30/10/2024
Radyo programıma telefonla bağlandı. "Tanıyabilir miyiz sizi" dediğimde "Samsun'dan arıyorum, dokuz tane deli raporum var çok şükür, onuncuyu almak için çabalıyorum, bildiğin deliyim, manyağım, mutluyum" yanıtıyla tanımıştım onu. Şaka yapıyor sanmıştım, ciddiymiş.. Şizofrendi. İlk kez bir şizofrenle bu kadar yakınlık kurmuştum. Bence deli değildi. Normalüstüydü. Biz normaldik ya da normalaltı..
Yıllarca yayına katıldı Atila Bey.. Atila Nuran.. Her yayına katılışı hem beni hem dinleyicileri neşelendiriyordu. Bir şizofrenin beyninde dolaşmak, onu anlamaya çalışmak heyecan vericiydi. "Nasıl delirdiniz?" diye sorduğumda, "Askerde oldu," dedi. "Doğuda yaptım askerliğimi. Çok soğuk, karlı bir günde emre itaatsizlikten komutan beni cezalandırdı. Soyun dedi, soyundum. Elinde tüfek, üçe kadar sayıyorum, havuza atlamazsan seni vururum diye bağırdı. Biiir dediği an havuza atladım!" Niye atladınız, direnseydiniz ya diye itiraz ettiğimde, "Deli miyim, niye atlamayayım, korktum. Havuzda çok su yoktu. Kafamı çarptım, ondan sonra hiç eskisi gibi olmadım. Komutanı gördüm birkaç gün sonra. Atladığım havuza yakındık. Elimde tüfek, doğrulttum. Üçe kadar sayıyorum, atla havuza dedim. Üçe kadar sayamadan üstüme atladılar. İlk raporumu o günlerde almıştım," demişti..
Karısı terk etmiş bir süre sonra kendisini. Sebebi ise Atila Bey'in eşinin çeyizini yemesiymiş. Bu olayı, "Karım benim başımın etini yiyince, dayanamadım, yapacak bir şey bırakmadı bana, protesto için yedim," diye açıklamıştı.. Çok kitap okurdu. Yayında, bana kitap gönderin der, babasıyla kaldığı evin adresini verirdi. Canlı yayında birlikte "At Sineği Partisi"ni kurduk. Çok sevdi parti lideri olmayı. Hemen kendini sokağa attı. Yayını dinleyen dinleyicilerimiz olduğu yere koştu. Seçmenleri hazırdı. Bir taşın üstüne çıkıp projelerini açıklarken alkışlanıyordu. Konuşmasını "Değerli vatandaşlarım, ben size bir çuval kömür değil, mutlu bir ömür vaat ediyorum," diye bitirdiğinde radyo dinleyicileri de radyo başında coşuyordu..
Seyrettiği haberlerin çabuk etkisinde kaldığını söylemişti. Türkiye Ergenekon davalarıyla sarsılırken, mahalle kahvesinden açtığı telefonla medyaya, polise kendini tarif ederek ihbar ettiğini ve kahvede gözaltına alındığını anlatmıştı. Neden yaptın bunu diye sorduğumda, beni ciddiye almıyorlardı. Hacı'nın kızına âşıktım, isim yapmak ve benden korkmalarını sağlamak istedim, demişti. İnanamadım! O dönemin gazetelerinde adının Ergenekon'da geçtiğini görünce çok şaşırmıştık..
Bir süre Samsun'da tedavi gördükten sonra Bakırköy'e nakletmişler kendisini. "Biraz kalıp çıkacaktım. Kendisini şeyh zanneden bir deli vardı, hastanede de delilerden oluşan müritleri.. İşin garibi, hastane dışından kendisini ziyarete gelen müritleri de vardı! Hastanedeki yemekleri sevmiyordum. Her gün aynıydı. Baktım şeyhe (!) sürekli tavuklar, etler, pastırmalar, tatlılar geliyor; ben de bir süre sonra müritleri arasına katıldım. İstediğimi yiyordum. Bir gün hastanenin bahçesinde ölü karınca buldu şeyhimiz. Karıncayı kâğıttan yaptığı tabutun içine koydu, cenaze namazını kılacağız dedi. Önde şeyhimiz, arkada biz müritleri, karıncanın cenaze namazını kılarken doktorlar gördü. Bir hafta sonra taburcu olacaktım, aylarca hastanede kaldım sahte şeyh yüzünden.."
Ölüm haberini aldım iki-üç yıl önce..
Bir norm, bir kalıp belirleyip dışına çıktığı için kendisine "deli" dediler, defalarca. O benim çok neşeli bir oyun arkadaşımdı oysa..
(Radyo programcısı ZEKİ KAYAHAN COŞKUN)