Dermokozmetik Uzmanı

Dermokozmetik Uzmanı Dermokozmetik, Anne ve Bebek, Vitamin, Medıkal.

15/12/2024
Kulak çınlaması deyip geçmeyin! Hastalık habercisi olabilirİnsanların kısa süreli de olsa hayatlarında en az bir kez kul...
19/09/2023

Kulak çınlaması deyip geçmeyin! Hastalık habercisi olabilir

İnsanların kısa süreli de olsa hayatlarında en az bir kez kulakta ‘çınlama’ tarzında bir ses duyabileceğini belirten Prof. Dr. Mehmet Eken, “Tinnitus yani kulak çınlaması bireyin hayat akışını olumsuz etkiliyor ve ilerleyen süreçte hem psikolojik hem de bedensel sorunlar yaşanabiliyor. Bu çınlama bazen uzun süreli bazense kısa süreli olarak yaşanabiliyor” dedi.

Çınlama, vızıltı, uğultu, cızırtı veya düdük sesi gibi farklı şekillerde hissedilebilen kulak çınlamasının göz ardı edilmemesi gerektiğini söyleyen Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Eken, “Kulak çınlaması, birçok insanın yaşadığı yaygın bir semptom olsa da bazı durumlarda bir hastalığın belirtisi olabilir.
Kulak çınlaması, kulakta duyulan çeşitli seslerle karakterize edilen bir durumdur ve nedeni birçok faktöre bağlı olarak değişebilir” diye konuştu.

“HASTALIK HABERCİSİ OLABİLİR”

Kulak çınlamasının bir hastalık değil, semptom olduğuna vurgu yapan Eken, “Kulak çınlaması işitme kaybı, kulak enfeksiyonları, yüksek tansiyon, stres veya bazı ilaçların yan etkileri gibi çeşitli faktörlerle de ilişkilendirilebilir.

Kulak çınlamasının nedenleri arasında uzun süreli yüksek seslere maruz kalma, işitme sistemi hasarı, yaşlanma, kulak enfeksiyonları, sinüzit, çene eklemi bozuklukları ve stres gibi faktörler yer almaktadır. Ancak, bazı durumlarda, kulak çınlamasının nedeni net bir şekilde belirlenemeyebilir. Kulak çınlaması, bireyin yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir. Uykusuzluğa, konsantrasyon sorunlarına, anksiyeteye ve depresyona yol açabilir. Bu nedenle, kulak çınlaması yaşayan kişilerin bir Kulak Burun Boğaz Uzmanına başvurarak değerlendirme ve tedavi almaları önemlidir” ifadesini kullandı.

“TEDAVİ ALTTA YATAN NEDENE GÖRE BELİRLENİR”

Uygulanacak tedavinin altta yatan nedene bağlı olarak değiştiğini söyleyen Prof. Dr. Eken, “İşitme kaybı temelinde oluşan kulak çınlaması durumunda, işitme cihazları veya maskeleme cihazları gibi işitme yardımları etkili olabilir. Diğer durumlarda, stres yönetimi, yaşam tarzı değişiklikleri, meditasyon ve ses terapisi gibi yöntemler kullanılabilir” dedi. Kulak çınlamasını önlemek için yapılması gerekenlere de değinen Eken, “Yüksek seslere maruz kalmaktan kaçınmak, işitme koruyucu önlemler almak ve stres yönetimi tekniklerini uygulamak önemlidir. Ayrıca, düzenli olarak kulak sağlığı kontrolleri yapmak ve kulak hijyenine dikkat etmek de kulak çınlamasının oluşma riskini azaltabilir” diyerek sözlerini noktaladı.

Cnntürk:17.09.2023

Hem Kilo Verdiriyor Hem de Cildi Tazeliyor! Yoğurda 1 Kaşık Eklemeniz Yeterli!Sağlıklı yaşam alışkanlıkları, son dönemde...
28/08/2023

Hem Kilo Verdiriyor Hem de Cildi Tazeliyor! Yoğurda 1 Kaşık Eklemeniz Yeterli!
Sağlıklı yaşam alışkanlıkları, son dönemde giderek daha fazla benimseniyor ve insanlar hem daha sağlıklı beslenme hem de kilo vermek istiyor. Bu mucizevi gıda, vücudu gençleştirmeye ve özellikle kalp sağlığını geliştirmeye yardımcı olurken, kilo verme sürecinizi hızlandıracak ve daha sağlıklı bir yaşam tarzına adım atmanıza olanak tanıyacak.
Sağlıklı yaşam alışkanlıkları kapsamında geçmişte sıkça kullanılan tedavi yöntemleri şimdi tekrar popülerlik kazanıyor. Doğanın mucizevi gıdaları arasında yer alan bazı baharatlar, sağlığınıza büyük katkılar sunabilir. Günün herhangi bir zamanında bir kaşık bu baharatı yoğurdunuzun içine karıştırdığınızda, yaşlanma karşıtı ve kilo vermenize yardımcı olabilecek etkilerini kolaylıkla gözlemleyebilirsiniz.

Sumak, ekşi bir tat profiliyle herkesin tercih etmediği bir baharat olabilir, ancak sağlığa olan faydaları göz ardı edilmemelidir. Bu baharat, antioksidanlar bakımından zengin bir içeriğe sahiptir ve vücudu korurken gençleştirici etkilere sahiptir. Günde bir tatlı kaşığı sumak ile yoğurdu karıştırarak tüklemek, metabolizmanızı hızlandırmanıza ve hücre yenilenmesi sayesinde genç kalmanıza yardımcı olabilir. İşte günde bir kaşık sumak ve yoğurt tüketiminin sağladığı faydaları:
Kalp sağlığını korur: Sumak, antioksidan ve anti-enflamatuar özelliklere sahip olan sağlıklı bir baharattır. Bu özellikler sayesinde günlük olarak tüketilen sumak, kalp hastalıkları riskini azaltır. Ayrıca, kalp krizi ve felç riskini düşüren sumak, yüksek kolesterol seviyelerini dengelemeye yardımcı olur.

