Yaşlı Bakımı-Kenan Tunçlar

Yaşlı Bakımı-Kenan Tunçlar Yaşlı Bakımı, Refakatçı

06/06/2025

İhtiyacı olanların yanında olmanız dileğiyle ve tüm olumsuzluklara inat, gelecek güzel günler aşkına..
İYİ BAYRAMLAR..

02/05/2025

Neden Kansersin?

Hayatında hep şeker oldu.
Çayı, kahveyi şekersiz içmedin. Kahvaltıya reçelsiz ve krem çikolatasız oturmadın.
Beyaz pirinç ve ekmeğin şeker olduğunu unuttun.
İçinde yüksek oranda fruktoz bulunan meyveleri kiloyla yedin. İçinde glukoz ve aspartam olan ürünler tükettin.
Kolanın ve gazlı içeceklerin şeker ve zehir karışımı olduğunu bile bile içtin.
Önce insülin direncin başladı sonra şeker hastası oldun, 150 kilo oldun ama durmadın.
Palm yağı, ayçiçek yağı, mısır özü yağı, margarin ve trans yağ içeren ürünleri kullandın.
Tereyağı ve zeytinyağı tüketmedin ki organlarından biri iflas edene kadar bunları yedin.
Paketlenmiş hazır sıvı ve katı tüm ürünlerdeki koruyucu kimyasalların seni kanser edeceğini önemsemedin.
Salçanı, makarnanı, turşunu hatta, limonu sıkıp limon suyunu bile kendin yapmadın.
Hazır almak kolayına geldi.
Pazardan nohutunu, fasülyeni bile almadın, bunları konserve satın almak yemek basitti.
İnsanlar 4000 yıldır misvak vb. doğal malzemelerle diş fırçalarken sen gittin 35 açılı sentetik diş fırçasını ağzına soktun. O da yetmedi; bildiğimiz çamaşır deterjanının şeker ve naneyle karıştırılmış şekli olan diş macunu ile hayat boyu diş fırçaladın ve bunun bir kısmını yuttuğunu göz ardı ettin.
Bal ve karbonatın dişlerini tartarlardan bile temizlediğini bilmedin ve dişleri de o macunlarla çürüttün.
Çamaşır deterjanının ve yumuşatıcının vücut ısısı ile deri tarafından emildiğini ve deri kanserinin en büyük nedeni olduğunu umursamadın.
Çamaşırlarını boraks ve karbonat karışımı ile yıkayıp yumuşatıcı gözüne elma sirkesi koyarak muhteşem bir temizlik elde edeceğini umursamadın.
Bulaşık makinesine deterjan ve parlatıcı koyduğunda, o deterjanı ve parlatıcıyı yediğini fark etmedin.
Deterjan yerine karbonat, parlatıcı yerine sirke koyarak hem sağlıklı hem de tertemiz bulaşıkların olacağını önemsemedin.
Evde basitçe kostik ve zeytin yağını karıştırıp kalıplara dökmek ve kendi doğal sabununu yapmak dururken, gidip içerisinde bin tane kimyasal zehir olan o sabunlarla her sabah yüzünü bedenini yıkadın.
Her gün bu daha da iyi diye pazarlanan o şampuan zehirleriyle saçını yıkadın.
Evini arap sabunu gibi doğal yağlarla üretilmiş bir sabun yerine, temiz olsun diye çamaşır suyuyla sildin.
O su buharlaştıkça soludun ve akciğer kanseri oldun.
Karıncaları, böcekleri, sinekleri; limon karbonat fesleğen acı biber vb doğal yollarla evinden uzak tutmadın.
Bastın böcek zehrini, o ağır kimyasalları temizlesen bile gitmez bunu unuttun.
Soludun ve eşyaların üzerinden ellerinle ağzına soktun. (O kadar kandırıldın ki, böcek zehrine neden böcek ilacı dendiğini bile sormadın.)
Yaşamını mahveden büyük şehirde egzoz gazı solumaya ve araba kullanmaya devam ettin.
Resmen radyoaktif olan cep telefonunu kulağına 2 saat yapıştırdın.
Radyoaktif olan wi-fi (kablosuz ağ) vericisini evin içine soktun, radyoaktif olan alıcı bilgisayarı da kucağından indirmedin. Yatarken cep telefonunu hep başucunda tuttun ama uçak moduna almayı aķıl etmedin.
Hem çocuğunun odasına hem de kendi yatak odana gece lambası koydun ve geceleri açık tuttun.
Bağışıklık sisteminin gelişmesini ve kanserden korunmayı sağlayan melatonin hormonunun gece uyurken zifiri karanlıkta üretildiğini hiç duymadın ya da duydun ama boş verdin.
Doğal beslenmeyen hayvanları, sebzeleri, meyveleri ve tahılları yedin ve adına da “doğal beslenme” dedin.
Üzerinde “organik” yazan her gıdayı gerçekten organik sandın bunlara normalden fazla para bile ödedin ama bir gıdanın gerçekten organik sayılabilmesi için gerekli standartlar nelerdir ve aldığın organik(!) ürün gerçekten de organik midir hiç merak edip araştırmadın incelemedin.
Yiyeceklerini cam ve toprak kaplarda saklamak ve pişirmek yerine çelik ve bilmediğin kaplamalarla kaplı kaplarda pişirdin yedin.
En önemlisi de mutfağının her yerine plastik, teflon ve alüminyum soktun ve çizildikçe onları da yediğini unuttun.
Denize lağım ve fabrika atıkları boşaltırken o denizden çıkan balığı yedin, midyeleri yedin.
Fast food’un her aşamasının zehir ve ölümcül olduğu bas bas bağırılırken sen tepsi kadar pizzaları götürüyordun, üç katlı hamburgerleri yuvarlıyordun.
Evine naylon torba, naylon kıyafet, sentetik ayakkabılar terlikler soktun.
Kıyafetlerinde sadece pamuk, bambu lifi, keten tercih etmedin.
Sobayı attın ve evine klimayı ve bilimum elektrikli ısıtıcıyı soktun.
Toprağa dokunmuyor ve stresten gülümsemeyi unutuyorsun.
Sonuç; sokaktaki her on kişiden üçü kanser.
Sen de ya bu üç kişiden birisin ya da tüm bu saydıklarımı ısrarla yapmaya devam edersen, bir süre sonra dördüncüsü de sen olacaksın…
Hadi seni geçtik de kardeşim, peki ya çocuğunun suçu ne?”

