Dr.İlkiz açıkalın

Dr.İlkiz açıkalın tandrusty ewa dlxoshy emaia
تةندروستي ئيوة دل خؤشي ئيمةية
(8)

01/10/2020

L

04/12/2016

KAPİTALİST SAĞLIK SİSTEMİ (ENDÜSTRİ)
ve ALTERNATİFİ (TOPLUM SAĞLIĞI) (1)

Bu bir yazı serisi olacak, (1) ilk sayfa yazıya sağlığı tanımlayarak başlayalım...
Sağlık nedir?: Sağlık bireyin vücudunda hastalık ve sakatlığın olmayışını değil, kişinin bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halinde olmasını ifade etmektedir.

Bedensel iyilik hali, vücut dokularının ve organların eksikliği, işlev bozukluğu ya da zararlı etkenlerden etkilenmeme, kendi öz-savunmasını sürdürebilme durumudur.
Ruhsal iyilik hali; yaşına uygun düşünebilen, düşündüklerini anlaşılır şekilde ifade edebilen, başkalarını anlayabilen, duygularını koşullara ve ortama uygun olarak yansıtan, güçlüklerle mücadele edebilen, koşullara uygun hareket edebilen, başarılarda mutlu olup başarısızlıkları kabullenebilen, kendisiyle barışık olma halidir.

Sosyal iyilik hali, kişinin, nerede, nasıl davranacağını ve sorumluluklarını bilen, insanlarla iyi ilişkiler içinde olup, büyüğünü, küçüğünü severek hoşgörülü davranan, çevresiyle barışık olma halidir. Sağlık hizmetleri, kişilerin ve toplumun sağlıklı, uzun ömürlü olmasını ve verimli çalışmasını sağlar.
Bu amaçla üç tür sağlık hizmeti yürütülür: Koruyucu, tedavi edici ve rehabilite edici sağlık hizmetleri.

Koruyucu ve tedavi edici sağlık sistemi denilince modern Batı tıp sistemi anlaşılır ancak dünyanın pek çok yerinde değişik, farklı, alternatif, tamamlayıcı yöntemler de var. Alternatif kavramı görecelidir, halkın ve tıbbın düşünceleri her an değişmektedir. Dün alternatif olan, bu gün modern tıbbın bir parçası olabilmektedir. Örneğin sülük tedavisi ....

Günümüzdeki eğilim, alternatif tıp olarak adlandırılan teşhis ve tedavi yöntemlerini, modern tıbbın tamamlayıcısı olarak görme eğilimidir. Fakat modern tıbbın üstesinden gelemediği, tedavi edemediği hastalıklar, kimyasal ilaçların yan etkileri, teşhis hataları yüzünden insanların modern tıp ile yetinmediği görülmektedir. Bunun birkaç nedeni var: İnsanlar klasik/tutucu (ortodoks) tedavilerin bazı şartlarda, özellikle kronik hastalıklarda başarısız olduğunu görmekte ve bunu kabullenmek zor gelmektedir. Tedavide başarılı olunamayan kronik hastalıklar, osteoartroz (kemik/eklem harabiyeti, kireçlenme), dejeneratif (bozucu) sinir dokusu hastalıkları, demans (bunama), diyabet (şeker hastalığı) ve bunlar gibi yüzlerce, binlerce hastalık var. ... İnsanların çoğu, Batı’nın tıbbi tedavilerinden, ameliyatlar ve ilaçların yan etkileri yüzünden korkmaktadır... Bazıları ise Batı tıbbı uygulamalarına, dini ve felsefi yönden, ya da geleneksel anlayışlar yüzünden karşı çıkmaktadırlar, giderek artan bir kesim var olandan daha fazlasını istiyor, farklı olanı denemeye gereksinim duyuyorlar... Fakat, alternatif, doğal ya da modern (otodoks) tedavilerden birini seçme nedeni ne olursa olsun çıkış noktası her zaman aynıdır: hasta bir insan.....

Halkın önemli bir kısmı, küçük ağrılar, günlük rahatsızlıklara karşı hiç bir şey yapmaz, buna rağmen iyi olurlar. Bunu daha en başta aklımızda tutmalıyız... Rahatsızlıkların bir kısmı ciddi bir durum yaratarak, uzun bir süre iyileşmiyor olsa da pek çoğu kendiliğinden yok oluyor. Hiçbir şey yapmamak ile dışarıdan tıbbi bir yardım istememek arasında bir basamak vardır ki, o da kişinin kendi kendisini tedavi etmesidir. Dünyada milyonlarca insan işte bunu yapıyor. Burada toplumun sağlık bilinci elbette önemlidir ve basit yöntemlerle, ucuz , doğal ürünlerle, çoğu rahatsızlığın üstesinden gelinebilir, dünyadaki milyonlarca insan bunu yapıyor... Sağlık bilinci, her zaman doktor gözetiminde kimyasal ilaçların kullanılması demek değildir. Fakat dünyanın pek çok yerinde, geleneksel doğal tedavi yöntemleri olmasına rağmen, iyileştirmenin teknolojik tıbbın yardımıyla sağlandığı ve ortodoks tıp mesleği sayesinde bütün diğer iyileşme yollarının yasa dışı ve kabul edilemez kılındığı Batı’da, tıp çok farklıdır.

Eğer bir insan tıbbi yardım arıyorsa, genellikle şu durumlardan biriyle ilgilidir: Hastalık durumu kendiliğinden geçmemiş, kısmi iyileşme ve kötüleşmelerin birbirini takip ettiği ya da rahatsızlığın sürekli devam ettiği, geçmeyen ağrılar gibi kronik bir durumdur veya aile, iş koşullarından kaynaklı psikolojik kökenlidir ya da son zamanlarda ortaya çıkan, ciddi rahatsızlık veren, gerçek akut tıbbi bir durumdur.

