Uzman Psikolog Gözde Alper

Uzman Psikolog Gözde Alper Contact information, map and directions, contact form, opening hours, services, ratings, photos, videos and announcements from Uzman Psikolog Gözde Alper, Psychologist, Koena Psikoloji Enstitüsü, Alsancak.

İnsanlar hep konuşur.“Çok kucağına alıyorsun, alışır.”“Yanında yatma, bağımlı olur.”“Biraz korkut, yoksa sözünü dinlemez...
26/09/2025

İnsanlar hep konuşur.
“Çok kucağına alıyorsun, alışır.”
“Yanında yatma, bağımlı olur.”
“Biraz korkut, yoksa sözünü dinlemez.”

Sanki tek bir reçete varmış gibi… Sanki herkes her şeyi çok iyi biliyormuş gibi.

Ama ebeveynlik öyle kolay tarif edilecek bir şey değil. Ebeveynlik; uykusuz geceler, kaygılar, küçük detaylar demek. Hele ki kendi görmediği ebeveynliği vermeye çalışan biz nesiller için, en ufak söz bile içimize kurt gibi düşebiliyor.

İşte tam da bu yüzden kulağına geleni süzmek çok kıymetli. Bazı sözler bir kulağından girip ötekinden çıkmalı.

Çünkü biliyoruz ki:
“Bol bol kucağına al; bağlanmanın temelleri kucakta atılır.”
“Ayrılık anları güvenle yaşandığında, çocuk ayrışmayı öğrenir.”
“Sınır koymak cezayla değil, rehberlikle olur.”

Ve elbette, zaman zaman o tanıdık soru gelir: “Acaba yanlış mı yapıyorum?”
İşte o an kulağını herkese değil, çocuk hakkında bilimsel bilgi üretenlere ver.

Çünkü en nihayetinde tek bir şey var: Senin çocuğunla kurduğun ilişki.
Onun güven duygusu, senin kalbin, sizin sisteminiz.

Herkesin reçetesi kendine.

Ebeveynlerin dilinde en çok dolaşan sorulardan biri:‘Acaba doğru mu yapıyorum?’‘Bu normal mi?’Bu sorular aslında ebeveyn...
12/09/2025

Ebeveynlerin dilinde en çok dolaşan sorulardan biri:
‘Acaba doğru mu yapıyorum?’
‘Bu normal mi?’

Bu sorular aslında ebeveynliğin kalbinden geliyor. Çocuğunu önemseyen, özen gösteren, zarar vermemek için çabalayan anne-babaların soruları bunlar. O yüzden bu soruları sormak kıymetli. Çünkü ‘ilgileniyorum, önemsiyorum’ demenin bir başka yolu.

Ama bazen bu soruların yükü ağır gelebiliyor. Kaygıyla birleştiğinde, ebeveynin keyfini gölgeleyebiliyor, yetersizlik hissini büyütebiliyor. İşte burada küçük bir durup bakmak iyi geliyor: Bu sorular bana ışık mı oluyor, yoksa beni tüketiyor mu?

Çünkü birçok kez ‘anormal’ sandığımız şeylerin aslında gelişimsel olduğunu görüyoruz. İnatlaşma, öfke, yoğun merak… Bunlar çoğu zaman dönemin doğal parçaları. ‘Bu yaş için normal’ denildiğinde ebeveynin içinden bir “oh” çıkıyor. Aynı şekilde ideallerle kendi gerçekliğimizi karıştırdığımızda da yükümüz artıyor. Evet, kitaplarda yazan idealler yol gösteriyor ama bizim çocuğumuz biricik, aile sistemimiz biricik.

Ebeveynliğin içinde zaman zaman yetersizlik hissetmek çok insanca. Ama bu his hayatın tadını kaçırmaya başladığında, hatırlamak gerekiyor: Çocuğum için en kıymetli olan şey benim ‘kusursuzluğum’ değil, kendi gerçekliğimle yanında oluşum.

Bu soruları sormaktan vazgeçmeyelim; ama taşıyabildiğimiz kadarını yüklenelim. Çocuğumuzun büyüme yolculuğuna eşlik ederken ilgimizi diri tutalım ama ebeveynlik keyfini gölgelemediğinden emin olduğumuz kıvamda kalabilelim.