Kilo vermeye yardımcıdır: Sumak, metabolizmayı hızlandırarak ve sindirimi destekleyerek kilo verme sürecini kolaylaştıran bir baharat olarak ün kazanmıştır. Sağlıklı yapısı sayesinde kilo verme hedeflerinize ulaşmanıza yardımcı olabilir.

Kansere karşı koruyucudur: Sumak içerdiği sağlıklı bileşenler sayesinde vücudun kanserli hücrelere karşı koymasına yardımcı olur. Sağlıklı yapısı ile sumak kansere karşı koruyucu bir baharattır.

Bağışıklığı güçlendirir: Sumak, içerdiği yüksek miktarda C vitamini ile bağışıklık sistemini destekleyen bir gıda olarak bilinir. C vitamini ve antioksidanlar, vücudu hastalıklara karşı koruma konusunda yardımcı olabilir. Sumak tüketimi ile bağışıklık sisteminizin güçlenmesine katkı sağlayabilirsiniz.

Yaşlanma karşıtı etki gösterir: Düzenli olarak sumak tüketmek cildin gençleşmesine ve yaşlanma etkilerinin yavaşlamasına katkı sağlayabilir. Bu da vücudunuzun daha uzun süreler boyunca genç ve canlı görünmesine yardımcı olabilir.
Halktv:28.08.2023

Hafızanızı taze tutacak mucizevi bitki: İşte faydaları ve tarifleri!Biberiye, hafızayı güçlendiren sıradışı bir baharat!...
22/08/2023

Hafızanızı taze tutacak mucizevi bitki: İşte faydaları ve tarifleri!

Biberiye, hafızayı güçlendiren sıradışı bir baharat! Bilimsel olarak desteklenen bu etkisini ve diğer faydalarını keşfedin!
Biberiye, Akdeniz mutfağının vazgeçilmez bir parçası olmanın ötesinde, tıbbi özellikleriyle de tanınır. Ancak bu baharatın sağlıkla ilgili birçok yararı arasında, bir tanesi özellikle öne çıkar. İşte detaylar:
Biberiyenin Hafıza Güçlendirme ve Nöroprotektif Etkisi
Biberiye, özellikle belleği güçlendirme konusunda önemli bir bitkidir. İçerdiği rozmarinik asit, antioksidan ve anti-inflamatuar etkilere sahip olduğu için beyin fonksiyonlarını korumada etkili olabilir.
2015 yılında yapılan bir araştırma, biberiye ekstraktının hafızayı güçlendirme ve öğrenme kabiliyetini artırma potansiyeli olduğunu göstermiştir.
Nöroloji uzmanlarına göre; biberiyenin beyin üzerindeki olumlu etkileri, son yıllarda bilimsel çalışmalarla da destekleniyor. Ancak bu etkinin tam olarak nasıl gerçekleştiği hala araştırma konusudur.

Biberiyenin Faydaları

1. Anti-inflamatuar Özellik: Biberiye, iltihapla mücadele edebilir ve bu sayede birçok kronik hastalığın önlenmesine yardımcı olabilir.
2. Saç Sağlığını Destekleme: Biberiye yağı, saç dökülmesini önlemeye yardımcı olabilir.
3. Mideyi Koruma: Sindirim sistemini destekler ve mide rahatsızlıklarını hafifletmeye yardımcı olabilir.
Biberiye Çayı Tarifi:
Malzemeler:
- 1 yemek kaşığı kurutulmuş biberiye
- 1 su bardağı sıcak su

Hazırlık:
1. Kaynamış suya biberiyeyi ekleyin.
2. 5-10 dakika demlenmeye bırakın.
3. Süzerek için. Sabahları taze olarak tüketebilirsiniz.
Not:Biberiye çayı, özellikle sindirim sistemi için faydalıdır. Ancak, fazla miktarda tüketilmemelidir.
Biberiye, sadece yemeklerde değil, sağlık için de eşsiz bir katkı sağlar. Ancak her doğal tedavi yönteminde olduğu gibi, biberiyenin aşırı tüketimi veya yanlış kullanımı olumsuz etkilere neden olabilir. Bu nedenle, özellikle tıbbi bir durum için kullanmayı düşünüyorsanız uzmana danışmalısınız.

Cumhuriyet:21.2023

Yaz aylarında ge***al enfeksiyonlardan korunmak için bunlara dikkat!Yazın denizin, kumun ve güneşin tadını çıkarıyoruz a...
19/08/2023

Yaz aylarında ge***al enfeksiyonlardan korunmak için bunlara dikkat!

