04/12/2016
KAPİTALİST SAĞLIK SİSTEMİ (ENDÜSTRİ)
ve ALTERNATİFİ (TOPLUM SAĞLIĞI) (1)
Bu bir yazı serisi olacak, (1) ilk sayfa yazıya sağlığı tanımlayarak başlayalım...
Sağlık nedir?: Sağlık bireyin vücudunda hastalık ve sakatlığın olmayışını değil, kişinin bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halinde olmasını ifade etmektedir.
Bedensel iyilik hali, vücut dokularının ve organların eksikliği, işlev bozukluğu ya da zararlı etkenlerden etkilenmeme, kendi öz-savunmasını sürdürebilme durumudur.
Ruhsal iyilik hali; yaşına uygun düşünebilen, düşündüklerini anlaşılır şekilde ifade edebilen, başkalarını anlayabilen, duygularını koşullara ve ortama uygun olarak yansıtan, güçlüklerle mücadele edebilen, koşullara uygun hareket edebilen, başarılarda mutlu olup başarısızlıkları kabullenebilen, kendisiyle barışık olma halidir.
Sosyal iyilik hali, kişinin, nerede, nasıl davranacağını ve sorumluluklarını bilen, insanlarla iyi ilişkiler içinde olup, büyüğünü, küçüğünü severek hoşgörülü davranan, çevresiyle barışık olma halidir. Sağlık hizmetleri, kişilerin ve toplumun sağlıklı, uzun ömürlü olmasını ve verimli çalışmasını sağlar.
Bu amaçla üç tür sağlık hizmeti yürütülür: Koruyucu, tedavi edici ve rehabilite edici sağlık hizmetleri.
Koruyucu ve tedavi edici sağlık sistemi denilince modern Batı tıp sistemi anlaşılır ancak dünyanın pek çok yerinde değişik, farklı, alternatif, tamamlayıcı yöntemler de var. Alternatif kavramı görecelidir, halkın ve tıbbın düşünceleri her an değişmektedir. Dün alternatif olan, bu gün modern tıbbın bir parçası olabilmektedir. Örneğin sülük tedavisi ....
Günümüzdeki eğilim, alternatif tıp olarak adlandırılan teşhis ve tedavi yöntemlerini, modern tıbbın tamamlayıcısı olarak görme eğilimidir. Fakat modern tıbbın üstesinden gelemediği, tedavi edemediği hastalıklar, kimyasal ilaçların yan etkileri, teşhis hataları yüzünden insanların modern tıp ile yetinmediği görülmektedir. Bunun birkaç nedeni var: İnsanlar klasik/tutucu (ortodoks) tedavilerin bazı şartlarda, özellikle kronik hastalıklarda başarısız olduğunu görmekte ve bunu kabullenmek zor gelmektedir. Tedavide başarılı olunamayan kronik hastalıklar, osteoartroz (kemik/eklem harabiyeti, kireçlenme), dejeneratif (bozucu) sinir dokusu hastalıkları, demans (bunama), diyabet (şeker hastalığı) ve bunlar gibi yüzlerce, binlerce hastalık var. ... İnsanların çoğu, Batı’nın tıbbi tedavilerinden, ameliyatlar ve ilaçların yan etkileri yüzünden korkmaktadır... Bazıları ise Batı tıbbı uygulamalarına, dini ve felsefi yönden, ya da geleneksel anlayışlar yüzünden karşı çıkmaktadırlar, giderek artan bir kesim var olandan daha fazlasını istiyor, farklı olanı denemeye gereksinim duyuyorlar... Fakat, alternatif, doğal ya da modern (otodoks) tedavilerden birini seçme nedeni ne olursa olsun çıkış noktası her zaman aynıdır: hasta bir insan.....
Halkın önemli bir kısmı, küçük ağrılar, günlük rahatsızlıklara karşı hiç bir şey yapmaz, buna rağmen iyi olurlar. Bunu daha en başta aklımızda tutmalıyız... Rahatsızlıkların bir kısmı ciddi bir durum yaratarak, uzun bir süre iyileşmiyor olsa da pek çoğu kendiliğinden yok oluyor. Hiçbir şey yapmamak ile dışarıdan tıbbi bir yardım istememek arasında bir basamak vardır ki, o da kişinin kendi kendisini tedavi etmesidir. Dünyada milyonlarca insan işte bunu yapıyor. Burada toplumun sağlık bilinci elbette önemlidir ve basit yöntemlerle, ucuz , doğal ürünlerle, çoğu rahatsızlığın üstesinden gelinebilir, dünyadaki milyonlarca insan bunu yapıyor... Sağlık bilinci, her zaman doktor gözetiminde kimyasal ilaçların kullanılması demek değildir. Fakat dünyanın pek çok yerinde, geleneksel doğal tedavi yöntemleri olmasına rağmen, iyileştirmenin teknolojik tıbbın yardımıyla sağlandığı ve ortodoks tıp mesleği sayesinde bütün diğer iyileşme yollarının yasa dışı ve kabul edilemez kılındığı Batı’da, tıp çok farklıdır.