Kendim için de, her anne-baba ve bakımveren için de en büyük dileğim şu: Bu yolculukta sadece çocuğumuza değil, kendimize de aynı şefkati gösterebildiğimiz yerde kalabilmek. 🌿

Bugün sevgili  ile kendi anneliğimizden sohbet ederken, uzun süredir içimde tuttuğum ama hiç dillendirmediğim bir konu a...
05/09/2025

Bugün sevgili ile kendi anneliğimizden sohbet ederken, uzun süredir içimde tuttuğum ama hiç dillendirmediğim bir konu aklıma düştü.

Psikologluğun ilk yıllarında elimde bilgiler, yöntemler ve güven veren süreçler vardı. Halen var. O zaman da elimden gelenin en iyisini yapıyordum, yanlış değildi. Kimsenin sürecine zarar verdiğimi sanmam…

Ama zaman geçtikçe fark ettim ki bazı şeyleri sadece bilmek yetmiyor; hayat insana bambaşka bir yerden kavratıyor.

Mesela yas sürecini… Yıllar önce kitaplarda yazan adımlara göre anlattığımda da doğru şeyler söylüyordum. Ama bugün kaybın, ölümün sadece bir süreç olmadığını; insanın tüm varoluşunu sarsan, herkesin kendi bireysel yoluna göre ilerleyen bir deneyim olduğunu çok daha derinden hissediyor ve inanarak paylaşıyorum.

Ya da ebeveynlerle çalışırken… Eskiden ihtiyaçlarını daha çok bilgiyle karşılıyordum. Bugünse onları kalpten dinlemeyi, yanlarında durmayı, beklentilerinin arkasındaki hayalleri ve yükleri görebilmeyi öğrenmiş olduğumu fark ediyorum.

Önceki psikolog Gözde’ye haksızlık etmek istemem; o da elinden gelenin en iyisini yapıyordu. Ama bugün şunu görüyorum: Bugünkü Gözde’nin şefkati değişti, derinleşti. Aynı konulara çok daha farklı bir yerden, daha anlayan bir gözle bakabiliyor.

Çocuksuz da psikolog olunur, gençken de olunur; hepimizin kendi yolculuğu var. Benim yolumda yaş, deneyim, kendi terapi sürecim, dokunduğum hayatlar ve annelik bana şunu öğretti: Bilmek çok değerli… Ama kavramak, hayatın içinden geçerek öğrenmek bambaşka.

Kişinin haksızlık karşısında susmasına, kendini suçlamasına, yardım istemekten vazgeçmesine zemin hazırlayan bu dili “kö...
24/08/2025

Kişinin haksızlık karşısında susmasına, kendini suçlamasına, yardım istemekten vazgeçmesine zemin hazırlayan bu dili “kötü” belleyip yok saymak için yetişkinliği beklemeyelim.

Çocuklar zaten koca gözleri ve kulaklarıyla yanımızdalar. Bizim ağzımızdan çıkan her kelime, onların adalet duygusuna yazılıyor.

Alakasız bir fotoğrafla aklıma düşen bir şeyi paylaşmaya geldim. "Nazar değecek" endişesiyle çocuğuyla övünmeyen anne ba...
07/08/2025

Alakasız bir fotoğrafla aklıma düşen bir şeyi paylaşmaya geldim.

"Nazar değecek" endişesiyle çocuğuyla övünmeyen anne babalar var. Nazarı bilmem ama çocuğun psikolojik ihtiyaçlarını baz alınca, belli dozda, yüksek sesle, "iyi" yanlarına vurgu yapılması, övülmesi, takdir edilmesi ve görülüyor olması çok çok mühim.

Naçizane.

“O çocuk okuldan gitsin.”Bu cümleyi bazen bir velinin ağzından çıkar.Belki kendi çocuğunun yaşadığı zor bir olayın ardın...
06/08/2025

“O çocuk okuldan gitsin.”
Bu cümleyi bazen bir velinin ağzından çıkar.

Belki kendi çocuğunun yaşadığı zor bir olayın ardından, belki öfkeyle, belki sadece koruma içgüdüsüyle...

