SevgiLiye

SevgiLiye jujur baik dan bertanggung jawab Hayatın İçinden Hayata Dair...

Mesele çok üye değil,kaliteli,kendini bilen ne yaptıgını bilen kişiler olsun bu yeter bize!.

09/12/2024
12/11/2024

Babasının öldüğü gün kapattığı köy bakkalı 30 yıl önceki haliyle duruyor

Köy bakkalı Iğdır'da 84 yıl önce açılmış..

08/11/2024

Kerope Zilciyan, 1623’te kilise çanı yaparak başlamış mesleğine. Sonraları Osmanlı mehter takımına zil yapmaya başlamış. Kerope ölünce mesleği oğlu Avadis devralmış. Avadis geliştirdiği özel bir alaşımla mükemmel ziller üretmeye başlamış ve gizli formül sadece babadan oğula geçmiş.

Bir efsaneye göre zillerin malzemesi hazırlanırken, Avedis atölyedeki herkesi dışarı çıkarır, malzemeyi kendi başına yapar, ondan sonra üretimi yaparmış. Avedis mehter takımı için ilk zilleri yaptığında (1618) sultan II. Osman 80 altın ve Türkçe “zil” kelimesi ile Ermenice’de “oğlu” anlamına gelen “yan” son ekinin bileşmesi ile oluşan Zildjian(Zilciyan) adını verir.

Bugün Dünya’daki en büyük zil üreticisi Zildjian’ın kuruluş hikayesi böyle başlar. Şirket, 1623 yılında İstanbul’da kuruldu. Zilciyan ailesi tarafından özel bir alaşımın elle dövülerek yapılmasından oluşan bu ziller, ilk olarak 19. yüzyılın ortalarında dışarıya açılarak Avrupa’nın pek çok şehrinde alıcılarıyla buluşmuş.

Savaş nedeniyle Amerika'ya göçen III. Avedis Zildjian, Aram Zildjian'a İstanbul'da bu aile işini sürdüremeyeceğini bu nedenle bir daha İstanbul'a dönmeyeceğini, zil yapımına devam etmek için Amerika'da bir fabrika kurmak istediğini söylemiş ve Aram Zildjian'ın isteğe olumlu yanıt vermesiyle 1927'de Amerika'da ilk fabrikayı kurmuşlar. 1950'lerde jazz davulcuları için ilk kapı olmuşlar ve 15 çalışanla yıllık 70.000'er parça zil üretimi yapmışlar, 1964 yılını 90.000 parça zil üretimiyle kapatmışlar. Zildjian bugün, zil pazarının %65’ini elinde tutan ve yıllık geliri ortalama 50 milyon USD olan dev bir şirket. Massachusetts’te bulunan Zildjian fabrikasını ziyaret etmek, adeta müzik tarihinde yolculuğa çıkmaya benziyor. Koridorlar, Ringo Starr ve Roy Haynes gibi ünlü davulcuların fotoğraflarıyla kaplı, Jaz davulcusu Buddy Rich’in davul seti orijinal hali ile korunuyor. Dünyaca ünlü davulcular, son zilleri denemek için fabrikaya geliyorlar. Hatta fabrika binasının içinde, özel bir akustik müzik odası bulunuyor.

İlk seri üretime başladıkları 1623 yılından bu yana, şirket ana ürünlerinin üretim bilgilerini sır olarak saklıyor. Zildjian zillerine dünyaca ünlü sesi veren bakır, kalay ve gümüş kullanılarak oluşturulan özel alaşım formülü, kuşaktan kuşağa aktarılıyor ve sır olarak saklanıyor Zildjian’da çalışacak aile üyesinin, öğrencilik yıllarında Zidjian’da staj yapması ve üniversite mezunu olması şart. Üniversiteden mezun olduktan sonra da direk aile şirketinde işe başlanamıyor. Mutlaka başka bir şirkette tecrübe kazanmaları ve başarılı olmaları gerekiyor. Bugün şirket 384 yaşında ve 15. nesil tarafından yönetilmekte. Zillerin ve katalogların üstüne hala daha turkish cymbals (zil) yazmakta

30/10/2024

Radyo programıma telefonla bağlandı. "Tanıyabilir miyiz sizi" dediğimde "Samsun'dan arıyorum, dokuz tane deli raporum var çok şükür, onuncuyu almak için çabalıyorum, bildiğin deliyim, manyağım, mutluyum" yanıtıyla tanımıştım onu. Şaka yapıyor sanmıştım, ciddiymiş.. Şizofrendi. İlk kez bir şizofrenle bu kadar yakınlık kurmuştum. Bence deli değildi. Normalüstüydü. Biz normaldik ya da normalaltı..

