16/11/2025
Canımız yandığında uyumaya yönelmemiz, çoğu zaman fark etmeden kullandığımız eski bir savunmanın izidir. Zihnimiz yoğun bir duyguyla karşılaştığında onu hemen işleyemez; önce yükü azaltmak, sahneyi bulanıklaştırmak ister. Uyku da bu bulanıklığın en rahat yoludur. Çocuklukta zorlanırken “kapanarak” rahatlamayı öğrenmişsek, yetişkinlikte de acı anında aynı yola başvururuz. Çünkü zihnimiz için uyku, duygunun kendisini değil, duyguyla temas etme zorunluluğunu bir süreliğine kapatan bir perde gibidir. Oysa perdelerin ardında kalan duygu, hâlâ bizi çağırır; görülmek, anlaşılmak, kendine yer bulmak ister. Bu yüzden her uyuma isteğinin altında aslında bir temas ihtiyacı vardır: “Biraz yavaşlayayım, önce kendimi toparlayayım, sonra bakarım.” Kendimize bu içsel çağrıyı duyacak kadar alan açabildiğimizde, uykunun ötesinde bir şey olur: acıyla değil, kendimizle temas ederiz.
Canımız yandığında uyumaya yönelmemiz, çoğu zaman fark etmeden kullandığımız eski bir savunmanın izidir. Zihnimiz yoğun bir duyguyla karşılaştığında onu hemen işleyemez; önce yükü azaltmak, sahneyi bulanıklaştırmak ister. Uyku da bu bulanıklığın en rahat yoludur. Çocuklukta zorlanırken “kapanarak” rahatlamayı öğrenmişsek, yetişkinlikte de acı anında aynı yola başvururuz. Çünkü zihnimiz için uyku, duygunun kendisini değil, duyguyla temas etme zorunluluğunu bir süreliğine kapatan bir perde gibidir. Oysa perdelerin ardında kalan duygu, hâlâ bizi çağırır; görülmek, anlaşılmak, kendine yer bulmak ister. Bu yüzden her uyuma isteğinin altında aslında bir temas ihtiyacı vardır: “Biraz yavaşlayayım, önce kendimi toparlayayım, sonra bakarım.” Kendimize bu içsel çağrıyı duyacak kadar alan açabildiğimizde, uykunun ötesinde bir şey olur: acıyla değil, kendimizle temas ederiz.