Ama bu noktaya varmadan önce, şunları sorgulamak iyi bir başlangıç olabilir:
– Kendi çocuğum bu durumdan nasıl etkilenmiş?
– Ne hissediyor?
– Bu hislerle başa çıkabilmesi için ben ne yapabilirim?
– Okul bu konuda nasıl bir süreç yürütüyor?

Çünkü bu cümle, aslında bir çocuğun okul hakkını sorgular, yerinden eder, etiketler.

Oysa okullar sadece “sorunsuz” çocuklara ait değil. Zorlananlara, bazen zorlayarak anlatmaya çalışanlara, kendi yolunu arayanlara da ait.

Eğer sınıfta bir çocukla ilgili zorlayıcı bir durum yaşanıyorsa, bu zaten öğretmenlerin ve okulun bilgisindedir. Destek mekanizmaları, gözlem, yönlendirme ve iş birliği süreçleri bu durumlarda zaten devrededir — ya da devreye girmelidir.

Velilerin rolü ise, çocuklarının bu durumdan nasıl etkilendiğine odaklanmak; onun duygularını anlamak ve bu zorlanmalarla başa çıkma gücünü nasıl destekleyebileceklerini konuşmak olmalı.

Bir başka çocuk hakkında hüküm vermek, değerlendirme yapmak, o çocuğun okulda kalıp kalmaması hakkında talepte bulunmak kimsenin haddine değildir, olmamalıdır.

Aynı şekilde, okulun da başka bir çocuğun özel gelişim sürecine dair bilgileri, kaygılı bir veliyi rahatlatmak adına paylaşmaması gerekir.

Okul-aile iş birliği; sınır bilinci, güven, çocuk hakları ve karşılıklı saygıyla ancak yürütülebilir.

Kendi çocuğumuzun yanında durmakla, başka bir çocuğun hakkına saygı duymak arasında bir denge mümkün.

Sosyal ortamlarda çocuklar oyun oynarken, paylaşırken ya da sırayla bir şey yaparken anlaşmazlıklar çıkabilir. Bu, geliş...
02/08/2025

Sosyal ortamlarda çocuklar oyun oynarken, paylaşırken ya da sırayla bir şey yaparken anlaşmazlıklar çıkabilir. Bu, gelişimin çok doğal bir parçasıdır.

Çocuklar öyle anlarda ortamda bulunan yetişkine dönerler:
“Öğretmenim, topumu vermiyor!”
“Anne, bana kötü dedi!”

Bazı yetişkinler için bu, tanıdık ve yorucu bir döngüdür. Çocuğun yardım talep edebilme becerisini fark etmenin ötesinde, her zorlanmada problem çözücü olmak kolay değildir.

Ve yanıt bazen otomatik gelir:
“Kendi aranızda halledin!”
“Şikayet istemiyorum.”

Evet, bazen gerçekten kendi aralarında çözebilirler. Bazen, birilerinin sürekli çözüm bulmasına alışmış, bunu konforlu bulmuş ve devam ettiren çocuklar olabilir. Ama bazen… gerçekten çözemezler.

Sıklıkla (!) yardımı ya da şikayeti geri çevrilen bir çocuk şunları öğrenebilir:
“Anlaşılmıyorum.”
“Destek istemek işe yaramaz.”
“Ben abartıyorum.”
“Her şeyi kendim halletmeliyim.”
“Yetersizim.”
“Hissettiklerim önemsiz.”

Oysa çocukluk, sadece problem çözmeyi değil, yardım istemeyi de öğrenme alanıdır.

Ama yardım ihtiyacı sıklıkla geri çevrilen bir çocuk ve hatta yardım ihtiyacı sıklıkla reddedilen çocukları gözlemleyen çocuk bunu zamanla riskli bir şey gibi görebilir.

İşte tam bu yüzden denge önemli. Bazen hemen çözmeyebiliriz ama yanında durabiliriz. Bazen çözüm vermeyebiliriz ama birlikte düşünmeyi teklif edebiliriz.
Bazen de, belirgin sıklıkla gelen o taleplerin altında yatan ihtiyaca kafa yorabiliriz.

