Uzman Klinik Psikolog Özkan Yiğit

Uzman Klinik Psikolog Özkan Yiğit Teşvikiye, Sezai Selek Sk.No.14-5
Nişantaşı / İSTANBUL

Bazı ilişkilerde, sevgiden çok mücadele vardır. Bir taraf yakınlaşmak isterken, diğeri uzaklaşır. Özellikle biri kaygılı...
11/11/2025

Bazı ilişkilerde, sevgiden çok mücadele vardır. Bir taraf yakınlaşmak isterken, diğeri uzaklaşır. Özellikle biri kaygılı bağlanma stiline, diğeri kaçıngan bağlanma stiline sahipse bu zıtlık ilişkiyi yıpratıcı bir hale getirebilir. Bu durumda taraflar birbirini sevdikçe daha çok tetikleyebilir.

Kaygılı bağlanan kişi, terk edilme ya da yalnız kalma korkusuyla partnerine daha çok yaklaşmak ister. Kaçıngan partner ise fazla yakınlıktan rahatsız olur, duygusal mesafe koyarak kendi sınırlarını korumaya çalışır. Bu karşıt ihtiyaçlar bir süre sonra sürekli çatışmalara, kırgınlıklara ve yorgunluğa yol açabilir.

Elbette farkındalık, bu döngüyü değiştirebilmenin ilk adımıdır. Her iki taraf da kendi bağlanma stilini tanıyıp duygusal tepkilerini yönetmeyi öğrenirse, ilişki daha sağlıklı bir noktaya taşınabilir. Bazen, karşılıklı anlayış ve açık iletişimle bu döngü yavaş yavaş çözülür; taraflar birbirini suçlamadan, kendi duygusal ihtiyaçlarını ifade etmeyi öğrendikçe ilişki yeniden güven kazanabilir. Ancak bu her zaman mümkün olmaz. Çatışmalar derinleştiğinde, taraflar birbirine sevgiden çok öfke duymaya başlayabilir. Bu noktada ilişki artık sürdürülemez hale gelebilir.

Ancak ayrılık kararı almak ve uygulayabilmek sanıldığı kadar kolay değildir. İnsan, çoğu zaman bir şeylerin bittiğini kabul etmekte zorlanır. Partnerinin olumsuz davranışlarını görmezden gelip, güzel anılara tutunmayı tercih eder. Partnerinden ayrıldıktan sonra onsuz yaşayamayacağı, yalnız kalacağı yanılgısına düşebilir; çünkü zihni, ayrılığı bir kayıp değil, hayatta kalma tehdidi gibi algılar. Bu da kişiyi yeniden aynı ilişkiye dönmeye iter. Ancak bu döngü tekrarladıkça acı da derinleşir.

Oysa ayrılık bir son değil, yeni bir dönüşümün başlangıcıdır. Bu süreçte önemli olan, kişinin kendine güvenli bir destek ağı oluşturmasıdır. Yakın arkadaşlarla konuşmak, duyguları bastırmadan yaşamak, gerekirse profesyonel destek almak bu dönemi sağlıklı atlatmayı kolaylaştırır.

Zihne gelen anılar ya da düşüncelerle savaşmak yerine onları gerçekçi bir yerden değerlendirmek gerekir. Spor, yoga, meditasyon gibi rahatlatıcı aktiviteler ve tabii ki psikoterapi, zihni yeniden dengeye getirebilir. En önemlisi ise acı çekmenin bu sürecin doğal bir parçası olduğunu kabul etmektir. Zamanla o acı diner, yerini farkındalığa bırakır ve kişi çok daha huzurlu bir yolda ilerler.



✨ Psikoterapi ile İçsel Dönüşümün Kapısını Aralayın
Ayrılık, yalnızca bir ilişkiden vazgeçmek değildir; aynı zamanda kendine dönmenin, kendi iç sesini yeniden duymanın başlangıcıdır.
Her bitiş, aslında içsel bir dönüşümün habercisidir.

Psikoterapi süreci, kişinin bu dönüşümü fark etmesine, kendi sınırlarını ve ihtiyaçlarını yeniden tanımlamasına yardımcı olur.
Zamanla kayıp duygusunun yerini içsel bir güç ve dinginlik alır.

Artık geçmişte seni yaralayan döngüleri sürdürmek zorunda olmadığını fark edersin. Bu farkındalıkla birlikte, yaşamla daha derin ve daha gerçek bir bağ kurmak mümkün olur.

Psikoterapi için bana ulaşabilirsiniz.
📞 0531 937 79 54ozkanyigit

Kaynakça:
• Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Parent-Child Attachment and Healthy Human Development.
• Levine, A., & Heller, R. (2010). Attached: The New Science of Adult Attachment and How It Can Help You Find – and Keep – Love.
• Gottman, J., & Gottman, J. S. (2017). The Science of Couple Relationships.
• Perel, E. (2006). Mating in Captivity: Reconciling the Erotic and the Domestic.
• Johnson, S. M. (2008). Hold Me Tight: Seven Conversations for a Lifetime of Love.

Depresyon, yalnızca duygusal dünyayı değil; beden, zihin ve enerjiyi de etkileyen bir süreçtir. En sık karşılaşılan duru...
07/11/2025

Depresyon, yalnızca duygusal dünyayı değil; beden, zihin ve enerjiyi de etkileyen bir süreçtir. En sık karşılaşılan durumlardan biri, kişinin hareketlerinde, ses tonunda ve içsel motivasyonunda belirgin bir yavaşlama yaşamasıdır. Günlük işler büyük bir çaba gerektirir; kişi kendini sürekli yorgun, ağırlaşmış ve hayata karşı isteksiz hisseder.