Yıllarca yayına katıldı Atila Bey.. Atila Nuran.. Her yayına katılışı hem beni hem dinleyicileri neşelendiriyordu. Bir şizofrenin beyninde dolaşmak, onu anlamaya çalışmak heyecan vericiydi. "Nasıl delirdiniz?" diye sorduğumda, "Askerde oldu," dedi. "Doğuda yaptım askerliğimi. Çok soğuk, karlı bir günde emre itaatsizlikten komutan beni cezalandırdı. Soyun dedi, soyundum. Elinde tüfek, üçe kadar sayıyorum, havuza atlamazsan seni vururum diye bağırdı. Biiir dediği an havuza atladım!" Niye atladınız, direnseydiniz ya diye itiraz ettiğimde, "Deli miyim, niye atlamayayım, korktum. Havuzda çok su yoktu. Kafamı çarptım, ondan sonra hiç eskisi gibi olmadım. Komutanı gördüm birkaç gün sonra. Atladığım havuza yakındık. Elimde tüfek, doğrulttum. Üçe kadar sayıyorum, atla havuza dedim. Üçe kadar sayamadan üstüme atladılar. İlk raporumu o günlerde almıştım," demişti..

Karısı terk etmiş bir süre sonra kendisini. Sebebi ise Atila Bey'in eşinin çeyizini yemesiymiş. Bu olayı, "Karım benim başımın etini yiyince, dayanamadım, yapacak bir şey bırakmadı bana, protesto için yedim," diye açıklamıştı.. Çok kitap okurdu. Yayında, bana kitap gönderin der, babasıyla kaldığı evin adresini verirdi. Canlı yayında birlikte "At Sineği Partisi"ni kurduk. Çok sevdi parti lideri olmayı. Hemen kendini sokağa attı. Yayını dinleyen dinleyicilerimiz olduğu yere koştu. Seçmenleri hazırdı. Bir taşın üstüne çıkıp projelerini açıklarken alkışlanıyordu. Konuşmasını "Değerli vatandaşlarım, ben size bir çuval kömür değil, mutlu bir ömür vaat ediyorum," diye bitirdiğinde radyo dinleyicileri de radyo başında coşuyordu..

Seyrettiği haberlerin çabuk etkisinde kaldığını söylemişti. Türkiye Ergenekon davalarıyla sarsılırken, mahalle kahvesinden açtığı telefonla medyaya, polise kendini tarif ederek ihbar ettiğini ve kahvede gözaltına alındığını anlatmıştı. Neden yaptın bunu diye sorduğumda, beni ciddiye almıyorlardı. Hacı'nın kızına âşıktım, isim yapmak ve benden korkmalarını sağlamak istedim, demişti. İnanamadım! O dönemin gazetelerinde adının Ergenekon'da geçtiğini görünce çok şaşırmıştık..

Bir süre Samsun'da tedavi gördükten sonra Bakırköy'e nakletmişler kendisini. "Biraz kalıp çıkacaktım. Kendisini şeyh zanneden bir deli vardı, hastanede de delilerden oluşan müritleri.. İşin garibi, hastane dışından kendisini ziyarete gelen müritleri de vardı! Hastanedeki yemekleri sevmiyordum. Her gün aynıydı. Baktım şeyhe (!) sürekli tavuklar, etler, pastırmalar, tatlılar geliyor; ben de bir süre sonra müritleri arasına katıldım. İstediğimi yiyordum. Bir gün hastanenin bahçesinde ölü karınca buldu şeyhimiz. Karıncayı kâğıttan yaptığı tabutun içine koydu, cenaze namazını kılacağız dedi. Önde şeyhimiz, arkada biz müritleri, karıncanın cenaze namazını kılarken doktorlar gördü. Bir hafta sonra taburcu olacaktım, aylarca hastanede kaldım sahte şeyh yüzünden.."
Ölüm haberini aldım iki-üç yıl önce..
Bir norm, bir kalıp belirleyip dışına çıktığı için kendisine "deli" dediler, defalarca. O benim çok neşeli bir oyun arkadaşımdı oysa..