Kendini sınırlayan rahatsızlıklar her koşulda iyileşecektir, kronik hastalıkların belirtileri (semptomları) tedavi edilebilir, ancak dalgalanmalar gösterebilir, tedavi ile iyileşmeyebilir. Psikolojik hastalar anlayışa ve yardıma muhtaçtır. Bu gereksinimin çoğunu doktor karşılayamaz. Son grup, akut hastalar Batı tıbbından en çok fayda sağlayanlardır. Gerçekte akut hastalıklar bütün hastalıkların %20 sinden daha azını oluşturur, öbür %80 lik grup ise diğerleridir. Bir çoğu ya doğal, geleneksel yöntemlerle ya da kendiliğinden iyileşmektedir kronik hastalıkları olanlar ise adeta sürünmektedir...

Geçmişte savaşlar, kıtlık, salgın hastalıklar, çocuk enfeksiyonları yüzünden, çoğu insan yetişkin yaşa gelmeden ölmekte, çok daha azı ihtiyarlığa ulaşabilmekteydi. 1964 de Medical Journal of Australia da çıkan bir yazıya göre, Roma imparatoru Augustos zamanında doğan bir bebeğin beklenen ömrü sadece 23 yıldı. Orta çağ da sağlık koşulları hala iyi değildi, ömür pek uzamadı ama ömür beklentisi modern çağa yaklaştıkça biraz arttı. Bugün birçok Batı ülkesinde ömür beklentisi etkileyici bir rakama, 70 yıla ulaştı. Bu artışın nedeni, ölümlerin çoğundan sorumlu olan çocukluk çağı ve yetişkinlerin enfeksiyon hastalıklarının artık tedavi edilebilir olmasındandır. Bu tür enfeksiyonlar ve salgın hastalıkların neredeyse kökünü kurutmamıza karşın, orta ve ileri yaşın en çok rastlanan hastalıkları olan dejeneratif hastalıkları ve kanserleri önlemede başarılı olamadık... 60 Yaşına ulaşabilen bir yaşlıya göre kıyaslarsak, antik çağlardaki bir yaşlıya göre, modern çağın yaşlısı en fazla 5-6 yıllık bir ömür avantajı sağladı. Modern tıbbın, hastalıkları önleme, daha iyi yaşam koşullarına katkısı konusunda çok az şey başardığını söyleyebiliriz.. 150 – 200 yıl öncesine kadar kolera gibi bir hastalığın binlerce insanın ölümüne yol açtığı salgınlara neden olduğunu ve böyle salgın hastalıkların artık önemli bir sağlık sorunu yaratmadığını düşünürsek, Batı toplumlarında sağlık koşullarında büyük ilerleme olmadığını anlarız.

Ömür beklentisinde büyük değişikliklere yol açan bir ilaç grubu olan antibiyotikler bir yandan enfeksiyonlardan ölümleri çok azaltmış olduğu halde, başka sorunlara da neden oldu. Daha dirençli mikroplar, daha ciddi öldürücü enfeksiyonlar, bilinçsiz ilaç kullanımı, hem insan bedeninde ciddi yan etkilere neden oldu. Ülke ekonomileri için de bu sağlık harcamaları büyük bir yük oldu.................
İlaç kullanımından kaynaklanan hastalıklarla ilgili çok sayıda gözlem, hastanelerdeki hastaların %3- %18’lik bir bölümünü tedavileri sırasında aldıkları ilaçların yan etkileri yüzünden gelen hastaların oluşturduğunu göstermektedir. Üstelik bu orana, ilaçların yan etkilerinden etkilenip, günlük yaşamlarında hastaneye gitme ihtiyacı duyacak kadar “ağır” hasta olmadan kendilerini pek iyi hissetmeyen milyonlarca insan dahil değildir... Batı sağlık bakım sistemlerinde, insanları kitlesel aşırı ilaç kullanımından ve ilaç yan etkilerinden daha çok rahatsız eden bir konu daha yoktur. Doktora gitmek, ilaç almakla aynı anlama gelmektedir, doktorlar illa ki ilaç yazarlar. İnsanlar, modern tıp için çok ağır bedeller de ödüyorlar. Bu bedel yalnızca yan etkiler, yeni hastalıklar değil, bunun bir de ekonomik maliyeti var... İngiltere'de bir hastanede, doktorlar hastalara hangi hallerde doktora gelmeleri gerektiğini, hangi hallerde kendilerine tedavi verebileceklerini anlatmaya başladılar ve çok gerekmedikçe ilaç vermeyi durdurdular. Sadece bir yılda 20.000 sterlin tasarruf edildi. Eğer bütün ülkede bu yapılsaydı yılda 10 milyon sterlin tasarruf edilecekti. Ama hastalık pazarı çok büyük ve modern tıp daha da pahalı oldukça, yeni alet ve donanımlar daha karmaşık ve pahalı yöntemleri kullandıkça harcanan para her gün daha da artıyor. Pratikte modern tıp öylesine pahalı hale geliyor ki, ülkelerin baş edemeyeceği oranlarda kaynaklarını tüketeceğinden ve birçok hasta tedavi olamayacağından en kısa zamanda bu durumu düzeltecek akılcı tedbirlere ihtiyaç duyulmaktadır. Örnek, 1974 OECD raporlarına göre İngiltere, Almanya, Fransa, İsveç, ABD gibi ülkelerinin sağlık harcamalarının ulusal gelire göre yüzdesi %7 - %8 düzeyindedir. Amerikalıların 1998 yılı için bir yılda sağlığa harcadığı para 800 milyar doların üstündedir. Bu miktar ulusal savunma harcamaların, hemen, hemen üç katıdır ve genel ulusal üretiminin %14’ünden daha fazladır. Ekonomistler, sağlık harcamalarının, on yılda toplam karı sıfırlayacağını ve kapitalist ekonomiyi durma noktasına getireceğini öngörüyorlardı. Bu gün Amerikanın bütçesinin açık vermesinin en önemli nedenlerinden biri sağlık harcamalarıdır. .

