Uzman Psikolog Sibel BORA

Uzman Psikolog Sibel BORA Sunduğum hizmetler: Çocuk-Ergen-Yetişkin Danışmanlığı

Şu an okuduğum “Bedenin Tiyatroları” isimli kitaptaki bu cümleleri çok önemli buluyorum ve burada ne denmek istendiğini ...
03/09/2025

Şu an okuduğum “Bedenin Tiyatroları” isimli kitaptaki bu cümleleri çok önemli buluyorum ve burada ne denmek istendiğini biraz açmak istiyorum: Bebek dünyaya geldiğinde “dış gerçeklik” dediğimiz ilk şey annesidir. Yani bebek için dış dünyanın ilk temsilcisi annedir. Annenin bebeğiyle kurduğu ilişki biçimi tamamen “bilinçli kararlarla” değil, büyük ölçüde kendi çocukluk deneyimleri ve inançları tarafından şekillenir. Yani anne, farkında olmadan kendi çocukluk yaşantılarını bebeğine taşır. Bu nedenle annenin “nasıl bir varlık” olduğu, yani bebeğiyle ilişkisinde gösterdiği tutum, sıcaklık, güven veya kaygı, bebeğin dış dünyayı algılayışını doğrudan etkiler.

👉 Buradaki kritik nokta: Bebek için anneyle ilişki “yalnızca şu anki temas” değildir; aynı zamanda annenin geçmişten getirdiği ve şu an yaşadığı pek çok şeyin çocuğa yansıdığı derin bir süreçtir. Aynı zamanda bebeğin ruhsal dünyasının temellerini belirler.
• Neredeyse aynı derecede önemli olan bir diğer faktör de babanın varlığıdır. Yani sadece anne-bebek bağı değil, annenin babayla kurduğu ilişki biçimi de bebeğin ruhsal gelişiminde belirleyicidir. Çünkü anne kendi ilişkisinde güven, destek ve şefkat görüyorsa, bu duygusal kaynak bebeğe de yansır. Ama anne ilişkide çatışma, yalnızlık, değersizlik hissediyorsa, bu da bebeğe aktarılabilir. “Bir çocuğun 3 ebeveyni vardır: annesi, babası ve anne babası arasındaki ilişki” cümlesi burada da doğrulanmış oluyor. Öte yandan elbette ki babanın bebeğe sunduğu ilişki, şefkat ve yatırım da bebeğin gelişimini güçlü şekilde etkiler.
Şöyle düşünebiliriz: Anne, bebek için bir köprü gibidir. Bu köprü bebeği güvenli bir şekilde dünyaya bağlar. Bebek dış dünyayı ilk kez anne üzerinden tanır. Ama bu köprünün sağlam kalabilmesi için temel direklere ihtiyacı vardır. İşte o temel direkler de annenin babayla olan ilişkisidir. Eğer direkler sağlam ve dengeliyse (anne babadan destek, güven, şefkat görüyorsa), köprü de güçlüdür, anne bebeğe güvenle alan açabilir.

Sonuç olarak, bir bebeğin erken dönemdeki anne-baba ilişkilerinin niteliği, çocuğun ileriki ruhsal ve bedensel sağlığını belirleyen temel yapı taşlarıdır diyebiliriz.

“Allah utandırmasın!” Bizim toplumumuzda yeni evlenenlere, özellikle de kadınlara sıkça söylenen bir temenni. Ama hiç dü...
01/09/2025

“Allah utandırmasın!” Bizim toplumumuzda yeni evlenenlere, özellikle de kadınlara sıkça söylenen bir temenni. Ama hiç düşündük mü, neden “utanmak” üzerinden bir temennide bulunuluyor?

