PSİKOLOJİK DESTEK

PSİKOLOJİK DESTEK HER İNSANIN ZAMAN ZAMAN DESTEĞE İHTİYACI OLUR HELE BU KRİZ ORTAMINDA MUTLAKA PSİKOLOJİK DESTEĞE

24/04/2023

Hafızayı Kuvvetlendirme

Uzmanlara göre 40’lı yaşlarına gelen herkeste hafızayla ilgili ufak tefek sorunlar kendini göstermeye başlıyor. Bunlar da hayatınızda birçok aksaklığı beraberinde getiriyor. Ancak doktorlar çocukların, yetişkinlerin, hatta yaşlıların bile hafızalarını kuvvetlendirmesinin mümkün olduğunu söylüyor.

ABD’nin en saygın bilim dergilerinden New Scientist e göre yaşınız kaç olursa olsun beyni genç tutmak ve unutkanlığın önüne geçmek mümkün. Dergi, hafızayı korumaya yardımcı olacak tavsiyeleri derledi

Elbette bunun için doğru beslenmek ve birkaç ipucuna önem vermek gerekiyor. Bilim dergisi New Scientist in İngiltere ve ABD deki ünlü doktorlara danışarak hazırladığı tavsiyelerden bazıları şöyle:

Sınav öncesi uyuyun
1. Gece yalnızca 3 saat uyumuş bir kişinin düşünce kabiliyeti, yasal olarak sarhoş olan bir kişiyle aynıdır. Gün içinde öğrendiğiniz her şey uyurken beyninizde işleniyor. Araştırmalar yeni bir bilgisayar oyununu 2 saat oynayıp uyuyan bir kişinin kalktığında, birçok hileyi öğrendiğini gösteriyor. Aynı sonuç sınava hazırlanan kişilerde de görülüyor.

Müzik eğitimi alın
2. Araştırmalar müzik eğitimi alan 6-8 yaş arasındaki çocukların IQ sunun yaşıtlarına göre 2-3 puan arttığını gösteriyor. Ayrıca düzenli olarak Mozart dinleyen kişilerin, diğer çeşit müzik dinleyenlere göre hafıza testlerinde daha başarılı oldukları görüldü. Bu sonuçlar Mozart bestelerinin kompleks yapısına bağlanıyor.

Yarım saat yürüyün
3. Haftada 3 kez yarım saat yürümek hafızayı güçlendiriyor. Düzenli egzersiz yapan çocukların sınavlardaki ve hafıza testlerindeki başarısının yüzde 15 arttığı görülüyor. Bunun nedeni beyne bol oksijen gitmesine bağlanıyor. Ayrıca egzersiz sırasında salgılanan hormonlar yeni beyin hücreleri yapılmasını tetikliyor.

Sigara ve alkol yok
4. ABD deki Nötre Dame Rahibe Okulu’nda kalan rahibelerin yaşı 75-107 arasında değişiyor. Bunların birkaçı dışında ise hiçbirinde Alzheimer ya da diğer yaşlılık hastalıkları görülmüyor. Bu kadınların ortak özelliği ise portakal suyu, fasulye gibi gıdalarda bulunan folat vitamininden bol bol almaları. Sakin bir hayat sürmeleri ve sigara ile içkiden uzak durmaları da hafızalarını korumalarına yardımcı oluyor.

Konsantre olun
5. Uzmanlara göre konsantre olacağım diye düşünmek bile o sırada yapılan işe yoğunlaşmayı kolaylaştırıyor. Ayrıca gün içinde 1-2 fincan kahve içmek de beyni şarj ediyor. Ancak daha fazlası kişiyi yorup tam tersi etki yaratabiliyor.

05/09/2022

Sonbahar Yorgunluğun Mevsimi Olmasın

Güneş ışığının faydaları nelerdir?
Mevsim geçişlerinde nasıl beslenilmeli?
Uzun süreli enerji sağlamak için hangi besinler tüketilmeli?
Mevsim geçişlerinde hangi fiziksel aktiviteler yapılmalı?
Mevsim geçişlerinde uyku düzeni nasıl olmalı?
Havaların soğumasıyla birlikte bulaşıcı hastalıklardan korunmak için neler yapılmalı?
GÜNEŞ IŞIĞININ FAYDALARI NELERDİR?
Güneş ışığı, mevsimsel depresyon ve bahar yorgunluğu ile mücadele etmek için etkili çözümdür. Güneş; yaşamı, enerjiyi, pozitifliği temsil eder. Bu nedenle güneş, günlük hayatı düşünülenden daha çok etkiler. Sirkadiyen ritimleri (biyolojik saati), uyku-uyanıklık döngüsünü, ruh halini ve genetik ifadeyi düzenler. Birçok rahatsızlığın güneş ışığıyla tedavi edilmesi ise çok eski kökenlere dayanmaktadır. Eski Yunanlılar ve Mısırlılar hastalıkları iyileştirmek için güneşi kullanırken, Romalılar sağlığı korumada güneşin ve açık havanın etkisine çok önem vermişlerdir. Güneş ışığının tedavi amaçlı kullanıldığı “helioterapi” eski çağlardan bu yana çeşitli rahatsızlıkları tedavi etmenin geçerli bir yoludur.

