Bakirköy ÇOCUK Gelişim Merkezi

Bakirköy ÇOCUK Gelişim Merkezi Contact information, map and directions, contact form, opening hours, services, ratings, photos, videos and announcements from Bakirköy ÇOCUK Gelişim Merkezi, Child Development, İstasyon Caddesi, Hallaç Hüseyin Sokak. Tatsu Pasajı, NO:4/57 Cevizlik Mahallesi Bakırköy, Istanbul.

Bu hikâye bir çocuğun başına gelenleri anlatmaktan çok,bir çocuğun ne öğrendiğini anlatıyor.Çocuklar büyük travmalarla s...
12/12/2025

Bu hikâye bir çocuğun başına gelenleri anlatmaktan çok,
bir çocuğun ne öğrendiğini anlatıyor.
Çocuklar büyük travmalarla susmaz.
Çocuklar, ilk doğruyu söylediklerinde aldıkları tepkilerle susmayı öğrenir.
Bazen bu bir ekran süresidir.
Bazen bir çikolatadır.
Bazen “bunu yapmaman gerektiğini biliyordun” cümlesidir.
Ama çocuk şunu kaydeder:
“Doğruyu söylediğimde ortam geriliyor.”
“Doğruyu söylediğimde cezalandırılıyorum.”
Ve bir gün gerçekten canını acıtan, beden sınırını aşan bir durum yaşadığında artık şu cümle hazırdır zihninde:
“Bunu da anlatırsam yine bana kızarlar.”
Beden güvenliği;
çocuğa “kimseye izin verme” demekle başlamaz.
Beden güvenliği,
çocuk size bir şey anlattığında
onu koruyup korumadığınızla başlar.
Çocuğunuz size gelmiyorsa, bu her zaman yaşadığı şeyden değil;daha önce geldiğinde ne hissettiğindendir.
Bu yüzden bazen kurallardan önce, tepkilerimize bakmamız gerekir.

Bugün bir anne geldi, 2 yaşındaki bebeğiyle… 51 yaşında.Konuşmaya başladıkça dudaklarından yavaş yavaş döküldü içindeki ...
11/12/2025

Bugün bir anne geldi, 2 yaşındaki bebeğiyle… 51 yaşında.
Konuşmaya başladıkça dudaklarından yavaş yavaş döküldü içindeki yükler:
“Hocam, hayatımda ilk defa anne oluyorum. Bilmiyorum ki annelik ne demek… Bilmiyorum ki annelik nasıl yapılır.
Her istediğini yaptım, yeter ki ağlamasın dedim.
Sekiz aylıkken ekran verdim eline… Hatta ilk videosu renkleri öğreten bir içerikti. ‘Öğrenir’ sandım.
Annelik bu kadar zor muymuş?
Her şeye bu kadar dikkat edilmesi gerektiğini bilmiyordum…”
Hani yaşı ileride olan anneler için deriz ya:
“Olgun anne, bilinçlidir, dikkat eder, güzel yetiştirir…”
Oysa annelik yaşla gelmez.
Tecrübeyle gelmez.
Toplumun ona yüklediği beklentiyle hiç gelmez.
Annelik öğrenilen bir şeydir.
Ve çoğu anne, öğrenirken hata yapar… öğrenirken fark eder… öğrenirken büyür.
Kimse anneliği doğuştan bilmiyor…
Bir gün eline küçücük bir can veriyorlar ve diyorlar ki: “Buna bak, onu büyüt, onu en iyi versiyonuna getir.”
Oysa bazen insan kendini bile küçük hisseder… Daha kendi içindeki çocuğu büyütmeden, kucağına başka bir çocuk verilir.
Annelik içgüdüsü deriz ya hep…
Aslında o içgüdü, içinden gelen candan gelir.
Anne, daha doğmadan bağlanır; tanımadan sever; görmeden korur.
Baba ise çocuğu sonradan tanır, sonradan öğrenir, sonradan büyür onunla. Bu yüzden “babalık içgüdüsü” diye bir şey yoktur—çünkü o öğrenilen bir sevgidir.
Ama annelik… Hem kocaman bir içgüdü hem de kocaman bir bilgisizlik aynı anda.
Bir yanda sürekli araştıran, doğruları bulmak isteyen bir zihin…
Diğer yanda içten gelen bir ses: “Böyle hissettiğin için yanlış değilsin.”
Bazen bilgi kazanır, bazen içgüdü…
Ama her ikisi de anneliğin bir parçasıdır.
Ve hiçbir anne, bu yolculuğa hazır başlayamaz.
Öğrenerek büyür, büyüdükçe öğretir…
En çok da kendini büyütürken güçlü olur.
Çünkü annelik, hem doğuştan gelen hem de zamanla öğrenilen en büyük yolculuktur.

