Bakirköy ÇOCUK Gelişim Merkezi

Bakirköy ÇOCUK Gelişim Merkezi Contact information, map and directions, contact form, opening hours, services, ratings, photos, videos and announcements from Bakirköy ÇOCUK Gelişim Merkezi, Child Development, Bakırkoy.

Bir çocuk birden bire öfke nöbetleri geçirmeye, eşyalara zarar vermeye, sizi itmeye başladıysa, bu “şımarıklık”, “yarama...
26/07/2025

Bir çocuk birden bire öfke nöbetleri geçirmeye, eşyalara zarar vermeye, sizi itmeye başladıysa, bu “şımarıklık”, “yaramazlık” vs değil, bir mesaj olabilir.
Bazen gelişimi hızla ilerleyen çocuklar, bir noktadan sonra çevresel olarak karşılanamayan ihtiyaçları nedeniyle duygusal tıkanma yaşayabilir.
Ve o tıkanma, size bağırarak, ağlayarak, sizi zorlayarak gelir. Annenin kendi ruhsal yükü, Babanın uzaklaşması, Ev içi çatışmalar, Sosyal çevreden izole bir hayat
Hepsi bir çocuğun davranışına yansır. Çünkü çocuklar yaşadıklarını dışa vururlar. Kelimeleri yoksa hareketleri vardır.
Arya 4 yaşında ve aslında sadece büyüyor. Ama bu büyüme yolculuğunda artık evin duvarları yetmiyor. Anne de tükendi, baba zaten yok gibi… Ve bu ortamda çocuk davranışla konuşuyor.
Çocuk gelişimini doğru okumak, çocuğun ihtiyacını duymak ve en önemlisi kendi ruh halimizi fark etmek zorundayız.
Çünkü en yakınındaki kişi olarak çocuk size benzer, sizin aynanız olur…

Bu sözler aslında sadece bir annenin değil, birçok annenin sesi. Sessizce içine atan, anlatamayan, anlatınca da yargılan...
24/07/2025

Bu sözler aslında sadece bir annenin değil, birçok annenin sesi. Sessizce içine atan, anlatamayan, anlatınca da yargılanan binlerce kadının ortak yarası bu.
Ne zaman bir anne “zorlanıyorum” dese, cevabı hazır:
– Ama sağlıklı bir çocuğun var.
– Başkalarının hiç çocuğu yok, senin var.
– Çok şükret, her şey sende var.
Peki sormazlar mı hiç?
Bir annenin çocuğu olması onun üzülmesine, yorulmasına, zorlanmasına engel mi? Şükretmek, dert anlatmaya engel mi? Neden bir kadın anne olunca tüm duygularını bastırmak zorundaymış gibi davranılıyor?
Toplum olarak anneliği kutsuyoruz ama annenin kendisini görmüyoruz. Onun da bir kalbi, duyguları, korkuları, endişeleri olduğunu unutuyoruz. Anne olmuş diye “her şeye katlanması gerekir” sanıyoruz.
Bazı anneler evladını kaybetmiş oluyor. Acıları çok derin. Ama bu, bir başka çocukla yaşadığı zorluğu anlatmasına engel değil. Çünkü her çocuk ayrı bir hikâye, ayrı bir sınav. Her annenin yaşadığı farklı. Dışarıdan bakınca anlaşılmıyor ama içinde fırtınalar kopuyor.

Artık anneleri dinlemeyi öğrenmemiz gerekiyor. Sadece “annelik kutsaldır” deyip geçmek yetmez. Bu kutsal görevi yapan kadına gerçekten kıymet vermek gerekir. Onun yanında olmak, onu yargılamadan dinlemek gerekir.
Bir anne susuyorsa, bu güçlü olduğu için değil, yargılanmaktan korktuğu içindir.
Bir anne konuşmuyorsa, bu hiçbir şey hissetmediği için değil, anlaşılmadığı içindir.
Lütfen bir annenin sesini kısmayın. Onu dinleyin. Destek olun. Çünkü bir annenin yalnız bırakılması, sadece kadını değil, o evdeki çocuğu da etkiler. Ve hiçbir çocuk, annesinin çaresizliğini yaşamak zorunda kalmamalı.