Yaş ilerledikçe sadeleşmek ister insan...Doğaya doğru çekilir, betondan yapılmış lüks binalar yerine orman ve deniz kıyı...
30/04/2025

Yaş ilerledikçe sadeleşmek ister insan...
Doğaya doğru çekilir, betondan yapılmış lüks binalar yerine orman ve deniz kıyısında küçük bir ev daha cazip gelir..

Yaş ilerledikçe doğalını seversin her şeyin
Yediğin her şeyin sadesini doğalını istersin..

Yaş ilerledikçe insan ne istediğinde netleşir
O yüzden oradan oraya daha az savrulur..

Yaş ilerledikçe insan iteleyerek, uğraşarak giden ilişkilerde değil, kendiliğinden akışında yürüyen ilişkiler içinde bulmak ister kendini..

Yaş ilerleyince zaman öyle bir değerlenir ki, her anın keyfini çıkarmak istersin. O ne der bu ne der diye yaşamazsın, çünkü umursamamayı öğrenmişsindir..

Yaş ilerleyince insan sevginin değerini daha
iyi bilir. Elindekilerin ve kendisinin değerinin farkındadır. Sevmeye sevilmeye daha çok değer verir..

Aslında en önemlisi yaşı ilerledikçe insan, ihtiyacı olan tek şeyin sevgi ve yüzünü güldüren güzellikler olduğunun farkına varmıştır..

✅Evde yaşlı bakımında, bakıcı seçerken dikkat edilecekler nelerdir?Yaşlılıkta bakım ihtiyacı arttığından, birçok aile üy...
30/04/2025

✅Evde yaşlı bakımında, bakıcı seçerken dikkat edilecekler nelerdir?

Yaşlılıkta bakım ihtiyacı arttığından, birçok aile üyesi ya da bakıcıdan yardım alır. Ancak, bakıcı seçimi oldukça önemlidir, çünkü seçeceğiniz kişi yaşlı bireyin sağlığı ve mutluluğu için büyük bir rol oynayacaktır. İşte, evde yaşlı bakımında bakıcı seçerken dikkat edilmesi gerekenler:

1. Bakıcının Deneyimi.
Yaşlı bakımında bakıcının deneyimi oldukça önemlidir. Deneyimli bir bakıcı, hastanın ihtiyaçlarını daha iyi anlayacak ve gerektiğinde doğru şekilde müdahale edecektir. Bakıcının, benzer durumlarla daha önce karşılaşmış olması, sorunları çözme becerisi kazanmasına yardımcı olacaktır. Bakıcı adayı ile yapacağınız mülakat sırasında, geçmişte hangi yaşlılarla çalıştığını ve hangi sorunlarla karşılaştığını sormayı unutmayın.

2.Referanslar.
Bir bakıcı adayı ile mülakat yapmadan önce, onun referanslarını kontrol etmelisiniz. Referanslar, bakıcının daha önce çalıştığı kişilerin veya kurumların bilgileridir. Referanslar, bakıcının nasıl bir iş yaptığını ve işinde ne kadar başarılı olduğunu anlamanıza yardımcı olacaktır. Referanslar hakkında sorular sormak için bakıcı adayına rahatça sorularınızı sormalısınız.

3. Bakıcının Kişiliği.
Bakıcının kişiliği de seçim yaparken önemli bir faktördür. Bakıcının sabırlı, saygılı, anlayışlı, empatik ve güvenilir olması gerekir. Yaşlı insanlar, sıcakkanlı ve sevecen bir ortamda daha mutlu olacaklardır. Bakıcı adayını ilk kez görüşmenizde onunla iletişim kurarak, kişiliği hakkında bilgi edinebilirsiniz.

4. Güvenilirlik.
Bir bakıcı seçerken, güvenilirlik konusunda dikkatli olmak önemlidir. Yaşlı bireylerin hayatı, bakıcının elinde olacağından, güvenilir bir kişinin seçilmesi gerekmektedir. Bakıcının referanslarını, iş ahlakını ve iş geçmişini inceleyerek güvenilirliği hakkında fikir sahibi olabilirsiniz.

5. Sağlık Durumu.
Bir bakıcı seçerken, kendi sağlık durumuna da dikkat etmek önemlidir. Bakıcının kendi sağlığına dikkat etmesi, yaşlı bireylerin sağlığına da olumlu etki yapacaktır. Bakıcının, hasta olması durumunda, kimin yerine geçeceği ve bakımı devam ettireceği büyük önem taşımaktadır.

6. Planlama ve Organizasyon.
Evde yaşlı bakımı, planlama ve organizasyon gerektirir. Bakıcının evde yaşlı kişinin tıbbi randevularını, ilaçlarını, egzersiz planlarını ve diğer önemli etkinliklerini düzenli olarak takip etmesi gerekir. Bu nedenle, bakıcının planlama ve organizasyon becerileri çok önemlidir.

7. Uyumlu Bir Ortam Sağlama.
Bakıcının, yaşlı kişi ile uyumlu bir ortam sağlaması çok önemlidir. Bakıcının, yaşlı kişinin güvenini kazanması, evdeki düzeni koruması, hijyenik ve konforlu bir ortam sağlaması gereklidir.

8. En önemlisi, yaşlı bakıcının vicdan sahibi olması gerekir.

Sonuç olarak, evde yaşlı bakımında bakıcı seçerken dikkatli olmak gerekmektedir. Bakıcının deneyimi, güvenilirliği, kişiliği ve iletişim becerileri, planlama ve organizasyon yetenekleri ve uyumlu bir ortam sağlama becerileri, evde yaşlı bakımında en önemli konulardır.