Birçok ebeveynin yaşadığı ama çoğu zaman dile getiremediği bir durum var:“Çocuğum okulda kurallara uyan, sakin, örnek bi...
08/12/2025

Birçok ebeveynin yaşadığı ama çoğu zaman dile getiremediği bir durum var:
“Çocuğum okulda kurallara uyan, sakin, örnek bir öğrenci… Ama eve gelince bambaşka biri oluyor!”
Bu aslında düşündüğünüz gibi bir “problem davranış” değil.
Tam tersine, çocuğun nerede ne yapması gerektiğini çok iyi bildiğinin bir göstergesi.
Okulda sinir sistemi frene basmayı öğreniyor.
Çünkü kurallar net, yetişkin dili tutarlı ve ağlayarak hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini biliyor.
Ama ev öyle değil…
Ev, çocuğun kendini en güvende hissettiği yer.
Kuralların karışık olduğu, yetişkinlerin zaman zaman tutarsız davrandığı, anneanne-babaanne-dede gibi iyi niyetli ama sınırları esneten yetişkinlerin devreye girdiği ortamlarda çocuk şunu çok hızlı öğrenir:
“Yeterince ağlarsam biri pes eder.”
“Hayır aslında tam bir hayır değil.”
“Kurallar değişebilir.”
“Evde fren yapmama gerek yok.”
Bu yüzden okulda uyumlu olan çocuk, evde tüm duygularını boşaltır.
Bu sağlıklı bir sinir sistemi tepkisidir; çünkü çocuk kendini en güvende hissettiği yerde çözülür.
Peki çözüm nedir?

Ev içinde ortak bir yetişkin dili oluşturmak
“Hayır” dediğinizde tutarlı kalmak
Ağlamalara bir süre tolerans gösterirken davranış sınırını korumak
Ekran, yemek, uyku gibi konularda önceden bilgilendirmek
Sakin ama kararlı bir duruş sergilemek
Duygu patlamasından sonra çocuğun yanında duygusal olarak durmak (“Bugün zorlandın, seni anlıyorum.”)

Çocuklar tutarsızlıktan yorulur.
Evde net ve anlaşılır sınırlar olduğunda, tıpkı okulda olduğu gibi frene basma becerisini ev ortamında da kullanabilir.

“Zamanla düzelir” sandığınız pek çok davranış aslında zamanla yerleşir.
Ne kadar erken düzen kurulursa, çocuğun iç dünyası o kadar rahatlar.

Taaa üniversitedeyim. Saygıdeğer Haluk Yavuzer hocamın dersi. Çocuğun çevresi ile iletişim kurma şekillerini konuşuyoruz...
05/12/2025

Taaa üniversitedeyim. Saygıdeğer Haluk Yavuzer hocamın dersi. Çocuğun çevresi ile iletişim kurma şekillerini konuşuyoruz. Şöyle bir cümle geçirmişti;
“Bir çocuk bin karakter… bir bakarsınız babaya çok kolay olan çocuk, anneye dünyanın en zor çocuğu. Bu durumda herkes çocuğu sorgular. Bir davranış problemim mi var? Ama siz mesleğini yapan uzmanlar olarak bileceksiniz ki burada ele alınması gereken çocuk değil aile bireylerinin çocuğa davranış şekilleridir.”

Meslekte bu duruma çok alıştım.
Bazen 1 saatlik seansın 1 saati sadece anneyle görüşürüm.
“Hocam çocuğu görecek misiniz?” der.
“Hayır çünkü çocukta değil sizde var değişmesi gereken noktalar” derim.

Sevgili anneler,
Her şey ‘iyi’ olsun diye o kadar EKSTRA çaba içindesiniz ki, bu ekstra çabanız zamanla OLMASI GEREKEN ve DAHA FAZLASI oluyor. Ve bu döngü böyle sürüp gidiyor.

Genelde annelerin ağzından çıkar:
“Biz beraber büyüyoruz hocam, bizim kimsemiz yok.”
İşte ilişkilerdeki BAĞIMLILIK burada başlıyor.
Anne–çocuk bile olsa…

Çalışabilirsiniz,
Bu şehirde kimseniz olmayabilir,
Eşinizle problemleriniz de olabilir.
Ama bu sizi EKSi yapmaz.
Bu durumlar sizin anneliği ne şartlar altında yapmanız gerektiğini belirler. O yüzden diyorum ki önce kendinizi kabul edin. Siz busunuz. Böylesiniz. Yaşam tarzınız budur.