Toplumun ortak görüşü, modern sağlık hizmetlerinin temel noktalarının yeniden gözden geçirilmesidir. Fakat özelleşme ve sağlık sisteminin karlılığı hedeflemesi, ilaç endüstrilerinin sağlık harcamalarından en büyük payı alma hedefleri yüzünden sağlık sisteminde insani beklentilere dönük bir iyileşme olmayacak gibidir. Batı tıbbının anlayışı da sorunlu ve hastalıkların tedavi edilmesine engeller düzeydedir. Batı tıbbı hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasını bekler, sonra ortaya çıkan bu belirtileri ve/veya bunların nedenlerini ortadan kaldırmak için cihazlar, ilaçlar, cerrahi girişimler ve hastane malzemeleriyle donanmış bir şekilde mücadeleye girişir. Hiç kimse bir hastayı mevcut en yeni,en pahalı tedavilerden mahrum etmek istemediği için, sonuç olarak masraflar yükselmiş ve kontrol edilebilir olmaktan çıkmıştır.

Modern tıp için en trajik (üzücü) olan da kendilerini hastalarına sağlık sunmaya adamış tıp mensuplarının, ortodoks tıp sisteminin bizzat kendisinin, önemli bir hastalık nedeni olmasıdır. Örneğin cerrahi girişimlerin çoğu, teknik olarak başarılı bir operasyon bile olsa, hastaların direncini zayıflattığı ve başka hastalıklara zemin hazırlayabildiği iyi bilinen bir şeydir. İşin daha kötüsü cerrahi girişimin kendisi de önemli bir tahribat meydana getirebilir. Kalp kateterizasyonu gibi bazı tanı ve tedavi girişimleri de tehlikelidir, zarar verebilir. Son olarak ilaçların önemli yan etkileri olduğu da bilinmektedir.

İlaç yan etkileri, teşhis hataları yüzünden ortaya çıkan sağlık sorunları ve hastalıklar için, İngiltere'de büyük bir üniversite hastanesindeki doktorlar tarafından gerçekleştirilen ve tanınmış tıp dergilerinden olan New England Journal of Medicine tarafından yayınlanan bir çalışma var. Bu çalışmada, beş aylık süre boyunca, hastanenin genel dahiliye servisine başvuran her hasta (toplam 815 hasta) izlenmiş ve hastanede kaldıkları sürece, bu hastalarda görülen doktorun/ilacın neden olduğu ‘iatrojenik’ hastalıkların toplam sayısı belirlenmiştir. Mevcut iatrojenik hastalığın hastada daha önce var olan hastalığının seyri sırasında ortaya çıkan olası bir belirtisi olma ihtimalinde bu vaka çalışma kapsamına alınmamış, vakalar titizlikle seçilmişlerdir. Sonuçlar ümit kırıcıdır, hastaların üçte birinden fazlasının, %36 sının, hastanede kaldıkları süre boyunca en az bir iatrojenik hastalığa yakalandıkları belirlenmiştir. Yani doktor teşhis, tedavi hatası ya da ilaca bağlı yan etki... Hastaların yaklaşık %10 unda yaşamı tehdit eden ciddi iatrojenik hastalık gelişmiştir. Hastaların %2 si, yani her elli hastadan biri, iatrojenik hastalık nedeniyle ya da iatrojenik hastalığın ilave olduğu durumlar nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Bu tür çalışmaların sonuçları elbette doktorları da üzmektedir ancak gerçek budur.

Modern tıp döneminde enfeksiyonlar gibi dışarıdan gelen hastalıklar antibiyotikler sayesinde büyük ölçüde tedavi edilebilir oldu ancak içeriden geliyor gibi görünen kalp hastalığı, kanser, böbrek yetmezliği, şeker hastalığı, eklem iltihabı gibi kronik ve dejeneratif hastalıklar, enfeksiyon hastalıkları kadar hatta daha fazla kötürüm edici ve öldürücüdür.

Enfeksiyon hastalıkları ile baş edilebilmesi, beklenen ömürde artma, toplumun giderek daha yaşlı bir nüfus olması, yaşlanma süreci ile ilgili sağlık sorunlarını ön plana çıkarmıştır... Ne yazık ki, ne damar sertliği (atheroskleroz) ne kemik eklem harabiyeti (osteokondroz) ne kanserin tam olarak nedeni ve tedavisi yapılamamaktadır. Sağlık sistemi bunlar için, tedavi odaklıdır, nedeni tespit ederek önleme durumunda değildir. İnsan vücudunda on binlerce kilometrelik bir damar ağının atheroskleroz süreci ile tıkandığı, kan dolaşımının olumsuz etkilendiği, organların, hücrelerin kan ile taşınan oksijen ve proteinlerden, besinlerden mahrum kaldığını, atılması gereken atık, zararlı ürünlerin, uzaklaştırılamayıp, dokularda biriktiği düşünüldüğünde atheroskleroz tedavisinin önemi anlaşılır. Yaşlılık ve kalp-damar problemleri ve organ yetmezliklerinin en önemli nedeni olan atherosklerozu tedavi edemiyoruz. Bununla ilgili kolesterol ve oksitlenmiş (kötü) yağları , sonuç olarak ortaya çıkan yüksek tansiyonu tedavi etmeye çalışıyoruz. Damar sertliği on binlerce kilometrelik damar ağında tıkanma demek, bizi yaşlandıran ve ölüme yakınlaştıran süreci önleme, durdurma başarısı yok.. Kemik eklem harabiyetleri içinde durum farklı değil... Mide iltihabı (gastrit) ve ülser tedavisinde kullanılan ilaçlar da tedavi edici değil, asit azaltıcıdır sadece.... Pek çok konik hastalıkta durum böyle, nedene yönelik koruyucu tedavi olmadığı için başarı yok ve bu yüzden kronik hastalık diyoruz zaten....

