25/04/2025
"Gerçek resmi görebilmek için ne olduğunu değil, neden olduğunu; neyin eksildiğini, neyin fazlalaştığını, neyin unutulduğunu birlikte konuşmamız gerekir."
TANININ ÖTESİNDE BİR HAYAT VAR
Doç. Dr. Şafak Nakajima
Hemen her hastam, ilk değerlendirme görüşmemizde bana şu soruyu yöneltir:
“Peki, bende ne var? Hastalığımın tanısı ne?”
Bir tanı… Tercihen Latince, kulağa etkileyici gelen bir isim… Onu öğrendiğinde her şey netleşecek, her sorun çözülecekmiş gibi hisseder. Bu beklenti, modern tıbbın bize dayattığı; hastalığı yalnızca bulgu ve tanı üzerinden anlamaya çalışan indirgemeci yaklaşımın bir sonucudur. Oysa sağlık, yalnızca bir tanının yokluğu değildir. Kimi zaman bir kişi hastalık semptomları gösterirken yaşamsal olarak oldukça iyi olabilir; bazen de hiçbir belirti göstermiyorken içten içe çökebilir.
Giderek daha fazla mekanikleşen bir tıbbın içindeyiz. Beden bir makineye, zihin onun ikincil çıktısına, yaşam koşulları ise neredeyse görmezden gelinen bir ayrıntıya dönüşmüş durumda. Kişi ağrısını, kaygısını, tükenmişliğini dile getirdiğinde, çözüm genellikle hızlıca bir tanı koymak ve buna uygun bir reçete yazmak oluyor. Semptomların azalması da "iyileşme" olarak kabul ediliyor.
Sağlık, bir laboratuvar sonucunun referans aralığına düşmesiyle sınırlandırılabilir mi? Bu sorunun yanıtı her zaman "evet" değildir. Örneğin yorgunluk hissi her olguda yalnızca demir ya da vitamin eksikliğiyle açıklanamaz. Elbette bunlara öncelikle bakmamız gerekir; çünkü tedavileri genellikle kolaydır. Ama belki de o kişi, yükünü paylaşacak kimsesi olmadığı için bitkindir. Belki de o beden, sessizce “Artık böyle yaşamak istemiyorum,” diyordur…
Dikkatle sorguladığımızda her tanının ardında zayıflamış bir bağışıklık sistemi, çözülememiş ilişkiler, bastırılmış duygular, ihmal edilmiş ihtiyaçlar ve kırgınlıklar bulabiliriz. Kimi zaman uyuyamayan bir bedenin uyanık kalma nedeni, yaşamla kurduğu dengesiz ilişkidir. Bazen de geçmeyen bir ağrının kaynağı, çok daha derin bir “görülmeme” hissidir. Sağlığı bir tanı kodunda aramak, ağacı yalnızca yapraklarının rengine göre tanımaya çalışmak gibidir.
Hipokrat’ın “En büyük ilaç, insanlara ilaca nasıl ihtiyaç duymayacaklarını öğretmektir” sözü, benim hekimlik ilkemdir. Bu anlayışla, yıllar süren eğitim ve klinik deneyimlerimle zihni, bedeni, toplumsal yapıyı ve anlam dünyasını birlikte ele alan kendi biyopsikososyal tıp modelimi geliştirdim. Hem hastalarıma hem de okurlarıma yol gösterebilmesi için tıp, psikoloji, sosyolojik çözümleme ve felsefe içeren yazılar, kitaplar yazdım. Biyopsikososyal bir tıp doktoru olarak, insanın parçalarının toplamından fazlası olduğunu biliyor; bu nedenle yalnızca hastalığı değil, bütünüyle insanı anlamaya ve desteklemeye çalışıyorum.
Gerçek resmi görebilmek için ne olduğunu değil, neden olduğunu; neyin eksildiğini, neyin fazlalaştığını, neyin unutulduğunu birlikte konuşmamız gerekir. Elbette tanı önemlidir. Ancak tanı, bir insanı anlamanın yalnızca küçük bir parçasıdır. Çünkü iyi olmak, yalnızca hastalıksız olmak değildir; yaşamın içinde kendini huzurlu ve ait hissedebilmek, hayata anlam ve yön verebilmektir.
☎️ 0552 223 98 97
🌐 www.safaknakajima.com