Çocuğunuza bunu hiçbir zaman “seni eksik yaşatıyorum yavrum çok özür dilerim ben de böyle eksik bir anneyim napayım” aşılamayın.
Çocuğunuza bağımlılığınızı kendi yetersizlik düşüncenizle beslemeyin.

Sonrası hem size hem evladınıza hem de aranızdaki ilişki şekline yazık olur…

Son dönemlerde gelen vakalarda eşler arası kavganın yerini alan durum İLETİŞİMSİZLİK. Nasıl mı yani? Kadın karşımda anla...
02/12/2025

Son dönemlerde gelen vakalarda eşler arası kavganın yerini alan durum İLETİŞİMSİZLİK. Nasıl mı yani? Kadın karşımda anlatıyor: “Hocam biz sohbet etmeyiz. Benim elimde telefon, onun elinde kumanda… tüm gece öyle geçiririz.”
“Nasıl yani, halinizi hatırınızı sormaz mısınız?” derim.
“Yok hocam… Soframız bile sessizdir. Anca çocuklarla iletişimde olursak oluruz.”
Bu cümle aslında evliliğin sessizce çöktüğünün en net göstergesi… Artık bağırış çağırış yok, kırılma anları yok, büyük patlamalar yok… çünkü duygu yok. Yerini kocaman bir boşluk almış. Aynı evde iki yabancıya dönüşmüşler. Aynı sofraya oturuyorlar ama aynı hikâyenin kahramanı değiller. Aynı odada bulunuyorlar ama birbirlerinin dünyasına dokunmuyorlar.
Ve en tehlikelisi şu… Kimse farkına varmıyor iletişimin durduğu gün ilişkinin de durduğunu. Kavganın bitmesi bazen “sakinlik” değil, “kopuş” demek. İnsanlar genelde şunu sanıyor: Biz kavga etmiyoruz, o yüzden çocuğumuz etkilenmiyor.
Oysa çocuklar kavgadan olduğu kadar soğukluktan da etkilenir.
Çünkü:
-Duygusal bağı kiminle kuracağını bilemez.
-Anne ve babanın birbirine temas etmediği, sohbet etmediği, gülmediği ortamlarda çocuk kendini “aracı” rolüne sokmaya başlar.
-Sürekli bir belirsizlik hissi yaşar. Ev sessiz olduğunda çocuğun zihni çok daha fazla senaryo üretir. “Bir şey kötü gidiyor ama adını koyamıyorum” hissi çocuk için yetişkinden çok daha ağırdır.
-Suçluluk geliştirebilir. “Acaba biz konuşunca mutlu oluyorlar, biz susunca küsüyorlar” düşüncesi çocuklarda çok sık görülür.
-Duygu düzenlemesi bozulur. Çocuk, modeli olmayan bir yerde duygularıyla ne yapacağını da bilemez. Evde yüz ifadeleri donuktur, ses tonları düzleşmiştir, mimik azalmıştır… çocuk bu donukluğun içine doğar.
-Güven duygusu zedelenir. Anne-baba arasındaki iletişim yoksa çocuk kendisini “ailenin ortasında ama dışarıda” hisseder.
-Ayrılık kaygısı artabilir. Çünkü çocuk bilir; Birlikte duruyorlar ama artık birlikte değiller.
Ve işte o an şunu yeniden görüyorum:
Bir evlilik tartışarak bitmiyor.
Bir evlilik konuşmayı bırakarak bitiyor.
Ama asıl yarayı hep çocuk alıyor…
Sessiz bir evde en çok çocuğun iç sesi yoruluyor.