Eğer bir insan tıbbi yardım arıyorsa, genellikle şu durumlardan biriyle ilgilidir: Hastalık durumu kendiliğinden geçmemiş, kısmi iyileşme ve kötüleşmelerin birbirini takip ettiği ya da rahatsızlığın sürekli devam ettiği, geçmeyen ağrılar gibi kronik bir durumdur veya aile, iş koşullarından kaynaklı psikolojik kökenlidir ya da son zamanlarda ortaya çıkan, ciddi rahatsızlık veren, gerçek akut tıbbi bir durumdur.
Kendini sınırlayan rahatsızlıklar her koşulda iyileşecektir, kronik hastalıkların belirtileri (semptomları) tedavi edilebilir, ancak dalgalanmalar gösterebilir, tedavi ile iyileşmeyebilir. Psikolojik hastalar anlayışa ve yardıma muhtaçtır. Bu gereksinimin çoğunu doktor karşılayamaz. Son grup, akut hastalar Batı tıbbından en çok fayda sağlayanlardır. Gerçekte akut hastalıklar bütün hastalıkların %20 sinden daha azını oluşturur, öbür %80 lik grup ise diğerleridir. Bir çoğu ya doğal, geleneksel yöntemlerle ya da kendiliğinden iyileşmektedir kronik hastalıkları olanlar ise adeta sürünmektedir...
Geçmişte savaşlar, kıtlık, salgın hastalıklar, çocuk enfeksiyonları yüzünden, çoğu insan yetişkin yaşa gelmeden ölmekte, çok daha azı ihtiyarlığa ulaşabilmekteydi. 1964 de Medical Journal of Australia da çıkan bir yazıya göre, Roma imparatoru Augustos zamanında doğan bir bebeğin beklenen ömrü sadece 23 yıldı. Orta çağ da sağlık koşulları hala iyi değildi, ömür pek uzamadı ama ömür beklentisi modern çağa yaklaştıkça biraz arttı. Bugün birçok Batı ülkesinde ömür beklentisi etkileyici bir rakama, 70 yıla ulaştı. Bu artışın nedeni, ölümlerin çoğundan sorumlu olan çocukluk çağı ve yetişkinlerin enfeksiyon hastalıklarının artık tedavi edilebilir olmasındandır. Bu tür enfeksiyonlar ve salgın hastalıkların neredeyse kökünü kurutmamıza karşın, orta ve ileri yaşın en çok rastlanan hastalıkları olan dejeneratif hastalıkları ve kanserleri önlemede başarılı olamadık... 60 Yaşına ulaşabilen bir yaşlıya göre kıyaslarsak, antik çağlardaki bir yaşlıya göre, modern çağın yaşlısı en fazla 5-6 yıllık bir ömür avantajı sağladı. Modern tıbbın, hastalıkları önleme, daha iyi yaşam koşullarına katkısı konusunda çok az şey başardığını söyleyebiliriz.. 150 – 200 yıl öncesine kadar kolera gibi bir hastalığın binlerce insanın ölümüne yol açtığı salgınlara neden olduğunu ve böyle salgın hastalıkların artık önemli bir sağlık sorunu yaratmadığını düşünürsek, Batı toplumlarında sağlık koşullarında büyük ilerleme olmadığını anlarız.
Ömür beklentisinde büyük değişikliklere yol açan bir ilaç grubu olan antibiyotikler bir yandan enfeksiyonlardan ölümleri çok azaltmış olduğu halde, başka sorunlara da neden oldu. Daha dirençli mikroplar, daha ciddi öldürücü enfeksiyonlar, bilinçsiz ilaç kullanımı, hem insan bedeninde ciddi yan etkilere neden oldu. Ülke ekonomileri için de bu sağlık harcamaları büyük bir yük oldu.................
