08/07/2025
Kurumsal Tükenmişlik: Kimler Etkileniyor, Neden ve Nasıl Önlenir?
Tükenmişlik, Dünya Sağlık Örgütü’ne göre kronik iş yeri stresine karşı verilen yetersiz bir yanıt sonucu ortaya çıkan; duygusal tükenme, işle ilgili olumsuz tutum ve kişisel başarı hissinde azalma ile kendini gösteren bir sendromdur. Maslach ve Leiter (2016), bu durumu çalışanların işlerinden uzaklaştıkları, motivasyonlarını kaybettikleri ve performanslarının düştüğü çok boyutlu bir sorun olarak tanımlamaktadır. Bu sendrom, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda organizasyonel yapıların bir yansımasıdır.
Araştırmalar, özellikle insan odaklı mesleklerde – öğretmenler, sağlık çalışanları, akademisyenler gibi – tükenmişlik riskinin daha yüksek olduğunu gösteriyor. Kariyerin erken evrelerinde olan bireyler de duygusal tükenme ve düşük başarı hissi yaşayabiliyor. Bununla birlikte, iş yükü fazlalığı, kontrol eksikliği ve sosyal destek yetersizliği hemen her sektörde tükenmişliği artıran temel etkenler olarak öne çıkıyor.
Tükenmişliğin temel nedenleri arasında uzun çalışma saatleri, iş üzerinde düşük kontrol, duygusal yıpranma ve bireyin değerleri ile kurum kültürü arasındaki uyumsuzluk bulunuyor. Çalışanların yeterliliklerini sorgulamaya başlaması ve başarısızlık hissi yaşaması ise motivasyon kaybına yol açıyor.
Tükenmişliği önlemek için organizasyonların sistemsel çözümlere odaklanması gerekiyor. İş yükünün dengelenmesi, rol netliğinin sağlanması, esnek çalışma modelleri ve güçlü bir sosyal destek ortamı oluşturulması bu sürecin yönetiminde kritik rol oynuyor. Çalışan bağlılığını artırmak yalnızca refahı değil, kurumsal başarıyı da destekliyor. Özellikle genç çalışanlara mentorluk ve gelişim fırsatları sunulması, tükenmişlik riskini azaltmada etkili bir yöntem olarak öne çıkıyor.
Bireysel düzeyde ise iş ve özel yaşam sınırlarını korumak, stres yönetimi tekniklerini uygulamak, sosyal ilişkileri güçlendirmek ve gerektiğinde profesyonel destek almak önem taşıyor. Bu çok boyutlu sürecin yönetiminde bireysel adımlar önemli olsa da, asıl çözümün organizasyonel düzeyde ele alınması gerektiği unutulmamalıdır.