(Radyo programcısı ZEKİ KAYAHAN COŞKUN)

12/10/2024

Sizin köyden bir Casus Derviş geçti

Türk topraklarında derviş kılığında bir casus: Armin Vambery

Vambery, bir derviş kılığında Türklerin en mahrem şehirleri olan Semerkant ve Hive gibi bölgeleri dolaştı. Vambery, sadece bir Türkolog değildi, iyi yetişmiş bir casustu aynı zamanda

Armin Vambery muhtemelen tarihteki en büyük Türkologlardan birisiydi.

Ahmet Hikmet Müftüoğlu onun yazdığı metinleri Türk Ocaklarında büyük kalabalıklara yüksek sesle okurdu.

Vambery, sadece bir Türkolog değildi, iyi yetişmiş bir casustu aynı zamanda. Derviş kılığında yıllarca İstanbul'da yaşadığı gibi Türkistan'ı da baştanbaşa kat etti ve kimse tarafından fark dahi edilmedi.

1913 yılında son nefesini verene kadar Türkler üzerinde araştırmalarını bırakmayan casus dervişin hayli sıra dışı bir hayatı vardı.


Armin Vambery'i hayatı

Casus dervişin hayatını ve çalışmalarını incelerken en büyük kaynağımız "Travels in Central Asia" ismiyle yayımlanan kendi eseri oldu.

Vambery, 19 Mart 1832 tarihinde Macaristan'da dünyaya gelmişti ve Yahudi bir aileye mensuptu.

Çocukluğunda yaşadığı bir sorun nedeniyle bir ayağı her daim aksamaktaydı. Vambery'in neredeyse saplantı derecesinde Türklere ilgi duymasının nedenlerinden birisi de Macarların Türk soylu olarak düşünülmesiydi.

Vambery'in doğuştan dile muazzam bir yeteneği vardı; henüz 15 yaşına geldiğinde Macarca, Latince, İbranice ve Almanca gibi dillerde uzmanlaşmıştı. Kısa süre sonra, Farsça, İtalyanca ve Rusça dillerinde de uzmanlaşacaktı.

Yaklaşık dört yıl İstanbul'da yaşayan Vambery, Türkçeyi kusursuz konuşup okuyabilecek derecede öğrendi. Özellikle Divan Edebiyatına olan hâkimiyeti sayesinde kısa süre içerisinde birçok Türk aydını ve devlet adamı ile tanışma imkânı buldu.

İstanbul'da kaldığı süre zarfında Reşit Efendi ismini kullanan Vambery, İslami konularda da kendisini hayli iyi eğitti.


Türkistan dervişleri kıyafetleriyle.jpg
Türkistan dervişleri kıyafetleriyle Armin Vambery


Bir süre İran'da kalan Vambery'in bir dervişten ayırt edilmesi mümkün değildi. Türkistan'a gitmeden önce uğradığı elçilik temsilcileri onun bir Macar olduğuna uzun süre inanamadı.

Bir derviş kılığında Hive, Semerkant ve Buhara gibi Türk vilayetlerini gezen derviş seyyah Türkler hakkında ayrıntılı malumatlar toplayacaktı.

Bir hac kafilesi ile yolculuğuna başlaya Vambery'den ilk şüphelenen Buhara Hanı Emir Muzaffereddin oldu.

Emir'in kendisine topal ayağı ile bu yolculuğu nasıl sürdürüyorsun sorusuna Vambery oldukça zeki ve Türk tarihine olan hâkimiyetini yansıtan bir cevap verir:

Sizin atanız Emir Timuraksak olduğuna aldırmadan bütün dünyayı eline geçirdi.

Hive hükümdarı Seyid Muhammed Han'dan büyük iltifatlar gördü ve Hive'nin en büyük İslam âlimi ile İslami konularda bir münazara yapmasını istedi.

Sonuç son derece tuhaftı, bir derviş kılığında Türk topraklarını gezen Yahudi Vambery, bu münazarada Türk âlimi yenerek hatırı sayılır bir şöhret kazandı.

Ödül olarak kendisine yirmi duka ve bir eşek hediye edildi; ama Vambery bir İslam âliminin para kabul etmeyeceğini söyleyerek bu ödüle tevessül etmedi.