Yazın denizin, kumun ve güneşin tadını çıkarıyoruz ama aynı zamanda vajinal enfeksiyonlara da yakalanma sıklığımız artabiliyor. Özellikle aşırı sıcaklık ve nem, mantar ve bakterilerin çoğalmasına neden olabilir ve havuz ve denizden sonra ıslak mayo ve bikini giymek kadınlar için önemli bir risk oluşturur.
Vajinadaki doğal bakteri dengesini korumak önemlidir. Laktobasil adı verilen bu faydalı bakteriler, zararlı mikroorganizmaların ve mantarların büyümesini engeller. Yararlı bakteri sayısı azaldığında veya vücudun bağışıklık sistemi bozulduğunda, savunmalar düşer, bu nedenle sık vajinal enfeksiyonlar yaşanabilir.
Ge***al enfeksiyonlardan korunmak için nelere dikkat edilmelidir?
Probiyotik gıdaların önemi günümüzde birçok alanda ön plana çıkmaktadır. Kefir ve ev yapımı yoğurt gibi probiyotik besinlerin tüketilmesi bağışıklık sistemini olumlu yönde etkiler ve flora olarak bilinen doğal çevrenin korunmasına yardımcı olur. Bu sayede ge***al bölgede sık görülen vajinal enfeksiyonların önüne geçilebilir.
Aşırı hijyen, yarardan çok zarar verebilir
Sanılanın aksine ge***al bölgenin sürekli ve aşırı temizliği vajinal enfeksiyon riskini artıran başlıca faktörlerden biridir. Sık temizlik, ge***al bölgedeki iyi bakteri miktarını azaltabilirken, dengeyi de bozabilir. Özellikle cinsel organları normal sabunla temizlemek vajinanın pH'ını bozabilir ve hatta salgıları artırabilir. Su ile yıkamak aslında en iyisidir. Ayrıca ge***al bölgeye özel asidik pH'lı temizleyici ürenler kullanmak da mümkündür.
Islak mayo ve bikiniye dikkat!
Sıcak ve nemli koşullar mikrobiyal büyümeye eğilimli olduğundan ıslak mayo ve bikini giymemeye çalışın. Havuzdan veya denizden çıktıktan sonra mayo veya bikini altınızı değiştirmeye özen gösteriniz ve kurulayınız. Giyinme şekliniz de sağlığınızla yakından ilgilidir.
Sürekli sentetik iç çamaşırı ve çok dar pantolon giymek ge***al bölgede nefes almayı engelleyebilir ve enfeksiyon riskini artırabilir. Bunun için mümkün olduğunca pamuklu iç çamaşırı giymeye, sık sık kıyafet değiştirmeye ve çok dar pantolonlar seçmemeye özen gösterin.
Sık cinsel ilişki vücudun doğal dengesini bozarak vajinal akıntıların sık tekrar etmesine yol açabilir. İlişki sonrası tekrarlayan enfeksiyon sorununuz oluyorsa prezervatif kullanımı gibi yöntemler koruyucu olabilir.
Antibiyotik veya bağışıklık sisteminizi baskılayan ilaçlar alıyorsanız, bu ilaçları aldıktan sonra probiyotik gıdalar tüketmeye özen gösterin çünkü antibiyotikler veya immünosupresif ilaçlar vajinadaki iyi bakterileri yok edebilir ve özellikle maya olmak üzere vajinal enfeksiyon riskini artırır.
İnsülin direnci ve kontrolsüz diyabet de vajinal enfeksiyonlara ve mayaya yol açabilir. Diyetinizi ve egzersizinizi ayarlamak, insülin direncini düzenleyerek vajiniti önleyebilir.

Sağlıklı bir bağırsak florası yaşam süresini bile uzatabiliyorSağlıklı bağırsaklara sahip olmanın hayati öneme sahip old...
12/08/2023

Sağlıklı bir bağırsak florası yaşam süresini bile uzatabiliyor

Sağlıklı bağırsaklara sahip olmanın hayati öneme sahip olduğunu
aktaran Dyt. Deniz Pirçek, “Sağlıklı bir bağırsak florası yaşam süresini bile uzatabilir. Çünkü bağırsak florasını korumak sindirim, bağışıklık hatta ruh sağlığı üzerinde bile önemli rol oynamaktadır” dedi.

İnsan sağlığı açısından bağırsak sağlığının büyük bir önem taşıdığını, bağırsak ile ilgili araştırmaların her geçen gün yeni sonuçlar ortaya çıkardığını belirten Medicana Sağlık Grubu Beslenme ve Diyetetik Uzmanlarından Dyt. Deniz Pirçek, “Bağırsak florasını korumak sindirim, bağışıklık hatta ruh sağlığı üzerinde bile önemli rol oynamaktadır. Bağırsak, binden fazla türde milyarlarca bakteriye ev sahipliği yapar ve bağışıklık sistemimizin yaklaşık yüzde 80’i bağırsaklarda bulunur. Son zamanlarda yapılan birçok araştırma bağırsak florasında bulunan dost bakterilerin sayısının bağışıklık sistemini, sindirim sistemini ve psikolojik durumu pozitif yönde destekleyebileceğini göstermektedir. Bu nedenle bağırsak florasına zarar verebilecek yiyeceklerden uzak durmak gereklidir” dedi.

Yanlış, düzensiz ve dengesiz beslenmenin bağırsak sağlığını birçok açıdan etkileyebileceğini belirten Medicana Çamlıca Hastanesi Beslenme ve Diyetetik Uzmanı Dyt. Deniz Pirçek, “Beslenmenin insan sağlığı üzerinden fiziksel ve ruhsal etkileri vardır. Bu nedenle bağırsak florasını korumak büyük önem taşımaktadır. Bağırsak florası bağırsaklarımızda yaşayan yararlı bakteriler bütünü olarak tanımlanabilir. Sindirim sistemimizde yaşayan çok sayıdaki bakteri, mantar vb. yiyecekleri sindirmemize, besinleri emmemize ve enfeksiyonlarla savaşmamıza yardımcı olur. Ayrıca sağlıklı bağışıklık fonksiyonunun korunmasında önemli bir rol oynarlar. Faydalı bakteriler sindirimi destekler, enfeksiyonu önler ve bağışıklık sistemini desteklerken, zararlı bakteriler ishal, gaz, şişkinlik ve diğer gastrointestinal semptomlara neden olurlar” dedi.

