Uzman Klinik Psikolog Özkan Yiğit

Uzman Klinik Psikolog Özkan Yiğit Teşvikiye, Sezai Selek Sk.No.14-5
Nişantaşı / İSTANBUL

İlgilenen Çocuk Rolü, bireyin öz-değerini başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak üzerinden inşa ettiği bir kişilik örüntü...
18/09/2025

İlgilenen Çocuk Rolü, bireyin öz-değerini başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak üzerinden inşa ettiği bir kişilik örüntüsünü temsil eder. Çocuklukta bakım verenin duygusal ihtiyaçları yeterince görememesi, çocuğun kendi arzularını dile getirdiğinde reddedilmesi ya da ebeveynin yüklerini üstlenmek zorunda bırakılması, bu örüntünün temelini oluşturur.Böyle bir ortamda çocuk, sevgiye ulaşmanın tek yolunun başkalarıyla ilgilenmek olduğuna inanır ve zamanla kendi ihtiyaçlarını geri plana atmayı öğrenir.

Yetişkinlikte bu içsel rol, başkaları için sürekli “veren” konumunda olma ve kendini ihmal etme eğilimi olarak sürer.Kişi çoğu zaman “Ben ancak başkalarına yardımcı olursam sevilirim” inancıyla hareket eder; sınır koymakta zorlanır, hayır demekten çekinir ve ilişkilerde hep fedakâr taraf olur.

Dışarıdan özverili ve güçlü görünseler de iç dünyalarında tükenmişlik, kırgınlık ve görünmeyen öfke taşıyabilir; kendi duygusal ihtiyaçlarını tanımakta güçlük çekip kimliklerini verdikleri hizmet üzerinden tanımlayabilirler. Bu süreç, kişinin kendi varoluşunu adeta başkalarının onayıyla ölçmesine yol açar.

Dönüşümün Anahtarı
Bu içsel rol fark edildiğinde ve üzerine çalışıldığında dönüşme potansiyeline sahiptir.
• Öncelikle kişinin kendi ihtiyaçlarını fark etmesi ve bunları meşru görmesi gerekir.
• Yorgunluk, öfke veya huzursuzluk gibi bedensel-duygusal sinyaller, görmezden gelinen ihtiyaçların habercisidir.
• İçsel çocuğu onaylamak, ona şefkat göstermek ve “Ben başkalarına hizmet etmeden de değerliyim” inancını güçlendirmek iyileşmenin temel adımlarındandır.

Sınır koymayı öğrenmek, küçük adımlarla hayır diyebilmek, başkalarının duygusal yüklerini taşımayı bırakmak ve kendi alanını korumak, kişiye sağlıklı bir öz-değer duygusu kazandırır.İhtiyaçları açıkça ifade etmek ve destek istemek de sevginin yalnızca vermekle değil almakla da mümkün olduğunu hatırlatır.

Psikoterapi, güvenli ve destekleyici ilişkiler, yaratıcı ya da kişisel anlam taşıyan uğraşlar bu süreci derinleştirir ve kalıcı hale getirir.

✨ Psikoterapi ile İlk Adımı Atın
Yaşamınızda tekrar eden olumsuz döngüleri anlamlandırmak, iletişim dilinizi dönüştürmek ve sürekli mağduriyet hissinden özgürleşerek kendinizle daha uyumlu, tatmin edici bir yaşam kurmak için bireysel psikoterapi desteği alabilirsiniz.
Psikoterapi için bana ulaşabilirsiniz.

📞0531 937 79 54ozkanyigit

İnsanın yaşamındaki en önemli farkındalık alanlarından biri, kendi düşünce, duygu ve davranışlarının sorumluluğunu üstle...
11/09/2025

İnsanın yaşamındaki en önemli farkındalık alanlarından biri, kendi düşünce, duygu ve davranışlarının sorumluluğunu üstlenebilmesidir. Toplumdan, aileden ya da otorite figürlerinden gelen beklentiler yönelimlerimizi etkileyebilir; ancak bu etkiler, kendi seçim yapma özgürlüğümüzü ortadan kaldırmaz.Sorumluluk bilincini reddetmek, bireyi kendi öz benliğinden uzaklaştırır ve hayatı mecburiyetler zinciri içinde yaşamaya iter.

Bir insan mutlu olmasa da, doğru bulmasa da toplumun dayattığı rolleri, grup ya da otorite baskısı ile dayatılan davranışları sorgulamadan kabul ettiğinde aslında kendi sorumluluğunu üstlenmemektedir. Bu durumda kişi, başka seçeneği olmadığını düşünerek bir yanılgıya kapılır.

Bu yanılgı zamanla “mağdur bilinci” ya da “kurban psikolojisi” denilebilecek bir tutuma dönüşebilir. Kurban psikolojisi, kişinin kendisini olayların pasif bir sonucu gibi görmesine, sürekli başkalarını suçlamasına ve değişim için gerekli adımları atmak yerine dış koşulları beklemesine yol açar. Bu içsel pozisyon, hem özgürlük duygusunu hem de yapıcı iletişim becerisini zayıflatır; pasif-agresif tutumlar ve kendine acıma dili bu zeminde gelişir.

