
28/08/2025
Bir yükseklikten bakmak, yalnızca manzarayı seyretmek değildir.
Asıl mesele, kendi hayatını ilk kez dışarıdan görme cesaretidir.
Aşağıda insanlar koşuşturur; dertler birbirine çarpar, zaman hep acele eder.
Biz de çoğu zaman bu koşuşturmaya kapılırız.
Psikolojide bu hâle tünel bakışı denir:
Zihnimiz daralır, dikkatimizi yalnızca tek bir probleme kilitleriz.
Sonuç olarak, küçük bir ayrıntı bütün hayatımızın merkezine yerleşir.
Ama yükseğe çıktığında bu bakış açısı kırılır.
Manzarayla birlikte zihnin de genişler.
İşte burada devreye bilişsel yeniden çerçeveleme girer:
Aynı olaya farklı bir anlam yüklemek, aynı gerçekle başka bir yerden temas edebilmek…
Çünkü gerçek, tek başına var olmaz;
onu nasıl gördüğün, ona nasıl anlam verdiğin kadar vardır.
Belki de sorunlarımız düşündüğümüz kadar büyük değildir.
Ama bazen de tam tersi olur:
Görmezden geldiğimiz şeyler, aslında ruhumuzun bize verdiği sinyallerdir.
Freud’un söylediği gibi, bastırılan şey kaybolmaz;
sadece başka kılıklarda karşımıza çıkar.
Bu yüzden hayatın bazı sancıları, bize dönüp bakmamız gereken yerlere işaret eder.
Yukarıdan baktığında fark edersin ki;
hayat sadece çözülecek sorunlardan ibaret değildir.
Hayat, yorumlandıkça şekillenen,
gördüğün açıya göre rengini değiştiren dev bir resimdir.
Ve işte bu noktada insanın en önemli gücü devreye girer:
Metakognisyon — yani kendi düşüncelerini de düşünebilme becerisi.
“Ben niye böyle hissediyorum?” diye sorabildiğinde,
zihninin zincirlerini kırmaya başlarsın.
Sorular değişir:
“Bu dertten nasıl kurtulurum?” yerine
“Bu yaşadığım bana ne öğretiyor?” demeye başlarsın.
Çünkü yaşadığımız her şey, bizimle ilgili bir şeyler anlatır.
Travmalar, bastırdığımız duygular, görmezden geldiklerimiz…
Hepsi aslında bize yön gösteren pusulalardır.
Ve işte o farkındalık anında anlarsın ki:
Yükseklik, yalnızca manzarayı değil, insanın kendisini de büyütür. 🌿
Bugün kendine şu soruyu sor:
✨ “Eğer hayatıma dışarıdan bakabilseydim, hangi ayrıntıya fazlaca takıldığımı ve hangi gerçeği görmezden geldiğimi fark ederdim?” ✨