Reşit Efendi ismini kullanarak seyahatini sürdüren Vambery, Türkler tarafından büyük bir hürmetle karşılanıyordu.

Nihayet bir Afgan molla, onun kâfir olduğunu ve öldürülmesi gerektiğini söyleyerek ortalığı ayağa kaldırdı; ama topluluk Reşit Efendi'yi (Vambery) bulduğunda öylesine huşu içerisinde namaz kılıyordu ki topluluk Afgan mollayı kınayarak Vambery'den uzaklaştırdı.


Vambery sara hastası iken yardım ettiği Afgan'ın onu az daha deşifre etmesini eserinde şu sözlerle nakleder:

Eğer o adamı sara nöbetleri başladığında ben ona Bimzenştein 'm verdiği zehirlerden birisini verseydim çoktan öbür dünyaya giderdi. Fakat ben bunu yapmadım. O Hive'ye vardığımızda benim kâfir olduğumu ispatlamaya çalıştıysa da Hive Hanı ona inanmadı. Onu gök eşeğe ters bindirip Hive sokaklarında insanlara taşlattırdı.



Dervişin ajanlığı

Vambery'in rotası son derece ilginçti. İran, Afganistan ve Türkistan'ı kapsayan coğrafyalarda tek vazifesi şüphesiz Türkleri tanımak değildi.

Vambery, İngilizler namına istihbarat toplayan bir ajandı. İstanbul günlerinde Hüseyin Daim Paşa gibi önemli devlet adamlarıyla dostluk kurmuş, hatta Sadık Rıfat Paşa'nın evinde misafir edilmişti. Onun kimliğini ve vazifesini sonraları Peşte Sefiri Şekip Efendi deşifre edecekti.

Osmanlı kimliği deşifre olan Dervişin notlarından yararlanmak istedi. Mim Kemal Öke, İstanbul'da sadrazam ile görüştüğünü belirtir:

İlk işi Osmanlı sefiri Haydar Efendi'yi ziyaret etmek oldu. Başka bir görev ile İstanbul'a dönen Haydar Efendi'nin yerine atanan İsmail Efendi de ona gereken ilgiyi gösterdi. Artık gerçek kimliğini saklamak için bir neden kalmamıştı. Macerasını İran Şahı Nasırüddin'e de anlatan Vámbéry40 üç ay Tahran'da kalarak yorgunluk giderdi. Bir yandan da gezisi sırasında "gizlice" Arap alfabesi ile fakat Macarca tuttuğu notlarını gözden geçirdi. Osmanlı topraklarını emniyetle geçtikten sonra vardığı İstanbul'da, Sadrazam Ali Paşa'yı ziyaret ederek, onun isteği üzerine Orta Asya'yı anlattı.


Çok sonraları Semerkantlı yönetici Rahman Bi'ye onun casus olup olmadığını anlamadınız mı diye sorulduğunda "sahte dervişin sırrını çözdüğünü, ama İslam teolojisi hakkındaki bilgisinden çok etkilendiği için bunu açıklamayı asla düşünmediğini" ifade edecekti.

Macar bir dil bilimcinin İngilizler adına çalışması da İran Büyükelçisi Sir Charles Allison ile tanışması ile başlar.

Árminius Vámbéry "Bir Sahte Dervişin Orta Asya Gezisi" eserde İngiltere Coğrafya Cemiyeti ile yakın ilişki içerisinde olduğu görülür.

Onun yolculuğu son derece tehlikeliydi; çünkü Sultan Abdülhamid de dervişleri ajan olarak kullanıyordu ve Ruslar bu konuda çok tedbirliydi. Dolayısıyla bir İngiliz ajanı olarak yakalanması durumunu hayli zora sokabilirdi. Elçilik doktoru Bimzenştein yakalanması halinde intihar etmesi için ona özel zehirler hazırlayacaktı:

Vambery, demek sen Buhara'ya gidiyorsun?

Evet doktor gideceğim.

Türkistan'a giden binbaşı Mayor Konelli'ye ne olduğunu biliyor mu?

Ne olmuş?

Onun kafasını keserek minareye astılar, onu aramaya giden Stoddart da aynı akıbete uğradı.
Türkistan'a giden başkaları da oldu.