Bazı kardeşler aynı yaşta olabilir… hatta ikiz bile olabilirler ama duygusal olarak aynı anda “hazır” olmayabilirler. Bu...
01/12/2025

Bazı kardeşler aynı yaşta olabilir… hatta ikiz bile olabilirler ama duygusal olarak aynı anda “hazır” olmayabilirler. Bu vakada okuduğunuz iki çocuk da üç yaşında. Biri okula coşkuyla el sallayarak giriyor… Diğeri ise annesine sarılıp ağlıyor, ayrılmak istemiyor. Ve işin en önemli kısmı şu: Bu, birinin güçlü birinin zayıf olması değil; iki ayrı duygusal ritim olmasıdır.
Çocuğun okula hazır olması sadece yaşla ölçülmez. Ayrılabilme, güven hissi, öğretmenle bağ kurabilme, yeni ortama uyum sağlayabilme… Bunların hepsi duygusal olgunluğun parçalarıdır.
Bazı çocuklar bunu hızlı geliştirir. Bazıları ise adım adım, ağır ağır ilerler.
Çocuğu asla zorlayarak hızlı olgunlaştırmaya çalışmayın. Ağlama, tutunma, sınıfa girmemek bir “problem” değil; bir “hazır olmayış sinyali”dir.
Ayrılık sürecini küçük pratiklerle güçlendirin:
-Evde kısa ayrılma oyunları
-“Ben geliyorum, sen burada bekle” çalışmaları
-Kapıda KISA vedalar
-Gün içinde mini ayrılık pratikleri
Sabah rutini, çanta hazırlama, okulla ilgili konuşmalar, öğretmenin fotoğrafı…
Hepsi çocuğun zihninde bir güven çerçevesi oluşturur.
Okula giden kardeşle kıyaslamayın. En büyük zarar kıyaslamadır. “Bak kardeşin gidiyor sen niye gitmiyorsun?” cümlesi çocuğu sadece daha çok geri çeker.
Öğretmenle güven köprüsü kurması çok önemlidir. Çocuk anneden ayrılırken öğretmenin kucağına veya eline geçebilmesi, süreci çok rahatlatır.
Gerekirse okul ilk gün 30 dakika, sonra 1 saat, sonra yarım gün… Çocuğun temposuna göre kademe kademe artırılabilir.
Ve son olarak çocuklar “okul olgunluğu”nu 36 ayda yakalar, bazıları 40. ayda.
İkiz olmak, aynı anda hazır olmak demek değildir. Biri koşarak kapıdan girerken, diğeri anneye sarılıyorsa bu bir eksiklik değil, bir ihtiyaçtır. Her çocuk kendi hızında büyür.
Görevimiz onları acele ettirmek değil; onlara eşlik etmektir.

Bazı çocuklar konuşmaya erken başlar… kelimeler ardı ardına gelir, aile gururlanır, “Bizimki çok zeki!” diye sevinir. Am...
29/11/2025

Bazı çocuklar konuşmaya erken başlar… kelimeler ardı ardına gelir, aile gururlanır, “Bizimki çok zeki!” diye sevinir. Ama sonra bir şey olur, sessizlik başlar.
Bugün anlattığım bu vakadaki çocuk da 1 yaşında bıcır bıcır konuşuyordu. Taklit ediyordu, iletişime açıktı, ismiyle seslenince koşarak dönüyordu. Ama 30. aya geldiğinde kelimeler durdu, göz teması azaldı, ismine tepki zayıfladı. Aile kaygıyla geldi çünkü çocuk artık sadece ekrana dönüyordu.
Ekran, 0–3 yaş döneminde çocuğun beynini gerçek iletişimden uzaklaştırır. Hızlı görüntü, parlak renkler, hareketli sahneler… çocuğun beynine “dış dünya gereksiz, burası daha kolay” mesajını veriyor. Bu yüzden çocuk konuşmayı durdurabiliyor, takliti kaybedebiliyor, ortak dikkat zayıflayabiliyor. Bu durum geri dönüşü olmayan bir tablo değil. Ekranı bıraktığınızda, çocuğu oyunla doyurduğunuzda, göz teması kurduğunuzda, birlikte hareket ettiğinizde, sesinizi ritimle verdiğinizde… beyin yeniden canlanmaya başlıyor. Çünkü sorun çocuğun kapasitesinde değil; maruz kaldığı uyaranda.
Ekranın “oyuncak” değil “uyaran kesici” olduğunu unutmayın.. Ve her annenin, her babanın bilmesi gereken bir gerçek var: Çocuklar sessizleşmez, çocuklar susturulur. Ve susturan şey çoğu zaman niyet değil; ekrandır.
Doğru müdahale, doğru oyun ve doğru etkileşimle bu çocuklar yeniden açılır. Yeter ki ekran kapatılsın, iletişim yeniden başlasın.