Milyar dolarlık yatırımları olan ilaç endüstrisi, binlerce araştırma laboratuvarında neyi araştırıyor, ne yapıyor, neden ciddi bir başarı yok? Modern tıp denilen bu sağlık sisteminin bir alternatifi yok mu, ne yapacağız? insan sağlığına kar amaçlı değil, insanca, doğru yaklaşırsak umut elbette var.........

( Bu yazı serisi devam edecek)

dr....

Uzayda bile yaşayabilen dünyalı mikroskobik canlı: Su ayısı (Tardigrade)Karda, buzda, su altında! Ya da uzayda! Hiç fark...
04/12/2016

Uzayda bile yaşayabilen dünyalı mikroskobik canlı: Su ayısı (Tardigrade)

Karda, buzda, su altında! Ya da uzayda! Hiç fark etmez!

Bilinen adı “Su ayısı”, bilimdeki adı ise ‘tardigrade'... Bu canlı türü tam 200 yıl yaşıyor! Eksi 457 derece soğuğa, 357 derece sıcağa bile dayanıyor.

2007 yılında bilimsel adı ‘tardigrade’ olan, ama ‘su ayısı’ olarak da bilinen mikroskopik bir canlı türü, uzay ortamında sağ kalmayı beceren ilk hayvan olma ünvanına ermişti.

Uzayın oksijensiz boşluğunda -üstelik dondurucu bir soğukta- güneş rüzgarlarının radyoaktif etkisine karşı göğüs germek, her yiğidin harcı değil. Bilim dünyası, tardigrade’in bu yeteneğini daha ayrıntılı biçimde incelemek için kolları sıvadı.

Uzayda Bile Yaşadı!

Bu mikroskopik astronot, Nasa’nın Endeavour mekiği ile 2011 yılında bir kez daha uzay yolculuğuna çıktı.

Amaç, boyu bir milimetreyi bile bulmayan, fakat dünyanın en dayanıklı hayvan türü olarak tanımlanan ‘su ayısının’ yerküreden ayrılsa dahi yaşamayı nasıl sürdürdüğünü keşfetmek.

İtalyan Uzay Araştırmaları Merkezi tarafından desteklenen proje çerçevesinde uzay yolculuğunun organizmaları moleküler düzeyde nasıl etkilediğine dair yedi ayrı deney gerçekleştirilecek .

Bilim insanları, tardigrade DNA’sının bir değişikliğe uğrayıp uğramadığını merak ediyor. Ayrıca uzayın vakum etkisi altında kalmasına karşın, aşırı susuzluğa ve kozmik ışınlara yenik düşmemeyi nasıl becerdiği araştırılacak.

Tardigrade, mikroskop altında bakıldığında cüsseli bir ayıya benziyor. Karada olduğu kadar, denizde ve tatlı suda da yaşabilen çok küçük bir hayvan.

Genlerinin incelenmesi sonucu, önce tatlı suda ortaya çıkan tardigrade’in yüksek adaptason becerisiyle toprak üzerine de sıçradığı anlaşıldı.

Bu küçük hayvanın, yaşam şartlarının zorlaştığı durumlarda, en temel biyolojik ihtiyaçları dışında metabolizmasını tamamen uykuya yatırarak sağ kalma becerisi geliştirdiği söyleniyor.

Bütün bu bilgilerden sonra, NASA'nın Uluslar Arası Uzay İstasyonu'ndan canlı yayın yaptığı sırada görüntüye karışan bu videodaki acayip nesnenin ne olduğunu anlamak isterken, "Uzayda da yaşayabilen canlılar bizim dünyamızda bile var. Başka dünyalarda neden olmasın" diye düşünmek gerekiyor.

Canlı yayın, ISS, NASA, Paul Hellyer, Space Explorer,

Başka bir canlı türü mümkün. Yapay DNA yazıldı. Sentetik bakteri üretildi.Kaliforniyalı kimya şirketi Synthorx, yapay DN...
04/12/2016

Başka bir canlı türü mümkün. Yapay DNA yazıldı. Sentetik bakteri üretildi.

Kaliforniyalı kimya şirketi Synthorx, yapay DNA dizilimiyle yarı sentetik bir bakteri üretti. Üstelik bu yeni, gelişmiş bakteriyi kullanarak doğada bulunmayan bir protein inşa etmeyi de başardı

Dünya bilimkurgu soslu teknolojik gelişmeleri heyecanla takip ederken, bir yandan sessiz sedasız ama insanlık için belki çok daha önemli bir gelişme yaşandı. Android’ler, robotlar, yapay zeka derken, sonunda hiç var olmamış bir canlı türünü kendi hayrımıza üretmeyi başardık. Kaliforniyalı kimya şirketi Synthorx, yapay DNA dizilimi yaparak yarı sentetik bir bakteri üretti. Ve bu yeni, gelişmiş bakteri sayesinde yepyeni bir protein inşa ettiler.

