydi, şu cümleler devreye girebilirdi:
“Bugün biraz mesafeli hissettim, bu beni üzdü. Her şey yolunda mı?”
Böyle bir soru, bilinçdışındaki hikayenin gerçek bir diyalogla değişmesine olanak tanırdı.

Sessizlik, bilinçdışının yazdığı yanlış senaryoların büyümesine yol açar. Gerçek iletişim, bu senaryoları yıkmanın ve sevgi dolu bir bağ kurmanın anahtarıdır.

“Sözleriniz, bir insanın zihninde görünmez yaralar açabilir.”Bedensel cezalar fiziksel acı verir ve zamanla iyileşir. An...
13/12/2024

“Sözleriniz, bir insanın zihninde görünmez yaralar açabilir.”

Bedensel cezalar fiziksel acı verir ve zamanla iyileşir. Ancak sözlü cezalar, utanç ve aşağılanma yoluyla insan zihnine nüfuz eder. Bu sözlerin etkisi sadece bilinçte kalmaz; bilinçdışına derin bir şekilde kök salar ve kişinin özbenliğini şekillendirir.

Bilinçdışı, özellikle çocukluk döneminde son derece alıcıdır. Çocuklar, onlara söylenen her şeyi yalnızca duymaz, aynı zamanda bu sözleri gerçeklik olarak benimser. “Sen başarısızsın,” “Senden bir şey olmaz,” gibi aşağılayıcı ifadeler, bir çocuğun bilinçdışında yankılanarak bir özdeğer krizine dönüşür. Yetişkinlikte bu kriz, özgüven eksikliği, başarısızlık korkusu, ve sürekli kendini kanıtlama çabası olarak ortaya çıkar.

Ama mesele sadece çocuklukla sınırlı değil. Bir yetişkin bile tekrarlanan utanç duygularıyla bilinçdışında “yetersiz” olduğuna inandırılabilir. Çünkü bilinçdışı, söylenen her şeyi sorgulamadan kaydeder ve bu kayıtlar kişinin düşünce ve davranışlarını yönetir.

Dahası, bu tür bilinçdışı yaralar yalnızca bireyde kalmaz; kuşaklar boyunca aktarılır. Bir birey, kendi utanç duygularını farkında olmadan çocuklarına aktarabilir. Böylece, sözlerin açtığı yaralar bir aile mirasına dönüşür.

“İnsanların başkalarına söylemek istedikleri kendi duymak istedikleridir, yazdıkları okumak istedikleridir. Sevmesi sevi...
12/12/2024

“İnsanların başkalarına söylemek istedikleri kendi duymak istedikleridir, yazdıkları okumak istedikleridir. Sevmesi sevilmeyi istediği biçimdedir.”
Tezer Özlü

Bir çocuk, sevgiye ve güvene muhtaçtır. Ancak sürekli eleştirilen, aşağılanan veya görmezden gelinen bir çocuk, bilinçdı...
11/12/2024

Bir çocuk, sevgiye ve güvene muhtaçtır. Ancak sürekli eleştirilen, aşağılanan veya görmezden gelinen bir çocuk, bilinçdışında bir inanış geliştirir:
“Ben yeterince iyi değilim. Daha iyi olmalıyım ki beni sevsinler.”

Bu inanç, çocuğun kendi benliğini bastırmasına ve yetişkini memnun etmek için bir “maskeye” bürünmesine yol açar. Çocuk zamanla kim olduğunu unutur; kendi ihtiyaçlarını ve duygularını reddeder. Bu, ileride özgüven eksikliğine, kimlik karmaşasına ve kişilik bozukluklarına dönüşür.

Bilinçdışına işlenen bu “yeterince iyi değilsin” mesajı, bir ömür boyunca kişinin ilişkilerini, seçimlerini ve kendine bakışını sabote eder. Ve tüm bunların sebebi, zarar veren yetişkinin sorumluluğunu almamasıdır.

Affedici olan, siz ona kötü davransanız da sizi her zaman sevmeye devam eden anneler değil çocuklardır.
Zarar verenin karşısında iyi olma çabası çocukta kişilik bozukluğuna sebep olur.

Çocuklukta duygusal istismara uğramış kişiler diğerlerinin  yüz ifadesini ve beden dilini okuma konusunda uzmanlaşmıştır...
10/12/2024

Çocuklukta duygusal istismara uğramış kişiler diğerlerinin yüz ifadesini ve beden dilini okuma konusunda uzmanlaşmıştır. Özellikle tutarsız ebeveynler tarafından büyütülen çocuklar bu şekilde kendilerini ruhsal ve bedensel olarak korumayı öğrenir.