Evde bir ebeveyn “hayır”, diğeri “evet” dediğinde…Aslında sorun çocukta değil; çocuğun kafasında oluşan karışıklıkta baş...
27/11/2025

Evde bir ebeveyn “hayır”, diğeri “evet” dediğinde…
Aslında sorun çocukta değil; çocuğun kafasında oluşan karışıklıkta başlıyor. Bir çocuk için en zor şey belirsizliktir.
Anne bir şey söylüyor, Baba tam tersini söylüyor, Çocuk hangisine uyacağını bilemiyor.
Ve ne oluyor?
Sınırı test ediyor…
Birinin sözüne uymuyor…
Kriz çıkartıyor…
Anneye meydan okuyor…
Babayı kullanmaya başlıyor…
Bunların hiçbiri “yaramazlık” değil.
Çocuğun iki farklı yönetim arasında sıkışması.
Bir çocuk evde kim karar veriyor anlayamazsa, gün boyu sınır test eder. Çünkü çocuk dünyasında sınır = güven demektir.
Tutarsızlık = kaos demektir.
Bu yüzden:
✔ Anne “hayır” dediyse baba desteklemeli.
✔ Baba sınır koyduysa anne arkasında durmalı.
✔ Karar ne olacaksa çocuğun önünde tartışılmamalı.
✔ Evde iki ayrı ses değil, tek ortak dil olmalı.
Çocuk en çok anne-babanın aynı yerde durduğu evlerde sakinleşir. Tutarsızlık ortadan kalktığında, davranış problemi de büyük oranda ortadan kalkar.
Kısacası…
Sorun çocuk değil, iki ayrı komut sistemidir.
Anne-baba aynı dili konuştuğunda çocuk kendiliğinden toparlanır.

Öğreten, yol gösteren…Bir bakışıyla dünyanı genişleten, sana yeni bir perspektif kazandıran…En küçük sıkıntıda “acaba o ...
24/11/2025

Öğreten, yol gösteren…
Bir bakışıyla dünyanı genişleten, sana yeni bir perspektif kazandıran…
En küçük sıkıntıda “acaba o ne düşünürdü?” diye merak ettiğin kişi…
Ben sağlık fakültesi mezunuyum.
O dönem herkes formasyon alma telaşındaydı.
Ben ise “Ben öğretmen değilim ki, neden formasyon alayım?” diye düşünüyordum.
Cahillikmiş…
İnsanın henüz kim olacağını bilmediği zamanların cahilliği.
Yıllar geçti…
Öğreten oldum.
Yol gösteren oldum.
Ve anladım ki öğretmenlik sadece sınıfta ders anlatmak değil; bazen bir çocuğun dünyasına girip orada bir ışık yakmak, bazen ailesine umut olmak, bazen de kimsenin göremediğini görüp ona el uzatmaktır.
Seanslara girip çıkarken, her çaba birikti içimde.
Bir çocuğun yüzündeki küçük bir değişim bile bazen tüm yorgunluğu alıp götürdü.
Ve bir gün o cümleyi duydum:
“Her şey sizin sayenizde…”
Bir çocukta tanı vardı, zorluk vardı, mücadele vardı.
Ama senin emeğinle, sabrınla, öğretmenliğinle birlikte o tanı eridi, kayboldu.
Çünkü ortada kocaman bir çaba, kocaman bir öğretme aşkı vardı.
Bugün buradaysam…
Bu mesleğin beni ben yapan tarafı, bir çocuğun kalbine dokunabilmiş olmaktır.
Unvanım ne olursa olsun;
ben bir öğretenim.
Ve tüm bu yolculuk için kendime, çocuklara ve bana “hocam” diyen herkese minnet doluyum.
Öğretmenler Günüm kutlu olsun…
Ve bu yola gönül koymuş herkesin ❤️

Bu postta verdiğim örnekler her ailede birebir olacak diye bir şey yok. Kimisi pijamada zorlanır, kimisi kahvaltıda, kim...
21/11/2025

Bu postta verdiğim örnekler her ailede birebir olacak diye bir şey yok. Kimisi pijamada zorlanır, kimisi kahvaltıda, kimisi tuvalet kapatmada… Yani konu örneklerde değil.
Benim anlatmaya çalıştığım şey başka bir şey:
Bazen farkında olmadan çocuğa gereğinden fazla kural yüklüyoruz. Ve o kuralı neden istediğimizi bile açıklamadan yapmasını bekliyoruz. Çocuk bu kuralları anlamlandıramayınca da bize “davranış problemi” gibi geliyor.
Halbuki çoğu zaman davranış problemi değil;
çocuğun kapasitesini aşan beklentiler.
Çocuk,
– Hem düzenli olsun,
– Hem dökmeden yesin,
– Hem zamanında kalksın,
– Hem sakin otursun,
– Hem tuvalet kapağını kapatsın,
– Hem pijamasını giysin…
gibi küçük küçük yüzlerce kuralın altında kalınca doğal olarak sinirleniyor, direniyor, yavaşlıyor.
Bu “karşı gelme” değil; yük altında zorlanma.
Çocukların çoğu yaramaz değil.
Çocukların çoğu istediklerimizi yapamayacak kadar küçük.
Bazen çözüm, yeni bir kural koymak değil,
var olan kuralları sadeleştirmektir.
Çocuk rahatlayınca davranış da rahatlar.