Evet, başkaları da oldu. Örneğin Blokvildi Türkmenler tarafından öldürüldü. Ayrıca Vaisberi de kayboldu ve hala haber yok.

Ben uyumlu bir insanım Doktor, Türkistan'a macera aramak için girmiyorum. Ben ilim için kendimi kurban edeceğim. Buhara'yı çok görmek istiyorum. Ayrıca aldığım terbiyeye de güveniyorum.

O nasıl bir terbiye?

Ben kendime hâkim olabilirim.

Tamam, tamam, gitmeden önce bana uğrarsın.


Siyasi faaliyetlerinin yanı sıra bilimsel anlamda da görüşleri son derece önemli olan Vambery, Macarların Türk kökenli olduğu tezini destekleyen çalışmaları ile öne çıkar.

Ona göre Macarların etnik kökeni ve dili esasen Türkleşmiş bir kavimdir:

Macar halkı ve dilinin gelişim sürecinin en başında ön planda Türk'ten çok Ugor öge vardır; ama Macar dilli etniğin daha sonraki gelişimi konusunda bunu söylemek mümkün değil; çünkü bu sırada Türk öge belirleyicidir ve aile yaşamıyla, dinle, devlet yönetimiyle, askerî teçhizatla, etik ve töresi kavramlarla ilgili sözcüklerin büyük bölümü Türkçe kökenlidir. Kısaca şöyle söylenebilir: Macarlar, zaman içinde Türkleşen ve dünya tarihine Türk halkı olarak giren Ugor kökenli bir halktır.

Vambery'in çalışmaları ve Ural-Altay teorisi, Turancılık fikrinin ortaya çıkmasına neden oldu. Bu görüşler Osmanlı'daki Turancılarda büyük bir heyecan yarattı.

Birinci Dünya Savaşı'nda Macaristan'ın Osmanlı ile müttefik olması "Turancılık" fikrini bir siyasi ideolojiye dönüştürme eğilimi ortaya çıkartacak olsa da savaşın kaybedilmesi Türkiye ve Macaristan'da Turancılığa olan ilginin kaybolmasına neden oldu.

Vambery, bir derviş kılığında Türklerin en mahrem şehirleri olan Semerkant ve Hive gibi bölgeleri dolaştı.

Topladığı bilgileri bir casus olarak İngilizlere sundu; ama bilimsel anlamda ortaya koyduğu görüşler bilhassa Pantürkizm görüşünü paylaşan aydınlar arasında büyük bir heyecan yarattı.

Özellikle Macarların Türk olduğuna dair görüşleri çoğunlukla bir İngiliz ajanı olan Vambery'in araştırmalarından ilham aldı.

11/10/2024

İskambil destesinde bulunan 4 papazın, aslında tarihteki dört hükümdarı temsil ettiğini biliyor muydunuz?

Sinek Papazı, Büyük İskender'i
Karo Papazı, Jül Sezar'ı
Kupa Papazı, Kral Şarlman'ı
Maça Papazı, Davud'u temsil eder....

İskambil kağıtlarının yayıldığı o dönem Fransasında dört grup öne çıktığı için kartlar da bu grupları temsil ettiği rivayet edilir.
-Kupa krallığı ve soyluları
-Maça orduyu, şövalyeleri
-Karo orta sınıfı,
-Sinek avam tabakası , köylüyü temsil etmekteydi.
Bugün briç, poker veya benzeri oyunlarda, kupanın en değerli, sineğin ise en değersiz kart olmasının nedeni bu sınıflandırmadan gelmektedir.

Karo papazının ellerinin kesik olduğu görülür ki bu konu hakkında oldukça fazla rivayet vardır kumarı ilk bulan olduğu için cezalandırılıp ellerinin kesildiği gibi …
Caesar’ın kollarının kesik olmaması yüzünden karo papazının Caesar’ı temsil etmesi de muammadır.

-Tek bıyığı olmayan papaz Kupa papazıdır ve kendini öldürürken resmedilir.

29/09/2024

"KARA KARTAL``
Beşiktaş`ın simgesi olan ``Kara Kartal``ın çıkış noktası bir taraftarın tezahüratına dayanmaktadır.