KEKİK SUYU İÇERSENİZ-Hücreleri yeniler, yaşlanmayı geciktirir.-Mikropları temizler.-Ağız ve diş eti sağlığını korur.-Sin...
18/04/2025

KEKİK SUYU İÇERSENİZ

-Hücreleri yeniler, yaşlanmayı geciktirir.
-Mikropları temizler.
-Ağız ve diş eti sağlığını korur.
-Sindirim sistemini düzenler.
-Hazımsızlığa ve şişkinliğe iyi gelir.
-Kabızlığı önler.
-Kilo vermeye yardımcı olur.
-Cilt sorunlarını önler.
-Deri hastalıklarına karşı iyi gelir.
-Bronşite karşı etkilidir.
-Soğuk algınlığı, grip, nezle, ateş
ve öksürüğü tedavi eder.
-Saç dökülmesini engeller.
-Bronşları açıcı etkisi vardır.

Her şey çok güzel olacak sevgilimÜstelik seksenimizden sonraİnancımız çoğalacak ekinlerin bereketineToprağın kerametine ...
24/03/2025

Her şey çok güzel olacak sevgilim
Üstelik seksenimizden sonra
İnancımız çoğalacak ekinlerin bereketine
Toprağın kerametine ve gülüşüne çocuklarımızın…

Her şey çok güzel olacak sevgilim
Gökyüzü gibi, ay ışığı gibi ve sazlıklar gibi
Ah bir sır çözülecek ruhumuzdan evrene
Bizim gibi sevecek, sevişecek ve sarılacak sevgililer…

Her şey çok güzel olacak sevgilim
Yorgun ellerimiz tanıklık edecek incelikli dokunuşlara
Seni duyumsamak şefkatle
Ah seni kucaklamanın huzuru aşk`a iman ederek…

Her şey çok güzel olacak sevgilim
Fasulye ayıklamak seninle bizim küçük mucizemiz
Ne çok mucizemiz var küçücük, sıcacık, rengarenk
Bizim zenginliğimiz de böyle işte...

Her şey çok güzel olacak sevgilim
Can kıymeti kutsanacak yalnızca ve vicdan
Ölürken ben bir veda busenle ıslanacak yanağım
Lütfen ağlama sevgilim, başka bir dünya kurulacak…

Her şey çok güzel olacak sevgilim…
Ergür Altan

İKLİM KANUNU DEDİKLERİ VATANA VE MİLLETE İHANET KANUNUDUR! BU "KANUN" TÜM ÜLKEYİ KOCA BİR AÇIK HAVA HAPİSHANESİ HALİNE G...
06/03/2025

İKLİM KANUNU DEDİKLERİ VATANA VE MİLLETE İHANET KANUNUDUR! BU "KANUN" TÜM ÜLKEYİ KOCA BİR AÇIK HAVA HAPİSHANESİ HALİNE GETİRMEK ÜZERE TASARLANMIŞTIR VE MECLİSTEN ASLA GEÇMEMELİDİR!

Bu "kanun"un yürürlüğe girmesi demek ülkenin sanayi, tarım ve hayvancılığına ve ülke insanının tüm temel hak ve özgürlüklerine "karbon salınım kotası", "karbon vergisi", "karbon ayak izi takibi" adı altında, insan ve tüm canlılığın düşmanlarının dayattığı tam kölelik prangalarının vurulması demektir!

Bugün her bir T.C. vatandaşının biricik gündemi yürürlüğe sokulmak istenen bu "İhanet Kanunu" olmalıdır!

Eylül 2023 tarihinde bu "kanun"u meclise taşımak isteyenlere ve aslında tüm "iklim değişikliği" propaganda çevresine yönelik 7 maddelik bir bilimsel reddiye hazırlamıştım ve bunu e-dilekçe olarak da TBMM'ye sunmuştuk.
O yazı dizisini tekrar paylaşmak istiyorum.

Herkes ok*malı ve bu "kanun"un arka planında bilimin değil tamamen canlılık düşmanı bir ideolojinin yer aldığını anlamalı. Görebilmeli, bu "kanun"un esasta kimlerin dayatması olduğunu...
Kendisi için değilse bile çocukların(ın) bir geleceği olmasını isteyen her insan bu ihanete karşı gelebilmeli, DUR diyebilmeli!

Bu millet akla hayale gelebilecek her konuda ayrıştırıldı, bu yönde artık birlik olmayı bilmeli!
..

İklim Kanununu yürürlüğe sokmak isteyen tüm siyasilere sesleniyoruz;

İKLİM KANUNUNUZ HİÇBİR ŞEKİLDE BİLİMSEL KANITLARA DAYANMIYOR.

BİLİM YOKSA, İDEOLOJİ VARDIR!

CO2/YAŞAM DÜŞMANI İDEOLOJİNİN ÜRÜNÜ OLAN İKLİM KANUNUNU TÜRK MİLLETİ ASLA ONAYLAMIYOR!

1) CO2'nin tüm atmosferdeki gazlara oranı %0,04'tür. %0.04 oranındaki CO2'nin insana atfedilen oranı ise %3.225'dir. Yani insan kaynaklı CO2'nin tüm atmosfere oranı %0,00132'dir. Bu eser miktarın, iklim değişikliğine sebep olduğunun bilimsel hiçbir kanıtı yoktur!

2) Bugün tüm dünyadaki bağımsız fizikçilerin, kimyagerlerin ve klimatologların ısrarla deklare ettiği şey şudur: CO2 moleküler düzeyde de yeterli ısı tutamaz. CO2'nin iklimi etkileyecek düzeyde ısıya neden olabileceğine dair bilimsel hiçbir kanıtı yoktur!

3) CO2 bitkilerin, alglerin besinidir. Bitkiler güneş ışığında CO2 ile beslenir ve geriye oksijen açığa çıkarırlar. Bu, insan ve diğer tüm canlılık için gerekli bir işlemdir. Daha az CO2 demek, daha az oksijen çıktısı demektir.
CO2 belli bir seviyede tutulmalı diyorsunuz.
Bu seviyeyi kim/ne belirliyor?
Optimum seviyeyi belirleyen hiçbir bilimsel çalışma yapılmamıştır. CO2'nin azaltılmasının canlılık için olumlu olduğu düşüncesinin bilimsel hiçbir kanıtı sunulmamıştır!