Proteinleri en çok ilaç sektörü kullanıyor
Bunun insanlık için neden çok önemli olduğuna anlam veremediyseniz kendinizi kötü hissetmeyin... Biyolojiyi en son ortaokulda görmüştük, hatırlayalım: Hücrelerimiz neredeyse her şey için proteinleri kullanıyor. Çoğalmak, gelişmek, bağışıklık sağlamak en başta. Proteinler sayesinde kaslar gelişiyor, kemikler sağlamlaşıyor, dokular tamir oluyor. Yani yaşamımızı, büyümemizi ve iyileşmemizi, farklı farklı proteinlere borçluyuz.

Proteinler, amino asit dizilerinden oluşuyor. Hangi sırayla dizilecekleriyse hücrenin çekirdeğindeki DNA kodunda yazıyor. Yani organizmayı yaşatmak için gerekli reçete DNA’da saklı. Hücrenin protein üretebilmesi hem bu reçeteye hem de amino asit tedarik edebilmesine bağlı. Gerekli amino asitlerin çoğu vücutta yapılıyor ama hepsi değil; en önemlilerini dışarıdan yemekle alıyoruz. Gıdalardaki protein, sindirimle amino asitlerine ayrılıyor, sonra vücut onlardan yenilerini yapıyor...

Proteinler bunca hayati işlevi gerçekleştirdiği için onları en çok kullanan da ilaç sektörü. İnsülin bir protein mesela. Lakin laboratuvarda protein üretmek hiç kolay değil çünkü çok karmaşık ve büyük bir yapısı var. Bu yüzden iş bir bilene bırakılıyor; bakterilere. İlaç sanayisinde proteinler çoğunlukla bakterilerin içinde üretiliyor.

Gelelim Synthorx’in yarı sentetik bakterisinin marifetine. Synthorx, E.coli bakterisinin (evet, meşhur koli basili grubunun üyesi) DNA kodunu genişleterek onu yarı sentetik, yeni bir yaşam formuna dönüştürmüş. Dünyada bildiğimiz organizmaların DNA şifresi hep dört harfli: AGCT. Bu harflerin belli sırada dizilimiyle genetik yapı ortaya çıkıyor. Hücrenin üreteceği proteinlerin reçetesi de bu harf dizilimiyle yazılıyor. Pekala, dört harfle mi daha fazla kelime türetirsiniz, altı harfle mi? İşte Synthorx bu mantıkla, bakterinin DNA’sına iki harf daha eklemeyi başarmış: AGCTXY. Yarı sentetik bakteri, bu anlamda reçetesi daha uzun olduğu için daha fazla sayıda ve farklı proteinler üretebiliyor.

Gelecekte çok daha etkili ilaçlar yapılabilecek
İşte bu da gelecekte yeni, çok etkili ilaçlar yapılabileceği anlamına geliyor. İlaç sektörü yeni üreteceği özgün proteinler sayesinde daha fazla hastalık için daha özel ilaçlar geliştirilebilecek. İlaçların yanı sıra farklı ürünler de gelecek. Örneğin aşılar. Bilindiği üzere aşı, vücuda verilen zayıflatılmış ya da ölü virüs ve bakterilerdir. Sentetik bakteri ise yapay parçaları doğada bulunmadığı için kendi başına çoğalamıyor. Bu yüzden vücutta çoğalma riski olmayınca aşı daha etkili ve tamamen zararsız hale gelebiliyor.

Sentetik organizmaların farklı kullanımları da düşünülüyor. Bakteriler kimyasal reaksiyonla yaşayan canlılar. Yağı parçalayabiliyor, atıkları yiyebiliyorlar. Bu sayede DNA’sı düzenlenmiş bir bakteri, petrol sızıntısı olduğunda denizi kurtarabilecek örneğin. Peynir, yoğurt gibi gıdaların yapımında da bakteriler kullanılıyor, dolayısıyla gelişmiş bakteriler gıda sektöründe de rol alabilecek. Geçtiğimiz ay enEvoly isimli bir şirket, endüstriyel kullanım için “genetiği düzenlenmiş organizmaları” yakında piyasaya süreceğini duyurdu.

Her şey kulağa iyi geliyor ama akıllara takılan bir soru var: Bu gelişmiş bakteriler kendi başına doğaya salınırsa nelere yol açar? Bilmediğimiz yeni ve mutant oluşumlar meydana gelir mi? DNA’larını oluşturan amino asitlerin bir kısmı yapay üretildiği için doğada tek başlarına çoğalamayacakları düşünülüyor. Fakat küçücük bir parçacık, laboratuvar ortamında mutasyon geçirerek bu engeli aşmayı başarmış. Yani doğada başka bir organizma sayesinde “hayata tutunma” ihtimalleri de var.
Ya hayat bizim hiç bilmediğimiz bir formda, gözümüzün önündeyse?

Sentetik yaşam formu araştırmaları, bizi enteresan bir şekilde Dünya’nın da ötesine götürüyor, yaşama yeni bir açıdan bakmamızı sağlıyor... Bütün organizmaları dört harfli DNA’sından tanıyoruz ama başka türden canlıların DNA’sının nasıl yazıldığını biliyor muyuz? Yani biz uzayda hayat arıyoruz ama kendi bildiğimiz gibi arıyoruz... Ya hayat bizim hiç bilmediğimiz bir formda, gözümüzün önündeyse?

Uzayda yeni ufuk
Yaşamın doğada bulunan DNA ve proteinlerle sınırlı olmadığının anlaşılması, uzay araştırma birimlerini heyecanlandırdı. NASA’nın diğer gezegenlerde yaşam bulma projelerinde görev alan sentetik biyolojist Steven Benner, bu alanda elde edilecek yeni bulgular sayesinde uzayda yeni canlılarla karşılaşma ihtimalimizin artacağını belirtiyor ve ekliyor: “Belki Dünya’da da varlar fakat biz neye bakacağımızı henüz bilmiyoruz. Bütün bunlar, yaşama dair en temel hipotezlerimizi sorgulamamıza neden oluyor.”