Peki bu denge nasıl sağlanır?
Yanında durmak, ama nasıl?
Karışmakla, hiç ilgilenmemek arasında nerede durabiliriz?

Görsellere birkaç öneri bıraktım. ➡️

Biri seni sadece evde tanıyor.Diğeri seni sadece dışarıda gözlemliyor.Sence aynı kişiden mi bahsederler?Evdekiler belki…...
19/07/2025

Biri seni sadece evde tanıyor.
Diğeri seni sadece dışarıda gözlemliyor.
Sence aynı kişiden mi bahsederler?

Evdekiler belki…
“Biraz çabuk alınır ama çok düşüncelidir.” der.
Ya da “Neşelidir ama bazen içine kapanır.”
Peki ya dışarıdakiler?
“Güleryüzlü, sakin, iyi biri…”

İşte bu farklar boşuna değil bence.
Bazı yanlarımızı sadece güvende hissettiğimizde açıyoruz.
Bazılarını da hep açık tutuyoruz.
Görülmek için, sevilmek için, onay almak için…
Ya da her neye ihtiyaç duyuyorsak, o yüzden.

Belki de insan kendini tam da bu farkların arasında tanıyor. Açtığı, gizlediği, koruduğu yanları fark ettikçe…
“Gerçekten kimim?” sorusuna biraz daha yaklaşabiliyor.

Acaba…
Nerede kim oluyoruz?
Ne zaman, kimlerle “ben gibi” hissediyoruz?

Bazen bir kahkahayla, bazen sessizce yerde otururken, bazen hamakta ayaklarını gökyüzüne uzatırken… Unuttuğumuz şeyleri ...
25/06/2025

Bazen bir kahkahayla, bazen sessizce yerde otururken, bazen hamakta ayaklarını gökyüzüne uzatırken… Unuttuğumuz şeyleri yeniden gösteriyorlar bizlere. Doymadan kalktığımız sofralarda sadece karnımızı değil, keyfi de doyurmayı… Koşturarak geçtiğimiz yollarda sadece varmayı değil, taşları, böcekleri, gölgeleri fark etmeyi…

Bir çiçeğe uzun uzun bakmayı, bir yaprağı cebimize atmayı, aynı soruyu defalarca sorabilmeyi… Merak etmeyi, durduk yere sevinmeyi… Ve çok basit bir şeyin – bir baloncuk, bir salyangoz, bir parça oyun hamurunun – ne kadar büyüleyici olabileceğini…

Aklına geleni olduğu gibi söylemeyi, yanında birini görünce hemen oyuna çağırmayı… “Beni dinle” derken aslında “Beni hisset” demek istediklerini… Bazen susarak, bazen gözümüzün içine baka baka anlatıyorlar.

Ve biz çoğu zaman ne demek istediklerini çok iyi anlıyoruz. Çünkü bir zamanlar biz de öyleydik. Ceplerimizi taşlarla doldurduğumuz, çikolata kağıtlarını düzleştirip sakladığımız, kendimize gizli oyunlar uydurduğumuz oldu.

Çocuklar hatırlatmakta ustalar.

Hayatın sadece planlardan, kurallardan, başarıdan ibaret olmadığını… Bazen yan yana oturmanın yeterli olduğunu, bazen hiçbir şey yapmamanın da çok şey olduğunu, oyun oynamanın aslında en önemli iş olduğunu…

Tam da bulunduğumuz anlarda aslında çok şey olabildiğini…

Biz onlara rehberlik etmeye çalışırken, sayelerinde güçleniyoruz, öğreniyoruz. Çocuklukta kalan yanları bugüne de ne büyük etkisi olabileceğini hatırlıyoruz.

Ama ne yazık ki çocuklar bazen böyle hissediyor.Çünkü küçük yaşlardan itibarendaha çok konuşması, daha hızlı koşması, da...
22/06/2025

Ama ne yazık ki çocuklar bazen böyle hissediyor.

Çünkü küçük yaşlardan itibaren
daha çok konuşması, daha hızlı koşması, daha düzgün yazması, daha girişken, daha sabırlı, daha “başka biri gibi” olması beklenebiliyor.