Bağırsak florasını neden önemsemeliyiz

Bağırsak florasında zararlı bakteri artışı ve dost bakteri azalışına etki eden gıdaların başında işlenmiş gıdaların olduğunu belirten Dyt. Deniz Pirçek, “Gluten, früktoz şurubu ve endüstriyel yağların yer aldığı bu gıdalar bağırsak florasını tahrip edebilir. GDO’lu gıdaların tüketimi bağırsak mikrobiyatasında yer alan dost bakterilerin azalmasına neden olabilir. Alkol ve sigara kullanımı vitamin ve mineral atılımını arttırırken, içeriğindeki toksin ile bağırsak florasını tahrip edebilir. Tüm bunlara ek olarak bilinçsiz ve doktor önerisi olmadan antibiyotik ilaç kullanmak bağırsak florasını tahrip edebilir. Sağlıklı bir bağırsak florası, sindirim sistemimizin düzgün çalışmasına yardımcı olur. Ayrıca B12 ve K2 vitaminlerinin yanı sıra kısa zincirli yağ asitleri üreterek bağışıklık sistemimizi destekler. Bu yağ asitleri, iltihaplanma ve enfeksiyonlara karşı koruyan bağırsak astarının bütünlüğünü korumaya yardımcı olur. Sağlıklı bağırsaklara sahip olmak düşündüğünüzden daha önemlidir. Sağlıklı bir bağırsak florası yaşam süresini bile uzatabilir. Bağırsaklar bağışıklık hücrelerinin büyük bölümünü içerir. Ayrıca, bağırsak bakterileri üç temel B vitamini üretir: Biyotin, folik asit ve B12 vitamini. Bağırsakların durumu, bağışıklık sistemini ve genel sağlığı etkileyen besinlerin emilimini etkiler. İyi bakterilerle dengelenmiş bağırsaklar vücudu enfeksiyonlara, soğuk algınlığına ve çeşitli hastalıklara karşı etkili bir şekilde korur. Bağırsak florasında bir dengesizlik durumunda vücut hastalığa yol açan kötü bakterilerle savaşma yeteneğini kaybeder” dedi.

Dyt. Deniz Pirçek bağırsak florasına zararlı olanlar besinleri şu şekilde sıraladı:

İşlenmiş gıdalar: Her ne kadar üzerinde organik ibaresi yer alsa da paketli gıdalar başta endüstriyel yağlar, früktoz şurubu ve glüten olmak üzere pek çok istenmeyen madde içermektedir. Sonuç olarak farkında olunmadan bağırsak florası tahrip edilmektedir.

Tahıllar: İçeriğindeki glüten ve lektin nedeniyle tahıllar da uzak durulması gereken gıdalardandır.

GDO: Gıdaların üretiminde kullanılan glifosfat aynı zamanda antibakteriyel bir ajan olarak görev almakta ve vücuda GDO gıdalar alınması durumunda bağırsak florasındaki faydalı mikroorganizmalar yok etmektedir.

Şeker: Bağırsak mikropları şekerli yiyecekleri oldukça sever. Bu da yine iyi bakterilerin bastırılmasına yol açar. Yararlı bakterilerin çalışamaz hale gelmesi bağırsak iltihabı ve nöroinflamasyona neden olur. Özellikle yüksek şeker tüketimi, kabızlığı artırabilir ve genel bağırsak fonksiyonunu kötü etkileyebilir. Şekerli ve yağlı beslenme bu noktada mutlaka kontrol altında tutulmalıdır.

Fast food: Hazır gıdalar ve fast food kategorisinde yer alan yiyecekler bağırsak bakterilerindeki dengesizliklere neden olur. Bu durum gastrointestinal sorunlardan tip 2 diyabete hatta obeziteden kansere ve depresyon gibi hastalıklara kadar birçok hastalığa yol açabilir.

Alkol: Vücuttan pek çok vitamin ve mineralin atılmasını şiddetlendiren alkol aynı zamanda toksin içermektedir. Bu nedenle de sindirim kanalı florasını tahrip etmektedir

Kronik stres: Streste vücut için toksik etkiye sahiptir. Stresle ilişkili kortizol, DHEA gibi hormonların metabolizmalarındaki bozukluk vücuttaki enfeksiyonu şiddetlendirmektedir.

Az uyku: Günde 7-8 saatten az uyumak, kortizol düzeylerinin artmasına neden olmakta; vücudun parasempatik sinir sisteminden uzaklaşmasına yol açmaktadır. Bu durumda yine vücut enfeksiyona açık hale gelmektedir.

Sigara: Sigara kullanımı vitamin ve mineral atılımını artırırken, içeriğindeki toksin ile bağırsak florasını tahrip edebilir.

Klorlu su: Klor bakterilerinin olmadığı su içebilmek oldukça önemlidir. Fakat yüksek oranda klorlu su sadece sudaki bakterilerin ölmesine değil, bağırsaklardaki dost bakterilerin sayıca azalmasına neden olmaktadır. Bu doğrultuda temizliğinden emin olunan veya artırılan sular tercih edilmelidir.
İHA: 12.08.2023

Aşırı sıcakların bilinmeyen riskiPsikoterapist Dr. Selin Yurdakul, aşırı sıcakların kişilerin ruhsal dengesini bozduğunu...
12/08/2023

Aşırı sıcakların bilinmeyen riski

Psikoterapist Dr. Selin Yurdakul, aşırı sıcakların kişilerin ruhsal dengesini bozduğunu ifade ederek, "Sıcak hava dönemleri, bazı bireylerde depresyon ve kaygı düzeylerini artırabilir" dedi.

Sıcak havaların vatandaşları hem fiziksel hem de psikolojik olarak zorladığını söyleyen Psikoterapist Dr. Selin Yurdakul, sebebi anlaşılamayan bazı ruhsal ve fiziksel problemlerin bunaltıcı havalar ile ilişkili olabileceğini kaydetti. Yurdakul, "Araştırmalara göre, yüksek sıcaklık, duygusal dengeyi bozar ve huzursuzluk, sinirlilik ve irritasyon gibi tepkilere neden olabilir. Yale Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada ABD’de ortalama sıcaklıklardaki artışın intihar oranlarında yüzde 1’lik artışa karşılık geldiği görülmüş. Dünyada küresel ısınma ile birlikte ısınan havalar sonucu gelecek bir ruh sağlığı krizinden endişe edilmekte. Sıcak hava dönemleri, bazı bireylerde depresyon ve kaygı düzeylerini artırabilir. ABD’de yapılan bir araştırmada yılın en sıcak günlerinde ve en soğuk günlerine kıyasla acil servise başvuran psikiyatri ilişkili vakalarda anlamlı oranda artış olduğu tespit edilmiş" dedi.