4) CO2 konsantrasyonu x ppm'den, y ppm'ye kadar arttı diyorsunuz. Fakat bu artışın şehirlerde, sanayi bölgelerinde olup olmadığını belirtmiyorsunuz.
Türkiye’de 300’e yakın meteoroloji istasyonu şehirlerde, yerleşim birimlerinde ve havalimanlarında konumlanmış vaziyettedir. Bu istasyonlardan gelen hiçbir verinin geçerliliği olamaz.
Ne ısı ölçümü için ne de CO2 ölçümü için...
Çünkü şehirlerdeki beton ısısı ölçümleri ve egzozlardan kaynaklı yoğunlaşmış CO2 ölçümleri mutlaka verileri etkileyecektir. Bu istasyonlar sonuçları etkileyen “kirli” veriler üretmektedir. Halbuki sadece yerleşim birimlerinden uzak, kırsal kesimlerdeki istasyonlar kullanılmalıydı. Ayrıca hangi istasyondan hangi verilerin geldiği şeffaf bir şekilde insanlara gösterilmeliydi. Türkiye ile alakalı bir kaynağa hâlâ ulaşılamıyor.
Yine aynı şekilde dünyanın pek çok ülkesindeki meteoroloji istasyonları Türkiye’de olduğu gibi şehirlerde yerleşim birimlerinde ve havalimanlarında konumlanmıştır. Yani aslında hiçbir ülkenin elinde CO2’nin tüm atmosferde artış gösterdiğini bildiren şeffaf veriler mevcut değildir.
Netice olarak Co2 konsantrasyonunun tüm atmosferde artış gösterdiğinin bilimsel hiçbir kanıtı yoktur!

5) CO2 artışı ve atmosferik ısınma arasında her zaman doğrusal bir oran olduğunu gösteren bilimsel hiçbir kanıt yoktur! Aksine, tarihi tüm bilimsel kayıtlar, CO2 ile ısı arasında zaman zaman zıt istikamette hareketler göstermektedir. Dolayısıyla CO2, atmosferdeki olabilecek herhangi bir ısı artışının sebebi olamaz. Aksi olsaydı, BÜTÜN tarihi bilimsel kayıtlarda bunu görmemiz gerekirdi. Böyle bir durum yok.

6) CO2'nin atmosferde ısınmaya neden olacak kadar moleküler düzeyde yeterli ısı tuttuğunun, atmosferdeki oranı da hesaba katılarak, bugün deneyleyerek gösterilmiş hiçbir bilimsel kanıtı yoktur! Aksine CO2’nin yeterli seviyede ısıya neden olamayacağını gösteren deney sonuçları vardır.

7) CO2’nin atmosferdeki ısıyı kontrol edebilecek düzeyde ısı yansıttığını, atmosferdeki oranını da hesaba katarak gösterilebilmiş hiçbir bilimsel kanıt yoktur!

Bugün hiçbir Türk iklim bilim adamı yukarıda saydıklarımıza yönelik bilimsel çalışma sunamamıştır. Aksine Türkiye’de meteorolojinin sunduğu bütün veriler şaibelidir. Bu hayati ve atmosferdeki eser miktardaki gazın, azaltılmasının ve hatta sıfırlanmasının talep edilmesi için, ne bilimsel, ne mantık, ne akıl yönünden tek bir geçerlilik yoktur!

Sizler CO2 ile atmosferik ısı ilişkisi üzerinden bilimsel kanıt sunamadan, CO2'nin iklimi değiştirdiği sanki bilimsel bir gerçeklikmiş gibi bu meseleyi mevzuata bağlamayı talep ediyorsunuz. Türk Milletinin iradesini hiçe sayarak, "kotalı karbon kullanımı, karbon ayak izi takibi, karbon vergisi vs." gibi T.C. Devletinin tüm organlarını felce uğratacak, her bir T.C. vatandaşının başta temel hak ve özgürlüklerini hiçe sayacak yaptırımlara sonuna kadar kapı aralayacak olan İklim
Kanununu TBMM’den geçirmek istiyorsunuz.

Milyonda bir ihtimal üzerinden gerçek dünyayla hiçbir ilişkisi olmayan teori olarak bile sınıflandırılamayacak iklim modelleri üzerinden, milyonlarca insanın hayatı tayin edilmektedir.

BU KASITLIDIR!

Temelde hiçbir bilimsel, hukuki, ahlaki ve vicdani dayanağı olmayan bu kanun, hiçbir şekilde Türk Milletinin Meclisinden geçmemelidir! Bu kanuna Türk Milletinin hiçbir surette izni ve onayı yoktur!

T.C. DEVLETİNE KÜRESELCİ EMPERYALİST OLİGARŞİNİN DAYATTIĞI HİÇBİR YIKIM POLİTİKASINA TÜRK MİLLETİNİN ONAYI YOKTUR VE OLMAYACAKTIR!

Sizlere rica etmiyoruz.
Sizlere yalvarmıyoruz.
Size emrediyoruz!
O kanun TBMM'den geçmemeli!