Depresyonda yalnızca mutsuzluk değil; hayata karşı “hiçbir şey yapmak istemiyorum” hâli, bedende ağırlık, düşüncelerde yavaşlama da görülür.

Ancak her depresyon sessizlikle yaşanmaz. Bazı kişilerde bunun tam tersi; içsel huzursuzluk, yerinde duramama, gerginlik ve kontrol edilemeyen hareketlilik ortaya çıkar. Bu tabloya “ajite depresyon” denir. Dışarıdan enerjik görünseler bile, içlerinde sürekli çarpan bir kaygı ve tükenmişlik taşıyabilirler.

İster durgunluk ister huzursuzluk şeklinde yaşansın, bu enerji dengesizlikleri kişinin işlevselliğini, ilişkilerini ve yaşamdan keyif alabilme kapasitesini doğrudan etkiler.

Depresyondan çıkış çoğu zaman dev adımlarla değil, küçük ama düzenli adımlarla başlar. Kısa yürüyüşler, nefes egzersizleri, bedeni hafifçe hareket ettirmek, duygularla temas kurmak; yazmak, anlatmak ya da sadece “bugün olduğum hâlimle varım” diyebilmek bile bu bağlantıyı güçlendirir.

Ve çoğu zaman, tamamen içine kapanmak yerine en az bir kişiyle temas hâlinde kalmak iyileşmenin görünmeyen ama bilimsel olarak güçlü bir adımıdır. Bu temas; bir arkadaş, aile üyesi, terapist ya da kişinin kendini güvende hissettiği herhangi biriyle kurulabilir. Hatta bazı kişiler için bir evcil hayvanla kurulan bağ bile “yalnız değilim” duygusunu hatırlatan önemli bir psikolojik destek görevi görebilir. Beynin bu teması algılaması, duygusal dayanıklılığı artırır ve depresyonun etkilerini hafifletir.

Düşük enerji, huzursuzluk, umutsuzluk, suçluluk, isteksizlik gibi belirtiler yaşam kalitesini etkilemeye başladıysa profesyonel destek almak önemlidir. Psikoterapi süreci; kişinin kendisini yargılayan düşünce kalıplarını dönüştürmesine, duygularını düzenleyebilmesine, ilişkilerinde daha sağlıklı sınırlar kurmasına ve hayata yeniden tutunabilmesine yardımcı olur.


✨ Psikoterapi ile İlk Adımı Atın
Bazen iyileşme, kendine “artık yeter” diyebildiğin anda başlar.
Kendinizi tekrarlayan ilişki döngülerinden, suçluluk ve yetersizlik hislerinden özgürleştirerek; daha farkında, daha sakin ve kendinizle uyumlu bir yaşam kurmak için bireysel psikoterapi desteği alabilirsiniz.

Psikoterapi için bana ulaşabilirsiniz.
📞 0531 937 79 54ozkanyigit




Kaynakça
• World Health Organization (WHO). Depression Factsheet, 2023.
• American Psychiatric Association. DSM-5-TR, 2022.
• Coan, J. A. et al. (2006). Social contact and reduced distress response.
• Cacioppo, J. T. (2009). Social isolation and depression.

Travma, insanın yaşam çizgisinde bir kırılma noktasıdır. Ancak her kırılma yıkım anlamına gelmez; kimi zaman içsel bir y...
30/10/2025

Travma, insanın yaşam çizgisinde bir kırılma noktasıdır. Ancak her kırılma yıkım anlamına gelmez; kimi zaman içsel bir yeniden yapılanmanın başlangıcıdır. Travma, kişinin hem kendisiyle hem dünyayla hem de diğer insanlarla kurduğu ilişkiyi sarsar.Bu kırılma yalnızca duygusal bir acı değil; bazen, yeniden yapılanmanın gerçekleşebilmesi için kimliğin, değerlerin ve anlam sisteminin yıkılıp yeniden inşa edilmesidir.

Travma, özünde insanın kendisiyle olan bağının kopmasıdır. Bu kopukluk, duygularla, bedensel duyumlarla ve içsel deneyimle temasın kesilmesi şeklinde ortaya çıkar. Kişi kendisiyle bağını yitirdiğinde, başkalarıyla kurduğu ilişkiler de derinliğini kaybeder. Çünkü dış dünyayla kurduğumuz bağ, önce kendi içimizle kurduğumuz bağın bir yansımasıdır.

Psikoterapi sürecinde iyileşme, bu bağı yeniden kurmakla başlar. Kendinle yeniden bağ kurduğunda, ilişkilerinde de daha derin bir temas, daha gerçek bir doyum mümkün olur. İyileşme, geçmişte kim olduğumuza değil; şimdi kim olmaya karar verdiğimize odaklandığımız bir yeniden bağlantı sürecidir. Bu yeniden yapılanma ise genellikle zaman, sabır ve güvenli bir terapötik ilişki gerektirir. Küçük adımlar, büyük bütünleşmelerin temelidir.