Tarih 19 Ocak 1941 Pazar gününü gösteriyordu.Siyah Beyazlılar, 1940-1941 sezonunda ligin bitimine 5 haftalık bir süre kala Beşiktaş, Şeref Stadı`nda Süleymaniye ile oynuyordu. Ve büyük beğeni kazanan bir futbol sergilemekteydi.Karşılaşmanın ikinci yarısında önde olmasına karşın siyah-beyazlı futbolcular rakip kaleyi adeta "abluka" altına almıştı.

Bu esnada stattaki Atatürk panosu tarafındaki tribününden bir taraftar, ``Haydi Kara Kartallar. Hücum edin Kara Kartallar`` diye bağırmıştır.Şeref Stadı’nı dolduran binlerce taraftar ve maçı takip eden gazeteciler, çınlayan sesle donup kalmıştır.O sezon rakiplerini ezip geçen Beşiktaşlı futbolcuları “Kara Kartal”dan, oynadıkları futbolu “Kara Kartal gibi hücum etmek”ten başka bir şekilde tarif etmek mümkün değildir.

Tribünlerden gelen sesin sahibi Mehmet Galin isimli bir balıkçıdır.

Stadı dolduran binlerce taraftarları etkileyen balıkçı Mehmet Galin`in bu tezahüratındaki ``Kartal``, 6-0 Beşiktaş`ın kazandığı maçın ardından takımın sembolü haline gelmiştir.

25/09/2024

Hollanda'da 2 Gb internet bir hafta yeterken Türkiye'de 10 Gb internet 5 gün yetmiyor.

21/09/2024

El ele yaşlanma hayalleri kurduğu hayat arkadaşını kaybeden hemen her kadın ilk dönemde derin bir acı yaşıyor. Hayattan zevk almama, gelecekten korkma, umudunu yitirme, yürek sızısı, yalnızlık hissi ve çaresiz bir özlem... Bu duyguların etkisiyle iştahın kesilmesi ya da ilk birkaç aydan sonra tam tersine kalpteki büyük boşluğu doldurmak için psikolojik yeme dürtüsü...

Acı bitmiyor, özlem hiç geçmiyor ama yaşam rotasında yolunu kaybetmişlik hissinin yerini zamanla hayatın gerçekleri, ayakta kalma ve var olma mücadelesi alıyor.

Artık evin maddi, manevi tüm sorumluluklarını tek başına üstleniyorsunuz. Eşinin benzin istasyonunun, bakkal dükkanının başına geçen kadınlar olduğu gibi, sevdiği adamın kaybı sonrasında evlatlarını okutmak için çalışmaya başlayanlar, arabasını, takısını satanlar da oluyor.

Elektrik, su, telefon, doğalgaz aboneliklerini de sevdiğinizin adamın üzerinden kendi üzerinize geçiriyorsunuz. Onun kredi kartlarını kapatırken ise sevdiğiniz adam her seferinde yeniden ölüyor. Her bir kapatılan abonelik artık onun var olmadığı bir dünyada yaşamak zorunda kaldığınızı tokat gibi yüzünüze vuruyor.

Muslukçuyla, çatıyla, badanacıyla, kısacası tamirat tadilat gerektiren tüm işler için ustalarla artık siz ilgileniyorsunuz.

Onunla el ele çıktığınız tatil planları, geziler, yemekler olmayınca, arkadaşlarınızın, akrabalarınızın zamanları, izinleri, bütçeleri uymayınca kendinizi tek başına tatil planları yaparken buluyorsunuz. Korktuğunuz yalnızlığı deneyimleme ve onunla barışma süreci de oldukça sancılı geçiyor.

Artık bir daha hiç yaşanmayacak sevdiğiniz adamla mutlu, neşeli günleriniz, anılarınız zihninizde canlanırken, gözlerinizdeki sağanağa, yüreğinizdeki fırtınaya engel olamıyorsunuz. Yolda, arabada veya bir kafede birden gözleriniz taşıyor. Aynı ilk günlerdeki gibi.

Hayat arkadaşınız, sevgiliniz dağ gibi yanınızdayken size gülümseyenler, onun yokluğunda sizi arkadan vurabiliyor, her türlü küstahlığı, kötülüğü, bencilliği, saygısızlığı yapabiliyorlar.

İşte tüm bunların yas sürecindeki kadınları güçlendirdiği bir gerçek. İçiniz acıya acıya kendiniz için, çocuklarınız için ve ruhu hep sizinle olan sevdiğiniz adam için dimdik ayakta durmaya çalışıyorsunuz.