Aksini düşünmeyin. Uyarıyoruz!
TÜRK MİLLETİNİ KARŞINIZA ALMA HATASINA DÜŞMEYİN!
TÜRK MİLLETİNİ KARŞINIZA ALMA HATASINA DÜŞMEYİN!
TÜRK MİLLETİNİ KARŞINIZA ALMA HATASINA DÜŞMEYİN!
Gül TEMEL





01/02/2025

FABRİKA AYARLARIMIZA DÖNMEMİZ GEREKİYOR
1. Gerçek tuza dönün (KAYA TUZU), işlenmiş tuz kullanmayın.
2. Sirkeyi evinizden eksik etmeyin.
3. Çörekotu kullanın.
4. Az tüketin ama organik yiyecekler tüketin.
5. Yoğurdu evinizden eksik etmeyin, kendiniz yapın.
6. Öğününüzün birinde yalnızca çorba olsun.
7. Tek çeşit yemek yiyin. Yanında salata olsun.
8. Bol su için.
9. Hazır, paketlenmiş gıdalardan uzak durun. Dışarıdan hazır tatlı almayın.
10. En basit hastalıkta kimyasal ilaçları kullanmayın.
11. Yaşamınıza SEVGİYİ, SAYGIYI, PAYLAŞMAYI katın.
12. Sabah aynaya bakın ve gülümseyin.
13. Hiçbir şeyi istemeden/isteksizce yapmayın.
14. Huzursuz olduğunuz ortamlardan kaçın.
15. Yaşamınıza yetebileceğiniz kadar insan alın.
16. Kimin yanında olursanız olun, kendiniz olun.

İsteği azaltırsak her şey daha güzel olacak. Eskiden her gün tavuk veya kırmızı et yemiyorduk. Ancak yediğimiz zaman tadına varabiliyorduk.
Eskiden pazardan birer, ikişer kilo bir şeyler alınır, anneler onu bir hafta yetirirdi. Böylece fazla tüketim ve obeziteyi de önlemiş olurdu.
Eskiden pirinç pilavı ayda, bayramda, konuk gelince yapılırdı.
Tatlı hazır alınmazdı, anneler yapardı. Şeker çabuk bitmesin diye az şeker koyardı.
Unu fazla elemezlerdi, hamur çok olsun diye.
O anneler bunu yaparlarken idare edelim demişlerdi.
Ancak o kuşakları diyabetten korumuşlardı.
Turşuyu, reçeli evde hazırladıkları için katkı maddeli hiçbir şey eve girmezdi.
Eskimeden ayakkabı ve giysi alınmazdı.
Banyoda duran kalıp sabun bütün aileyi temizler, rengarenk jel ve şampuanlar gibi kaşıntı yapmazdı.
O anneler, çocuklar azla yetinir, vara yoğa, babalara trip atmazlardı.
Babalar dik durur, yuvasının geçimi için dişinin, tırnağının gücüyle, yorulmak nedir bilmeden var güçleriyle çalışırlardı.
Eşler arasında hürmet ve sadakat vardı. Onun için uzun uzun evli kalabildiler.
Çok şey yitirdik toplum olarak, çok şey.
Yeniden başarabilir miyiz bilmiyorum.
Yeniden fabrika ayarlarımıza dönsek, dönebilsek!...

20/01/2025

BAKTERİLERİN, DİĞER MİKROPLARIN VE PARAZİTLERİN HASTALIK YAPTIĞI İDDİASININ SONU GELDİ, TIP TARİHİNİN EN BÜYÜK PALAVRASI OLAN MİKROP TEORİSİ VE ONA YASLANAN ŞARLATAN DÜZEN BİLİMSEL KANITLARLA YIKILIYOR!

Bu konuyu 3 ana bölüme ayırıp anlatacağım:
1-) Bakteriler, Diğer Mikroplar ve Parazitler Bizim Dostlarımızdır; Onlarla Birlikte Yaşarız, Onlarsız Var Olamayız.
2-) Kanıtlar – I ve II
3-) Ivermectin, Antiparaziter İlaçlar ve Antibiyotikler Canlılık Karşıtı Zehirdir.

Hadi başlayalım!

1-) BAKTERİLER, DİĞER MİKROPLAR VE PARAZİTLER BİZİM DOSTLARIMIZDIR; ONLARLA BİRLİKTE YAŞARIZ, ONLARSIZ VAR OLAMAYIZ

İnsan vücudu, insan mikrobiyotası olarak bilinen çok sayıda çeşitli yaşam formuyla doludur. Bunları bakteriler en yoğunlukta olmak üzere, mantar gibi diğer mikroplar izler. Bakterilerin sayısı, insan hücre sayısına oranla 10:1 (insan hücrelerinden 10 kat fazla), 100:1 (insan hücrelerinden 100 kat fazla) ya da 1:1 (insan hücre sayısıyla bire bir aynı sayıda) gibi ifadelerle tartışılsa da insan vücudunun 100 trilyon veya daha fazla sayıda bakteri içerdiğini söyleyebiliriz.
journals.plos.org/plosbiology/ar…
Vücut içinde akla hayale gelebilecek her yerde; kolonda, gastrointestinal sistemde, akciğerlerde, beyinde, meme bezleri, plasenta, seminal sıvı, rahim, yumurtalık folikülleri, tükürük, ağız mukozası, konjonktiva, safra dahil olmak üzere bir dizi insan dokusu ve biyolojik sıvının üzerinde yaşarlar. Vücut dışında ciltte, göbek deliğinde, koltuk altlarında vs. her alandadırlar.
Neredeyse bir iğnenin ucu kadar alan boş değildir ki bakterisiz olsun.
Onlar dış dünyada, tüm organizmaların içinde ve yüzeyindedirler.

İnsan vücudundaki bakterileri esas alıp konuşursak, bakterilerin ne gibi bir görevi vardır?
Canlılığın başlangıcından bu yana bakterilerin ve aslında tüm mikropların esas görevi atıkları parçalamak, kirleticileri süpürmek hatta onları organizmalar için kullanışlı, işlenebilir formlara dönüştürmek ve daima bir ortam temizliği yapmaktır. Midede yer alan birçok bakteri, gıdaları bağırsakların sindirimine hazır hâle getirmek üzere parçalar. -Gıdalar mide asidi ile ilk etapta parçalanır, bakterilerin buradaki rolü mide asidi kadar değildir.- Yine bağırsaklardaki sayısız bakteri, besinlerin kana karışmasından hemen önce bir nevi ayrıştırma yaparak, çöpleri yiyerek ortadan kaldırır. Bu sayede bakteriler, sindirim sisteminin sağlıklı işleyişinde demirbaş görevdedir.
Yanlış beslenmede (yoğun bir şekilde unlu mamuller, aşırı şeker ve rafine şeker, pastörize süt ve pastörize süt ürünleri -pastörize sütte besin değeri neredeyse sıfırdır- asitli içecekler, trans yağlar, endüstriyel antibiyotikli tavuk eti ve yumurtaları, ağır metallerle kirlenmiş yiyecekler, koruyucu kimyasallar ihtiva eden paketli market ürünleri, gluten, MSG, rafine tuz vb. tüketimi) ısrar edilmesi durumunda ise mide ve özellikle bağırsaktaki bakterilerin işi bir hayli zorlaşacaktır. Bu “zehirler” sindirimi güç, işlevsiz bir çöp olarak zamanla bağırsak duvarında birikinti yapmaya başlayacak ve mevcuttaki bakteriler toksik birikim alanına doluşacak ve onlara destek kuvvet olarak kolonda gizlenen birtakım diğer yaşam formları, parazitler imdada yetişecektir. Bakteriler ve parazitler böylece oradaki toksisiteyi gidermek, ortam temizliği yapmak için canla başla çabalayacaklar. Bağırsak parazitleri dışarıdan gelmiyor, zaten oradaydılar!