İlaç kullanımından kaynaklanan hastalıklarla ilgili çok sayıda gözlem, hastanelerdeki hastaların %3- %18’lik bir bölümünü tedavileri sırasında aldıkları ilaçların yan etkileri yüzünden gelen hastaların oluşturduğunu göstermektedir. Üstelik bu orana, ilaçların yan etkilerinden etkilenip, günlük yaşamlarında hastaneye gitme ihtiyacı duyacak kadar “ağır” hasta olmadan kendilerini pek iyi hissetmeyen milyonlarca insan dahil değildir... Batı sağlık bakım sistemlerinde, insanları kitlesel aşırı ilaç kullanımından ve ilaç yan etkilerinden daha çok rahatsız eden bir konu daha yoktur. Doktora gitmek, ilaç almakla aynı anlama gelmektedir, doktorlar illa ki ilaç yazarlar. İnsanlar, modern tıp için çok ağır bedeller de ödüyorlar. Bu bedel yalnızca yan etkiler, yeni hastalıklar değil, bunun bir de ekonomik maliyeti var... İngiltere'de bir hastanede, doktorlar hastalara hangi hallerde doktora gelmeleri gerektiğini, hangi hallerde kendilerine tedavi verebileceklerini anlatmaya başladılar ve çok gerekmedikçe ilaç vermeyi durdurdular. Sadece bir yılda 20.000 sterlin tasarruf edildi. Eğer bütün ülkede bu yapılsaydı yılda 10 milyon sterlin tasarruf edilecekti. Ama hastalık pazarı çok büyük ve modern tıp daha da pahalı oldukça, yeni alet ve donanımlar daha karmaşık ve pahalı yöntemleri kullandıkça harcanan para her gün daha da artıyor. Pratikte modern tıp öylesine pahalı hale geliyor ki, ülkelerin baş edemeyeceği oranlarda kaynaklarını tüketeceğinden ve birçok hasta tedavi olamayacağından en kısa zamanda bu durumu düzeltecek akılcı tedbirlere ihtiyaç duyulmaktadır. Örnek, 1974 OECD raporlarına göre İngiltere, Almanya, Fransa, İsveç, ABD gibi ülkelerinin sağlık harcamalarının ulusal gelire göre yüzdesi %7 - %8 düzeyindedir. Amerikalıların 1998 yılı için bir yılda sağlığa harcadığı para 800 milyar doların üstündedir. Bu miktar ulusal savunma harcamaların, hemen, hemen üç katıdır ve genel ulusal üretiminin %14’ünden daha fazladır. Ekonomistler, sağlık harcamalarının, on yılda toplam karı sıfırlayacağını ve kapitalist ekonomiyi durma noktasına getireceğini öngörüyorlardı. Bu gün Amerikanın bütçesinin açık vermesinin en önemli nedenlerinden biri sağlık harcamalarıdır. .
Toplumun ortak görüşü, modern sağlık hizmetlerinin temel noktalarının yeniden gözden geçirilmesidir. Fakat özelleşme ve sağlık sisteminin karlılığı hedeflemesi, ilaç endüstrilerinin sağlık harcamalarından en büyük payı alma hedefleri yüzünden sağlık sisteminde insani beklentilere dönük bir iyileşme olmayacak gibidir. Batı tıbbının anlayışı da sorunlu ve hastalıkların tedavi edilmesine engeller düzeydedir. Batı tıbbı hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasını bekler, sonra ortaya çıkan bu belirtileri ve/veya bunların nedenlerini ortadan kaldırmak için cihazlar, ilaçlar, cerrahi girişimler ve hastane malzemeleriyle donanmış bir şekilde mücadeleye girişir. Hiç kimse bir hastayı mevcut en yeni,en pahalı tedavilerden mahrum etmek istemediği için, sonuç olarak masraflar yükselmiş ve kontrol edilebilir olmaktan çıkmıştır.
Modern tıp için en trajik (üzücü) olan da kendilerini hastalarına sağlık sunmaya adamış tıp mensuplarının, ortodoks tıp sisteminin bizzat kendisinin, önemli bir hastalık nedeni olmasıdır. Örneğin cerrahi girişimlerin çoğu, teknik olarak başarılı bir operasyon bile olsa, hastaların direncini zayıflattığı ve başka hastalıklara zemin hazırlayabildiği iyi bilinen bir şeydir. İşin daha kötüsü cerrahi girişimin kendisi de önemli bir tahribat meydana getirebilir. Kalp kateterizasyonu gibi bazı tanı ve tedavi girişimleri de tehlikelidir, zarar verebilir. Son olarak ilaçların önemli yan etkileri olduğu da bilinmektedir.