"Sıcak hava, dikkat ve konsantrasyon seviyelerini, zihinsel berraklığı azaltır"

Yurdakul, sözlerine şöyle devam etti:

"Sıcak hava, suç oranlarında artışla ilişkilendirilmiştir. 2019 yılında yapılan bir çalışma, Los Angeles’ta sıcaklık ve şiddet suçları arasındaki ilişkiyi incelemiş. Sıcaklığın 30 derecenin üzerinde olduğu günlerde şiddet suçu oranlarının ortalama yüzde 5,7 arttığı tespit edilmiş. Kendinizde ya da çevrenizde son zamanlarda gözlemlediğiniz tahammülsüzlük ve öfke patlamalarının bir sebebi de son günlerde aşırı yükselen sıcaklıkla ilişkili olabilir. Sıcak havanın kendisi, bireylerde saldırgan güdüleri ve davranışları artırabilir. ’Sıcak hipotezi’, insanların sıcak havalarda daha kolay sinirlenebileceğini ve düşmanca davranabileceğini ileri sürer. Sıcak hava, dikkat ve konsantrasyon seviyelerini, zihinsel berraklığı azaltır ve bellek performansını etkiler. Yüksek sıcaklıklarda kan-beyin bariyeri bozulmaya başlar ve böylece istenmeyen proteinler ve iyonlar beyinde birikerek inflamasyona ve normal fonksiyonların bozulmasına neden olur. Nöronlar ısındıkça aktive olması zorlaşır sessizleşir. Özellikle Alzheimer, parkinson ve multiple skleroz gibi nörolojik hastalıkları olan kişilerin sıcaklardan korunması hastalık seyrini olumsuz etkilememsi açısından önemlidir. Sadece beyin değil, kalp akciğer ve böbreklerde sıcaklardan olumsuz etkilenen organlardandır. Sıcak havalar ve vücudun susuz kalması bu organlara binen yükü arttır. Kronik kalp akciğer ve böbrek hastalıkları olan kişilerin sıcak havalarda özellikle kendini korumak için daha çok dikkat etmesi gerekir"

"Yetersiz uyku, zihinsel ve duygusal işlevleri olumsuz etkiler"

Uyku kalitesinin de önemli olduğunun altını çizen Dr. Selin Yurdakul, "Uzmanlara göre, uyku kalitesini etkileyen en önemli faktörlerden biri oda ısısı ve ideali 16-19 derece arası olması. Vücut ısımız normalde uykuda 1-2 derece düşer ancak sıcak havalarda vücut ısısının düşmesi zorlaşır. Bu durum REM ve derin dinlenmenin olduğu yavaş dalga uyku süresini kısaltarak uyku kalitesini olumsuz etkiler. Yetersiz uyku, zihinsel ve duygusal işlevleri olumsuz etkiler" ifadelerini kullandı.

"Bol su için" uyarısı

Yüksek sıcaklıkların vücutta su kaybına yol açtığını ve bunun da enerji seviyelerini düşürerek, yorgunluk hissine sebep olduğunu hatırlatan Yurdakul, "Ayrıca beynimizin sağlıklı işlev görebilmesi açısından yeterli hidrasyon önemlidir. Sıcağın etkilerini azaltmak için yapacağımız en önemli şeylerden biri bol su içmektir. Beynimizi sıcaktan korumak için bir diğer yöntem ise güneşin tepede olduğu günün en sıcak vakitlerinde dışarı çıkmamak ve mümkünse iç ortamları klima ile soğutmaktır. Klima yoksa soğuk suyla duş almak vücut ısısını düşürmek için güzel bir alternatiftir" sözlerine ekledi.

İHA: 11.08.2023

Neden hafta boyunca hep aynı saatte uyumalıyız?İngiltere'de yapılan yeni bir araştırmaya göre, çalıştığımız ve izin günl...
11/08/2023

Neden hafta boyunca hep aynı saatte uyumalıyız?

İngiltere'de yapılan yeni bir araştırmaya göre, çalıştığımız ve izin günlerimiz arasında uyku alışkanlıklarındaki küçük farklar, bağırsaklarımızdaki bakterilerde sağlıksız değişikliklere yol açabilir.

Araştırmacıların ulaştığı sonuçlara göre bağırsaklardaki bu değişikliklerin nedeni, "sosyal jetlag" olarak adlandırılan durumda olan insanların, daha kötü beslenmeleri olabilir.

Hafta içinde, hafta sonuna kıyasla çok farklı saatlerde uyuyup uyanmak, "sosyal jetlag" olarak adlandırılıyor.
Uyku düzeninin aşırı derecede bozulması, özellikle de vardiyalı çalışma gibi durumlar, sağlık üzerinde olumsuz etkilere sahip.

Yatma ve uyanma saatlerini düzenli tutmak ve sağlıklı beslenmek, hastalık riskimizi azaltmaya yardımcı olabilir.
Kings College London’daki bilim insanları tarafından yaklaşık bin yetişkin üzerinde yapılan çalışma, normal seyreden bir hafta boyunca gece uykusunun orta noktasındaki 90 dakikalık bir farkın bile, insan bağırsağındaki bakteri türlerini etkileyebileceğini ortaya koydu.

Bağırsak sistemimizde farklı türde bakterilere sahip olmak önemli. Bazıları diğerlerinden daha iyi olsa bile doğru çeşitliliğe sahip olmak pek çok hastalığı önlemek için kilit önemde.
Çalışmanın yazarlarından Kate Bermingham, “Sosyal jetlag, sağlığınızla olumsuz ilişkilere sahip mikrobiyota türlerine neden olabilir” dedi.
Çalışmaya göre, İngiltere nüfusunun yüzde 40'ından fazlası bu durumdan muzdarip. En yaygın olarak gençler ve genç yetişkinlerde görülüyor, yaşlandıkça azalıyor.
Avrupa Beslenme Dergisi'nde yayımlanan bu çalışmaya katılanların uykuları ve kan değerleri analiz edildi, dışkı örnekleri toplandı ve yedikleri her şey de kayıt altında tutuldu.