Şimdi diğer toksisite maruziyetlerinde vücudun savunma sistemine büyük destek olan bakterileri, tüm mikropları konuşalım. Yukarıda saydığım yanlış beslenme ile toksik malzemelerin kana karışarak dolaşıma katılması ve belli organlarda birikmesi; kimyasalların, EMR (elektromanyetik radyasyon) maruziyetine uğramak, kötü gazlara maruz kalmak, ilaç kullanmak, sistemik dolaşıma doğrudan alüminyum, cıva, polisorbat 80, formaldehit, hücre kültüründen gelen fitrelenmemiş ölü hücreler (insan fetüs hücreleri, çeşitli hayvan hücreleri) barındıran aşıları almak vb. zehirlenme durumlarında toksik birikim nerede ise bakteriler ve diğer mikroplar o alanda yoğunlaşacaktır. Toksik birikim, asidik ortamı; aşırı asidik ortam seri hücre ölümlerini beraberinde getirir. Başta toksik malzemeleri ve ölü hücre atıklarını ortamdan temizleyecek olan ise bakterilerin, diğer mikropların ta kendisi olacaktır. Yine bağırsaklardaki bakterilerin durumunda olduğu gibi, toksik birikim ve ölü hücre atıklarının yoğunlaştığı bölgelerde bakteriler de yoğunlaşacak toksik malzemeleri ve ölü hücre atıklarını yiyerek ortam temizliği yapmaya çalışacaktır.
O bakteriler, mikroplar dışarıdan gelmiyor, zaten oradaydılar!

Eğer bakteriler, diğer mikroplar ve parazitler bunu yapmasaydı ya da görevlerinin dışına bir an olsun çıksaydı neler olabileceğini hiç düşündünüz mü?
Vücutta toksisite son hızla artar, ölü hücre atıkları bir çöp dağı gibi birikir, canlı hücreler sağlıklı işleyemez hâle gelir, organlar iflas etmeye ve vücut kısa bir süre sonra çürümeye başlardı. Ve belki de ani ölüm gelirdi.
100 trilyonu aşkın bakteriden biri dahi kötücül amaçlarla insan vücudunda yer almıyor! Onların bir görevi var.
Vücudu hasta etmek için değil, hastalık zamanında vücuda sağlığını geri kazandırmak için oradalar.

Buna karşılık modern tıp tarafından ısrarla “hastalığa sebep olabiliyorlar” suçlamasına uğruyorlar.

SITMA: Suçlanan parazitler ya da kan hücrelerinin kandaki aşırı asitlenmeye karşı geliştirdiği tepki mekanizmasını “parazit” diyerek servis etme aldatmacası…

Tarihten bu yana (özellikle Afrika'da hâlâ görülüyor) sıtma vakalarının (aşı ve ilaç hasarlarının, ya da birtakım başka zehirlenmelerin taklit ettiği semptomlar hariç) neden hep bataklık bölgelerinden çıktığını düşündünüz mü?

Biz Türkçe'de "sıtma" diyoruz. "Malaria" orijinal ismi, Latince kökenli olan...
"Mal" - "kötü", "aria" - "hava/gaz" demektir. "Malaria" Türkçe anlamıyla "kötü hava/gaz" demek. Bataklık çevresinde yaşayan halkta sıklıkla baş gösteren "ateş, titreme, kusma vs." gibi hâllerin nedenini aslında o halk çok iyi bilirdi, bu bildiğiniz hidrojen sülfür (bataklık gazı) zehirlenmesiydi.
haliccevre.com/hidrojen-sulfu…

Pek çok zaman sonra, bu gaz zehirlenmesine uğrayan birinin kanına baktılar ve orada “parazit” gördüler. “Kırmızı kan hücrelerinin arasında bana parazit gibi görünen elementler fark ettim. O zamandan beri 44 sıtma hastasının kanını inceledim; 26 vakada aynı elementler mevcuttu. Bu beni bunların parazitik doğasına ikna etti.” Alphonse Laveran, 1880, pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/6750753/

Gerçekten parazit gördüler ise, gaz zehirlenmesinden sebep kandaki toksisitenin aşırı artması sebebiyle ortam temizliğine bazı parazitlerin katıldığını düşünebiliriz. Fakat böyle olsa bile Laveran ve onu izleyenler, altta yatan gerçek nedenle ilgilenmeyip “bu probleme işte bu parazit sebep oluyor” dediler. Parazitlerin orada, o hastalığın/zehirlenmenin nedeni olarak değil, hastalığın/zehirlenmenin sonucu olarak bulunabileceği gerçeğini göz ardı ettiler. Taşıyıcı olarak da aynı parazitleri taşıdığını düşündükleri sivrisinekleri gösterdiler. (Ronald Ross,1897)
Bir parazitin dışardan taşınmış olabileceği düşüncesi, hiçbir şekilde deneylenebilir ve gözlemlenebilir değildi, bir varsayımdı sadece. Oysa sivrisineklerin tek suçu larvalarını durgun su birikintilerine/bataklıklara bırakıyor olmasıydı. Ne sivrisineklerin ilgili paraziti insana taşıdığı, ne de parazit taşınsa bile ilgili parazitin hastalığa sebep olabileceği kanıtlanabilirdi. Sadece sivrisinekler üzerinden hikâye yazmak kolaydı ve öyle de oldu.