Güvenli bir biçimde mümkün olduğunca fazla güneşe çıkılmalıdır. Güneş ışığının eve girmesine izin verilmeli, sabah uyanır uyanmaz perdeler ve panjurlar açılmalıdır. Sabah yürüyüşleri, açık havada zaman geçirmek oldukça önemlidir. Güneş ışığı vücudun D vitamini üretimini uyarır ve aynı zamanda ruh sağlığına da fayda sağlar.

MEVSİM GEÇİŞLERİNDE NASIL BESLENİLMELİ?
Mevsimsel yorgunlukla mücadelede fiziksel aktiviteler ve sağlıklı beslenme oldukça önemlidir. Makro besinler açısından zengin ve dengeli bir diyet, mevsim geçişlerinde yorgunluğun ve rahatsızlıkların üstesinden gelmede etkilidir. Pozitifliği artıran ve yorgunlukla savaşan besinlerin tüketilmesi, sonbahar yorgunluğundan ve hüznünden kurtulmaya yardımcı olur.

Bu gıdalardan bazılarının, merkezi ve periferik sinir sistemini doğrudan etkilemesi canlandırıcı etki yapar.

Geleneksel bir içecek olan demirhindi şerbetinin kan şekerini dengeleyici, yorgunluk giderici, enerji verici etkileri vardır. Potasyum ve magnezyum açısından zengindir.

Tonik görevi gören, vücuda güç veren ve alkaloid içeren kahve, çay, çikolata sinir sistemine doğrudan müdahale edebilen tanınmış bir üçlüdür. Bunlar adrenalinin aktivasyonundan kan damarlarının genişlemesine kadar belirgin canlandırıcı ve enerji verici özelliklere sahiptir. Makul miktarlarda tüketilebilirler.

Ayçiçeği, muz ve ıspanak; vücut için çok önemli bir mineral olan magnezyum açısından mükemmel gıdalardır. Ayrıca meyve ve sebzeler, özellikle hindi eti, tofu, somon, yumurta, kabak çekirdeği, yulaf serotoninin öncü maddesi olan triptofan bakımından zengindir. Elma, armut, muz, üzüm, kabak, ceviz ve badem, hem kaslarda hem de psikolojik düzeyde yorgunlukla savaşan ve bağışıklık sistemi için gerekli müttefikler olan potasyum, fosfor ve A, C ve E vitaminlerinden zengindir.

Sıcak havalar isteksizlik, aşırı yorgunluk hissi, tahammülsüzlük veya çabuk öfkelenme gibi problemlere neden olabiliyor....
28/07/2022

Sıcak havalar isteksizlik, aşırı yorgunluk hissi, tahammülsüzlük veya çabuk öfkelenme gibi problemlere neden olabiliyor. Günlük işlerimize etkisinin yanında sıcaklar ve nem kişinin uyku kalitesini ve süresini olumsuz etkiler. Bunaltıcı sıcakların etkisiyle uykusuzluk, kişinin gün içerisindeki işlerde de veriminin düşmesine ve dikkat sorunları yaşamasına sebep oluyor. Üst üste yaşanan uyku döngüsündeki bu düzensizlikler kişinin yaşam kalitesini de ciddi ölçüde düşürüyor. Kişi günlük yaşamında uykusuzluğun etkisiyle dünün yorgunluğunu ertesi güne taşıyor ve daha sabırsız, daha isteksiz oluyor. Bu yalnızca kendimizle değil çevremizle ilişkimizi de etkileyen, sosyal yaşamımızdaki ilişkilerimize de yansıyan bir sorun.

Psikiyatrik tedavi sürecinde kullanılan ilaçlar aşırı sıcaklarda kişiyi olumsuz etkileyebilir
Aşırı sıcaklardan kaynaklanan iştahsızlık veya kişinin yemek hazırlamak istemediğinden sağlıksız gıdalara yönelmesi de yaşam kalitesini düşüren etkenlerden biri. Aşırı sıcak havalar kişide çarpıntı, nefes darlığı, bayılma hissi, bunalma veya panik hali yaratabilir. Sıcak havaya maruz kalan panik bozukluğu olan hastalar deneyimledikleri bu durumu yanlış yorumlayabilir, rahatsızlıklarından dolayı bu durumu yaşadıklarını düşünüp olumsuz etkilenebilirler. Eğer çevrenizde bu sorunu yaşayanlar varsa empati çerçevesinde durumu açıklamalı ve yaşadığı durumun herkesin yaşayabileceği normal bir durum olduğunu anlatabilirsiniz.