Bunu yaşayan aile sayısı inanın ki sandığınızdan çok daha fazla ve bu durum çocuğun “inat etmesi” değil, çoğu zaman kork...
18/11/2025

Bunu yaşayan aile sayısı inanın ki sandığınızdan çok daha fazla ve bu durum çocuğun “inat etmesi” değil, çoğu zaman korku yaşamasıyla ilgilidir.
Çünkü çocuk için kaka, sadece bir atık değil…
Vücudundan çıkan bir parça.
Onu bırakmak, kontrolü kaybetmek gibi gelir.
Klozet ise çocuk gözüyle bakınca:
Çok büyük,
Altı boş,
Kaygan,
Geniş bir alan.
Bu yüzden “Düşeceğim!” diye korkabilir.
Yani mesele tuvalet eğitimi değil, alanın güvenli gelmemesi.
Peki ne yapacağız?
Çocuk korkuyorsa onu korkunun içine itmeyeceğiz; alanı daraltarak güveni artıracağız.
Nasıl?
👉 Kakasını bezine yapıyorsa, sorun değil.
Ama mutlaka tuvaletin içinde olsun.
Önemli olan nasıl yaptığı değil, nerede bıraktığıdır.
👉 Bir süre sonra bezi lazımlığa taşıyoruz.
Alan hala dar, hala güvenli.
👉 Sonraki adım lazımlığı duşakabine almak.
Bu kapalı alan, çocuk için daha güven vericidir.
👉 En son lazımlığı oturaklı klozetin üstüne taşıyoruz.
Artık yere düşme korkusu yok, yüzey dar ve kontrollü.

Bu süreç bazen 1 hafta sürer, bazen 1 ay.
Ama her aşamada çocuk “Burası güvenli” mesajını aldıkça adım adım ilerler.

Kısacası;
Çocuk kaka yapmıyorsa, cezaya, zorlamaya, baskıya değil, güvenle , adım adım alışmaya ihtiyacı vardır.

Bazı ailelerde sıkça duyduğumuz bir cümle vardır: “Amcası da geç konuştu, halası da geç konuştu… o yüzden normal.”Aslınd...
16/11/2025

Bazı ailelerde sıkça duyduğumuz bir cümle vardır: “Amcası da geç konuştu, halası da geç konuştu… o yüzden normal.”
Aslında durum tam tersidir. Evet, genetik faktörler gelişimi etkiler. Hatta bilimsel olarak gelişimsel gecikmelerde %60 oranında genetik etki olduğu bilinir.
Bu ne demek?
-Eğer ailede geç konuşma, geç yürüme, geç öğrenme gibi durumlar varsa Ali için beklemek değil, daha erken harekete geçmek gerekir.
Çünkü konuşma gecikmesi sadece “zamanı gelmedi” demek değildir. Öncesinde bakma, işaret etme, ortak dikkat kurma, taklit etme gibi birçok basamak vardır. Bu basamaklarda zorlanma varsa, konuşma da otomatik olarak gecikir.
Aile büyükleri çoğu zaman iyi niyetle “Geçer” der…
Ama erken destek, bir çocuğun gelişim yolculuğunda en güçlü anahtardır.
Geç kalmak yerine, doğru değerlendirme ve doğru yönlendirme ile çocuklar çok daha hızlı yol alır.
Kısacası;
“Ailede var, normaldir” değil, “Ailede var, o yüzden daha dikkatli olalım” demek gerekir.
Erken fark etmek, erken müdahale etmek = Gelişimi hızlandırmak.

Address

İstasyon Caddesi, Hallaç Hüseyin Sokak. Tatsu Pasajı, NO:4/57 Cevizlik Mahallesi Bakırköy
Istanbul
34142

Website

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Bakirköy ÇOCUK Gelişim Merkezi posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Share

Share on Facebook Share on Twitter Share on LinkedIn
Share on Pinterest Share on Reddit Share via Email
Share on WhatsApp Share on Instagram Share on Telegram