Evlilik bir karardır. Hayatın diğer kararları gibi bazen doğru, bazen yanlış olabilir. İnsan işini değiştirir, şehrini değiştirir, dostlarını değiştirir. Yanlış olduğunu anladığı bir yoldan geri dönebilir. Evlilik de böyle.
Yanlış bir karar verildiğinde dönmek, yeni bir yol seçmek, yeni bir hayat kurmak mümkündür. Bunda utanacak bir şey yoktur. Toplumda hâlâ boşanan kadın “utanç” ile anılırken, erkek için aynı şey geçerli değildir. Toplumun kadına yüklediği yük zaten yeterince ağırken, bir de üzerine “mutsuz da olsan o evlilikte kal, yoksa utancından yerin dibine girersin” şeklinde bir temenni size de kulak tımarlayıcı gelmiyor mu? İlla utanacaksak, özellikle kadınlar üzerinden yürüyen bu söylemlerimizden utanalım. Daha iyi dileklerde bulunmak varken evliliği bir başarı/ başarısızlık ya da ayıp/utanç eksenine sıkıştırdığımız için utanalım.

Her istediği yapılarak büyümüş. Ama şimdi bir yetişkin olarak kendini sevmiyor, kendini değersiz görüyor, kimsenin onu s...
29/08/2025

Her istediği yapılarak büyümüş. Ama şimdi bir yetişkin olarak kendini sevmiyor, kendini değersiz görüyor, kimsenin onu sevebileceğine inanmıyor. Halbuki anne babası üzerine titremişti, her istediğini yapmıştı. Neden böyle oldu?

Her zaman dengenin öneminden bahsediyoruz ya, işte o denge bozulduğunda çeşitli sıkıntılar ortaya çıkıyor. Bir çocuğun, her istediğinin yapılmasına değil sınırlara ihtiyacı vardır. Sınır konulduğunda hissettiği öfkeyle, üzüntüyle kalabilen ebeveynler görmeye ihtiyacı vardır. Bu duyguları hissettiği halde yine de sevilebilir ve değerli olduğunu deneyimlemeye ihtiyacı vardır.

Çünkü çocuk, sadece “istediğim oluyorsa seviliyorum” inancıyla büyüdüğünde, ileride kendi değerini de buna bağlamaya başlar. Yetişkin olduğunda kurduğu ilişkilerde de anne babasının ona davrandığı gibi davranılmasını ister; yani her dediğinin yapılmasını. Sözünden hiç çıkmayan bir sevgili, her istediğini yapan arkadaşlar… Farklı tepkilerle ve sınırlarla karşılaşmadığı için repertuarı gelişmez, kendini sürekli öfke içinde bulur. Başkaları tarafından sevildiğinin tek onayı, sözünden çıkılmaması olur.

Oysa sağlıklı sevgi, sadece onaylandığında ya da istediği olduğunda değil; öfke, hayal kırıklığı, sınır ve “hayır” karşısında da varlığını sürdüren sevgidir. Çocuğa bunu gösterebilen ebeveynler, onun hem kendini değerli hissetmesini hem de gelecekte daha gerçekçi ve doyumlu ilişkiler kurabilmesini sağlar.

2 yaşındaki kızım birkaç gündür durup durup bana bu soruyu soruyor. “Sence insanlar iyi mi anne?” Ben “Evet kızım, insan...
19/08/2025

2 yaşındaki kızım birkaç gündür durup durup bana bu soruyu soruyor. “Sence insanlar iyi mi anne?”
Ben “Evet kızım, insanlar iyi” dediğimde ise hemen ekliyor: “Ama yere çöp atıyorlar… kötü insanlar.”

Aslında bu küçük diyalog, çocukların dünyayı nasıl gördüğünü çok güzel özetliyor.Çocuklar 2–3 yaş döneminde “iyi–kötü” gibi kavramları çok keskin ayırır. Onlar için davranış ile kişi arasında fark yoktur: Yere çöp atan = kötü insan Oyuncağını paylaşan = iyi insan olarak kodlanır zihinlerinde. Biz yetişkinler için gri alanlar vardır ama onlar için dünya siyah ve beyazdır. İşte tam da bu noktada onlara davranış ile insanı ayırmayı öğretmek çok önemlidir. Ben kızıma şöyle cevap verdim: “İnsanlar genelde iyidir ama bazen yanlış şeyler yapabilirler. Yere çöp atmak kötü bir davranış, ama o kişinin tamamen kötü olduğu anlamına gelmez.”