SpaceExplorer TV

Yabancı Cisim Boğulmalarında Hayat Kurtaran Heimlich Manevrası:Dr. Henry Jay Heimlich tarafından 1974 yılında tarif edil...
03/12/2016

Yabancı Cisim Boğulmalarında Hayat Kurtaran Heimlich Manevrası:

Dr. Henry Jay Heimlich tarafından 1974 yılında tarif edilmiştir. Solunum yolunun yabancı cisim tarafından tıkanması sonucu oluşan boğulma durumlarında kullanılan ve hayat kurtaran bir manevradır. Yabancı cisim ile olan boğulmalar yetişkinlerde kalp krizi sanılabilir. Yemek sırasında birden bir şey söyleyemeden, yere yığılıp kalan ve bu şekilde ölenlerin, eskiden kalp krizinden kaybedildikleri sanılıyordu. Oysa bu şekilde dakikalar içinde gelişen boğulma tarzı ölümler kalp krizinden farklıdır.

Yabancı cisimlerle boğulmalar sıklıkla yemek sırasında olur, o sırada ağızda olan yiyecek, kemik gibi maddeler solunumla soluk borusuna kaçar. Cisim, soluk borusunu kısmi veya tam olarak tıkar. Tam tıkanmalarda müdahale ile yabancı cisim çıkarılmazsa ölüm kaçınılmazdır.

Hastadaki Belirtileri;
- Olay çoğunlukla yemek sırasında olur,

- Hasta konuşamaz, bağıramaz (kısmen tıkanma varsa öksürmeye çalışır ve tiz bir ses çıkarır)

- Yüzü oksijensizlikten morarır,

- Çaresizlik içinde boğazını tutar,

- Kısa bir süre sonra bilinci kaybolarak yere yığılır. Tam tıkanmada 3-4 dakika içinde cisim çıkarılmazsa ölüm meydana gelir.

Boğazına Yabancı Cisim Kaçan Hastanın Tipik Hareketi kendi eliyle kendini boğuyormuş gibi boğazını tutmasıdır. Bu durumda yabancı cisim hastanın ağzından el ile çıkarılamayacak kadar aşağı inmiş ise Heimlich Manevrası yapılır. Hastanın bilinci henüz kaybolmamışsa, kurtarıcı (hastaya manevrayı yapacak olan kişi) hastanın arkasına geçer ve ellerini hastanın göbek ile kaburgalar arasındaki kısmına kenetler. Daha sonra ani bir hareketle, yumruğu ile karnına doğru basınç uygulayarak hastanın ayakları yerden kesilinceye kadar kaldırır. Bu işlem, solunum yolunu tıkayan cismin ağızdan atılmasına kadar devam eder. Burada amaç karına yapılan basınç artışının akciğerleri sıkıştırması ve tıkayan cismin basınçla dışarı atılmasının sağlanmasıdır (Bunu şişedeki basıncı artan gazoz veya maden suyunun kapağını fırlatmasına benzetebiliriz).

Bilinçsiz durumda olup yerde yatan hastalarda ise manevra hasta sırt üstü yerde yatarken yapılabilir.

Alternatif bir yöntem de şöyle: Kişinin arkasından elimizin avuç içi kısmının tabanıyla, iki kürek kemiği arasından yukarı doğru, süpürme hareketi gibi bir kaç defa vurmak..BU hareket bebeklere ve küçük çocuklara da uygulanabilir..

Tek başınasınız boğazınızdan soluk borusuna bir şey kaçtı, yardımcı olacak hiç kimse yok. Ne yaparsınız?
Bir masa kenarı ya da sandalyenin arka kısmına (sandalyeyi öne kaymayacak şekilde bir yere sabitleyerek) ön tarafta göğüs kafesinin karın bölgesi ile kesiştiği diafragm bölgesini bastırırsınız. Bu hareket bir nevi tek başına yapılmış heimlich manevrası gibidir...

İlk yardım yöntemlerini bilmek önemlidir, hayat kurtarır...


https://www.youtube.com/watch?v=SwJlZnu05Cw

Watch VOD now: https://vimeo.com/ondemand/firstaid or DVD http://www.amazon.co.uk/dp/B004M9JU3I Choking is a life threatening situation and happens when the ...

256 yıl yaşamış.... Bu aslında bir mucize değil, doğa sağlığa çok önemli nimetler, katkılar sunuyor... Yalnızca bunu bil...
02/12/2016

256 yıl yaşamış.... Bu aslında bir mucize değil, doğa sağlığa çok önemli nimetler, katkılar sunuyor... Yalnızca bunu bilenlere sunuyor....Batılı dünyanın ortalama ömrü şu anda 70-85 yaş arasında, 100 yaşın üstünde yaşayan birini düşünmek insanı geriyor hele 200 yaşın üzerinde yaşayan biri, inanılmaz görünüyor değil mi? Ama neden insanların bu kadar yaşayabileceğine inanmıyoruz?
Bu dünyadaki bazı insanların yorucu bir 9-5 yaşam tarzı yaşamayacaklarını, borç stresleriyle uğraşmak zorunda kalmadıklarını, kirli şehir havasını solumayacaklarını ve düzenli olarak egzersiz yaptıklarını akılda tutmak zorundayız. Rafine şekerler veya unlar veya böcek ilacı püskürtülmüş yiyecekler yemiyorlar. Amerikan tarzı, fastfood gıdalar yemiyorlar. Yağlı et, şekerli tatlılar ve genetiği değiştirilmiş gıdalar yemiyorlar. Antibiyotik yok. Alkol yok, tütün yok. Diyetlerinde abur cubur gıdalar olmadığı gibi organlarımız ve bağışıklık sistemimiz için steroidler içeren süper gıdalar ve otlar içeriyor.

https://insan64.blogspot.fr/2016/12/256-yasnda-olmeden-sessizligini-bozdu.html?m=1

Her şeyden önce doğaya, hayvana ve insana önem veren, bu güzellikler üzerine yayın yapan hakiki, tarafsız bir blog.