Oysa sorumluluk almak özgürleştiricidir. Kişi, farklı seçeneklerin her zaman var olduğunu fark ettiğinde, iletişim dilini de dönüştürür; hoşgörülü, yapıcı ve anlayışlı bir yaklaşım benimser. Bu değişim yalnızca çevresiyle olan ilişkilerini değil, kendi iç dünyasını da daha yumuşak ve kapsayıcı hale getirir.

Bireysel sorumluluk bilinci, insanın hayatına aktif bir şekilde dahil olmasını sağlar. Kendi kararlarının sahibi olmak, yalnızca özgürleşmek değil, aynı zamanda kendisiyle uyumlu ve anlamlı bir yaşam kurmak demektir. Bu farkındalık, mağdur bilincinden sıyrılmanın ve yaşamın öznesi olmanın en güçlü adımıdır.


✨ Psikoterapi ile İlk Adımı Atın
Yaşamınızda tekrar eden olumsuz döngüleri anlamlandırmak, iletişim dilinizi dönüştürmek ve kurban psikolojisinden özgürleşerek kendinizle daha uyumlu, tatmin edici bir yaşam kurmak için bireysel psikoterapi desteği alabilirsiniz.

📞0531 937 79 54ozkanyigit



Kaynakça
• Seligman, M. E. P. Helplessness. Freeman, 1975.
• Baumeister, R. F. & Newman, L. S. Self-regulation of Motivation and Action. JPSP, 1994.
• Peterson, C. & Seligman, M. E. P. Learned Helplessness and Victimization. Journal of Social Issues, 1983.
• Gilbert, P. Compassion Focused Therapy. Routledge, 2010.

İlişkilerde en çok sınayıcı olan anlardan biri, eleştiri ya da reddedilme duygusunun ortaya çıktığı anlardır. Küçük gibi...
29/08/2025

İlişkilerde en çok sınayıcı olan anlardan biri, eleştiri ya da reddedilme duygusunun ortaya çıktığı anlardır. Küçük gibi görünen bir yorum, kimi zaman güçlü duygusal tepkilere yol açabilir. Partnerin reddedilme veya eleştiri anlarındaki tepkileri, onun bağlanma stilini gözlemlemek için en belirgin göstergelerden biridir. Bu tür anlarda verilen tepki yalnızca o anki duygu durumunu değil, aynı zamanda bireyin bağlanma stiline dair önemli ipuçlarını da açığa çıkarır.

Her eleştiri doğrudan reddedilme değildir; ancak bağlanma stilleri, bireyin eleştiriyi çoğu zaman reddedilme olarak hissetmesine yol açabilir. Reddedilme kimi zaman açık bir şekilde yaşanır (örneğin ilişkinin bitirilmesi). Kimi zamansa daha örtük biçimlerde ortaya çıkar: mesajlara geç cevap verilmesi, özel anların paylaşılmaması ya da görmezden gelinmek gibi.

Bağlanma stilleri, çocuklukta bakım verenle kurulan ilişkiden itibaren gelişen ve yetişkinlikte romantik ilişkilerde de kendini gösteren ilişki kalıplarıdır. Kaygılı, kaçıngan, dezorganize ve güvenli bağlanma stilleri, bireyin eleştiri veya reddedilme karşısındaki davranışlarını belirgin şekilde şekillendirebilir.

🔹 Kaygılı bağlanma stilinde, küçük eleştiriler dahi kişisel bir tehdit olarak algılanma eğilimi gösterir. Eleştiri, “sevilmiyorum”, “yeterince iyi değilim” ya da “yine yanlış yaptım” gibi düşünceleri tetikleyebilir. Bu nedenle hızlıca savunmaya geçme, aşırı hassasiyet geliştirme veya yoğun duygusal tepkiler verme görülebilir. Partnerin en ufak eleştiri ya da reddedilme sinyalinde aşırı kırılganlık göstermesi, kaygılı bağlanmaya işaret edebilir.

🔹 Kaçıngan bağlanma stilinde, eleştiriyle yüzleşmekten kaçınma eğilimi dikkat çeker. Eleştiri çoğu zaman tehditten ziyade bir uzaklaşma sinyali olarak algılanır. Bu nedenle birey, konuyu kapatma, duygularını geri çekme veya iletişimi sınırlama yoluna gidebilir. Dışarıdan bakıldığında soğukluk ya da ilgisizlik izlenimi bırakabilen bu tavır, aslında duygusal mesafeyi koruma çabasının bir yansımasıdır. Eleştiri veya reddedilme karşısında sessizleşme, geri çekilme ya da ilişkiyi mesafeleştirme tutumu, kaçıngan bağlanmanın göstergesidir.