Böylece hem güven duygusunu korumayı (insanlar iyi) hem de doğru-yanlış ayrımını öğretmeyi amaçladım. Şemalar dediğimiz kökleşmiş inanışlar bu yaşlarda oluşmaya başlıyor. Şema, bireyin kendisi, diğerleri ve dünya hakkında oluşturduğu temel inanç ve kalıplardır. Erken çocuklukta deneyimler üzerinden gelişir ve ileride kişiliğin, ilişkilerin ve güven duygusunun temelini oluşturur. Çocuklar aslında biz fark etmesek de çoğu zaman güvende miyim, dünya güvenilir bir yer mi, insanlar iyi mi güvenilir mi, ben sevilebilir biri miyim sorularına cevap ararlar. 2 yaşındaki bir çocuk için bu dönemde kritik şemalar:
•Güven – güvensizlik: “İnsanlar bana zarar verir mi, yoksa bana iyi mi davranır?”
•İyilik – kötülük: “Çevremdekiler iyi insanlar mı, yoksa kötü mü?”
•Kontrol: “Dünyada kurallar var mı, insanlar doğru olanı yapıyor mu?”

Kızımın örneğinde olduğu gibi, yere çöp atan birini gördüğünde zihnindeki şema hemen işlemeye başlıyor: “Annem bana ‘insanlar iyi’ dedi ama ben yanlış bir davranış gördüm.” Sonra da bu çelişkiyi anlamlandırmaya çalışıyor.Biz ebeveynler bu noktada devreye giriyoruz.Onun zihninde “insanlar kötüdür” şeması yerleşmesin diye,davranış ile kişiyi ayırmasını öğretiyoruz: “İnsanlar iyidir ama bazen yanlış şeyler yaparlar.” Devamı yorumda: 👇

“Terapist bana ne diyecek ki?”“Benim sorunlarımı o nasıl çözecek ki?”“Bana bilmediğim ne diyebilir ki?”Bu cümleleri çok ...
05/08/2025

“Terapist bana ne diyecek ki?”
“Benim sorunlarımı o nasıl çözecek ki?”
“Bana bilmediğim ne diyebilir ki?”
Bu cümleleri çok sık duyuyorum. Çünkü gerçek bir terapi deneyimi yaşamamış insanlar, terapinin ne olduğuna dair zihinlerinde kurguladıkları yanlış inançlara ya da televizyonda gördükleri sahnelere inanıyor. Psikolog olarak sosyal medyadaki en önemli görevlerimizden birinin, psikolojiyi ve terapinin ne olduğunu doğru anlatmak olduğuna inanıyorum. Bu sorumluluğun bilinciyle daha önce pek çok paylaşım yaptım, ama bazı şeyleri hatırlatmakta fayda var.

Terapi en başta, “ben nasıl ben oldum” diye merak eden birinin, kendini anlama gayretiyle yola çıkmasıdır. Bu yolculukta terapist bir yol eşlikçisidir.

Bu yol bazen danışanın çocukluğuna uzanır. Bazen en derindeki yaralara dokunur. Beraber o yolları geçer, anlamaya çalışırız. Sonra yeniden bugüne geliriz ve “Ne oldu da bugün böyle hissediyorum, böyle davranıyorum?” sorularına cevap ararız. Yolculuk bazen yorucu olabilir, bazen hiç bitmeyecekmiş gibi gelebilir.
Ama her adım, kişiyi dönüştürür. Hiç kimse bu yola çıkmadan önceki kişi değildir artık. Yol boyunca geçilen durakları, karşılaşılan zorlukları bazen konuşarak, bazen susarak, bazen anlamaya çalışarak ilerleriz beraber. Sabır, devamlılık, merak, istek bu yolculuğun yakıtıdır. Tüm bunlar olurken en önemlisi, kişi gerçekten dinlenildiğini, yalnız olmadığını, yargılanmadığını hisseder. Terapist kişide mucizeler yaratmayı vaad etmez elbette. Kişinin içinde zaten var olan gücü, potansiyeli, iyileşme yolunu bulması için eşlik eder. Ve bir gün kişi, aradığı mucizenin aslında ta kendisi olduğunu fark eder.