Gözyaşları bazen sessizce bazen de sel gibi yanaklarınızdan aşağı akarken, birden elinizin tersiyle göz yaşlarınızı siliyor ve karşılarında dağ gibi durabilecek cesareti ve gücü kendinizde bulabiliyorsunuz.

Acıyla, özlemle büyümek işte bu! Sevdiğinizin kaybı sizi değiştirip, dönüştürüyor, acılı, hüzün dolu ama matem sürecinde ruhsal büyüme ve dönüşüm yaşayan yeni bir kadın oluyorsunuz.

Benim gibi sevdiği adamı, eşini, hayat arkadaşını kaybeden ve matem yolculuğunda bunları deneyimleyen acılı ama bir o kadar da güçlü tüm kadınların kalplerinden öpüyorum.

Esra Öztekin..
( Rasim Öztekin'in eşi )

16/09/2024

İspanya’da ki Türk Takımı: Deportivo La Coruna"Los Turcos"

İspanya La Liga Ekiplerinden Deportivo La Coruña’nın sahasında dev Türk Bayrağı bulunuyor. Takımın taraftarlarına da “Los Turcos” yani Türkler deniliyor.

İspanya'nın Galiçya bölgesinde bulunan iki komşu şehir La Coruña ve Vigo'nun futbol takımları arasındaki rekabet, yalnızca saha içinde kalmıyor, tarihi ve kültürel derinliklere uzanıyor.

Bu iki takım arasındaki rekabet, taraftarlar arasında ilginç bir lakap doğurdu: "Los Turcos". Celta Vigo taraftarları, Deportivo taraftarlarına hakaret amacıyla bu lakabı taktılar, ancak beklenmedik bir şekilde, Deportivo taraftarları bu lakabı benimseyip, "Türk gibi güçlü" sloganını yarattılar.

İspanyol taraftarların Türklere ilgisinin kökleri 16. yüzyıla, Osmanlı İmparatorluğu'nun en güçlü olduğu döneme dayanıyor.

Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki Osmanlı donanması, bölgeye geldiğinde Coruña halkını Portekizlilerin baskısından kurtarmış, halka zarar vermemiş, hatta onlara bir kale tahsis edilmişti.
Bu yardım ve dostluk, günümüze kadar uzanan bir sempatiyi beraberinde getirdi.

Öte yandan, Vigo halkı Portekizlilere yardım etmiş, ancak bu işbirliği onlara bekledikleri faydayı sağlamamıştı.

Bu tarihi olaylar, günümüzdeki futbol rekabetine de yansıyor.

Deportivo taraftarları, Celta Vigo taraftarlarına "Portekizliler" diyerek tarihi bir gönderme yapıyorlar.

Deportivo La Coruña taraftarları, Türkiye ile zaman zaman gerginlik yaşayan ülkelerin takımlarıyla oynadıkları maçlarda tribünlerde Türk bayrağı açarak, bu tarihi dostluğu sergiliyorlar.

Ayrıca, her 10 Kasım'da Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü anarak, bu özel bağı yad ediyorlar.

21/08/2024

Beşiktaş - Antalyaspor maçını yöneten Mehmet Türkmen 32 yaşında ve asıl mesleği avukatlık. 2017 yılında Kim Milyoner Olmak İster yarışmasına katılıp 1.000 TL kazanmıştı.

21/08/2024

Dünyanın en uzun treni
Moritanya'da 3 kilometre uzunluğuyla dünyanın en uzun treni, demir cevheri taşıyor.

Ülkenin doğusunda Zuveyrat şehrinden yüklenen tonlarca demir madeni, 700 kilometrelik yolun ardından ekonomik başkent Nadibu'ya boşaltılıyor.

Toplam 12 saat süren yolculukta, maceraperest kimi turistler cevher vagonlarının üzerinde Sahra'nın tadını çıkarıyor.

Her biri 84 ton yük taşıyan, sayısı bazen 200'e kadar çıkan vagonları, 3 veya 4 tane dizel lokomotif çekiyor.

14/08/2024

1900’lerin başında, Almanya’da Akıllı Hans adında bir at, matematik öğretmeni olan sahibi Wilhelm von Osten’le, Almanya’da gittiği her yerde, Alman dilinde hayret verici yeteneğini, daha da ilginci matematik zekasını sergilemektedir.