Kötü veya rahatsız hissedildiğinde veya baş edilemeyen durumlarda ise uzman desteği almaktan kaçınılmaması gerekiyor. Psikiyatrik tedavi sürecinde kullanılan birtakım ilaçlar da dolaylı olarak aşırı sıcaklarda kişiyi olumsuz etkileyebilir veya daha iyi hissetmek için kişiler bilinçsizce ilacı veya tedavi yöntemini değiştirmek yerine kişi tereddütte kaldığı tüm durumlarda mutlaka doktoruna danışmalı.

Sıcaklar ve pandemi daha tahammülsüz hissetmeye neden olabilir
Bu dönemde sağlığa daha fazla dikkat etmek, aşırı sıcağa maruz kalmaktan kaçınmak, düzenli uyumaya ve bol sıvı tüketimine özen göstermek, iş yerinde, evde veya sosyal ortamlarda daha fazla empati ile ilişkilerin sürdürülmesine dikkat etmek halen virüsle savaşılan bugünlerde psikolojik sağlık için çok önemli. Bugünlerde hem sıcaklar hem pandeminin etkisiyle doğal olarak daha gergin daha tahammülsüz ve daha huzursuz hissedebiliriz ama sağlımız için yapmamız gereken, bu duyguların farkında olup, geçici olduğunu, içerisinde bulunduğumuz durumun herkesi olumsuz etkilediğini unutmadan birbirimize karşı daha anlayışlı olmak...

13/06/2022

Psikolojik Travma Nedir?
Psikolojik Travma, günlük hayatımızda sık kullanılan kelimeler arasına girmeye başlamıştır. Nitekim, günlük rutini bozan, beklenmedik bir şekilde gelişen, dehşet, kaygı ve panik yaratan, kişinin anlamlandırma süreçlerini bozan olaylar, psikolojik travma yaşantıları olarak tanımlanabilmektedir. Yaşanmış bir trafik kazası, bir doğal afet (deprem, sel, vb.), taciz, on yıllık evlilikte atılmış ilk tokat da psikolojik travmaya bir örnek oluşturabilmektedir.

Psikolojik Travma Tepkileri
Psikolojik Travma

Kişi gerçek bir riskle karşı karşıya kaldığını algılamış, fiziksel zarara uğramış veya buna şahit olmuş, bu esnada da yüksek korku, çaresizlik ve dehşet hissetmişse, bu durum kişi için psikolojik travma yaşantısı olarak tanımlanabilmektedir.
Bir olayda;

• Yaşama karşı risk algılama
• Vücudun bütünlüğüne karşı risk algılama
• Sevdiklerimize karşı risk algılama
• İnanç sistemlerimize karşı risk algılama söz konusuysa bu durum kişi için psikolojik travma yaşantısıdır.

Bu tür durumlarda genellikle gücü kötüye kullanma, güvene ihanet etme, tuzağa düşme, çaresizlik, acı, kafa karışıklığı ve/veya kayıp söz konusu olabilmektedir. Bu tanım içeriğinde hem tek seferlik olaylar (kazalar, doğal afetler, suçlar, ameliyatlar, ölümler, vb.) hem de tekrarlayan ve devam eden durumlar (çocuk istismarları, çocuk ihmalleri, savaşlar, şiddet içeren ilişkiler, vb.) bulundurmaktadır. Psikolojik Travmaya son yıllarda, olayın kendisinden ziyade kişide bıraktığı etki üzerinden yaklaşılmaktadır. Trafik kazası geçirmiş iki kişiden biri, bu olayda fiziksel bütünlüğüne bir risk algılamamış ise bu durum onun için travmatik olmamaktayken, aynı kazayı yaşamış ikinci kişi, bu durumu hayatını tehdit eden bir felaket olarak algılamışsa kaza bu kişi için travmatik bir durum niteliği kazanmaktadır. Psikolojik travma, durumu yaşayan kişinin algısı ve değerlendirmesi doğrultusunda tanımlanmıştır.

Psikolojik Travmaya Zemin Hazırlayan Olaylar ve Normal Reaksiyonlar
Analiz ve araştırma sonuçlarında görüyoruz ki felaketlere verilen reaksiyonları beş aşamada inceleyebiliyoruz:

1. İlk etki aşaması : Kaygı ve korkular.

2. Kahramanlık aşaması: Felaketin korkunç neticeleri ve kayıplarıyla başa çıkmak için fiziksel ve zihinsel olarak kendini tüketir.

3. Balayı aşaması: Hayatta kalındığı için özel veya devlete bağlı kuruluşların yardımları için büyük minnettarlık yaşanır.

4. Uyanış aşaması: Kuruluşların veya görevlilerin yapılması gerekenleri zamanında yapamamış olmalarından dolayı engellenmişlik hissi ve öfke ön vardır.

5. Yeniden yapılanma aşaması: Zihinsel ve duygusal yeniden yapılanma neticesinde, algılamalar gerçekçi bir hal alır. Karşılaşılan sorunlara kişisel çözümler getirmek için sorumluluk kabul edilir. Gerekli görüldüğü koşullarda son aşama psikoterapinin en verimli olması beklenen noktasıdır.