Travmayla yüzleşmek, acıya doğrudan maruz kalmak değil; onun varlığını fark ederek güvenli bir biçimde temas kurabilmektir. Bu süreçte amaç, bastırılmış duyguları yeniden yaşamak değil; bedensel, duygusal ve bilişsel düzeyde yeniden denge kurma kapasitesini kazanmaktır.
Travma bedende, zihinde ve ilişkilerde iz bırakır. EMDR, Somatik Deneyimleme, Gestalt ve Psikodinamik yönelimli terapi gibi yaklaşımlar, bu izlerin fark edilmesini ve güvenli biçimde bütünleştirilmesini hedefler. Kişi, bedensel olarak yeniden güven hissini deneyimlediğinde, travmatik anı artık yalnızca geçmişte kalır; bugünü belirleyen bir güç olmaktan çıkar.

Disosiyatif ve kompleks travma deneyimlerinde, yüzleşmeden önce güvenli bir içsel alan oluşturmak esastır. Terapide amaç, parçalar arasında yumuşak bir temas kurmak, kişinin kendi iç dünyasında yeniden bir “birlik” hissi inşa etmektir.

Travmanın dönüştürücü gücü ise direncimizde değil; esnekliğimizde saklıdır.Direnç acıya karşı koymayı, esneklik ise onunla birlikte yaşamayı öğretir. Travmayı “iyileştirilecek bir hastalık” olarak değil, kendinle yeniden bağ kurmanın rehberi olarak görebilmek; gerçek dönüşümün başladığı yerdir.

Travma, bizi kendimizden koparır; terapi ise bu kopukluğu onarıp bizi yeniden kendimize bağlar. Kendinle yeniden bağ kurduğunda, başkalarıyla kurduğun bağ da iyileşir, derinleşir, doyum kazanır.

✨ Psikoterapi ile İlk Adımı Atın
Bazen iyileşme, kendine “artık yeter” diyebildiğin anda başlar.
Kendinizi tekrarlayan ilişki döngülerinden, suçluluk ve yetersizlik hislerinden özgürleştirerek; daha farkında, daha sakin ve kendinizle uyumlu bir yaşam kurmak için bireysel psikoterapi desteği alabilirsiniz.

Psikoterapi için bana ulaşabilirsiniz.
📞 0531 937 79 54ozkanyigit



Kaynakça
• Bessel van der Kolk (2014). The Body Keeps the Score: Brain, Mind, and Body in the Healing of Trauma.
• Judith L. Herman (1992). Trauma and Recovery.
• Daniel J. Siegel (2012). The Developing Mind: How Relationships and the Brain Interact to Shape Who We Are.
• Peter A. Levine (1997). Waking the Tiger: Healing Trauma.
• Richard P. Putnam (1993). Dissociation and the Dissociative Disorders: DSM and Beyond.

Sağlıklı bağlanma, ilişkilerde güven, yakınlık ve sınırlar arasında denge kurabilme becerisidir.Bu dengeyi geliştirmek i...
22/10/2025

Sağlıklı bağlanma, ilişkilerde güven, yakınlık ve sınırlar arasında denge kurabilme becerisidir.
Bu dengeyi geliştirmek için büyük değişiklikler yapmak her zaman gerekli değildir.
Günlük hayatta uygulanabilecek küçük, bilinçli ve sürekli alışkanlıklar; ilişkinin duygusal yoğunluğunu artırır, güvenli bağların pekişmesini sağlar ve uzun vadede çatışmaların daha yapıcı biçimde çözülmesine yardımcı olur.

Günlük ritüeller, ilişkinin sürekliliğini sağlar ve duygusal bağın her gün tazelenmesine yardımcı olur.
Günün sonunda partnerlerin birbirine “Bugün seni ne mutlu etti, seni zorlayan neydi?” gibi sorular yöneltmesi, karşılıklı empatiyi artırır.
Bu küçük ama anlamlı diyaloglar, sorunların büyümeden konuşulmasını sağlarken mutlulukların da paylaşılmasına alan açar.
Ayrıca günün sonunda verilen olumlu geri bildirimler, güven ve bağlılık hissini güçlendirir.

Küçük şefkat eylemleri, bireylerin kendilerini değerli hissetmesine yardımcı olur ve duygusal yakınlığı artırır.
Sevilen bir kahveyi hazırlamak, küçük bir not bırakmak ya da hoş bir atıştırmalık sunmak, ilişkinin sıcaklığını pekiştirir.
Fiziksel temas da bağların güçlenmesinde önemli rol oynar; sarılmak, el ele tutuşmak veya küçük dokunuşlar, samimiyetin sürekliliğini sağlar.
Bunun yanında “Seni önemsiyorum” ya da “Yanındayım” gibi destekleyici sözler, duygusal bağlılığı besler.
Paylaşılan mizah anları ise ilişkinin pozitif duygularını artırarak bağı kuvvetlendirir.

Ortak hedefler, ilişkiye yön kazandırır ve işbirliği hissini güçlendirir.
Haftalık küçük aktiviteler planlamak -birlikte yemek pişirmek, yürüyüşe çıkmak veya yeni bir şey öğrenmek-hem ortak deneyim yaratır hem de ilişkiye canlılık katar.
Birlikte yeni beceriler geliştirmek ya da küçük projeler üstlenmek, işbirliğini pekiştirir.
Geleceğe dair kısa veya uzun vadeli planlar yapmak ise ilişkiye ortak bir vizyon kazandırır.
Kararların birlikte alınması da ilişkide eşitlik ve güven duygusunu besler.
Haftalık değerlendirmelerle ilişkinin güçlü ve geliştirilmeye açık yönlerini konuşmak, ilişkinin bilinçli şekilde büyümesine katkı sağlar.
Partnerin küçük çabalarının düzenli olarak takdir edilmesi ise hem motivasyonu artırır hem de bağı daha sağlam hale getirir.