“Üç kere dört kaçtır?” diye sorulduğunda, Akıllı Hans toynağını 12 defa yere vurur. Yazılı bir mesajla, “Yirmiden on bir çıkarsa kaç kalır?” diye sorulduğunda, bu defa Hans, toynağını tam dokuz defa tıklatır. 1904 yılında durumu incelemek isteyen Alman eğitim kurulu, bir psikoloğun başkanlığında, on üç kişilik bir komisyon kurar. Komisyon dalavereyi açığa çıkarmak üzere kolları sıvar. Ancak hiç bir hile tespit edemez, hatta Hans sahibinin olmadığı ortamda da sorulara büyük oranda doğru cevap vererek, komisyonun güvenini kazanır.

Hans’ın sırrını, 1907 yılında psikolog Oskar Pfungst keşfeder. Hans, muhataplarının yüz ifadelerini ve beden dillerini okuyarak, doğru cevapları buluyordur. Kendisine bir soru sorulduğunda, geçmişteki deneyimlerinden yola çıkarak, insanların onun toynağını belli bir sayıda vurmasını beklediğini öğrenmiştir. Toynağını vururken, dikkatle insanları incelemeye devam eder. Doğru sayıya yaklaştıkça insanlar gerilir, doğru cevabı verdiğindeyse, gerilim zirveye ulaşır. Hans, gerilimin zirve noktasını tespit etmekte ustalaşmıştır. Tıklamaya son verir. Gerilimin yerini hayranlık dolu bakışların, kahkahaların ve alkışların almasını keyifle seyreder. Böylece doğru cevabı verdiğinden emin olur.

Hans’ın bir matematik dehası olmadığı Oskar Pfungst’un çalışmaları ile kanıtlanırken, onun beden dilinden duygu ve niyetleri okuyabilmekte olağanüstü bir yetenek olduğu ortaya çıkmış olur.

Atlar beden dili ile anlaştığı için, Hans bu yeteneğe aslında doğal olarak sahiptir. Onu farklı kılansa, bu yeteneğini, insanların da beden dillerini okumak yönünde geliştirmesidir.

Yuval Noah Harari, son kitabı Homodeus’ta, Akıllı Hans’ın hikayesine yer verdikten, sonra sorar: İnsanın hayvanlar alemine hükmeder konuma gelmesinin esas sebebi nedir?

11/08/2024

Bilim insanları mağaraya öteki dünya ismini veriyor. Bunun sebebi mağaranın inanılmaz büyüklükte olması ve içerisinde kendisine ait bir ekosistem bulunması...
İlk olarak 1990 yılında bir Vietnamlı tarafından yemek ve yakacak odun arama sırasında keşfedilen, ancak yeniden bulunamayan mağara bu Vietnamlının yönlendirmeleri neticesinde Britanyalı Mağara Araştırma Derneği (BCRA) tarafından bulundu...
Öbür Dünya ismi verilen mağara o kadar büyük ki içerisinde Boeing 747 uçağı uçurabilirsiniz. Mağaranın iç kısmı ise şimdiye kadar görülebilen herhangi bir şeyden tamamıyla farklı. Mağaraya giden tüm araştırmacılar daha önce dünya üzerinde böyle bir şey görmediklerini beyan ediyor...
Kendine has büyük bir eko sisteme sahip olan mağara adeta bir iç dünya... Mağaranın içerisinde göller ve ormanlar bulunuyor. Büyülü bir manzaraya sahip olan mağarada bir hafta boyunca yaşayan Avustralyalı fotoğrafçı John Spies, NYPost ile yaptığı röportajda mağarayı anlattı...
Dünyanın en büyük mağarası olarak kabul edilen mağara için Spies, “Girişi oldukça küçük ve mağaradaki sis, sıcak havanın dışarıdaki hava şartlarında soğumasından kaynaklı olarak çevrede bulunan ormana doğru yükseliyor” açıklamalarında bulundu. Mağaraya giriş için ziyaretçilerin tırmanma ipleri ve halat kullanması gerekiyor. Yaklaşık 260 fitlik bir duvardan iniş yapılmasının ardından büyük bir kaya yığını geçiliyor...
🛖⛰

Address

Cianjur Regency
43211

Website

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when SevgiLiye posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Videos

Share

Category