Sosyal jetlag yaşayanlar (yüzde 16), patates, cips ve şekerli içecekler gibi yüksek karbonhidrat içeren bir beslenmeyi benimsemeye daha yatkındılar, az miktarda meyve ve kuruyemiş tüketiyorlardı.
Daha önceki araştırmalarda da sosyal jetlag yaşayan insanların daha düzenli uyku saatlerine sahip insanlara kıyasla daha az lifli yiyecek tükettiği sonucu ortaya çıkmıştı ve yine sosyal jetlag'in kilo alımı, hastalık ve zihinsel yorgunlukla ilişkilendirildiği sonucuna varılmıştı.

Dr. Bermingham, “Kalitesiz uyku, tercihlerimizi etkiler. Bu durumlarda insanlar daha yüksek karbonhidratlı veya şekerli gıdaları yemek ister” diyor.
Sağlıksız bir beslenme bağırsaktaki belirli bakteri düzeylerini etkileyebilir.
Araştırmacılar, sosyal jetlag yaşayan grupta daha yaygın olan altı mikrobiyota türünden üçünün, düşük kaliteli beslenme, obezite ve yüksek düzeyde inflamasyon ve felç riski ile ilişkilendirildiğini buldular.
Uyku, beslenme ve bağırsak bakterileri arasındaki ilişki oldukça karmaşık. Keşfedilmesi gereken çok sayıda konu mevcut.
Uzmanların tavsiyesi ise hafta boyunca mümkün olduğunca tutarlı olma yönünde.
King's College London'dan Dr. Sarah Berry, düzenli uyku düzenini korumak, her gün yatağa gidilen ve uyanılan zamanı belirlemenin kolayca ayarlanabilir bir yaşam tarzı olduğunu söylüyor:
“Bu, bağırsak mikrobiyomunuz aracılığıla sağlığınıza olumlu etki edebilir.”

Sağlıklı beslenme nasıl olmalı?

İngiltere Ulusal Sağlık Hizmetleri’nin (NHS) web sitesinde şu öneriler yer alıyor:
Günde en az beş porsiyon çeşitli meyve ve sebze tüketin
Yemekleri patates, ekmek, pirinç veya makarnadan yapılan yüksek lifli nişastalı gıdalar üzerine kurun
Süt veya süt alternatiflerinden bir miktar tüketin. Düşük yağlı veya düşük şekerli seçenekleri tercih edin
Baklagil, kuru fasulye, balık, yumurta, et gibi protein kaynaklarını tüketin
Doymamış yağları tercih edin ve bunları küçük miktarlarda tüketin
Bol miktarda sıvı tüketin (günde en az 6-8 bardak)

BBC Türkçe:02.08.2023

Her gün bir tane yiyin kanseri unutun! Dr. Soma Mandal: Bilimsel olarak ispatlandıKanser, yaşamı kısıtlayan en kritik ha...
01/08/2023

Her gün bir tane yiyin kanseri unutun!
Dr. Soma Mandal: Bilimsel olarak ispatlandı
Kanser, yaşamı kısıtlayan en kritik hastalıklar arasında gittikçe daha belirgin bir yer kaplıyor. İllik bir hayat sürme ve yanlış beslenme gibi faktörlerin kanseri daha fazla tetiklediği aşikar. Ancak doğru gıdalarla, bu durumu olumlu bir yönde döndürmek elinizde. İşte kanserle mücadelede kritik rol oynayan besinler…
Kesin bir korunmayı tek bir gıdanın sağlayamayacağını düşünüyor olabilirsiniz. Fakat doğru gıdaları daha fazla tüketerek, riski minimalize edebilirsiniz. Dr. Soma Mandal, "Kanser riski ile beslenme arasında doğru orantılı bir ilişki olduğunu biliyoruz" diye belirtiyor.
Dr. Mandal, genellikle bitkisel gıdalara, özellikle de yüksek lifli ya da parlak renkli (birçok antioksidan içerdiğine işaret) olanlara güvenebileceğinizi vurguluyor. Bazı gıdalar, hücre hasarını ve iltihabı engellemeye yardımcı olabilecek bileşenler içerir ki her ikisi de kanser riskini artırabilir. İşte bu kanserle mücadelede yardımcı besinler…
BROKOLİ
Turpgil sebzeler, brokoli gibi, glukozinolat denilen sülfür içerikli kimyasallarla doludur. Ulusal Kanser Enstitüsü (NCI) tarafından belirtildiği gibi, çiğneme ve sindirme sürecinde, hücre hasarı ve iltihabı ile savaştığı ve hatta tümörlerin oluşumunu engellediği kanıtlanan indol-3-karbinol ve sülforafan gibi bileşenlere ayrışırlar.
KETEN TOHUMU
Keten tohumu, kanser riskini düşürmeye yardımcı olan ana alfa-linoleik (ALA) omega-3 yağ asitlerinin kaynağıdır. Klinik denemeler, keten tohumunun mevcut kanserli bireylerde tümörlerin büyümesini yavaşlatma potansiyeli olduğunu ortaya koymuştur.
YEŞİL ÇAY
NCI, çay tüketiminin bir dizi kanser riskini azalttığını belirtiyor. Ve yeşil çayın normal çaylardan daha fazla etkili olduğu düşünülüyor. Yeşil çay, epigallocatechin gallate ve epicatechin gallate gibi polifenollerle doludur. Bu bileşenler, hücreleri kansere yol açan hasardan koruma yeteneğine sahiptir. Dr. Mandal, "Yeşil çayın içeriği, kanser hücrelerini besleyen kan damarlarının büyümesini engelleyebilir" diyor.
LAHANA
Bu da bir başka turpgil sebze olup, kansere karşı mücadelede etkili bir besin kaynağıdır. Tek bir kase kıyılmış lahana, hücre hasarına neden olabilecek ve potansiyel olarak kansere yol açabilecek serbest radikalleri hapsedebilen A ve C vitaminleri gibi kuvvetli antioksidanlardan fazlasıyla sağlar.