🔹 Dezorganize bağlanma stilinde ise eleştiri karşısında çelişkili tepkiler gözlemlenir. Birey bir yandan yakınlık arayabilir, diğer yandan yoğun kaygı ve güvensizlikle birlikte partnerinden uzaklaşma eğilimine girebilir. Eleştiri ya da reddedilme deneyimi, geçmiş travmatik anıları harekete geçirerek öngörülemez ve dalgalı tepkilere yol açabilir. Partnerin hem yakınlaşıp hem de uzaklaşmaya çalışması, dezorganize bağlanmanın tipik bir göstergesidir.

🔹 Güvenli bağlanma stilinde ise eleştiri veya reddedilme, kişisel bir tehdit olarak algılanmaz. Savunmaya geçmeden dinleme, karşı tarafın niyetini anlamaya çalışma ve gerektiğinde sınır koyabilme becerisi ön plandadır. Bu tarz bağlanma biçiminde eleştiri, ilişkinin bütünlüğünü zedelemeden ele alınabilir ve gelişim fırsatı olarak değerlendirilebilir. Partneriniz hem eleştiriye hem de reddedilme ihtimaline açık ve yapıcı bir şekilde karşılık veriyorsa, güvenli bağlanma stilinden söz edilebilir.

Eleştiri ve reddedilme karşısında verilen tepkiler yalnızca anlık bir duygusal refleks değil, bağlanma stilinin ilişkilerdeki yansımasıdır. Kimi zaman savunmacı, kimi zaman kaçınmacı ya da yapıcı bir yaklaşım, bireyin içsel bağlanma dinamiklerinden beslenir. Bu farklılıkların bilinmesi, partnerin bağlanma stilini daha iyi anlamayı ve ilişkideki döngüleri fark etmeyi kolaylaştırır. Partnerin bu tepkilerinin fark edilmesi, ilişki dinamiklerini daha derinlemesine anlamlandırmaya yardımcı olur. Aynı zamanda, iletişimde daha sağlıklı bir zemin oluşturulmasına ve karşılıklı anlayışın güçlenmesine katkı sağlar.

✨Psikoterapi için bana ulaşın.👇
📞0531 937 79 54ozkanyigit



Kaynakça
• Bowlby, J. (1969/1982). Attachment and loss: Vol. 1. Attachment. Basic Books.
• Ainsworth, M. D. S., Blehar, M. C., Waters, E., & Wall, S. (1978). Patterns of attachment. Erlbaum.
• Cassidy, J., & Shaver, P. R. (Eds.). (2016). Handbook of attachment: Theory, research, and clinical applications (3rd ed.). Guilford Press.
• Mikulincer, M., & Shaver, P. R. (2016). Attachment in adulthood: Structure, dynamics, and change (2nd ed.). Guilford Press.

Bir ilişkinin en belirgin aynası, partnerlerin birbiriyle kurduğu iletişimdir. Sözler, suskunluklar, yüz ifadeleri ya da...
20/08/2025

Bir ilişkinin en belirgin aynası, partnerlerin birbiriyle kurduğu iletişimdir. Sözler, suskunluklar, yüz ifadeleri ya da bir tartışma anındaki yaklaşım tarzı; kişinin bağ kurma biçimi hakkında güçlü ipuçları verir. Sadece kelimelere değil; tonlamalara, duraksamalara, bakışlara ve cümlelerin ardında kalan duygusal yüklere de dikkat etmek gerekir.

🔹 Güvenli bağlanma stilini çoğunlukla şu iletişim özelliklerinde görürsünüz:
• Sizi aktif bir şekilde dinler, sözünüzü kesmez.
• Duygularınızı onaylar ve ciddiye alır.
• Eleştirisiz ve açık sorularla konuşur.
• Önce anlamaya çalışır, sonra çözüm üretir.
• Fikir ayrılıklarında bile sakin kalabilir ve karşısındakinin bakış açısını anlamaya çalışır.
• Kendi duygularını da açıkça ifade eder ve bu açıklıkla karşısındakine güven verir.

🔹 Kaygılı bağlanma stilinde iletişim genellikle:
• Sık sık onay aramak, “Beni seviyor musun?” gibi duygusal teyitler istemek,
• Konuşma sırasında yoğun duygusal ifadeler ve bazen ani yükselmeler,
• Konuşma sırasında kendini eleştirilmiş gibi hissedip hızla savunma pozisyonuna geçebilir.
• Küçük ilgisizlikleri veya sessizlikleri “Artık beni istemiyor mu?” şeklinde yorumlayabilir.
• Görüşme aralarında sık mesaj atma, partnerin ne yaptığını veya kiminle olduğunu öğrenme ihtiyacı hissedebilir.

🔹 Kaçınmacı bağlanma stilinde ise:
• Konu derinleşince sessizleşmek ya da konuyu değiştirmek,
• Duygusal ifadeleri küçümsemek veya hafife almak,
• “Abartıyorsun” ya da “Bunu konuşmak istemiyorum” gibi cümlelerle diyaloğu kapatmak yaygındır.
• Yoğun duygusal anlarda konuyu teknik, mantıksal ya da gündelik detaylara çekerek duygusal temastan uzaklaşabilir.
• Kendi hislerini küçümseyebilir; “Abartmaya gerek yok, geçti gitti” gibi cümleler kurabilir.
• Fiziksel yakınlık anlarında bile duygusal olarak mesafe hissi yaratabilir.
• Partnerinin duygusal ihtiyaçlarını fark etse de, bu konuda doğrudan tepki vermek yerine beklemeyi tercih edebilir.
• İlişkide problem yaşandığında konuyu çözmektense, uzun süre gündeme getirmemeyi tercih edebilir.