Şimdi sorum terapiye gidenlere: Terapiye hiç gitmemiş birine terapinin ne olduğunu siz nasıl anlatırdınız? Ne söylemek isterdiniz bu kişilere?

Sevgiyle 💐

“Çocuğuma bazen kızıyorum ama ona kızmadım diyorum.” “Çocuğum “bana kızma anne” dediğinde ne söyleyeceğimi bilemiyorum.”...
16/07/2025

“Çocuğuma bazen kızıyorum ama ona kızmadım diyorum.”
“Çocuğum “bana kızma anne” dediğinde ne söyleyeceğimi bilemiyorum.” diyorsanız bu gönderi tam size göre. 🎯

Gerek sosyal ilişkilerimizde gerekse romantik ilişkilerimizde zannediyorum en temel arzumuz, hayatı birbirimiz için daha...
08/07/2025

Gerek sosyal ilişkilerimizde gerekse romantik ilişkilerimizde zannediyorum en temel arzumuz, hayatı birbirimiz için daha yaşanılabilir kılmak. Zorlukları kolaylaştırmak, köstek değil destek olmak. O ilişki bizim için bir kösteğe dönüştüyse eğer, o noktada sorulacak birkaç soru var. Birincisi, ne oldu da böyle oldu ve benim bundaki payım ne? Bir diğeri ise, ne oluyor da bu köstekle yaşamaya devam ediyorum?

İlişkilerde kilit olan bir nokta daha var: insan değişir. Zamanla beklentileri değişir, istekleri değişir, hayata bakışı değişir, kendisiyle olan ilişkisi değişir. Yaşamak değişime açık olmayı gerektirir. Bu değişim çoğu zaman kendiliğinden oluverir; hayatın içinde, fark etmeden dönüşürüz. Ama bazen de o değişim için ciddi emek vermek gerekir. İlişkilerde de tarafların birbirlerinin değişimine uyumlanabilmesi ilişkinin selameti açısından önemlidir. Çünkü o uyumlanma hali olmadığında taraflardan biri veya her ikisi de acı çekmeye başlar. O ilişkide ihtiyaçlarının karşılanmadığını hisseder. “Bende mi bir sorun var?” der, “karşı taraf sorunlu” der, “değiştirebilirim” der, “değiştiremem” der, “değişebiliriz” der, “değişemeyiz” der. Ve bu sorgulama döngüsünün sonunda insan, ilişkisine dair kaçınılmaz o kararla karşı karşıya kalır: Devam mı, tamam mı?

̇lişkiler

06/07/2025

Dağılmadan durabilen ebeveyn olmayı çok önemsiyorum. Peki ne demek dağılmadan durabilen ebeveyn olmak? Açıklaması postta...
10/06/2025

Dağılmadan durabilen ebeveyn olmayı çok önemsiyorum. Peki ne demek dağılmadan durabilen ebeveyn olmak? Açıklaması postta!

Being Human Psychology 4 yaşında! 🥳Nicelerine… 🙏💥Her sene Being Human’ın kuruluş yıl dönümünde ücretsiz bir seminer yapm...
31/05/2025

Being Human Psychology 4 yaşında! 🥳
Nicelerine… 🙏💥

Her sene Being Human’ın kuruluş yıl dönümünde ücretsiz bir seminer yapmaya veya indirimli terapi imkanı sunmaya çalışıyorum. Bu sene de Uk’de yaşayan bir kişiye online olarak indirimli terapi verebileceğimi duyurmak isterim. Detaylı bilgi için +447375306162 nolu WhatsApp hattına yazabilirsiniz. 💐

Address

London

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Uzman Psikolog Sibel BORA posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Practice

Send a message to Uzman Psikolog Sibel BORA:

Share

Share on Facebook Share on Twitter Share on LinkedIn
Share on Pinterest Share on Reddit Share via Email
Share on WhatsApp Share on Instagram Share on Telegram

Category