Gözaltı morluğu ve Gözaltı Torbalanması nedir? Gözaltı morluğu gözaltı derisinin normalden koyu renkli gözükmesidir. Göz...
28/11/2016

Gözaltı morluğu ve Gözaltı Torbalanması nedir?
Gözaltı morluğu gözaltı derisinin normalden koyu renkli gözükmesidir. Gözaltı morluğu, Gözaltı derisinde artmış pigmentasyon (renk hücrelerinin veya renk hücrelerinden renk yapımının artması) ve gözaltı derisinin inceliği, zayıflığı nedeniyle olabilir. Gözaltı morluğu yaygın bir problemdir, her yaşta görülebilir. Gözaltı morluğu özellikle kadınlarda kozmetik problem yaratır. Kişiyi yorgun, sağlıksız ve yaşlı gösterebilir. Bu nedenle Gözaltı morlukları birçok kişiyi rahatsız eder.

Gözaltı morluklarının birçok sebebi olabilir. En sık nedenler deride renk artışı, göz altı derisinin inceliği, sarkmış deridir.

Gözaltı morluğu neden olur?
Gözaltında artmış pigmentasyon (renklenme) sık görülen bir nedendir.

Alerjik veya atopik egzema nedeniyle renk koyulaşması olabilir. Burun tıkanıklığı; gözaltı damarlarını genişleterek gözaltı morluğu sebebi olabilir.

Genetik ve çevresel faktörlere bağlı olabilir. Koyu tenli ırklarda yapısal olarak gözaltı koyuluğu olabilir. Bazen doğumsal olarak ortaya çıkan Ota nevus olarak adlandırılan benler gözaltı morluğu nedeni olabilir. Renk koyulaşmasına bağlı gözaltı morluklarında lazer tedavileri ilk tercih olabilir.

Diğer bir sık neden göz kası üzerindeki derinin çok ince olmasıdır. Göz çevresi kası üzerinde yağ olmaması ve derinin ince olması nedeniyle kastaki damarlar görünerek mor bir renk görünümüne sebep olabilir. Bu sebebe bağlı morluklar adet döneminde belirginleşir.

Kan düşüklüğü (anemi), yorgunluk ve uzun süre bilgisayar ekranına bakmak gözaltı morluğu sebebi olabilir. Bu tür gözaltı morluklarında dolgu tedavisi uygulanmalıdır.

Diğer gözaltı morluğu nedeni, derinin elastikiyetini kaybederek gözyaşı kanalının belirginleşmesidir. Bu daha çok yaşlanmaya bağlıdır. Zaman içinde gözaltı derisinin hücreleri yaşa ve güneşe bağlı hasara uğrar. Gözaltında torbalanmanın meydana gelmesi bu şikayeti daha çok artırabilir. Bu tür gözaltı morluk tedavilerinde lazer ve dolgu tedavisini birlikte yapmak daha iyi sonuç verebilir. Ayrıca cerrahi tedavi gerekebilir.

Gözaltı morlukları tedavisi nasıl yapılır?
Gözaltı morluğuna pek çok tedavi önerilmektedir. Fakat bunların çok başarılı olduğu iddia edilemez. Gözaltı morluklarına tedaviler, morluğun gelişim nedenine bağlı olarak değişir.

Gözaltı morluğu tedavisinde başlıca yöntemler:

Gözaltı Morluğunu Gideren Kremler: Damarları büzen ve renklenmeyi azaltıcı özellikleri olan maddeler içeren kremler gözaltı morluklarını hafifletebilir. K vitamini, C vitamini, hyaluronik asit, kollagen, büyüme faktörü içeren, antioksidan, antiaging etkili, hücre yenileyici, gençleştirici kremler, ilaçlar kullanabilirsiniz.

Lazer Tedavileri: Lekeyi azaltan, damarlanmayı azaltan ve derinin kollajenini artıran lazerler Gözaltı morluğunda kullanılabilir. Bu amaçla Q-switched Nd-yag, pulsed dye lazer, fraksiyonel lazerler, erbium lazer ve karbondioksit lazerler kullanılabilir.

Kimyasal Peeling: Kimyasal peeling renk düzeltici ve cilt yenileyici etkisi nedeniyle Gözaltı morlukları tedavisinde bir seçenek olabilir.

Dolgu Tedavisi: Gözaltı derisinin inceliğine ve gözaltı yağ dokusunun kaybı nedeniyle oluşan gözaltı morluklarında hyaluronik asit dolgusu veya kişinin kendi yağından elde edilen yağ dolgusu kullanılabilir.

Cerrahi Tedaviler: Gözaltı torbalanmasının ve Gözaltı derisinin sarkmasının fazla olduğu durumlarda cerrahi yaklaşımlar gerekebilir.

Gözaltı morlukları nasıl giderilir? Gözaltı morluğunun birden ortaya çıkması, kansızlık, yorgunluk, uykusuzluk ile ilgili olabilir. Gözaltı morluğunu azaltmak ve gidermek için kendiniz, evde bazı şeyler yapabilirsiniz...
- İyi bir uyku düzeni,
- Dengeli beslenmek,
- Güneşten korunmak Yaz ve kış güneş gözlüğü kullanmak
- Uzun süre televizyon ve bilgisayar başında kalmamak,
- Gözleri dinlendirmek,
- Yüksek yastık kullanmak
- Sarı bazlı kapatıcı kullanmak,
- Soğuk kompresi uygulamak,
- Bazı doğal meyve, sebzelerle göze veya yüze yönelik uygulamalar
- Vitamin içeren, antioksidan, antiaging etkili kremler, ilaçlar,
- Renk açıcı madde içeren gözaltı kremleri de kullanılabilir.
- Gözaltı morluğu örten kozmetik amaçlı makyaj yöntemleri uygulanabilir.