🔹 Dezorganize bağlanma stilinde iletişim çelişkilerle doludur:
• Kişi bir yandan yakınlık isterken, diğer yandan bundan korkar,
• Bazen sıcak ve ilgili davranırken kısa süre sonra aniden geri çekilir,
• Bu gelgitli tutum karşı tarafta kafa karışıklığı ve güvensizlik yaratır.
• Yakınlık anlarında birden konuyu değiştirerek ya da şaka yaparak duygusal yoğunluğu dağıtabilir.
• Partnerinin desteğine ihtiyaç duyduğunda bile, yardım istemek yerine aniden içine kapanabilir.
• Güven duygusu artsa bile, bir süre sonra bu yakınlığın kaybolacağı korkusuyla kendi kendine mesafe koyabilir.

Partnerinizin iletişim tarzına dikkat etmek, bağlanma stilini anlamak için güçlü bir pusuladır. Tek bir konuşma anı değil; zaman içinde yinelenen diyalog kalıpları, size ilişkinin gerçek dinamiklerini gösterir. Sağlıklı bir ilişki için her iki partnerin de bağlanma stilinin güvenli olması idealdir. Bazen güvenli bağlanan bir partnerin tutarlı ve destekleyici yaklaşımı, zamanla diğer tarafta da güvenli bağlanmanın gelişmesine katkı sağlayabilir. Ancak güvenli bağlanma stiline dönüşebilmek için bireysel psikoterapi sürecinden destek almak en etkili yoldur.

✨Psikoterapi için bana ulaşın.👇
📞0531 937 79 54ozkanyigit



Kaynakça
• Fraley, R. C., & Shaver, P. R. (2000). Adult romantic attachment. Review of General Psychology.
• Gottman, J. M., & Levenson, R. W. (1992). Marital processes predictive of later dissolution. Journal of Personality and Social Psychology.
• Hazan, C., & Shaver, P. (1987). Romantic love conceptualized as an attachment process. Journal of Personality and Social Psychology.
• Mikulincer, M., & Shaver, P. R. (2016). Attachment in adulthood: Structure, dynamics, and change.
• Main, M., & Solomon, J. (1990). Disorganized/disoriented attachment in the Ainsworth Strange Situation. In Attachment in the preschool years.

İkili ilişkilerde bireylerin birbirine nasıl yaklaştığı, bağ kurduğu ve bu bağı nasıl sürdürdüğü, çoğunlukla erken dönem...
14/08/2025

İkili ilişkilerde bireylerin birbirine nasıl yaklaştığı, bağ kurduğu ve bu bağı nasıl sürdürdüğü, çoğunlukla erken dönem deneyimlerden şekillenen bağlanma stilleri ile yakından ilişkilidir. Güvenli, kaygılı ya da kaçıngan bağlanma stilleri; bireyin ilişkiden beklentisini, duygusal ihtiyaçlarını karşılama biçimini, çatışma anlarındaki tutumunu ve genel olarak ilişki kurma tarzını belirler. Bu bağlamda, bireyin hem kendi bağlanma stilini hem de partnerinin bağlanma stilini fark edebilmesi, ilişkinin dinamiklerini anlamada ve sağlıklı bir ilişki yürütüp yürütemeyeceğini değerlendirmede önemli bir araç haline gelir.

Partnerin bağlanma stiline dair fikir edinmenin yollarından biri, onun yakınlık ve samimiyete olan yaklaşımını gözlemlemektir. Yakınlık arayışı, bir bireyin diğerine ne ölçüde duygusal ve fiziksel olarak yakın olmak istediğini, kendisini ne kadar açtığını ve karşısındakini yaşamına hangi ölçüde dahil ettiğini gösteren güçlü bir işarettir. Güvenli bağlanma stiline sahip bireyler, yakınlık kurmaktan kaçınmaz ve karşısındaki kişiyi yaşamlarının doğal bir parçası haline getirme eğilimindedir. Hem bireysel alanlarına saygı gösterir hem de duygusal bağlılık kurmaktan çekinmezler. Bu denge, sağlıklı bir ilişkinin temelini oluşturur.

Kaçıngan bağlanma stiline sahip bireylerde ise yakınlık genellikle bir tehdit olarak algılanır. Bu bireyler, duygusal olarak mesafeli olabilir, ilişkilerde fazla yakınlaşmaktan kaçınabilir ve kişisel sınırlarını korumak için mesafe koyma eğilimi gösterebilir. Samimiyet arttıkça geri çekilme davranışları gözlemlenebilir. Buna karşılık, kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler aşırı düzeyde yakınlık arayabilir ve ilişki içerisinde yoğun bir onay ve güvence ihtiyacı duyabilir. Sürekli ilgi ve temas beklentisi, zaman zaman ilişki içinde gerginlik yaratabilir ve karşı tarafın kendisini baskı altında hissetmesine neden olabilir.