ELMA
Amerikan Kanser Araştırmaları Enstitüsü'ne (AICR) göre, düzenli olarak elma tüketenlerin akciğer kanseri ve belirli kanser türlerine yakalanma riski daha azdır. Beslenme uzmanı Dr. Erin Palinski-Wade, "Flavonoid quercetin, belirli kanser risklerinin azalmasıyla ilişkilendirilmiştir ve en yüksek konsantrasyonu elmalarda bulunur" diyor.
YABAN MERSİNİ
Yaban mersininin koyu mavi rengi, antioksidan aktivite gösteren güçlü bileşikler olan antosiyaninlerden kaynaklanır. Dr. Mandal, "Antioksidanlar, DNA'ya zarar veren hızla değişen moleküller olan serbest radikallerin oluşumunu engelleme işlevi görür" diye açıklıyor. Amerikan Kanser Araştırmaları Enstitüsü de, daha yüksek seviyede antosiyanin tüketen insanların daha az iltihap ve oksidatif stres gösterdiğini belirtiyor.
NOHUT
Nohut tüketimi, kanser riskinizi azaltmanın etkili bir yolu olabilir. Bu bulgu, 14 farklı çalışmanın analiz edilmesinin ardından ortaya çıkmıştır. Nohut, bağırsaklarımızdaki dost bakterilerin fermente edip iltihaplanmayla mücadele eden kısa zincirli yağ asitlerine dönüştürdüğü liflerle zenginleştirilmiştir.
CEVİZ
Cevizler, ALA omega-3 yağ asitleri bakımından yüksek bir değere sahiptir. Ayrıca, oksidatif strese ve iltihaplanmaya karşı savaşan ellagitanninler, melatonin ve gama-tokoferol gibi antioksidan bileşikler de fazlasıyla içerirler. Cevizler kalorilerle doludur, bu yüzden tüketim miktarınıza dikkat etmeniz gerekmektedir. Dr. Palinski-Wade, sadece 150 kalorilik bir porsiyonun yeterli olacağını belirtir.
SARIMSAK
Bir araştırmaya göre, populasyon çalışmaları, özellikle sindirim sistemi kanserlerinde, yüksek sarımsak tüketimi ile daha düşük kanser oranları arasında bir bağlantı bulmuştur. Uzmanlar, sarımsağın antimikrobiyal aktivite gösteren ve ayrıca hücrelere zarar verebilecek kanserojen maddelerin oluşumunu önleyen sülfür bileşikleri içerdiğini vurgulamaktadır. Sarımsağı doğrayıp ezdikten ve ardından yemeğe eklenmeden önce 10 dakika beklettikten sonra en yüksek faydayı sağlar. Bu kısa bekleme süresi, sarımsağın daha fazla sülfür bileşiği üretmesine yardımcı olur.
YULAF EZMESİ
Yulaf, kanserle etkin bir biçimde mücadele edebilecek, tüketmesi kolay ve lezzetli bir tam tahıl kaynağıdır. Büyük bir çalışma, günde üç porsiyon tam tahıl tüketen bireylerin, daha az tüketenlere göre genel olarak %15 daha düşük kanser riskine sahip olduğunu göstermiştir. Bilimsel araştırmalar, günde üç porsiyon tam tahılın, kansere yakalanma riskinizi %17'ye kadar azaltabileceğini ortaya koyar.
HAVUÇ
Parlak turuncu renkleri, havuçların antioksidanlar yüklü olabileceği ve bu antioksidanların - yani beta-karotenin - kanserle savaşma yetenekleriyle ilişkili olabileceği konusunda bir işaret olabilir. Bir analiz, yüksek havuç tüketiminin kanser riskini %21 oranında azaltabileceğini gösterirken, başka bir çalışma havuç tüketiminin belirli kanser türlerini önlemeye yardımcı olabileceğini belirtmiştir.
KİNOA
Kinoa protein ve lif bakımından zengin olup, tam tahıllar arasında öne çıkar. Uzmanlar, kinoa gibi tam tahılların, insülin seviyelerini dengede tutmada ve iltihaplanmayı önlemede kritik bir rol oynadığını belirtirler. Bu da daha düşük bir kanser riskine yol açabilir.
31/07/2023: Karar

28/05/2022
26/12/2021
Tiroid kanserinin görülme sıklığı yüzde 185 arttı; araştırmada Türkiye de varSaygın uluslararası tıp dergilerinden JAMA’...
30/09/2021

Tiroid kanserinin görülme sıklığı yüzde 185 arttı; araştırmada Türkiye de var

Saygın uluslararası tıp dergilerinden JAMA’da yayınlanan yeni bir çalışma, tiroid kanserinin görülme sıklığının dünyada yüzde 185 arttığını gösterdi. 195 ülkenin bulunduğu çalışmada Türkiye de yer alıyor. Çalışmanın bir diğer önemli sonucu, dünyada tiroid kanserine bağlı ölüm oranları artarken Türkiye’de bu oranın azalıyor olması.

Amerikan Tıp Birliği tarafından yayınlanan ve dünyanın en saygın tıp dergilerinden biri olan JAMA’da tiroid kanseri masaya yatırıldı. 195 ülke üzerinde yapılan ve çarpıcı sonuçların yer aldığı bu çalışmada Türkiye’de yer alıyor. Çalışmanın sonuçlarını değerlendiren Endokrin Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Erhan Ayşan, bu kadar geniş kapsamlı çalışmaları literatürde ender gördüklerini vurguladı.