✨ Psikoterapi ile İlk Adımı Atın
Bazen iyileşme, kendine “artık yeter” diyebildiğin anda başlar.
Kendinizi tekrarlayan ilişki döngülerinden, suçluluk ve yetersizlik hislerinden özgürleştirerek; daha farkında, daha sakin ve kendinizle uyumlu bir yaşam kurmak için bireysel psikoterapi desteği alabilirsiniz.
Psikoterapi için bana ulaşabilirsiniz.
📞 0531 937 79 54ozkanyigit
Kaynakça:
• Gottman, J., & Gottman, J. S. (2017). The Science of Couple Relationships.
• Johnson, S. M. (2008). Hold Me Tight: Seven Conversations for a Lifetime of Love.
• Levine, A., & Heller, R. (2010). Attached: The New Science of Adult Attachment and How It Can Help You Find – and Keep – Love.
• Perel, E. (2006). Mating in Captivity: Reconciling the Erotic and the Domestic.

İlişkilerde en sık yaşanan çatışmalardan biri, partnerlerin birbirlerinin mahremiyet alanlarına müdahale etmesinden kayn...
17/10/2025

İlişkilerde en sık yaşanan çatışmalardan biri, partnerlerin birbirlerinin mahremiyet alanlarına müdahale etmesinden kaynaklanır.
Oysa sevgi, birbirine karışmak değil; iki ayrı varlığın yan yana, özgürce var olabilmesidir.
Sağlıklı bir ilişki, her iki kişinin de kendi kişisel alanını koruyabildiği bir denge üzerine kurulur.

Mahremiyet yalnızca fiziksel sınırları değil, duygusal ve zihinsel sınırları da kapsar. Partnerlerin geçmişi, kişisel düşünceleri, özel alışkanlıkları ya da yalnız kalma ihtiyaçları bu alanın bir parçasıdır. Bu sınırların farkında olmak ve karşılıklı saygı göstermek, güvenin temelini oluşturur. Güvenin olduğu yerde kontrol etme isteği azalır; iletişim daha açık ve samimi bir hâl alır.

Mahremiyetle ilgili tutumların temeli çoğunlukla çocuklukta atılır.
Sınırların belirsiz olduğu, bireysel alanlara saygı gösterilmeyen, sürekli kontrol ve gözlem altında tutulan evlerde büyüyen çocuklar, ileriki yaşamlarında bu davranış kalıplarını kendi ilişkilerine taşırlar.
Kimi zaman partnerini aşırı denetlemeye, kimi zamansa kendi mahremiyetini korumakta zorlanmaya eğilimli olurlar.
Örneğin, ebeveynlerinden birinin diğerinin telefonunu sürekli kontrol ettiğini gören bir çocuk, yetişkinlikte bu davranışı doğal kabul edebilir.
Bu döngünün farkına varmak ve bilinçli biçimde yeni sınırlar tanımlamak, sağlıklı bir ilişki kurmanın ilk adımıdır.

Özellikle evin içinde yaşananlar, cinsellik ya da çiftin kendi arasında kurduğu duygusal dinamikler üçüncü kişilerle paylaşılmamalıdır.
Zaman zaman niyet sadece “danışmak” olsa da, bu tür konuşmalar farkında olmadan ilişkinin iç dengesine dışarıdan müdahale anlamına gelir.
Bu durum hem ilişkinin mahremiyetini zedeler hem de güven kaybına yol açar.

Gerçek yakınlık, sınırların kaybolduğu değil; saygıyla korunduğu ilişkilerde filizlenir.
Sağlıklı bir ilişki, iki insanın birbirini kısıtlamadan, özgürlüğüne saygı duyarak, partnerinin özgürce var olmasına izin vererek sevebilmesiyle mümkündür.
Çünkü gerçek sevgi, hem yakınlığı hem de ayrı olabilme cesaretini aynı anda taşıyabilmektir.

✨ Psikoterapi ile İlk Adımı Atın

Ekim ayında, uluslararası bir kongrede konuşmacı olarak yer alacağım.Dünyanın farklı ülkelerinden katılacak ruh sağlığı ...
09/10/2025

Ekim ayında, uluslararası bir kongrede konuşmacı olarak yer alacağım.

Dünyanın farklı ülkelerinden katılacak ruh sağlığı profesyonelleriyle, SEPI 2025 Kongresi kapsamında bir araya geleceğiz.
Kongrede, “Travmatik Deneyimlerin Borderline Kişilik Örgütlenmesi Üzerindeki Etkisi ve Bütünleyici Psikoterapötik Yaklaşımlar” başlıklı sunumumu gerçekleştireceğim.

Sunumda, travmatik yaşantıların kişilik yapılanması üzerindeki etkilerini ve psikoterapide farklı kuramların klinik uygulamada nasıl bir araya gelebileceğini, Borderline kişilik örgütlenmesi terapisi bağlamında ele alacağım.

Bazen bir travma, bütün hayatın akışını değiştirir…

Bu nedenle, travmanın kişilik örgütlenmesine yansımalarını anlamak ve terapötik süreçte bütüncül bir yaklaşım geliştirmek, klinik pratiğimin merkezinde yer alıyor.

Farklı ülkelerden gelen meslektaşlarla buluşmak, kuramsal bilgiyle klinik deneyimin uluslararası düzeyde buluşması açısından çok değerli olacak.