Bazı bireylerde ise yakınlık hem istenen hem de korkulan bir deneyim olabilir. Bu çelişkili tutum, genellikle dezorganize bağlanma stiline işaret eder. Bu kişiler yakın ilişkilere yoğun bir ihtiyaç duysalar da, bağlanmanın getirdiği duygusal riskleri tolere etmekte zorlanabilirler.

Bir bireyin partnerinin bağlanma stilini fark edebilmesi için, partnerin iletişim tarzına, duygularını ifade etme biçimine, kriz anlarında sergilediği tutumlara ve ilişkiye dair uzun vadeli planlarında ne tür roller üstlendiğine dikkat etmek önemlidir. Bu gözlemler, bağlanma stilinin sunduğu genel çerçeveye göre değerlendirildiğinde, ilişkide hangi ihtiyaçların karşılandığı ya da hangi alanlarda zorlanmalar yaşandığı daha net görülebilir.

Aynı zamanda, partnerin davranışları karşısında bireyin kendi içinde yaşadığı duygusal tepkileri gözlemlemesi de çok kıymetlidir. Örneğin, partnerin uzaklaştığı bir anda yoğun kaygı, terk edilme korkusu veya değersizlik hissi ortaya çıkıyorsa, bu duygular bireyin kendi bağlanma örüntüsünü anlaması açısından önemli ipuçları sunar.Örneğin, partneriniz size gün boyunca çok az mesaj atıyorsa ve siz bunu ‘beni önemsemiyor’ şeklinde yorumluyorsanız, bu tepki onun davranışından çok sizin bağlanma ihtiyaçlarınızla ilgili olabilir.

Bağlanma stiline dair farkındalık geliştirmek yalnızca partneri anlamaya değil, ilişkinin duygusal ihtiyaçlara ne kadar karşılık verdiğini değerlendirmeye de katkı sağlar. Bu tür bir anlayış, ilişki içindeki iletişim kalitesini artırır, olası çatışmaları yönetmeyi kolaylaştırır ve daha güvenli bir bağın inşasını mümkün kılar. Yakınlık ve samimiyet arayışı üzerinden yapılan gözlemler, bir ilişkinin duygusal temelinin sağlamlığı hakkında önemli ipuçları sunabilir.

Eğer ilişkilerde tekrar eden duygusal döngüler yaşıyorsanız, bağlanma stilinizi anlamlandırmak bu döngüleri çözmede güçlü bir adım olabilir. Bu süreci birlikte keşfetmek isterseniz, psikoterapi desteği için bana ulaşabilirsiniz.

✨Psikoterapi için bana ulaşın.👇
📞0531 937 79 54ozkanyigit



Kaynakça
- Bowlby (1988) – A Secure Base
- Mikulincer & Shaver (2007) – Attachment in Adulthood
- Bartholomew & Horowitz (1991) – Attachment styles
- Fraley & Shaver (2000) – Romantic attachment
- Johnson (2008) – Hold Me Tight

Bireyin doğup büyüdüğü ailesinde gözlemlenen tutumlar, duyulan sözler, hissedilen duygular bireyin davranış ve düşünce r...
07/08/2025

Bireyin doğup büyüdüğü ailesinde gözlemlenen tutumlar, duyulan sözler, hissedilen duygular bireyin davranış ve düşünce repertuvarını şekillendirir. Bir bakıma, birey kendi ilişkisel dilini, ilk kez burada öğrenir. Bu dil, zamanla alışkanlıklara dönüşür; kişi farkına varmadan o dili konuşmaya, o davranışları tekrar etmeye başlar.

Bu öğrenilmiş örüntüler, yalnızca bireyin kendisine dair bir iç düzen kurmakla kalmaz, aynı zamanda çevresindekilerle olan ilişkilerini de doğrudan etkiler. İletişim tarzı, tepki biçimi, duygu yönetimi gibi pek çok alanda bu alışkanlıkların izleri sürülebilir. Bu izlerden biri de, bilişsel bir çarpıtma olan “akıl okuma”dır.

Akıl okuma, bireyin karşısındaki kişinin ne düşündüğünü, ne hissettiğini ya da neden belli bir şekilde davrandığını kendince kesin bir şekilde bildiğine inanmasıdır. Bu inanış, çoğu zaman çocuklukta öğrenilen ilişki kalıplarının bir yansıması olarak ortaya çıkar. Örneğin, duyguların açıkça ifade edilmediği, ima ve varsayımların ön planda olduğu bir aile ortamında büyüyen birey, yetişkinliğinde de sözlü ifadeler yerine sezgisel çıkarımlara yönelmeye meyilli olabilir.