Ve bu beklentiler içinde, çocuğun kendiliği, ritmi, bedeni, duygusu sıkışıyor.

Karne dönemi yaklaşırken birçok evde benzer bir heyecan oluyor.Notlar nasıl? Beklediğimiz gibi mi? Bir sorun var mı?Ama ...
18/06/2025

Karne dönemi yaklaşırken birçok evde benzer bir heyecan oluyor.
Notlar nasıl? Beklediğimiz gibi mi? Bir sorun var mı?

Ama bazen bu merak, çocuklar için baskıya dönüşebiliyor.
Unutuyoruz: Biz de bir zamanlar öğrenciydik.
Sadece sınavlara değil, arkadaş ilişkilerine, öğretmenle diyaloğa, sınıf içindeki dengelere de kafa yoruyorduk.
Ve her zaman yüksek not alamıyorduk. Ama yine de tatili hak ediyorduk. Oyun, dinlenme, açık havada olma… hepsi temel ihtiyaçtı.

Bugün çocuklar için de durum farklı değil.
Notlar elbette bir şeyleri gösterir. Ama çocuğun tümünü anlatmaz.
Düşük bir not, sadece zorlandığı ya da henüz hazır olmadığı bir alan olabilir.
Yargılayıcı ya da aşırı tepkiyle karşılaştığında ise, bu sadece öğrenmeyi değil; çocuğun kendilik algısını da zedeleyebilir.

Karneye değil, sürece odaklanmak daha sağlıklı olabilir.
Bu dönemde çocuğun en çok ihtiyacı olan şey; değerli olduğunu, sadece başarılı olduğunda değil, her koşulda sevildiğini hissetmektir.
Tatili hak etmek gibi bir şey yok! Tatil, oyun, dinlenme, koşturmadan çocuk olabilme tüm çocukların hakkıdır.

Notlar gelip geçiyor, ilişki baki🍀

Bazen cümlelerimiz, çocukların üzerine değil, yanına düşmeli.Çünkü çok kez anlatmak, ulaşmak anlamına gelmiyor.Belki göz...
12/06/2025

Bazen cümlelerimiz, çocukların üzerine değil, yanına düşmeli.

Çünkü çok kez anlatmak, ulaşmak anlamına gelmiyor.
Belki gözümüz odada ama zihnimiz meşgulse,
ya da onun ritmine değil, sadece bizim gündemimize odaklanmışsak… bağlantı kopuyor.

Ve işte o kopukluk anlarında, çocuğun cevabı da savruluyor:
İnat gibi görünen bir sessizlik,
sınır gibi görünen bir hayır,
ya da defalarca "ama yapmak istemiyorum!" diyerek gelen bir ağlama.

Oysa bazen o anlarda…
“Hadi dişlerini fırçala” demek yerine,
"Bugün ne kadar hızlı yapabileceğini merak ediyorum" demek, çocuğun oyun ihtiyacına dokunur.

“Kaç kez söyledim, üstünü giy artık!” demek yerine,
“O kırmızı tişört mü seni bekliyor, yoksa mavi mi?” diye sormak, karar verme gücünü ona geri verir.

Ya da sadece şu:
“Galiba ikimiz de yorgunuz şu an. Biraz duralım mı?”
Çünkü bazen sadece "ne yapılacağı" değil, "nasıl hissedildiği" duyulmak istenir.

Ve evet, biliyorum...
Bunların hepsi her zaman işe yaramıyor.
Ama o anlatamama, ulaşamama döngüsünde en çok unuttuğumuz şey şu oluyor bazen:
Yöntemi değil, ilişkiyi değiştirmek gerek. Cümle değil, yakınlık öncelik.

Çünkü çocuklar çoğu zaman kurduğumuz onca cümleyi değil, o cümleyi kurarkenki halimizi hatırlarlar.

Address

Koena Psikoloji Enstitüsü
Alsancak
35220

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Uzman Psikolog Gözde Alper posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Practice

Send a message to Uzman Psikolog Gözde Alper:

Share

Share on Facebook Share on Twitter Share on LinkedIn
Share on Pinterest Share on Reddit Share via Email
Share on WhatsApp Share on Instagram Share on Telegram

Category