Evde Uygulayabileceğiniz Pratik Yöntemler:
Gözaltında kan dolaşımının zayıf olması, genetik veya yaşlılık nedeniyle, deri ve elastik dokunun incelmesi, sarkması veya allerjik nedenler... Tedavi nedene yönelik olmalı, önek olaak sorun allerji ise allerji de tedavi edilmeli.

Hardal tohumu (İngilizcesi Mustard,Latincesi Sinapis) yutulması genel olarak kan dolaşımını hızlandırır ve göz altı morlukları için bir çözüm olabilir. Hardalın, beyaz, kırmızı, siyah hardal gibi farklı türleri vardır. Gözaltı morluğu için sıklıkla siyah hardal tohumu tercih edilir. Beyaz hardal tohumu da etkili olabilir, özellikle soğuk algınlığı, gripal durumlar varsa beyaz hardal kullanılabilir. Hardalı ve yağını dışardan, göze , deriye uygulamayın, tahriş edicidir, siyah hardal tohumu ağız yoluyla yutularak alınmalıdır. İlk 3 gün sabah ve akşam 1er çay kaşığı hardal tohumu, biraz suyla, çiğnenmeden yutulur, sonra bir parça ekmek de yenir. Dördüncü günden itibaren günde 1 defa 1 çay kaşığı hardal tohumu suyla yutulmaya devam edilir. Bir aylık bir kür uygulanır ve tedavi biter. Çoğu zaman gözaltı morlukları ortadan kaybolur. Hardal tohumu atardamar dostudur, kan dolaşımını hızlandırır, hazım için yararlıdır. Fakat ölçülü kullanılmalıdır, ölçü fazla gelirse kusturabilir.

Gözaltı morluğu için dışarıdan yapılacak uygulamalar ya direkt göze ya da yüze maske şeklinde uygulanan tedavilerdir. En basit yöntem, bir yemek kaşığını buzdolabında biraz soğutup, altı göze temas edecek şekilde göz yuvarlağı üstüne hafifçe her gün 5 dakika kadar bastırmaktır...

Göze soğuk kompres olarak uygulanabilecek işe yarar bir reçete ise şöyledir: Salatalık (Hıyar) ya da patates yuvarlak bir dilim gibi kesilir, birkaç dakika birbirine sürtülür, buzdolabında biraz soğutulur ve sonra gözün üstüne 10 dakika kadar uygulanır. Başka bir yöntem, 2 poşet yeşil çay sıcak suda 3 dakika bekletilir sonra buzdolabında soğutulur, hıyar ve ya patates dilimi gibi göz üstünde 10 dakika bekletilir.. Göze uyguladığınız soğutulmuş ürünler donmuş olmamalıdır, göz derisini tahiş edebilir, sadece soğuk olmalıdır.

Rendelenmiş salatalık (hıyar) ve patates, bal, badem yağı, üzüm çekirdeği yağı, yulaf unu ve yağsız beyaz lor peyniri karışımı ile hazırlayacağınız bir yüz maskesini, göz çevrelerine de uygulanacak şekilde 20 dakika yüzünüzde tutun ve ılık suyla yıkayın. Haftada 1-2 defa uygulanması yeterli.. Bu maskeye hakiki gül suyu da ekleyebilirsiniz..

Badem yağı (Almond oil), hindistan cevizi yağı (coconut oil), üzüm çekirdeği yağı, avocado yağı, sızma zeytinyağı, tek tek ya da birlikte kullanılabilecek göz çevresi bakımı için ideal doğal ürünlerdir. Bir fincana1 er çay kaşığı bu yağlardan koyun, içine 1 çaykaşığı limon suyu, 2 çay kaşığı patates suyu, yarım çay kaşığı maydanoz suyu ekleyin. Bu karışımı parmak uçlarınızla göz çevresine masay yaparak günde 2 defa uygulayın. Bikaç hafta sonra göz çevresinde ortaya çıkacak olan gelişmeye, gençlik etkisine çok şaşıracaksınız...

Gözaltı torbaları ve göz altı morluğu için krem kullanacaksanız, içinde C, E, K, A vitaminleri olan, mutlaka hyaluronic asit içeren kremleri tecih ediniz. Bu kremi, latincesi hamemelis virginiana (İngilizcesi Witch Hazel) olan, (eczanedeki ismi Hametan) krem ile birlikte kullanırsanız göz altı morluğunu azaltıcı etkisi daha fazla olur...

Yeterli uyku ve dengeli beslenmeyi ihmal etmeyin...

http://cyberspaceandtime.com/G%C3%B6z_Alt%C4%B1_Morluklar%C4%B1_K%C4%B1rm%C4%B1z%C4%B1_Ruj_ile_Nas%C4%B1l_Kapat%C4%B1l%C4%B1r_/ymYqeoRYhRc.video

Address

Gundi Almany
Sulaymaniyah
5

Opening Hours

Monday 13:00 - 20:00
Tuesday 13:00 - 08:00
Wednesday 13:00 - 20:00
Thursday 01:00 - 20:00
Saturday 13:00 - 20:00
Sunday 13:00 - 20:00

Telephone

07511065043

Website

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Dr.İlkiz açıkalın posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Share

Category


Other Doctors in Sulaymaniyah

Show All