Bu durum, ilişkilerde ciddi iletişim problemlerine neden olabilir. Karşı taraf duygularını ya da düşüncelerini açıkça dile getirse bile, “O aslında öyle demek istemiyor”, “Bunu yapmasının gerçek nedeni şu” gibi içsel yorumlarla, gerçek iletişimin önüne geçilir. Daha da ileri gidildiğinde, karşıdakinin kendi sözlerine inanılmadığı, sürekli yanlış anlaşıldığı bir ortam oluşur. Bu da ilişkilerde güvensizlik, kırgınlık ve iletişim kopukluğuna yol açar.

Sağlıklı iletişim, dinlemeyi, anlamaya çalışmayı ve karşıdakine söz hakkı tanımayı gerektirir. Oysa akıl okuma, tüm bunları yok sayarak kişinin kendi zihinsel çerçevesini mutlak doğru kabul etmesi üzerine kuruludur. Bu alışkanlık, karşılıklı anlayışı değil, tek taraflı yargıyı besler.

İlişkisel düşünce ve davranış kalıplarının farkına varmak ve bunların ilişkilere nasıl yansıdığını gözlemlemek, sağlıklı bağlar kurabilmek adına atılacak önemli bir adımdır. İnsan, öğrenilmiş kalıplarını sorguladığında, hem kendine hem de çevresindekilere daha adil ve açık bir iletişim alanı sunabilir.

✨Psikoterapi için bana ulaşın.👇
📞0531 937 79 54ozkanyigit




Kaynakça
Beck, J. S. (2011). Cognitive Behavior Therapy: Basics and Beyond. Guilford Press.
Fonagy, P. et al. (2002). Affect Regulation, Mentalization, and the Development of the Self. Other Press.
Siegel, D. J. (2012). The Developing Mind. Guilford Press.
Burns, D. D. (1999). The Feeling Good Handbook. Plume.

İnsan doğası gereği sosyal bir varlıktır. Yaşamını sürdürmek, anlamlandırmak ve gelişmek için diğer insanlarla bağlantı ...
26/07/2025

İnsan doğası gereği sosyal bir varlıktır. Yaşamını sürdürmek, anlamlandırmak ve gelişmek için diğer insanlarla bağlantı kurmaya ihtiyaç duyar. Bu bağlantılar yalnızca kelimelerle, jest ve mimiklerle kurulmaz; aynı zamanda kelimelerin ötesinde, görünmeyen ama güçlü sinyallerle de şekillenir. İnsanlar çoğu zaman farkında bile olmadan, birbirlerine enerji, duygu ve içsel durumlarını aktarırlar. Bu aktarım hormonal ve dürtüsel tepkiler, elektromanyetik ve psişik alanlar, sezgiler, duygular, duyusal-duygusal frekanslar, şema kimyası tetiklenmeleri, yansıtmalı özdeşim, içsel nesne temsillerinin projeksiyonu, transferans ve kontrtransferans yoluyla gerçekleşir. İşte bu görünmeyen bilinçdışı iletişim ağı ilişkilerin temel dinamiklerinin büyük kısmını oluşturur.

Görünmeyen iletişim, bir bakışta ya da kelimesiz bir anda bile hissedilen “bir şeylerin ters olduğu” hissidir. Fiziksel olarak ortada bir tehdit yokken bile içsel bir huzursuzluk hissiyle tetiklenen bu durum, aslında karşıdan gelen olumsuz bir duygusal enerjiye verilen yanıttır. İnsan beyni, özellikle geçmiş deneyimlerden süzülerek gelen bilinçdışı sinyalleri oldukça hassas şekilde algılayabilir. Bu nedenle bir kişi, karşısındaki insanın söylediği sözlerden çok yaydığı duygusal frekansa tepki verir. Samimi olmayan bir tebessüm, bastırılmış bir öfke ya da kaygılı bir enerji bilinçli olarak fark edilmeden bile ilişkiyi etkileyebilir.

Bu görünmeyen sinyaller çoğu zaman ilişkilerde anlaşmazlıkların, çatışmaların ve uzaklaşmaların kaynağı olabilir. Karşı tarafı suçlayarak ya da tek başına iletişim teknikleriyle sadece dışsal düzeyde çözüm aramak, bu derin etki alanını göz ardı etmek anlamına gelir. Oysa görünmeyen iletişim düzeyi kişinin kendi içsel dünyasını düzenlemesiyle doğrudan ilişkilidir. Bir birey kendi duygusal enerjisini fark edip düzenleyebildiğinde ilişkilerindeki görünmeyen frekans da olumlu yönde değişir.

Bu düzenleme süreci beden-zihin dengesi kurmayı içeren çeşitli yöntemlerle mümkündür. Bunların en başında şüphesizki psikoterapi gelir. Psikoterapiye ek olarak farkındalık okumaları, doğada zaman geçirmek, spor, sağlıklı beslenme ve travma-beden odaklı psikoterapi teknikleri gibi yaklaşımlar, bireyin psikolojik, duygusal ve yaşam enerjisi alanını düzenlemesine ve kendini regüle etmesine yardımcı olabilir. Özellikle yoğun stres, kaygı, üzüntü, utanç, suçluluk ya da öfke gibi duygular, başkalarına farkında olmadan iletilen ve ilişkiyi zedeleyen sinyallerin başlıca kaynaklarıdır. Bu duyguların dönüştürülmesi, hem kişinin kendi iç huzurunu artırır hem de çevresindeki ilişkileri daha güvenli, samimi ve sağlıklı hale getirir.