Neden bu çocuklar hep anneye bağırır?? Çünkü anne güvenli limandır. Çocuk bilir ki, ne yaparsa yapsın annesi onu bırakma...
21/07/2025

Neden bu çocuklar hep anneye bağırır?? Çünkü anne güvenli limandır. Çocuk bilir ki, ne yaparsa yapsın annesi onu bırakmaz. Bağırsa da, kötü söz söylese de… Anne orada durur. Kalır. Sarılır. Ama baba… Baba biraz daha “serttir”, “kızar”, “ceza verir” belki. O yüzden çocuk o duvarı geçemez. O yüzden öfkesini “babasına saklar”, ama anneyi hedef alır.
Tıpkı şöyle düşünün;Bir arkadaşınıza gün içinde çok kızdınız diyelim ama içinde tuttunuz. Eve geldiniz, eşinize ya da annenize patladınız. Çünkü o sizi anlar değil mi? İşte çocuk da aynısını yapıyor. Ama fark şu: siz patladıktan sonra toparlarsınız. Özür dilersiniz. Duygunuzu tanırsınız. Çocuk ise henüz bunu bilmiyor.
Ya bana bağırmaya hep alışırsa???
İşte burası ince çizgi. Çünkü çocuklar, sınır görmedikleri yerde “demek ki bu böyle yürür” diye düşünür.
Annesi kızmadıkça, daha çok bağırır.
“Annem sesini çıkarmıyor, o zaman böyle devam edeyim” der. Bazen de şöyle olur: Anne kendini tutar, tutar, tutar… Sonra bir gün çat! Patlar. Çocuk da şaşırır: “Ne oldu şimdi, annem böyle değildi?” Çünkü sınır bir anda gelirse, çocuk sarsılır.
Bağıran bir çocuğa sen de bağırma. Ama sessiz de kalma.
“Şu an bana bu şekilde konuşmanı istemiyorum.” demek hem net hem yumuşaktır.
Duygusunu yakala. “Galiba okulda canın çok sıkılmış, şimdi onu bana döküyorsun.” Hem anlamış oluyorsun hem de fark ettiriyorsun…
Sınır koymaktan korkma!
Sınır = ceza değil.
Sınır = güven.
Sınır = çocuk için ‘benim yerim burası’ hissi.
Ve lütfen kendine yüklenme. Bu çocuk seni en çok sevdiği için sana böyle davranıyor olabilir.
Ama sevmek her şey değil. Saygı da öğrenilmeli. Sen öğretmezsen, kimse öğretmez.
Bazı günler annelik çok ağır gelir. Hele hele her şeye “hadi sabır, hadi anlayış” demek yorucudur.
Ama unutma, her sabır bir öğretidir.
Bugün bağıran çocuğun, yarın “anne seninle gurur duyuyorum” diyen bir yetişkin olabilir.
Yeter ki sen, hem sevgiyle hem de sağlam durarak onun rehberi ol.
Çünkü sen onun limanısın, ama aynı zamanda pusulası da…

Çocuk yemeğe dokunarak sıcak–soğuk, yumuşak–sert gibi dokuları ayırt eder. Bu farkındalık sayesinde neyin güvenli, neyin...
17/07/2025

Çocuk yemeğe dokunarak sıcak–soğuk, yumuşak–sert gibi dokuları ayırt eder. Bu farkındalık sayesinde neyin güvenli, neyin riskli olduğunu öğrenir. Ama tabletle yemek yiyen bir çocuk, yemeğe genelde dokunmaz. Mama kaşığını ağzına otomatik götürürken yemeğin yapısını hiç tanımaz.Koklamak iştahın açılmasında çok önemli bir adımdır. Ancak tabletle yedirilen çocuk, dikkatini ekrana verdiği için koklama refleksini bile baskılar. Oysa koklamak hem damak tadını geliştirir hem seçiciliği azaltır.Yemeklerin rengi, şekli, sunumu… Hepsi iştah uyandırıcıdır. Ama çocuk ekranla meşgulken tabağına bakmaz bile. Bu da yiyeceği ayırt etme ve tanıma becerisini köreltir.Ekran karşısında yemek yiyen çocuklar, ne yediğini çoğu zaman fark etmez. Dikkatini ekrana verdiği için ağzındaki tadı ayırt edemez. Bu da yemeği sadece “ağza giren bir şey” gibi algılamasına neden olur.Tablet eşliğinde yemek yiyen çocuk genelde hızlı ve farkında olmadan yutar. Bu da çiğneme kaslarının gelişmemesine, yutma refleksinin körelmesine neden olur. İleride sert gıdalara, yeni dokulara karşı hassasiyet geliştirebilir.
Tablet eşliğinde yemek, çocuğun beyninde şu mesajı kodlar:
“Yemek yemek sıkıcı bir şey. Ancak ekranla birlikte yapılırsa katlanılır.”
Oysa yemek;
Tatmin duygusu, doyma sinyallerini tanıma, haz alma,kendini düzenleme gibi birçok alanla bağlantılıdır.
Ayşe 3 yaşında. Annesi onu yemek yemeye ikna edemediği için sürekli çizgi film açarak yemek yediriyor. Ayşe’nin tabağında ne olduğunu bilmiyor çünkü gözü ekranda. Her lokma “ağzını aç” komutuyla zorla veriliyor.
-Bir süre sonra Ayşe ekransız sofraya oturmak istemiyor.
-Yediği yemeklerin tadını bilmediği için seçici davranıyor.
-Ekran açık değilse iştahı kapanıyor.
-Annesi ise “yemek yemiyor” diye daha da endişeleniyor.
Oysa sorun iştahta değil, odakta.
Çocuklar yemek yerken sadece karınlarını değil, hayatla olan bağlarını da beslerler.
Tablet açarak bu anı geçiştirmek, onların hem duyusal gelişimini hem de duygusal doyumunu baltalar.
Onlar ekrana değil, sizinle kurdukları göz temasına, sohbetinize ve yemeğin kokusuna ihtiyaç duyar.