31/10/2021
KARŞIT OLMA KARŞIT GELME DEPRESYONUKarşıt olma karşı gelme bozukluğu çocuk ve ergenlerde görülen bir davranış bozukluğud...
08/09/2021

KARŞIT OLMA KARŞIT GELME DEPRESYONU

Karşıt olma karşı gelme bozukluğu çocuk ve ergenlerde görülen bir davranış bozukluğudur. Bu davranış bozukluğunun temel özellikleri kurallara uymayı reddetme, aileye karşı koyma, tartışmacı tutum ve inatçılıktır. Bu tür davranışlar gelişimsel olarak özellikle ergenlikte döneminde görülebilmesine karşın, davranış bozukluğu olarak değerlendirilmesi için bu tür davranışların uzun süredir devam ediyor olması ve kişinin günlük hayatını ve sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkiliyor olması gerekir. Karşıt olma karşı gelme bozukluğunun okul çağı çocuklarında görülme sıklığı yaklaşık % 16-22 oranındadır.

Karşıt olma karşı gelme bozulukluğu tanı kriterleri aşağıdaki gibidir;

Sık sık hiddetlenir(huysuzlaşır),
Sık sık büyükleriyle tartışmaya girer,
Büyüklerinin isteklerine ya da kurallarına uymaya çoğu zaman etkin bir biçimde karşı gelir ya da bunları reddeder,
Çoğu zaman isteyerek başkalarını kızdıran şeyler yapar ,
Kendi yaramazlıkları için çoğu zaman başkalarını suçlar,
Çoğu zaman alıngandır çabuk darılır ya da başkalarınca kolay kızdırılır,
Çoğu zaman içerlemiş kızgın ve güceniktir,
Çoğu zaman kincidir ve intikam almak ister.
Tanı koyulabilmesi için bu kriterlerden dördünün (ya da daha fazlasının) en az altı ay sürmesi gerekir.

Karşıt olma karşı gelme bozukluğunun aile tutumları ve aile ortamıyla yakından ilgili olduğu söylenebilir. Bu tür davranışlar ailenin kuralsız, esnek tutumuyla ilişkili olabileceği gibi ailenin kuralları çok sert ve katı bir şekilde uygulaması sonucu da ortaya çıkabilmektedir. Ebeveynlerin kurallar konusunda birbirinden farklı davranması ya da ebeveynlerin kurallar konusunda tutarsız olması da bu duruma yol açabilmektedir. Bunun yanısıra aile ortamında bu tür davranışları olan kişiyi rol model almış olması da olasıdır. Ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişkinin olumsuz olduğu veya ihmalin olduğu durumlarda da bu tür davranışlar ortaya çıkabilmektedir.

Karşıt olma karşı gelme bozukluğu çocuğun veya ergenin aileyle olan ilişkisini, sosyal ilişkilerini, okul yaşantısını olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle okul ortamında bu tür davranışlar sergileyen çocuklar hem okul yönetimi hem de öğretmenlerle ciddi problemler yaşamaktadır, çocuğun okul ortamında etiketlenmesi söz konusu olabilmektedir. Çocuğun sosyal ilişkilerinde de bu tür davranışlar sergilemesi dışlanmasına ve yalnız kalmasına yol açabilmektedir. Ayrıca tedavi edilmeyen durumlarda bu tür problemler çocuğun saldırgan ve yıkıcı davranışlar gösterdiği daha ciddi bir rahatsızlık olan davranım bozukluğuna yol açabilmektedir.

Tedavi Süreci
Tedavi sürecinde çocuklarla oyun terapisi, ergenlerle ise bireysel terapi yürütülmektedir. Terapi sürecinde sınırların ve kuralların belirlenmesi ön plandadır. Bunun yanısıra zararlı davranışların kontrolü, öfke kontrolü, sosyal becerilerin geliştirilmesi, aileyle olan ilişkinin geliştirilmesi üzerinde durulur. Problem, ailenin tutumuyla ve aile ortamıyla yakından ilgili olduğu için ailenin kuralları nasıl koyması gerektiği, kural koyarken nelere dikkat edilmesi gerektiği, çocuğa veya ergene yaklaşımın nasıl olması gerektiği ile ilgili bilgilendirme yapılır. Ailedeki dinamikler anlaşılmaya çalışılır, bu şekilde aile içerisinde çeşitli düzenlemeler yapılabilir. Terapinin gidişatına göre psikiyatrik değerlendirme ve ilaç tedavisi de önerilebilmektedir.

Davranım Bozukluğu
Davranım bozukluğu, çocuklarda ve gençlerde görülen ciddi davranışsal ve duygusal problemlerin görüldüğü bir rahatsızlıktır. Davranım bozukluğunun temel özellikleri sıklıkla ve tekrarlayan bir şekilde başkalarının temel haklarına saldırma, toplumsal ve sosyal kuralları reddetme, zarar verme ve saldırganlık olarak belirtilebilir.