📅 10–12 Ekim 2025
📍 Radisson Blu Şişli Hotel, İstanbul
🌐 www.sepi2025congress.com


Duygularını, düşüncelerini ve ihtiyaçlarını dile getirebilen biri, hem kendisini hem de çevresini daha iyi anlar. Çünkü ...
02/10/2025

Duygularını, düşüncelerini ve ihtiyaçlarını dile getirebilen biri, hem kendisini hem de çevresini daha iyi anlar. Çünkü kendini ifade etmek, kişinin kendisini tanımasını, ihtiyaçlarını bilmesini gerektirir. Bu, sadece konuşmak ya da kelimelerle anlatmak değildir; aynı zamanda ne hissettiğini fark etmek, kendi değerini bilmek ve sınırlarını koruyabilme gücünü göstermektir.

Kendini ifade etmek cesaret ister; çünkü her söylenen söz yanlış anlaşılma ya da reddedilme ihtimalini barındırır. Ancak buna rağmen kendini ifade etmeyi seçmek, kişinin kendisine duyduğu saygının bir göstergesidir. Benim duygularım, düşüncelerim ve ihtiyaçlarım önemli diyebilmek, özsaygının temelini oluşturur.

Kendini ifade ederken karşı tarafın anlamaması ihtimali de vardır; fakat bu, kişinin kendini ifade etmekten vazgeçmesi için bir gerekçe değildir. Çünkü ifade etmek, anlaşılmaktan önce kişinin kendi psikolojik ihtiyacıdır. Söylemek, kendi varlığını görünür kılmaktır.

Kendine saygısı düşük olan bireyler çoğu zaman sessiz kalmayı tercih eder. Düşüncelerini dile getirmekten çekinir, yanlış anlaşılmaktan, dışlanmaktan ya da yargılanmaktan korkar. Oysa sessizlik, görünmez bir yük gibi insanın iç dünyasında birikir; söylenmeyen her söz, bastırılan her duygu kişiyi kendinden uzaklaştırır. Kişi kendini ifade etmekten çekinmeye devam ettikçe, özgüvenini ve kendine olan saygısını da yavaş yavaş yitirir.

Kendini ifade etmek öğrenilebilir bir beceridir. Bu süreç, insanın kendisini tanımasıyla başlar. Ne düşündüğünü, ne hissettiğini ve neye ihtiyaç duyduğunu fark eden birey, zamanla bunları açık ve sağlıklı biçimde dile getirmeyi öğrenir. Her ifade, kişiyi bir adım daha özgüvenli ve özsaygılı bir sürece taşır. Kişi kendisini açık, net ve dürüst biçimde ifade etmeyi başardıkça, hem kendine hem de başkalarına daha fazla değer vermeye başlar.

Kendini ifade edebilmek; sadece iletişimin değil, kendine saygının da anahtarıdır. Çünkü kendini ifade eden insan, varlığını görünür kılar. Kendini, duygularını tanıyan ve onları dürüstçe paylaşabilen kişi, hayatın içinde daha güçlü, daha özgün ve daha huzurlu bir yer edinir.

✨ Psikoterapi ile İlk Adımı Atın
Yaşamınızda tekrar eden olumsuz döngüleri anlamlandırmak, iletişim dilinizi dönüştürmek ve sürekli mağduriyet hissinden özgürleşerek kendinizle daha uyumlu, tatmin edici bir yaşam kurmak için bireysel psikoterapi desteği alabilirsiniz.
Psikoterapi için bana ulaşabilirsiniz.

📞0531 937 79 54ozkanyigit



Kaynakça
• André, C., & Lelord, F. (1999). Self-Esteem. Penguin Books.
• Rogers, C. R. (1961). On Becoming a Person. Houghton Mifflin.
• Brown, B. (2012). Daring Greatly. Gotham Books.
• Satir, V. (2001). The Satir Model: Family Therapy and Beyond. Science and Behavior Books.

İlgilenen Çocuk Rolü, bireyin öz-değerini başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak üzerinden inşa ettiği bir kişilik örüntü...
18/09/2025

İlgilenen Çocuk Rolü, bireyin öz-değerini başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak üzerinden inşa ettiği bir kişilik örüntüsünü temsil eder. Çocuklukta bakım verenin duygusal ihtiyaçları yeterince görememesi, çocuğun kendi arzularını dile getirdiğinde reddedilmesi ya da ebeveynin yüklerini üstlenmek zorunda bırakılması, bu örüntünün temelini oluşturur.Böyle bir ortamda çocuk, sevgiye ulaşmanın tek yolunun başkalarıyla ilgilenmek olduğuna inanır ve zamanla kendi ihtiyaçlarını geri plana atmayı öğrenir.

Yetişkinlikte bu içsel rol, başkaları için sürekli “veren” konumunda olma ve kendini ihmal etme eğilimi olarak sürer.Kişi çoğu zaman “Ben ancak başkalarına yardımcı olursam sevilirim” inancıyla hareket eder; sınır koymakta zorlanır, hayır demekten çekinir ve ilişkilerde hep fedakâr taraf olur.

Dışarıdan özverili ve güçlü görünseler de iç dünyalarında tükenmişlik, kırgınlık ve görünmeyen öfke taşıyabilir; kendi duygusal ihtiyaçlarını tanımakta güçlük çekip kimliklerini verdikleri hizmet üzerinden tanımlayabilirler. Bu süreç, kişinin kendi varoluşunu adeta başkalarının onayıyla ölçmesine yol açar.