Aslında sıtma hastası kişinin kanında gördükleri gerçekten bir parazit dahi olmayabilirdi.
Aynı tarihlerde Dr. Thin ve Dr. Bland-Sutton, sivrisineklerin midesinde sözde ilgili parazitin olduğunu söyleyen Ross’a eleştiri getirir ve onların normal “epitel hücreleri” olduğunu, yani Ross’un sivrisineğin kendi hücrelerini “parazit” olarak tanımladığı hatasına düştüğünü söyler.

Önemli not: Kırmızı ve beyaz kan hücrelerinin belli koşullar altında hücre formundan çıkıp kamçılı bir forma bürünebildiği (sıtma parazitini “kamçılı” olarak tanıtmışlardı) ve hareket edebildiği gözlemlenebilir. Misal, bir insandan kırmızı kan hücreleri alınıp daha sonra bunlar çeşitli reaktiflere maruz bırakıldığında, -antikoagülanlar, keratin sitrat, sodyum oksalat, heparin ve ringer solüsyonu gibi şeylere- kamçı geliştirebilir ve hareketli hale gelebilir.

Muhtemel ki beyaz ve kırmızı kan hücreleri bu davranışı vücutta da kanın pH’ını korumak için (hafif alkalide tutmak için) bir tür savunma mekanizması olarak kullanır.

Dr. Edward Lawrie ve Dr. Martyn Jordan’ın aralarında olduğu bir grup araştırmacı; Laveran’ın ve Ross’un “parazit tanımına” tamamen karşı çıkar ve parazit diye gördükleri şeylerin zaten vücuda ait kan hücrelerinin form değişikliğinden başka bir şey olmadığını açıklar.
Dr. Edward Lawrie, araştırmalarını kaleme aldığı makalelerinin birinde, bir sıtma hastasının kanında gördükleri “parazitler”in ise tüm gözlem boyunca önce hücre olmaktan bağımsız gibi hareket ettiğini, sonra hücre duvarının belirip tekrar eski formuna döndüğünü, kan hücrelerinin şekil olarak gerçekleştirdiği bu geçişi Laveran’ın “hastalık ajanı” olarak yorumladığını belirtir. online.fliphtml5.com/wompk/bsvd/ =1

Yine Dr. Edward Lawrie bir diğer makalesinde kırmızı kan hücreleri üzerine yaptığı inceleme üzerine bu kan hücrelerinin şekil değişikliklerine gittiğini açıklar ve şunları ekler: “Plasmodistler iddia ettikleri paraziti, sıtmalı kandan başka hiçbir yerde gösteremezler ve bu kesinlikle sıtmalı ateşin her vakasında geçerli değildir, çünkü Laveran’ın iddia ettiği ‘parazit gövdesi’ dalağın çok dejenerasyona uğradığı hastalığın o kökleşmiş formlarında asla bulunmaz. O bahsettikleri ‘paraziti’ insan kanından başka bir ortamda gösterebilene kadar, onun bir parazit olduğu varsayımının tamamen yanlış ve yanıltıcı olduğu görüşünü sürdüreceğim. Tüm kanıtlar, Laveran’ın iddia ettiği ‘parazit gövdelerinin’ lökositle yakın ilişkili olan değişmiş kan hücreleri olduğunu ve onlar gibi kanın ürünleri olduğunu göstermektedir. Laveran’ın iddia ettiği ‘parazit gövdeleri’ parazit olarak kabul edilecekse lökosit de bir parazit olarak kabul edilmelidir. Bu bizi tüm mevzunun anahtarına getiriyor. Lökositin gerçek fizyolojisi hakkında çok az şey biliniyor veya hiçbir şey bilinmiyor… Büyük Britanya'daki fizyologlar, tehlikeli bir kloroform uygulama yöntemini desteklemek için patentli kalpleri avlamak için harcadıkları zamanın bir kısmını lökositin fizyolojisi üzerine gerçek bir araştırmaya ayırırlarsa, sıtma parazitolojisinin sahte biliminin temeli çok yakında yıkılırdı.”
sci-hub.se/10.1016/s0140-…

Özetle Edward Lawrie’nin söylediği, Laveran’ın gözlemlediği ve parazit olduğunu iddia ettiği şeylerin aslında sadece normal hücrelerimiz, hastalığa yanıt olarak değiştirilmiş kırmızı ve beyaz kan hücreleri olduğudur.
Ve sonuç olarak, parazitler ya da kan hücreleri “parazit” sanılıp suçlandı, sivrisineklerin hastalık taşıdığı yalanı ortaya atıldı ve hastalığa sebep olan esas neden/açıklama, perdelenmeye devam etti.

Çünkü bir gerçekti ki, esas neden, ilaç üreticilerine kazandırabilecek bir neden değildi.

“LYME”: Bir kene ısırığından huylanıp hastaneye gidenlerin, enfeksiyoncuların eline düşenlerin -iki anlamda- hapı yutma durumu…

Denir ki, "Lyme", bir kene ısırığıyla Borrelia burgdorferi adındaki bir bakterinin enfeksiyona sebep olmasıdır. Gerçek şu ki, insanlar bu bakterileri zaten vücutlarında da taşır. Bu bakteri isimlerinin hiçbir önemi yoktur, bu ismi taşıyan bir bakteri grubu özellikle hastalık yapma amacı olan kötücül bakteriler değildir. Modern tıp sadece, gerçek nedenlerle/toksisite maruziyetiyle ilgilenmeyip, suçu üzerine atacağı bir unsur arama peşindedir.