Çocuklarda ve gençlerde gördüğümüz bu tür davranış problemleri gelişimin belirli noktalarında karşımıza çıkabilmektedir. Bu tür davranış problemlerinin ‘Davranım Bozukluğu’ sayılabilmesi için uzun süredir devam ediyor olması ve özellikle başkalarının haklarını ve kuralları ciddi bir şekilde ihlal etme davranışlarının ön planda olması gerekir.

Davranım bozukluğu görülme sıklığı erkeklerde % 6-16 kızlarda ise, % 2-9 olarak bilinmektedir.

Tanı koyulabilmesi için en azından bir tanı ölçütünün son 6 aydır bulunması koşuluyla aşağıdaki tanı kriterlerinden üçünün (ya da daha fazlasının) son 12 aydır bulunuyor olması gerekir. Davranım bozukluğu tanı kriterleri aşağıdaki gibidir;

İnsanlara ve hayvanlara karşı gösterilen saldırganlık
Çoğu zaman başkalarına kabadayılık eder, gözdağı verir ya da gözünü korkutur,
Çoğu zaman kavga dövüş başlatır,
Başkalarının ciddi bir şekilde fiziksel olarak yaralanmasına neden olacak bir silah kullanmıştır(örn; taş, değnek,kırık şişe, bıçak,tabanca)
İnsanlara fiziksel olarak acımasız davranır,
Hayvanlara fiziksek olarak acımasız davranır,
Başkalarının gözü önünde çalmıştır (örn;saldırarak soyma, silahlı soygun)
Cinsel olarak başka insanları taciz eder, zorlar.
Eşyalara Zarar Verme
Ciddi hasar vermek amacıyla isteyerek yangın çıkarmıştır,
İsteyerek başkalarının malına mülküne zarar vermiştir.
Dolandırıcılık ya da Hırsızlık
Bir başkasının evine ya da arabasına zorla girmiştir,
Bir şey elde etmek, çıkar sağlamak ya da sorumluluklardan kaçmak için çoğu zaman yalan söyler,
Hiç kimse görmeden değerli bir şey çalmıştır.
Kuralları İhlal Etme
On üç yaş öncesinden başlayarak ailenin yasağına rağmen çoğu zaman geceyi dışarıda geçirir,
Ailesinin yanında yaşarken en az iki kez gece evden kaçmıştır,
On üç yaş öncesinden başlayarak çoğu zaman okuldan kaçmıştır.
Davranım bozukluklarının başlama yaşına göre iki tipi vardır; çocuklukta başlayan tip ve ergenlikte başlayan tip. Bu iki kategori gösterdiği belirtiler, hastalığın gidişatı, tedavi süreci açısından birbirinden farklılık gösterir. Çocuklukta başlayan davranım bozukluğu ileride antisosyal kişilik bozukluğu geliştirme açısından bir risk faktörüdür ve bu tür problemlerin tedavisi daha uzun ve zordur. Ergenlikte başlayan davranış problemleri çoğu zaman ergenlik dönemine özgü problemler olmasına karşın, bu problemlerin süreklilik göstermesi ve kişinin günlük yaşamını etkilemeye başlaması durumlarında davranım bozukluğu olarak nitelendirilir.

Davranım bozukluğu kişinin günlük hayatını ve sosyal yaşamını etkileyen ciddi bir rahatsızlıktır ve bu tür belirtilerin görülmesi durumunda erkenden tedaviye başlanması önemlidir. Tedavi edilmeyen durumlar kişinin ileride suça eğilimini, antisosyal davranışları ve saldırganlık davranışlarını arttırır.

Davranım Bozukluğunun Tedavisi
Davranım bozukluğunun tedavisi çocukla ve gençle bireysel olarak yürütülen terapinin yanısıra, çocuğun ve gencin yaşamındaki bir çok alanda belirli düzenlemelerin yapılmasını gerektirir. Çocukla ve gençle birebir yürütülen terapi sürecinde öfke kontrolü, duyguları düzenleyebilme, sosyal becerileri geliştirme üzerinde durulur. Bunun yanısıra aileyle işbirliği yapılarak ailenin davranışlarında ve ev ortamında belirli düzenlemeler yapılır. Eğer okul ortamında yaşanan problemler varsa okulla iletişime geçilerek, okulda yapılabilecek düzenlemeler belirtilir. Davranım bozukluğunun gidişatına göre psikiyatrik değerlendirme ve ilaç kullanımı da önerilebilmektedir.

HER İNSANIN ZAMAN ZAMAN DESTEĞE İHTİYACI OLUR HELE BU KRİZ ORTAMINDA MUTLAKA PSİKOLOJİK DESTEĞE

24/02/2021
15/01/2021

1) Tüm dünyayı etkileyen COVID-19 (Yeni Koronavirüs) salgının psikoloji üzerinde etkileri nelerdir?