Dönüşümün Anahtarı
Bu içsel rol fark edildiğinde ve üzerine çalışıldığında dönüşme potansiyeline sahiptir.
• Öncelikle kişinin kendi ihtiyaçlarını fark etmesi ve bunları meşru görmesi gerekir.
• Yorgunluk, öfke veya huzursuzluk gibi bedensel-duygusal sinyaller, görmezden gelinen ihtiyaçların habercisidir.
• İçsel çocuğu onaylamak, ona şefkat göstermek ve “Ben başkalarına hizmet etmeden de değerliyim” inancını güçlendirmek iyileşmenin temel adımlarındandır.

Sınır koymayı öğrenmek, küçük adımlarla hayır diyebilmek, başkalarının duygusal yüklerini taşımayı bırakmak ve kendi alanını korumak, kişiye sağlıklı bir öz-değer duygusu kazandırır.İhtiyaçları açıkça ifade etmek ve destek istemek de sevginin yalnızca vermekle değil almakla da mümkün olduğunu hatırlatır.

Psikoterapi, güvenli ve destekleyici ilişkiler, yaratıcı ya da kişisel anlam taşıyan uğraşlar bu süreci derinleştirir ve kalıcı hale getirir.

✨ Psikoterapi ile İlk Adımı Atın
Yaşamınızda tekrar eden olumsuz döngüleri anlamlandırmak, iletişim dilinizi dönüştürmek ve sürekli mağduriyet hissinden özgürleşerek kendinizle daha uyumlu, tatmin edici bir yaşam kurmak için bireysel psikoterapi desteği alabilirsiniz.
Psikoterapi için bana ulaşabilirsiniz.

📞0531 937 79 54ozkanyigit

İnsanın yaşamındaki en önemli farkındalık alanlarından biri, kendi düşünce, duygu ve davranışlarının sorumluluğunu üstle...
11/09/2025

İnsanın yaşamındaki en önemli farkındalık alanlarından biri, kendi düşünce, duygu ve davranışlarının sorumluluğunu üstlenebilmesidir. Toplumdan, aileden ya da otorite figürlerinden gelen beklentiler yönelimlerimizi etkileyebilir; ancak bu etkiler, kendi seçim yapma özgürlüğümüzü ortadan kaldırmaz.Sorumluluk bilincini reddetmek, bireyi kendi öz benliğinden uzaklaştırır ve hayatı mecburiyetler zinciri içinde yaşamaya iter.

Bir insan mutlu olmasa da, doğru bulmasa da toplumun dayattığı rolleri, grup ya da otorite baskısı ile dayatılan davranışları sorgulamadan kabul ettiğinde aslında kendi sorumluluğunu üstlenmemektedir. Bu durumda kişi, başka seçeneği olmadığını düşünerek bir yanılgıya kapılır.

Bu yanılgı zamanla “mağdur bilinci” ya da “kurban psikolojisi” denilebilecek bir tutuma dönüşebilir. Kurban psikolojisi, kişinin kendisini olayların pasif bir sonucu gibi görmesine, sürekli başkalarını suçlamasına ve değişim için gerekli adımları atmak yerine dış koşulları beklemesine yol açar. Bu içsel pozisyon, hem özgürlük duygusunu hem de yapıcı iletişim becerisini zayıflatır; pasif-agresif tutumlar ve kendine acıma dili bu zeminde gelişir.

Oysa sorumluluk almak özgürleştiricidir. Kişi, farklı seçeneklerin her zaman var olduğunu fark ettiğinde, iletişim dilini de dönüştürür; hoşgörülü, yapıcı ve anlayışlı bir yaklaşım benimser. Bu değişim yalnızca çevresiyle olan ilişkilerini değil, kendi iç dünyasını da daha yumuşak ve kapsayıcı hale getirir.

Bireysel sorumluluk bilinci, insanın hayatına aktif bir şekilde dahil olmasını sağlar. Kendi kararlarının sahibi olmak, yalnızca özgürleşmek değil, aynı zamanda kendisiyle uyumlu ve anlamlı bir yaşam kurmak demektir. Bu farkındalık, mağdur bilincinden sıyrılmanın ve yaşamın öznesi olmanın en güçlü adımıdır.


✨ Psikoterapi ile İlk Adımı Atın
Yaşamınızda tekrar eden olumsuz döngüleri anlamlandırmak, iletişim dilinizi dönüştürmek ve kurban psikolojisinden özgürleşerek kendinizle daha uyumlu, tatmin edici bir yaşam kurmak için bireysel psikoterapi desteği alabilirsiniz.

📞0531 937 79 54ozkanyigit



Kaynakça
• Seligman, M. E. P. Helplessness. Freeman, 1975.
• Baumeister, R. F. & Newman, L. S. Self-regulation of Motivation and Action. JPSP, 1994.
• Peterson, C. & Seligman, M. E. P. Learned Helplessness and Victimization. Journal of Social Issues, 1983.
• Gilbert, P. Compassion Focused Therapy. Routledge, 2010.

İlişkilerde en çok sınayıcı olan anlardan biri, eleştiri ya da reddedilme duygusunun ortaya çıktığı anlardır. Küçük gibi...
29/08/2025

İlişkilerde en çok sınayıcı olan anlardan biri, eleştiri ya da reddedilme duygusunun ortaya çıktığı anlardır. Küçük gibi görünen bir yorum, kimi zaman güçlü duygusal tepkilere yol açabilir. Partnerin reddedilme veya eleştiri anlarındaki tepkileri, onun bağlanma stilini gözlemlemek için en belirgin göstergelerden biridir. Bu tür anlarda verilen tepki yalnızca o anki duygu durumunu değil, aynı zamanda bireyin bağlanma stiline dair önemli ipuçlarını da açığa çıkarır.