Bir kene sizi ısırdığında yapacağı en büyük kötülük cildinizin bir miktar derinliğine kadar toksin boşaltmak olacaktır. Vücudunuzun her alanının bakterilerle dolu olduğunu tekrar ve tekrar hatırlayın. Toksin boşaltımı ile ne olacak? O bölgedeki hücreler zehirlenecek ve hücre ölümleri yaşanacak. Bakterilerinizden bir kısmı o bölgede yoğunlaşacak, ölü hücre atıklarını yemek ve toksinleri süpürmek üzere faaliyete geçecek. Eğer savunma sisteminize güvenirseniz bir kenenin ısırığı sonrası kayda değer hiçbir zarar almadan kurtulabilirsiniz. Fakat panikle hastane yoluna ve bir enfeksiyoncunun eline düşerseniz, işte problem o zaman baş gösterecektir. Size antikor testi yapacak (Lütfen Stefan Lanka’nın “Antikorların Yanlış Yorumlanması” makalesini okuyunuz: viroliegy.com/wp-content/upl…. Buna göre hiçbir antikor testi “spesifik ve özgül” yani ilgili sözde antijenlere bağlanan antikorları tespit edemez. Antikorlar hücrelerin zehirlenmesi sonucu hücrelerin bizzat geliştirdiği bir “savunma mekanizmasıdır.” İlgili makaleden bir bölüm: “Vücutta antikor artışı vücudun zehirlenmeye tepkisinden başka bir şey değildir. Vücut zehirlendiğinde bu zehirler hücrelerde delikler açar ve hücreleri parçalar. Hücreler parçalandığında vücudun tepkisi, diğer protein ve diğer şeylerle ağ oluşturmak için, asidik koşullarda hemen genişleyen, düz hale gelen ve enerjinin depolandığı sızdırmaz maddeler -globülinler- yani küçük protein gövdeleri oluşturmaktır… Bunlara spesifik antikor dense de bu doğru değildir, bunlar vücuttaki asit – baz durumuna göre konumlanır ve laboratuvar ortamında da istedikleri gibi manipüle edebilirler.”) herhangi bir sebepten dolayı, altta yatan başka bir toksisite maruziyeti varsa bunu, sizi “pozitif” çıkarmak için kullanacak ve sonra 10 ila 14 gün arasında değişen antibiyotik tedavisi(!) ile bakterilerinizin görevini yapmasını engelleyecek dolayısıyla maruziyetlere daha açık hâle getirileceksiniz.

Kimse hastaneye düşüp o testleri yaptırmadan bir kene ısırığı sonrası gerçek bir hastalığa maruz kalmaz!

Buradaki aldatmacayı artık görebiliyor musunuz?

Bu noktada bakteriler ve parazitler hakkında öğrendiklerinizi, ezberlerinizi bir kenara koyup olabildiğince temiz ve şeffaf bir akılla düşünmeye başlayın. İnsan bedeni, benzetme yaparsak bakteri ve diğer tüm mikropların havuzunda yüzüyorken, neredeyse bir iğne ucu kadar alan dahi boş değilken, nasıl olur da, yine bizim gibi tüm bedeni ve beden yüzeyi bakterilerle, mikroplarla dolu olan bir sivrisinek, bir kene bize bakteri/mikrop/parazit taşıyabilir/bulaştırabilir?

İnsan vücudu ASİT-BAZ dengesi ve Tampon Sistemlerle pH ayarlaması üzerine en temel mekanizmasını kurduğu için dışarıdan gelerek doğal bakteri florasını bozacak ve asidik katkı fazlalığı oluşturacak bakteri girişi olsa dahi diyelim, bunu zaten doğru beslenen ve ağırlıklı olarak vücut suyunu alkali tutan insanların uygun pH'ı sayesinde nötrleyecektir ve bakteri florasını vücut gene dengeleyecektir. Size bakteri odaklı hastalık anlatanlara dikkat edin, o "hastanın" yanlış beslenerek vücudunu asitlediğini, asitlenmenin ise hücrelerde uygun çalışma pH'ını bozduğunu söylemeyen kişilerdir yani, bakteriler en zor durumlarda, asitli durumlarda üzerine düşeni yaparken, asıl kendi üzerine düşeni yapmayıp yanlış beslenen o hastanın bu yanlışını anlatmadan olayı sadece olay mahallindeki bakterilerin üstüne yıkarlar. Bu, her yangın yerinde itfaiye eri görüp, demek ki yangını itfaiye eri çıkartıyor sonucuna vardırmak gibidir.
İşte modern tıp böylesine akla zarar bir sonuca varıyor, zira geri planda, parazit ilaçlarıyla, antibiyotiklerle, savunma sisteminin demirbaşı, dost organizmalara zarar vermeyi hedefleyen ilaç şirketlerine hizmet ediliyor!

HAYIR bir sivrisinek sizi hasta etmez.
HAYIR bir kene sizi hasta etmez.
HAYIR bir k*m sineği sizi hasta etmez.
HAYIR bir kedi tırmığı sizi hasta etmez.
HAYIR bir köpek salyası sizi hasta etmez.
HAYIR, bakteriler, diğer tüm mikroplar ve parazitler sizi hasta etmez.

Bakteriler, diğer mikroplar ve parazitler bizim dostlarımızdır. Onlarla birlikte yaşar ve onlarla birlikte canlılığımızı idame ettiririz.
Bu, insanın ve tüm canlılığın mükemmel dizaynının göstergesidir.
Görebilenler için, korunma prensibidir.

İlaç şirketleri ve sahipleri, asıl hastalık nedeni olan toksisite maruziyetiyle kasten ilgilenmez.
Çünkü o zaman ne satabilecekleri aşı ne de ilaç kalır.
Özellikle ki enfeksiyoncular doğruyu söylemiyor, doğruyu söyleseler ne enjekte edebilecekleri aşı ne de reçete edebilecekleri ilaç olur.

Anlıyorsunuz değil mi?
Gül TEMEL

Address

Mumcular Mahallesi
Bodrum
48400

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Yaşlı Bakımı-Kenan Tunçlar posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Share

Share on Facebook Share on Twitter Share on LinkedIn
Share on Pinterest Share on Reddit Share via Email
Share on WhatsApp Share on Instagram Share on Telegram