Her birey, kendi içsel durumunu fark edip düzenlemeyi öğrendiğinde, dış dünyadaki ilişkileri de dönüşmeye başlar. Görünmeyen sinyalleri fark etmek ve onları bilinçli şekilde düzenlemek, yalnızca çatışmaları azaltmakla kalmaz; aynı zamanda daha derin, anlamlı ve güven dolu bağlar kurmanın da anahtarıdır.

✨Psikoterapi için bana ulaşın.👇
📞0531 937 79 54ozkanyigit



Kaynakça
• Schore, A. N. (2003). Affect Dysregulation and Disorders of the Self. W. W. Norton & Company.
• Fonagy, P., Gergely, G., Jurist, E. L., & Target, M. (2002). Affect Regulation, Mentalization, and the Development of the Self. Other Press.
• Siegel, D. J. (2012). The Developing Mind: How Relationships and the Brain Interact to Shape Who We Are (2nd ed.). Guilford Press.
• Ogden, P., Minton, K., & Pain, C. (2006). Trauma and the Body: A Sensorimotor Approach to Psychotherapy. Norton.
• Stern, D. N. (2004). The Present Moment in Psychotherapy and Everyday Life. Norton.

Bireylerin çevresindeki kişilerden psikolojik olarak ayrışabilme, kendi düşünce ve inanç sistemlerini geliştirebilme ve ...
13/07/2025

Bireylerin çevresindeki kişilerden psikolojik olarak ayrışabilme, kendi düşünce ve inanç sistemlerini geliştirebilme ve bu doğrultuda özgün davranışlar sergileyebilme yetisi, yaşamın en erken dönemlerinde şekillenmeye başlar. Özellikle bebekliğin ilk aylarında kurulan güvenli bağlanma ilişkisi, bireyselleşmenin temel yapı taşını oluşturur. Bu bağlamda, bebeğin özellikle birincil bakım vereniyle (genellikle annesiyle) sonrasında ikincil bakım vereni babasıyla ve öteki bakımverenlerle kurduğu duygusal ve iletişimsel temas, yalnızca fiziksel ihtiyaçların giderilmesiyle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda bireyin ruhsal bütünlüğünün gelişiminde belirleyici rol oynar.

Bebeklik döneminde deneyimlenen bu bağlanma ilişkisi, bireyin ileriki yaşamında kendilik algısının, başkalarıyla kurduğu ilişkilerin ve hayata karşı geliştirdiği tutumların temelini oluşturur. Ebeveynlerin bebeklik ve sonrasında çocukluk dönemlerinde çocuklarının iyi-kötü, doğru-yanlış, başarılı-başarısız vb. davranış ve tutumlarına yaklaşımları çocuğun yetişkinlik dönemindeki davranış ve tutumlarını şekillendirir.

Aynı zamanda çocukluk döneminde maruz kalınan aşırı eleştirel, cezalandırıcı, kıyaslayıcı ya da aşırı idealize edici ve gerçeklik ötesinde yüceltici yaklaşımlar, bireyin yetişkinlikte kendilik değerini sağlıklı biçimde inşa edebilmesini zorlaştırabilir. Aşırı ilgisizlik, çocuğun kendini değersiz, görülmeyen ya da terk edilmiş hissetmesine yol açabileceği gibi; sürekli övülen, her davranışı onaylanan ve sınırlandırılmayan çocuklarda da gerçekçi benlik algısının gelişmesi engellenebilir. Her iki uç da bireyin hem kendi iç dünyasında hem de sosyal ilişkilerinde dengesizliklere neden olabilir.

Sağlıklı bireyselleşme, bireyin hem kendi sınırlarını hem de başkalarının sınırlarını fark edebildiği, kendini veya ötekini değersizleştirmeden sağlıklı şekilde ayrışabildiği, farklılıklara saygı gösterebildiği ve kendi varoluşunu tehdit altında hissetmeden özgünlüğünü yaşayabildiği noktada “farklılıkların birlikteliği” idrakinde insanlık hallerini kucaklayabilecek bir içsel denge gerektirir. Bu denge, bebeklikte atılan güvenli bağlanma temelleri üzerinde yükselir ve çocuklukta maruz kalınan ebeveyn tutumlarıyla beslenir. Bu nedenle, sağlıklı bireyler yetiştirmek isteyen toplumların, bireyin erken dönem bağlanma süreçlerine daha fazla önem vermesi gerekmektedir.

Not: Verdiğim psikoterapi hizmeti yalnızca konuşma terapisi değildir. Seanslarımda yetişkin bireylerin; ergenlik, çocukluk, hatta -var ise bebeklikteki bağlanma yaralarının iyileştirilmesi üzerine çalışmalar yapmaktayım. Bu çalışmalar bireylerin “kaygılı, kaçıngan, korkulu ve dezorganize bağlanma stillerini” güvenli bağlanma stiline dönüştürmektedir.