Hepimizin üzerinde hemen hiç düşünmediği, varlığını bile fark etmediği temel bir güvenlik duygusu vardır. Bazı tehlikelerin etrafımızda olduğunu bilsek de esasen güvende olduğumuzu düşünürüz. Bugünlerde birden bire ortaya çıkan, kolayca ve hızla yayılabilen ölümcül bir enfeksiyon bu temel güvenlik duygusuna şiddetli bir darbe indirdi. COVID-19 salgınının sebep olduğu ve tabii ki elzem olan önlemler hayatımızda daha önce maruz kalacağımızı aklımıza bile getirmeyeceğimiz kısıtlamalara neden oluyor. Eşimizle dostumuzla görüşemiyoruz; lokantalar kafeler ve günlük hayatımızın olağan birçok başka bileşeni tek tek ortadan kalkıyor. Temel ihtiyaç maddelerine bir süre sonra ulaşamayacağımız kaygısını taşıyoruz. Bu durum günlük hayatımızın en temel ve basit unsurlarının bile bir anda elimizden alınabileceğini hissetmemize neden oluyor. Bu da insanın temel güvenlik ve esasen temel varoluş hislerinin altüst olması anlamına geliyor.

Yaşanılan sürecin en önemli psikolojik etkisi; derin bir güvensizlik ve endişe duygusunun kendini göstermesidir. Burada belirsizlik duygusunun da büyük bir payı var. İnsanı psikolojik olarak en çok hırpalayan, endişelendiren durum genellikle belirsizliktir. İnsanın katlanmakta en çok zorlandığı durum esasen belirsizlik durumudur.

2) Çoğu kişi evde çalışmaya başladı. Ama akıllar sürekli haberlerde ve sosyal medyadaki paylaşımlarda. Bu süreçte gündemden uzak kalmadan günlük işlerimizi de yürütebilmek için neler yapabiliriz?

Sanıyorum kendimize şunu söyleyebiliriz. Bizim için esasen değerli olan; yaşamımızı oluşturan şeyler günlük yaşamımızdan kaynaklanır. Günlük işlerimiz bizi biz yapan; hayatla bağımızı sağlayan şeylerdir. Bu durumda hayatımızı tehdit eden böyle bir tehlike karşısında verebileceğimiz en güzel mücadele günlük işlerimize devam etmektir. Aynı zamanda günlük işlerine devam etmek sadece kendimiz için değil toplumumuz için de yapacağımız en büyük destekleyici tavırlardan biri olacaktır.

Bu salgın sırasında sosyal medyayı bir haber alma kaynağı olarak kullanmanın da doğru olmadığını düşünüyorum. Maalesef sosyal medyada çok sayıda mesnetsiz ve hatta yalan haber dolaşıyor. Bu nedenle daha sağlam haber kaynaklarından bilgi almak ruh sağlığımızı korumak açısından da önemlidir. Bu bağlamda dakika başı haberleri takip etmek de anlamlı değil. Birkaç saatte bir olmak üzere, yeni bir gelişme var mı diye bakmak yeterli olacaktır.

3) Evde geçirilen vaktin artması çay ve kahve gibi kafein oranı yüksek içeceklerin tüketilme sıklığını da artırdı. Bu durum daha kaygılı olmamıza sebep oluyor olabilir mi? Kısıtlama yapmak gerekir mi?

Bazı kişilerde kafeinli içecek tüketimin kaygı artırıcı etkisi olabilmektedir. Bu noktada tavsiyem; kişinin alıştığı kahve çay tüketiminin fazla üstüne çıkmaması ve mümkünse kafeinsiz içecekler tüketmesidir. Evinizde kafeinsiz çay demlemeniz mümkündür. Çayın dem suyunu koyduktan yaklaşık 1,5 dakika sonra bu suyu boşaltır ve çayı yeniden demlerseniz çaydaki kafeinin yüzde 80 kadarını döktüğünüz ilk dem suyu ile birlikte atmış olursunuz. Bu şekilde demlenen çayın tadının da gayet güzel olduğunu göreceksiniz.

4) Salgının yayılma hızını azaltmak adına mümkün olduğunca evde kalmak tavsiye edilse de başta sağlık çalışanları olmak üzere milyonlarca kişi işine gitmek zorunda. Salgın sürecinde çalışmak zorunda olan kişiler moral ve motivasyonlarını yüksek tutmak adına nelere dikkat edebilirler?

Öncelikle belirtilen koruyucu tedbirlere uygun şekilde davranmayı hem kendilerine hem de işverenlerine tavsiye ediyorum. Güvenliğinin mümkün olan en üst seviyede sağladığından emin olmak ruhsal açıdan en önemli konudur. Aynı zamanda iş arkadaşlarının, işverenin, devletin ve bir bütün olarak toplumun diğer bireylerinin desteğini arkasında hissetmek de bu kişilerin psikolojik sağlığı açısından çok büyük bir önem taşımaktadır.