Her eleştiri doğrudan reddedilme değildir; ancak bağlanma stilleri, bireyin eleştiriyi çoğu zaman reddedilme olarak hissetmesine yol açabilir. Reddedilme kimi zaman açık bir şekilde yaşanır (örneğin ilişkinin bitirilmesi). Kimi zamansa daha örtük biçimlerde ortaya çıkar: mesajlara geç cevap verilmesi, özel anların paylaşılmaması ya da görmezden gelinmek gibi.

Bağlanma stilleri, çocuklukta bakım verenle kurulan ilişkiden itibaren gelişen ve yetişkinlikte romantik ilişkilerde de kendini gösteren ilişki kalıplarıdır. Kaygılı, kaçıngan, dezorganize ve güvenli bağlanma stilleri, bireyin eleştiri veya reddedilme karşısındaki davranışlarını belirgin şekilde şekillendirebilir.

🔹 Kaygılı bağlanma stilinde, küçük eleştiriler dahi kişisel bir tehdit olarak algılanma eğilimi gösterir. Eleştiri, “sevilmiyorum”, “yeterince iyi değilim” ya da “yine yanlış yaptım” gibi düşünceleri tetikleyebilir. Bu nedenle hızlıca savunmaya geçme, aşırı hassasiyet geliştirme veya yoğun duygusal tepkiler verme görülebilir. Partnerin en ufak eleştiri ya da reddedilme sinyalinde aşırı kırılganlık göstermesi, kaygılı bağlanmaya işaret edebilir.

🔹 Kaçıngan bağlanma stilinde, eleştiriyle yüzleşmekten kaçınma eğilimi dikkat çeker. Eleştiri çoğu zaman tehditten ziyade bir uzaklaşma sinyali olarak algılanır. Bu nedenle birey, konuyu kapatma, duygularını geri çekme veya iletişimi sınırlama yoluna gidebilir. Dışarıdan bakıldığında soğukluk ya da ilgisizlik izlenimi bırakabilen bu tavır, aslında duygusal mesafeyi koruma çabasının bir yansımasıdır. Eleştiri veya reddedilme karşısında sessizleşme, geri çekilme ya da ilişkiyi mesafeleştirme tutumu, kaçıngan bağlanmanın göstergesidir.

🔹 Dezorganize bağlanma stilinde ise eleştiri karşısında çelişkili tepkiler gözlemlenir. Birey bir yandan yakınlık arayabilir, diğer yandan yoğun kaygı ve güvensizlikle birlikte partnerinden uzaklaşma eğilimine girebilir. Eleştiri ya da reddedilme deneyimi, geçmiş travmatik anıları harekete geçirerek öngörülemez ve dalgalı tepkilere yol açabilir. Partnerin hem yakınlaşıp hem de uzaklaşmaya çalışması, dezorganize bağlanmanın tipik bir göstergesidir.

🔹 Güvenli bağlanma stilinde ise eleştiri veya reddedilme, kişisel bir tehdit olarak algılanmaz. Savunmaya geçmeden dinleme, karşı tarafın niyetini anlamaya çalışma ve gerektiğinde sınır koyabilme becerisi ön plandadır. Bu tarz bağlanma biçiminde eleştiri, ilişkinin bütünlüğünü zedelemeden ele alınabilir ve gelişim fırsatı olarak değerlendirilebilir. Partneriniz hem eleştiriye hem de reddedilme ihtimaline açık ve yapıcı bir şekilde karşılık veriyorsa, güvenli bağlanma stilinden söz edilebilir.

Eleştiri ve reddedilme karşısında verilen tepkiler yalnızca anlık bir duygusal refleks değil, bağlanma stilinin ilişkilerdeki yansımasıdır. Kimi zaman savunmacı, kimi zaman kaçınmacı ya da yapıcı bir yaklaşım, bireyin içsel bağlanma dinamiklerinden beslenir. Bu farklılıkların bilinmesi, partnerin bağlanma stilini daha iyi anlamayı ve ilişkideki döngüleri fark etmeyi kolaylaştırır. Partnerin bu tepkilerinin fark edilmesi, ilişki dinamiklerini daha derinlemesine anlamlandırmaya yardımcı olur. Aynı zamanda, iletişimde daha sağlıklı bir zemin oluşturulmasına ve karşılıklı anlayışın güçlenmesine katkı sağlar.

✨Psikoterapi için bana ulaşın.👇
📞0531 937 79 54ozkanyigit



Kaynakça
• Bowlby, J. (1969/1982). Attachment and loss: Vol. 1. Attachment. Basic Books.
• Ainsworth, M. D. S., Blehar, M. C., Waters, E., & Wall, S. (1978). Patterns of attachment. Erlbaum.
• Cassidy, J., & Shaver, P. R. (Eds.). (2016). Handbook of attachment: Theory, research, and clinical applications (3rd ed.). Guilford Press.
• Mikulincer, M., & Shaver, P. R. (2016). Attachment in adulthood: Structure, dynamics, and change (2nd ed.). Guilford Press.