✨Psikoterapi için bana ulaşın.👇
📞0531 937 79 54ozkanyigit




Kaynakça
• Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Parent-Child Attachment and Healthy Human Development. Basic Books.
• Ainsworth, M. D. S., Blehar, M. C., Waters, E., & Wall, S. (1978). Patterns of Attachment: A Psychological Study of the Strange Situation. Lawrence Erlbaum.
• Main, M., & Solomon, J. (1990). Procedures for Identifying Infants as Disorganized/Disoriented During the Ainsworth Strange Situation.
• Bartholomew, K., & Horowitz, L. M. (1991). Attachment Styles Among Young Adults: A Test of a Four-Category Model. Journal of Personality and Social Psychology.
• Fonagy, P., & Target, M. (2002). Early Intervention and the Development of Self-Regulation. Psychoanalytic Inquiry.

İnsan doğası gereği sevilmek, değer görmek ve bir başkasına yakınlık hissetmek ister. Bu oldukça insani ve anlaşılabilir...
29/06/2025

İnsan doğası gereği sevilmek, değer görmek ve bir başkasına yakınlık hissetmek ister. Bu oldukça insani ve anlaşılabilir bir eğilimdir. Ancak zamanla bu arzu, kişinin kendi duygusal varlığını dışsal ilişkilerin sürekliliğine bağlamasına neden oluyorsa, burada sağlıklı sınırlar aşılmış olabilir ve bağımlılığa dönüşebilir. Sevgi, hayatı renklendiren bir etkileşim biçimidir; fakat mutluluğun tek dayanağı haline geldiğinde, kişi kendi içsel denge ve doyum kaynaklarını göz ardı etmeye başlar.

Kimi zaman bir insan, sadece bir başkasının ilgisiyle var olduğunu hisseder. Kendini yeterli veya tamamlanmış hissedebilmesi, dışarıdan gelen sevgiye bağlıdır. Bu noktada birey, kendi yaşamının öznesi olmaktan çıkar, duygusal bütünlüğünü başka birinin onayına emanet eder. Oysa duygusal olgunluk, başkalarının sevgisini arzularken, aynı zamanda kendi iç kaynaklarıyla da tatmin bulabilmeyi gerektirir.
Sevgi bir destek olabilir ama tek başına bir ruhsal zemin değildir.

Bir ilişkide olmak ya da olmamak, insanın yaşam değerini belirlemez. Kişi, kendi iç dünyasında güvenli bir alan kurabildiğinde, dış ilişkiler zenginleştirici ama bağımlılık yaratmayan deneyimlere dönüşür. Başkasıyla kurulan yakınlık ne kadar güzel olsa da, kişinin kendi iç sesiyle kurduğu bağ çok daha derin ve kalıcıdır. Bu içsel bağ güçlendiğinde, yalnızlık korkusu yerini dingin, bilge bir bireyselliğe bırakır.

İnsanın sevilmek istemesi doğaldır ama bu isteğin, yaşamın temel koşulu haline gelmesine izin vermek, bireyin öz değerini gölgeleyecektir. Kendiyle barışık bir yaşam süren birey, başkalarının sevgisine muhtaç olmadan da tatmin hissi geliştirebilir. Elbette bir eşle paylaşılan hayat kıymetlidir; ama bir ilişki, kişinin kendiyle kurduğu bağın yerini almaz. Kişi kendi benliğinin merkezinde kendisi olmalıdır, bu bencillik anlamına gelmez tam tersi sağlıklı benlik bilinciyle partnerinde benliğinin sınırlarını anlayabilmeye ve sağlıklı ilişki kurmaya hizmet eder. Birliktelikler böyle bir farkındalıkla yaşandığında, daha özgür, daha dengeli ve daha sağlıklı ilişkiler mümkün hale gelir.

✨Psikoterapi için bana ulaşın.👇
📞0531 937 79 54ozkanyigit



Kaynakça:
• Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Parent-Child Attachment and Healthy Human Development. Basic Books.
• Scharff, D. E., & Scharff, J. S. (1991). Object Relations Couple Therapy. Jason Aronson.
• Johnson, S. M. (2004). The Practice of Emotionally Focused Couple Therapy: Creating Connection. Brunner-Routledge.
• Kernberg, O. F. (1995). Borderline Conditions and Pathological Narcissism. Jason Aronson.
• Perls, F. S., Hefferline, R. F., & Goodman, P. (1951). Gestalt Therapy: Excitement and Growth in the Human Personality. Julian Press.

Address

Teşvikiye, Sezai Selek Sk. No. 14 Hersek Apt. D:5 (Amerikan Hastanesi Karşısı) Nişantaşı/Istanbul
Şişli
34365

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Uzman Klinik Psikolog Özkan Yiğit posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Share

Share on Facebook Share on Twitter Share on LinkedIn
Share on Pinterest Share on Reddit Share via Email
Share on WhatsApp Share on Instagram Share on Telegram