5) Salgınla mücadele sürecinin en önemli basamağını elleri sık sık su ve sabunla yıkamak oluşturuyor. Ama özellikle temizlik hastalığı olan kişiler ellerini kendilerine fiziksel zarar verecek kadar yıkayabiliyorlar. Bu durumu takıntı haline getirmeden hijyen sağlamak mümkün mü?

Eğer hijyen konusunda yapılan önerileri iyi anlarsak bunları ne eksik ne de fazla uygularız. Örneğin mevcut durumda hijyen önlemi olarak; elimizi uygun teknikle olmak üzere 20 saniye yıkamamız gerektiği söyleniyor. Kişi, doğru teknikle yıkadığı sürece 20 saniye değil de 40 saniye yıkamanın hiçbir ek yararı olmayacağının farkında olmalıdır. Şu anda, önceden beri gelen hijyen obsesyon ve kompülsyonları olan kişilerde COVID-19 salgınının obsesyon ve kompülsyonlarda bir artış meydana getirip getirmediğini daha bilmiyoruz. Bunu zaman gösterecek.

6) Küresel çapta yaşanan bu pandemi sonucunun kalıcı psikolojik sonuçları olabilir mi? Bunun önüne geçmek için alınabilecek önlemler var mıdır?

Eğer pandemi çok uzarsa, pandemi konusunda uygun önlemler alınarak etkili ve yeterli bir mücadele verilmezse, bazı kalıcı psikolojik sonuçlar ortaya çıkabilir. Örneğin; kaygı bozukluğuna eğilimli kişiler, aşırı kaygılı olmanın sorunlu bir durum olmadığı ve herkesin tedbirli olmak adına çok kaygılı olmaları gerektiği yönündeki düşüncelerini pekiştirebilirler. Bu durum da kaygı bozukluğunun tedavisini güçleştirebilir ve aynı zamanda daha kronik bir seyir kazanmasına sebep olabilir. Bu gibi risklere karşı alınabilecek en etkili önlem de esasen pandemi ile etkili ve güçlü bir mücadele programı ortaya koymak ve insanların güvenlik duygularının zarar görmesini engellemektir.

7) COVID-19 belirtileri her yerde yazıyor ve konuşuluyor. Birçok kişi boğazında yanma, göğsünde sıkışma, solunum güçlüğü kendinde de varmış gibi bir hisse kapılıyor. Bunun psikolojide bir karşılığı var mıdır?

Bu hisler herkeste ortaya çıkabilir ancak kaygı bozukluklarına eğilimli kişilerde hastalıklı düzeylere ulaşabilir. Bu konuda tavsiye edebileceğim ilk şey; hastalığın hakiki belirtileri hakkında daha fazla bilgilenmektir. Bir hastalığın belirtilerini belli belirsiz hissetmek ile gerçekten bu belirtileri göstermek arasında büyük fark vardır. Kişi bunu kendine hatırlatmalıdır. Maalesef bu hastalığa yakalanırsanız belirtiler muğlak olmayacaktır. Bu noktada ateş yükselmesini objektif bir belirti olarak temel almayı tavsiye ediyorum çünkü ateş muğlak olmayan bir durumdur; tamamen objektif bir belirtidir.

Aynı zamanda bu kriz döneminde sağlık sistemini muğlak yakınma ve şüphelerle meşgul etmeme gibi bir toplumsal sorumluluğumuz olduğunu hatırlatmak isterim. Kişi bunu kendine de hatırlatmalıdır.

8) Salgınla mücadele sürecinde ne kadar süreyle evde kalınacağı henüz belli değil. Karantina dönemlerinde psikolojik sağlığımızı nasıl koruyabiliriz?

Akraba ve dostlarımızla internet üzerinden ya da telefonla da olsa iletişimimizi sürdürmek; bu zorunlu izolasyonu ilgi duyduğumuz konularda okuma ve öğrenme, kendimizi geliştirme fırsatı olarak görmek; evimizde ilgilenebileceğimiz hobilerimizle daha yakından ilgilenme yönünde adımlar atmak; günlük hayata verilen bu molayı hayatımız hakkında yapıcı irdelemeler ve planlar yapma yönünde kullanmak; aile üyelerimizle daha yakın ve derin ilişkiler oluşturma fırsatını değerlendirmek psikolojik açıdan faydalı olacaktır.

9) Varsa eklemek istedikleriniz nelerdir?

Bu zor günlerin en kısa zamanda geride kalmasını ve bir daha da böyle bir felaketin yaşanmamasını diliyorum ancak hayatta her zaman beklenmedik zorluk ve hatta felaketler karşımıza çıkabilir. Tıpkı yaşanan zorlukların bireyleri sonrasında daha bilinçli, daha olgun, daha güçlü bireyler yaptığı gibi yaşanan toplumsal zorluklar da diğer iyi yönetilebilirlerse toplumları daha iyi toplumlar haline getirebilir. Dilerim bu küresel felaket bu gezegenin insanlarına dili, dini, ırkı ne olursa olsun herkesin ortak bir kaderi paylaştığını öğretir ve daha paylaşımcı, daha dayanışmacı ve barışçıl bir geleceğe doğru adımlar atılmasına vesile olur.