Bir ilişkinin en belirgin aynası, partnerlerin birbiriyle kurduğu iletişimdir. Sözler, suskunluklar, yüz ifadeleri ya da...
20/08/2025

Bir ilişkinin en belirgin aynası, partnerlerin birbiriyle kurduğu iletişimdir. Sözler, suskunluklar, yüz ifadeleri ya da bir tartışma anındaki yaklaşım tarzı; kişinin bağ kurma biçimi hakkında güçlü ipuçları verir. Sadece kelimelere değil; tonlamalara, duraksamalara, bakışlara ve cümlelerin ardında kalan duygusal yüklere de dikkat etmek gerekir.

🔹 Güvenli bağlanma stilini çoğunlukla şu iletişim özelliklerinde görürsünüz:
• Sizi aktif bir şekilde dinler, sözünüzü kesmez.
• Duygularınızı onaylar ve ciddiye alır.
• Eleştirisiz ve açık sorularla konuşur.
• Önce anlamaya çalışır, sonra çözüm üretir.
• Fikir ayrılıklarında bile sakin kalabilir ve karşısındakinin bakış açısını anlamaya çalışır.
• Kendi duygularını da açıkça ifade eder ve bu açıklıkla karşısındakine güven verir.

🔹 Kaygılı bağlanma stilinde iletişim genellikle:
• Sık sık onay aramak, “Beni seviyor musun?” gibi duygusal teyitler istemek,
• Konuşma sırasında yoğun duygusal ifadeler ve bazen ani yükselmeler,
• Konuşma sırasında kendini eleştirilmiş gibi hissedip hızla savunma pozisyonuna geçebilir.
• Küçük ilgisizlikleri veya sessizlikleri “Artık beni istemiyor mu?” şeklinde yorumlayabilir.
• Görüşme aralarında sık mesaj atma, partnerin ne yaptığını veya kiminle olduğunu öğrenme ihtiyacı hissedebilir.

🔹 Kaçınmacı bağlanma stilinde ise:
• Konu derinleşince sessizleşmek ya da konuyu değiştirmek,
• Duygusal ifadeleri küçümsemek veya hafife almak,
• “Abartıyorsun” ya da “Bunu konuşmak istemiyorum” gibi cümlelerle diyaloğu kapatmak yaygındır.
• Yoğun duygusal anlarda konuyu teknik, mantıksal ya da gündelik detaylara çekerek duygusal temastan uzaklaşabilir.
• Kendi hislerini küçümseyebilir; “Abartmaya gerek yok, geçti gitti” gibi cümleler kurabilir.
• Fiziksel yakınlık anlarında bile duygusal olarak mesafe hissi yaratabilir.
• Partnerinin duygusal ihtiyaçlarını fark etse de, bu konuda doğrudan tepki vermek yerine beklemeyi tercih edebilir.
• İlişkide problem yaşandığında konuyu çözmektense, uzun süre gündeme getirmemeyi tercih edebilir.

🔹 Dezorganize bağlanma stilinde iletişim çelişkilerle doludur:
• Kişi bir yandan yakınlık isterken, diğer yandan bundan korkar,
• Bazen sıcak ve ilgili davranırken kısa süre sonra aniden geri çekilir,
• Bu gelgitli tutum karşı tarafta kafa karışıklığı ve güvensizlik yaratır.
• Yakınlık anlarında birden konuyu değiştirerek ya da şaka yaparak duygusal yoğunluğu dağıtabilir.
• Partnerinin desteğine ihtiyaç duyduğunda bile, yardım istemek yerine aniden içine kapanabilir.
• Güven duygusu artsa bile, bir süre sonra bu yakınlığın kaybolacağı korkusuyla kendi kendine mesafe koyabilir.

Partnerinizin iletişim tarzına dikkat etmek, bağlanma stilini anlamak için güçlü bir pusuladır. Tek bir konuşma anı değil; zaman içinde yinelenen diyalog kalıpları, size ilişkinin gerçek dinamiklerini gösterir. Sağlıklı bir ilişki için her iki partnerin de bağlanma stilinin güvenli olması idealdir. Bazen güvenli bağlanan bir partnerin tutarlı ve destekleyici yaklaşımı, zamanla diğer tarafta da güvenli bağlanmanın gelişmesine katkı sağlayabilir. Ancak güvenli bağlanma stiline dönüşebilmek için bireysel psikoterapi sürecinden destek almak en etkili yoldur.

✨Psikoterapi için bana ulaşın.👇
📞0531 937 79 54ozkanyigit



Kaynakça
• Fraley, R. C., & Shaver, P. R. (2000). Adult romantic attachment. Review of General Psychology.
• Gottman, J. M., & Levenson, R. W. (1992). Marital processes predictive of later dissolution. Journal of Personality and Social Psychology.
• Hazan, C., & Shaver, P. (1987). Romantic love conceptualized as an attachment process. Journal of Personality and Social Psychology.
• Mikulincer, M., & Shaver, P. R. (2016). Attachment in adulthood: Structure, dynamics, and change.
• Main, M., & Solomon, J. (1990). Disorganized/disoriented attachment in the Ainsworth Strange Situation. In Attachment in the preschool years.

Address

Teşvikiye, Sezai Selek Sk. No. 14 Hersek Apt. D:5 (Amerikan Hastanesi Karşısı) Nişantaşı/Istanbul
Şişli
34365

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Uzman Klinik Psikolog Özkan Yiğit posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Share

Share on Facebook Share on Twitter Share on LinkedIn
Share on Pinterest Share on Reddit Share via Email
Share on WhatsApp Share on Instagram Share on Telegram