İlaç yan etkileri, teşhis hataları yüzünden ortaya çıkan sağlık sorunları ve hastalıklar için, İngiltere'de büyük bir üniversite hastanesindeki doktorlar tarafından gerçekleştirilen ve tanınmış tıp dergilerinden olan New England Journal of Medicine tarafından yayınlanan bir çalışma var. Bu çalışmada, beş aylık süre boyunca, hastanenin genel dahiliye servisine başvuran her hasta (toplam 815 hasta) izlenmiş ve hastanede kaldıkları sürece, bu hastalarda görülen doktorun/ilacın neden olduğu ‘iatrojenik’ hastalıkların toplam sayısı belirlenmiştir. Mevcut iatrojenik hastalığın hastada daha önce var olan hastalığının seyri sırasında ortaya çıkan olası bir belirtisi olma ihtimalinde bu vaka çalışma kapsamına alınmamış, vakalar titizlikle seçilmişlerdir. Sonuçlar ümit kırıcıdır, hastaların üçte birinden fazlasının, %36 sının, hastanede kaldıkları süre boyunca en az bir iatrojenik hastalığa yakalandıkları belirlenmiştir. Yani doktor teşhis, tedavi hatası ya da ilaca bağlı yan etki... Hastaların yaklaşık %10 unda yaşamı tehdit eden ciddi iatrojenik hastalık gelişmiştir. Hastaların %2 si, yani her elli hastadan biri, iatrojenik hastalık nedeniyle ya da iatrojenik hastalığın ilave olduğu durumlar nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Bu tür çalışmaların sonuçları elbette doktorları da üzmektedir ancak gerçek budur.
Modern tıp döneminde enfeksiyonlar gibi dışarıdan gelen hastalıklar antibiyotikler sayesinde büyük ölçüde tedavi edilebilir oldu ancak içeriden geliyor gibi görünen kalp hastalığı, kanser, böbrek yetmezliği, şeker hastalığı, eklem iltihabı gibi kronik ve dejeneratif hastalıklar, enfeksiyon hastalıkları kadar hatta daha fazla kötürüm edici ve öldürücüdür.
Enfeksiyon hastalıkları ile baş edilebilmesi, beklenen ömürde artma, toplumun giderek daha yaşlı bir nüfus olması, yaşlanma süreci ile ilgili sağlık sorunlarını ön plana çıkarmıştır... Ne yazık ki, ne damar sertliği (atheroskleroz) ne kemik eklem harabiyeti (osteokondroz) ne kanserin tam olarak nedeni ve tedavisi yapılamamaktadır. Sağlık sistemi bunlar için, tedavi odaklıdır, nedeni tespit ederek önleme durumunda değildir. İnsan vücudunda on binlerce kilometrelik bir damar ağının atheroskleroz süreci ile tıkandığı, kan dolaşımının olumsuz etkilendiği, organların, hücrelerin kan ile taşınan oksijen ve proteinlerden, besinlerden mahrum kaldığını, atılması gereken atık, zararlı ürünlerin, uzaklaştırılamayıp, dokularda biriktiği düşünüldüğünde atheroskleroz tedavisinin önemi anlaşılır. Yaşlılık ve kalp-damar problemleri ve organ yetmezliklerinin en önemli nedeni olan atherosklerozu tedavi edemiyoruz. Bununla ilgili kolesterol ve oksitlenmiş (kötü) yağları , sonuç olarak ortaya çıkan yüksek tansiyonu tedavi etmeye çalışıyoruz. Damar sertliği on binlerce kilometrelik damar ağında tıkanma demek, bizi yaşlandıran ve ölüme yakınlaştıran süreci önleme, durdurma başarısı yok.. Kemik eklem harabiyetleri içinde durum farklı değil... Mide iltihabı (gastrit) ve ülser tedavisinde kullanılan ilaçlar da tedavi edici değil, asit azaltıcıdır sadece.... Pek çok konik hastalıkta durum böyle, nedene yönelik koruyucu tedavi olmadığı için başarı yok ve bu yüzden kronik hastalık diyoruz zaten....
Milyar dolarlık yatırımları olan ilaç endüstrisi, binlerce araştırma laboratuvarında neyi araştırıyor, ne yapıyor, neden ciddi bir başarı yok? Modern tıp denilen bu sağlık sisteminin bir alternatifi yok mu, ne yapacağız? insan sağlığına kar amaçlı değil, insanca, doğru yaklaşırsak umut elbette var.........
( Bu yazı serisi devam edecek)
dr....