24/05/2020
25/03/2020

inat yaşasın evde hayat #

Lütfen koronavirüsü ciddiye alalım maske takmayı unutmayalım   KAL TÜRKİYE  #
21/03/2020

Lütfen koronavirüsü ciddiye alalım maske takmayı unutmayalım KAL TÜRKİYE #

15/03/2020

“Corona virüs endişesi panik atakları ve takıntıyı artırabilir"
Corona virüsün psikoloji üzerindeki etkisine dikkat çeken uzmanlar, insan hayatını tehdit eden durumların herkeste kaygı ve endişe yaratmasının son derece normal olduğunu belirtiyor. Özellikle panik atak ve takıntı tanılı kişilerin bu durumdan daha fazla etkilenebileceğini söyleyen uzmanlar, asılsız haberlerden uzak durulması, resmi kaynaklara ve bilim insanlarına itibar edilmesi gerektiğinin altını çiziyor.

09/03/2020

Uçak (Uçuş) Fobisi Nedir?
Günümüzde bir yerden bir yere ulaşmak için kullanılabilecek en kolay ve hızlı yöntem hava yolu ile yolculuktur. Arkadaş ve akraba ziyaretleri, tatiller, iş gezileri için çoğumuzun öncelikli tercihi hem daha çabuk hem de daha az yorucu olduğu için uçak ile seyahat etmektir. Ancak uçuş fobisi olan kişiler için böyle bir düşünce bile fazlasıyla rahatsız edici ve korku verici olabilir.

Uçuş fobisi kişinin uçma eylemi ya da düşüncesine karşı şiddetli ve tekrarlayan korku duyması anlamına gelen, en çok rastlanan fobilerden biridir. Uçuş fobisi olan kişiler yalnızca uçma düşüncesiyle bile yoğun bir anksiyete (kaygı) yaşadıkları için genellikle bu eylemden kaçınırlar. Bazı kişilerde hissedilen şiddetli anksiyete duygusu panik ataklara neden olabilir. Uçuş fobisi kadınlarda daha yaygındır ve genellikle çocukluk çağında ya da 20’li yaşların ortalarında başladığı görülür.

Uçak (Uçuş) Fobisinin Nedenleri
Diğer tüm fobilerde olduğu gibi uçuş fobisi de birçok dış etkenin bir araya gelmesiyle oluşan, öğrenilmiş bir korku türüdür ve nedenleri kişiden kişiye değişebilir. Kişinin bilişsel düzeyde hangi uyaranları tehdit olarak algıladığı fobinin gelişip gelişmeyeceği konusunda ayırt edici olabilir. Örneğin uçuş esnasında yaşanan türbülanslar, basınç değişimi nedeniyle oluşan kulak çınlamaları hatta kanamaları kişinin önceden var olan endişeleriyle birleşerek uçma eylemine karşı yoğun bir kaygı yaşamasına neden olabilir.

Kişilerde uçuş fobisine yol açabilecek diğer nedenler;

Stresli deneyimler
Kişilik özellikleri (Kontrolü elden bırakmakta zorluk yaşayan bireyler)
Hava yolu ile seyahat hakkında bilinen yanlış öğretiler
Biyolojik yatkınlık
Uçak (Uçuş) Fobisi Nasıl Tedavi Edilir?
Uçak (uçuş) fobisi yaşayan kişilerde genellikle yüzleştirme, korku duyulan obje/eylem ile ilgili algıları yeniden yapılandırma ve rahatlama alıştırmaları gibi teknikleri içeren bilişsel davranışçı terapi yöntemleri tercih edilir.

Yüzleştirme terapilerinin geleneksel uygulamalarında psikolog uçuş fobisi olan kişiyi gerçek bir uçağa götürerek korkularıyla yüzleşmesini sağlamaya çalışır. Günümüzde sanal gerçeklik uygulamaları da yüzleştirme terapilerinde tercih edilen ve başarılı olduğu kanıtlanan yöntemlerdendir. Uçuş fobilerinin tedavisinde ilaç kullanımı genellikle başarılı sonuçlar doğurmaz. Uçuş fobisi olan kişiler hava yolu ile seyahat etmek durumunda kaldıklarında sakinleştirici ilaçlar ya da alkol ile kendilerini telkin etmeye çalışabilirler ancak bu yöntemler de kalıcı bir iyileşme sağlamaz.

Address

Fatih

Opening Hours

Monday 11:00 - 17:00
17:30 - 21:00
Tuesday 11:00 - 21:00
Wednesday 11:00 - 21:00
Thursday 11:00 - 21:00
Friday 11:00 - 21:00
Saturday 11:00 - 21:00
Sunday 13:00 - 20:00

Website

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when PSİKOLOJİK DESTEK posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Practice

Send a message to PSİKOLOJİK DESTEK:

Share