Psikolog Rumeysa Sek

12/01/2024

07/07/2023

Ebeveyn-çocuk ilişkilerini konu edinen filmleri izlemeyi sevenlere geçen senenin yapımlarından Aftersun kalpten bir öneri! 🌞 Özlem, yas, melankoli gibi bir sürü duyguyu işleyen film kimilerine sıkıcı gelse de benim için derinlikli anlamlara sahipti.❤️‍🩹

〰️Aftersun, Sofia’nın babasıyla birlikte geçirdiği yaz tatilini hatırlayarak, onu anlama çabasına odaklanıyor. Filmin yönetmeni Wells, Aftersun'u 20 yıl sonra bir kızın zihnine parıldayan bir çocukluk anısı olarak sunuyor.

〰️Görme, dokunma, işitme ve tatma gibi duyular ile bir yerde yaşadığımızı hissederiz. Bu duyular ise zihindeki an’ları anımsatır. Hepimizin hayatında, geçmişe ait mutlu bir anı duyumsatan, önemsiz ya da sıradanmış gibi görünen kokular, tatlar, nesneler bulunur. Tıpkı Aftersun’daki yüze sürülen krem, saç teline değen güneş gibi.

〰️Filmde sanki bir kurgu değil de birbirini seven baba ile kızın güzel geçen bir yaz tatiline ait video görüntülerini izliyoruz. Olağandışı hiçbir aksiyon yok, yalnızca elle tutulurcasına maddeleşmiş durağan bir gerçeklik var.

〰️Sofia için bugünden geçmişe bakmak, bir anlamda geçmişe duyulan arzu ve özlemi anlatıyor. Geçmişe dönme ve yaşadıklarını yeniden bugünkü Sofia olarak deneyimleme arzusu ise yetişkin dünyasında hüzünlü nostaljik bir yolculuğa dönüşüyor.

29/05/2023

Bugün, bir çoğumuzun deneyimlediğini düşündüğüm psikolojik esnekliğimizi zorlayan duygulara bir bakalım istedim. 💌
Duygulara temas etmek hepimiz için bir yerden zorlayıcı olabiliyor. Ne hissettiğimizin farkına varmak bir yana, fark edebildiğimizi isimlendirmek dahi uzun bir yolculuk getirebiliyor hayatımızın tam orta yerine.

Duygular doğaldır, insan olmanın ayrılmaz parçalarıdır. Kierkegaard, insanın kaygı ile umutsuzluk arasında gidip gelmeye mahkum olduğundan bahseder. Kaygıyı; ihtimallerle, belirsizliklerle, yapabileceklerimizle, özgürlüğümüzle ve bununla birlikte bütün bunların getirdiği kargaşa ve kaosla karşılaştığımızda kendimizi içinde bulduğumuz ruh halidir. Buna karşın umutsuzluk; seçeneğimizin olmadığını düşündüğümüzde, her şeyin baştan belirlendiğini sandığımızda gelen tıkanmıştık halidir. Kierkegaarda’a göre bu ikisini yaşamamızda hiçbir sorun yoktur, sadece bu iki ucun bizlere ne anlatmaya çalıştığına kulak vermeye çalışmamız değerlidir. Kaygı, fazlasıyla kaosun içerisine kaybolduğumuza ve artık sağlam bir zemine ihtiyacımız olduğuna işarettir. Umutsuzluk ise girdiğimiz yolu tükettiğimizin, tekrar ihtimallerimizi görür hale gelip farklı bir yola başvurmanın vakti geldiğinin habercisidir.
Depresif ve umutsuz hissettiğinizde bu hisler sizi neye sevk edecek, nereye götürecek, keşfetmeye çalışın. Tüm duygular vermek istedikleri mesajlarla gelirler. Görevini tamamlayan duygular geri çekilir, ta ki bize verecek yeni bir mesajları olana kadar.

‘ün Kendin Olmanın Dayanılmaz Hafifliği kitabı bugün bana kaynak oldu. ✨🫶🏻🌿

22/05/2023

Belki, sadece bir çocuk kitabı değil benim için. Hepimizin zihninden geçen, geçmiş olan düşüncelere, benzer hislere şefkatle temas ediyor. Benden sizlere kalpten bir öneri!