“TÜRKİYE’DE ÖLÜM ORANLARI DÜŞÜYOR”

Yeditepe Üniversitesi, Endokrin Cerrahi Bölümünden Prof. Dr. Erhan Ayşan “Tiroid kanserinin görülme sıklığı tüm dünyada yüzde 185 arttı ve bu endişe verici bir değer. Bununla birlikte hastalığa bağlı ölüm oranlarında da yükselme görülüyor. Hatta bu artış hızının yüzde 80’lere ulaştığı ülkeler var. Türkiye’ye baktığımızda, ne yazık ki ülkemizde de tiroid kanseri vakalarında artış söz konusu. İyi haber şu ki, ölüm oranları dünya ile aynı paralellikte gitmiyor. ABD, Çin ve Hindistan’da ölüm oranları artarken, Türkiye’de azalıyor. Bu önemli bir nokta. Konunun derinine indiğimizde Türkiye’de tiroid hastalıkları ve guatr konusunda farkındalığın olduğunu görüyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

“TİROİD KANSERİNDE EN ÖNEMLİ ETKEN GENETİK FAKTÖRLER”

Türkiye’de özellikle Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgesinde tiroid kanserinin ve guatrın yaygın olarak görüldüğünün altını çizen Prof. Dr. Erhan Ayşan, “Bununla ilgili bir farkındalık var ve bu sayede insanlarımız tiroid ve guatr ile ilgili şüpheleri olduğunda hemen doktora gidebiliyorlar. Bu, ülkemiz için önemli bir avantaj. Yapılan araştırmada da dikkat çekildiği üzere, genetik faktörlerin tiroid hastalıkları ve tiroid kanseri için çok önemli bir etken olduğunu görüyoruz. Ailede bir kişide bile tiroid kanseri ya da guatr tespit edildiğinde diğer aile bireylerinin artmış bir risk altında olduğunu biliyoruz. Tiroid kanseri açısından ikinci önemli faktör ise radyasyon maruziyeti. Çevresel faktörler ve sigara kullanımı da tiroid kanserinde riski artırıcı unsurlar arasında yer alıyor” ifadelerini kullandı.

“TEŞHİSİN GECİKTİĞİ VAKALARDA YAPILABİLECEKLER SINIRLI”

Hastalığın hem yüksek hem de düşük sosyoekonomik düzeye sahip insanlarda arttığını belirten Prof. Dr. Erhan Ayşan sözlerine şöyle devam etti:

“Ölümler düşük sosyoekonomik düzeye sahip insanlarda daha fazla. Bu durumun en önemli nedeninin de hekime geç başvurmak olduğu gösterilmiş. Yüksek sosyoekonomik düzeye sahip insanlar ise hekime, hatta konunun uzmanı olan endokrin doktorlarına erken başvuruyor ve bu sayede hastalığın tedavisini çok erken evrelerde alabiliyorlar. Böylece ölüm oranları bu gruptaki insanlarda daha düşük oluyor. Ne yazık ki düşük sosyoekonomik düzeye sahip topluluklarda bu başarılamadığından geç teşhis ve geç tedavi nedeniyle ölümler daha fazla gerçekleşiyor. Nitekim dünyada tiroid kanserine bağlı ölümlerin en fazla olduğu ülke olan Etiyopya’da, kişi başına düşen gayri safi milli hasıla son derece düşükken, bu değerin en yüksek olduğu ülkelerden biri olan Katar’da ölüm oranları en düşük seviyede. Unutulmamalıdır ki tiroid kanseri erken teşhis edildiğinde tamamen tedavi edilebilen nadir kanserlerden biridir.”

KANSERİ ERKEN EVRELERDE YAKALAMAK İÇİN BUNLARA DİKKAT

Tiroid kanserinin önemli bir özelliğinin bulgu vermemesi olduğunu belirten Prof. Dr. Erhan Ayşan konu hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu:

“Bu durum hastalığın geç teşhis edilmesinde önemli faktörlerden biri. İnsanlarımız şu noktalara azami dikkat göstermeli: Öncelikle, ailede tiroid kanseri vakası var mı? Bunu büyüklerimize soracağız. Ailede böyle “bir kişi bile varsa” mutlaka bir endokrin uzmanına başvurmaları ve mutlaka tiroid ultrasonu yaptırmaları gerekiyor. İşte bu aşamada yapılan hatalardan biri de hasta doktora başvurduğunda sadece kan tahlilleri yapılması, ultrason yapılmaması oluyor. Kan tahlili normal çıktığında ‘bende bir şey yok’ deniyor. Bu çok yanlış! Tiroid kanseri kan bulgusu vermez. Dolayısıyla her hastada mutlaka ultrason yapılması gerekiyor. Ultrason son derece basit, ucuz, radyasyon içermeyen bir görüntüleme tekniğidir. Yaş ilerledikçe tiroid kanseri riski artıyor. Dolayısıyla bizim önerimiz 40 yaşından sonra yılda bir kez tiroid ultrasonu yapılması yönünde. Tiroid kanseri tanısı alan her hasta ameliyat olmalı. Bu teşhisi alan kişi hemen bir endokrin cerraha gitmeli. Doğru yapılmış bir ameliyatla yüzde yüz başarı sağlanabilmektedir.”

Son olarak, çeşitli tiroid hastalıklarının ortaya çıkmasında gıda faktörüne de dikkat çeken Endokrin Cerrahi Uzamanı Prof. Dr. Erhan Ayşan, “Karadeniz, ülkemizde kara lahananın en fazla üretildiği ve tüketildiği bölgedir. Ne yazık ki, kara lahana vücutta iyodu tutuyor. Tutulan iyodu tiroid bezi kullanamadığı için bez büyüyor yani guatr ortaya çıkıyor. İşte Karadeniz’de guatrın fazla görülmesinin sebeplerinden biri de bu. Biz bu yiyeceği kesin olarak yasaklamıyoruz ancak tüketiminin azaltılmasını öneriyoruz” dedi.

DHA

Address

Silivri

Opening Hours

Monday 09:00 - 19:00
Tuesday 09:00 - 19:00
Wednesday 09:00 - 19:00
Thursday 09:00 - 19:00
Friday 09:00 - 19:00
Saturday 09:00 - 19:00

Telephone

+905326929835

Website

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Dermokozmetik Uzmanı posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Practice

Send a message to Dermokozmetik Uzmanı:

Share