Tutarsız ebeveynler bir gün çocuğu övdüğü bir davranışı ertesi gün eleştirebilir. Bu ebeveynlerin ruh halinde göre çocuğa davranışları değişiklik gösterir. Çocuk annenin o gün kızgın olduğunu anlarsa daha uyumlu olması gerektiğini düşünür. Çünkü anne kızgın olduğu zaman çocuğun ruhunu acıtır. Çocuk ruhsal bütünlüğünü korumak için ebeveynlerin duygu durumunu okuyarak kendini korur.

Bir insan ne kadar çok şeye ilgi duyarsa, o kadar çok mutlu olma olanağına kavuşur  ve o derece az kederin insafına bağl...
08/12/2024

Bir insan ne kadar çok şeye ilgi duyarsa, o kadar çok mutlu olma olanağına kavuşur  ve o derece az kederin insafına bağlı olur, çünkü bunlardan birini yitirecek olsa diğerine yönelebilir...

Altyazı; “çocuğunuza ‘aşkım’ demeyin!” “Aslanım, yiğidim koçum’ demek de yanlış”İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabil...
07/12/2024

Altyazı; “çocuğunuza ‘aşkım’ demeyin!” “Aslanım, yiğidim koçum’ demek de yanlış”

İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Şahin, sosyal medya hesabında çocuklarını “Aşkım”, “Sevgilim” diyerek seven ebeveynleri uyararak, “Yeterince sevilmemiş veya ilgi görmemiş olabilirsiniz ama siz gene de çocuklarınıza ‘aşkım’ demeyin, terapiye gidin” dedi.

Milliyet’ten Mert İnan’ın sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Şahin, “Çocuklar 3 - 6 yaşları arasında, heteroseksüel olacaklarsa karşı cinsten, eşcinsel olacaklarsa aynı cinsten ebeveynlerine cinsel arzu ve aşk duyarlar. Bu arzuların zamanla çözülmesi ve devam etmemesi gerekir ki, çocuk sağlıklı bir aşk ilişkisi ve cinsel yaşam kurabilsin. Çocuklarına ‘aşkım, sevgilim’ diye hitap eden ebeveynler, çocuklardaki bu geçmesi gereken arzuları provoke etmiş ve devamlılığını sağlamış olurlar. Bu şekilde anne - babasına çocukluk aşkı ve cinsel arzusu çözülmemiş kişiler, eşleriyle sağlıklı duygusal ve cinsel ilişki kuramazlar” diye konuştu. ‘Duygusal istismar’ “Çocuklara ‘aşkım, sevgilim’ diyen anne - babaların aslında kendilerinin sevilme ihtiyacı var. Anne, babalara düşen onların kendi ayakları üzerinde durabilen, bağımsız kişiler haline gelmelerini engellememektir. Evlatları tarafından çok fazla sevilmek isteyen anne - babalar, çocuklarına duygusal olarak yapışma eğilimi gösterdiklerinden bağımsızlaşıp olgunlaşmalarını engelliyorlar. Çocukları kendi isteklerimiz doğrultusunda kullanmak, duygusal istismardır.” ‘Teyzeciğim de olmaz’ “Çocuklara, ‘anneciğim, babacığım, teyzeciğim’ gibi hitaplar da çocuğun kim olduğuna dair kafasını karıştırıp, kimlik bütünlüğünün gelişimini olumsuz etkiler. Teyzesi çocuğa ‘teyzeciğim’, amcası çocuğa ‘amcacığım’ çocuğun kafası karışır. Daha da önemlisi çocuğun etrafındaki kimselere ilişkin gerçek duygu ve düşünceleri yerine, büyükler tarafından yönlendirilmiş sahte bir dünya oluşturur.” ‘Aslanım, yiğidim koçum da yanlış’

Prof. Dr. Bengi Semerci (Çocuk - genç ve erişkin psikiyatristi): “Aslanım, yiğidim, koçum, anneciğim, babacığım, aşkım, sevgilim’ gibi söylemler çocuğun aklını karıştıracak, gelişim sırasında ayrışmasını, sınırlarını, ilişkilerini bozacak

Address

Istanbul

Opening Hours

Monday 10:00 - 19:00
Tuesday 10:00 - 19:00
Wednesday 10:00 - 19:00
Thursday 10:00 - 19:00
Friday 10:00 - 19:00
Saturday 10:00 - 19:00

Telephone

+905447269293

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Aile Danışmanı Gülcem Yıldırım posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Practice

Send a message to Aile Danışmanı Gülcem Yıldırım:

Share

Share on Facebook Share on Twitter Share on LinkedIn
Share on Pinterest Share on Reddit Share via Email
Share on WhatsApp Share on Instagram Share on Telegram