Sen, var olmuş ve olabilecek tek sensin. Benzersizsin. Sadece burada ve bu zamanda var olmanın oranı son derece büyük ve bir daha asla yaşanamayacak kadar nadir.
Bu, yapacağın ve olabileceğin her şeyin hikayesidir. Bu hikaye şu anda kim olduğun ve içinde barındırdığın tüm büyülü ve sınırsız potansiyel içindir. 🍀

30/04/2023

Yoğun, bol çalışmalı ve güzel haberler aldığım bir haftayı geride bırakırken🍀🐝👩🏻‍💻

27/04/2023

🪢
Birçok duygu gibi şefkatli hissetmekte de güven önemli bir yer kaplar. Bir ötekine güven duyabilmek için sağlam, öngörülebilir ve değişmez zeminlere ihtiyaç duyarız. Bu ihtiyacımızda da oldukça hakkımızdır.
Şu cümleleri sıklıkla duymuşuzdur. “Onu seviyorum ama kendime güvenmiyorum, ya onu hayal kırıklığına uğratırsam, ya onu hep aynı şekilde sevemezsem” ya da bir başka versiyonu olan “Ona güvenemiyorum, şimdi her şeyi iyi ve güzel ama ileride ya beni aynı şekilde sevmezse, ya zor zamanımda yanımda olmazsa” ya da yaşama dair olan bir güvensizlik; “Bu dünyaya çocuk getirmek çok anlamsız, bunca belirsizlik varken.”

Bu söylemler size tanıdık geldi mi?

Başkalarının iyi oluşuna dair ilgimiz, ardından güveni de getirir. Eğer ilişki içinde olduğumuz kişilere güven duymak isterken kendimiz güvenmiyorsak bu huzursuzluğu ve ilişkide belirsizliği beraberinde getirecektir. Genelde durumları tahmin edebilmek ve kontrol edebilmek isteriz. Peki bizi son derece rahatsız eden belirsizliğe tahammülsüzlüğü nasıl ortadan kaldırabiliriz?

Kendimize şunları soralım:
-Dönüp geçmiş deneyimlerinize baktığınızda neler sizi çok üzmüştü? Şimdi üzüldüğünüz şeylere baktığınızda aynı duygulara sahip misiniz?
-Gelecekten neler beklemiştiniz? Şuanki yaşamınız bu beklentilerinizle aynı mı? Aynı şeylerin sizin için hala değeri var mı?

Bunlardan bazıları gerçekleşmiş bazılarıysa gerçekleşmemiş ve hatta bazılarının sizin için artık önemi yoktur. Güven, belirsizliğe tahammül de tıpkı değişimi fark etmek kadar önemlidir. Kendimize, ötekilere ve yaşama güvenmek…

*Bu yazı Zümra Atalay’ın Şefkat kitabından ilham alınarak yazılmıştır.

02/01/2023

Neden hep aynı tip insanlara aşık oluyorum? Neden bütün ilişkilerimde hüsrana uğruyorum?
Bütün ilişkilerimin birbirinin tekrarı olması tesadüf mü?
Bu gibi sorular sizin de kendinize sorduğunuz sorulardan en az biri ise cevapları hakkında içgörü kazanabileceğiniz bir kitap.

Erken yaşta oluşan bağlanma stillerinden başlayıp ilişki becerilerini geliştirmeye uzanan bu kapsamlı kitap sayesinde kendi bağlanma stiliniz hakkında bilgi edinip, ilişkilerinizle ilgili farkındalık oluşturabilirsiniz. Bağlanma stillerini anlamak, insanların herhangi bir romantik durumdaki davranışlarını anlamanın ve öngörmenin kolay, güvenilir bir yoludur.

Doğumumuzdan itibaren bakım verenimiz ile yaşadığımız deneyimler ileride romantik ilişki yaşadığımız kişi ile olan ilişkimizi, beklentilerimizi, davranışlarımızı, duygularımızı şekillendiriyor. Bağlanma kuramına göre bakım verenimizle kurduğumuz ilişki ile romantik ilişkilerimizde birbirlerine benzer deneyimler yaşıyoruz. John Bowlby ve arkadaşları tarafından oluşturulan kuram çocuk ve ebeveyn ilişkisini anlamak için araştırılmıştır fakat bağlanma stillerinin yetişkinlikte de ilişkileri önemli ölçülerde etkilediği görülmüştür.

Bağlanma, hayat boyu devam eden ve keskin çizgileri olmayan bir süreçtir. Herkesin kendisiyle ve diğer insanlarla ilgili geliştirdiği ilişkilerini daha güvenli ve sağlıklı yaşaması her zaman mümkündür.