İçimi dökmek istiyorum.Evet, şu an tek istediğim bu.Seansa giriyorum. Yanımda bir çocuk… içerde annesi ama annenin yanın...
16/07/2025

İçimi dökmek istiyorum.
Evet, şu an tek istediğim bu.
Seansa giriyorum. Yanımda bir çocuk… içerde annesi ama annenin yanında bir çocuk daha oluyor. (Kardeş)… çünkü nereye bıraksın… Bu çocuk kimi zaman sessizce oturuyor, kimi zaman ofisin içinde dolaşıyor.
Ama bazen —ki işte o “bazen” beni yıpratıyor— kontrol tamamen kayboluyor. Bugün, bir çocuğun kalem izleri koltuğuma kazınmış.
Mavi değil, mor değil… resmen içime işledi.
O an sadece kumaş değildi zarar gören; emeğimdi, düzenimdi, kendime kurduğum o küçük güvenli alanımdı. Çünkü ben bunu hep yaşıyorum. Başka bir gün sadece birkaç dakikalık bir görüşme sırasında çocuğun eline verilen simit, tüm ofisi susam bahçesine çeviriyor. Yerdeki halının aralarına kaçanlar mı dersin, koltuk kenarına yapışanlar mı…
O ortamı da ben hazırlıyorum. O düzeni, o huzuru da ben yaratıyorum ki çocuk odaya girdiğinde bir yerlerden başlamaya değer hissetsin. Seansına daha 1 saat varken erkenden gelen ailenin çocuğu içeri giriyor…
Her şeye dokunmak istiyor. Koşuyor, çekmeceleri açıyor, sandalyeyi döndürüyor, sonra yere düşüyor. Ben o sırada başka bir çocukla duygularını anlamaya, kendini keşfetmeye, güven inşa etmeye çalışıyorum. Ve sonra annesi içeri girip “kusura bakmayın, çok erken geldik ” diyor. Ben biliyorum…
Gerçekten biliyorum, bir annenin yükünü,yalnızlığını, çaresizliğini.Ben yargılamak değil, sadece fark ettirmek istiyorum. Çünkü bu alan hepimize ait.Çünkü o koltuk, o oda, o sakinlik, sadece size değil… başka bir anneye, başka bir çocuğa da iyi geliyor.Bugün o koltuk çizildi. Yarın bir oyuncak kırılıyor. Öbür gün bir çocuk ağlayarak girmek istemiyor odaya çünkü bekleme alanında ki diğer çocuğun bağırması onu korkutmuş oluyor.Ben kimsenin çocuğuna “yaramaz” demem.Ama şunu demeye hakkım var:
Lütfen, gelmeden önce düşünelim.Bu alan sadece sizin değil. O sırada içeride çalışan biri var.Biri konuşuyor, biri ağlıyor, biri anlatıyor.Ve ben orada sadece “uzman” değilim. Dinleyenim.Tanığım.Rehberim.
Ama bazen temizlikçiyim, tamirciyim, sabır sınavında yarışan bir insanım.
Empati istiyorum.
Anlayış istiyorum.Hep birlikte bu alanı koruyalım istiyorum.
Çünkü bu hepimizin alanı.Ve ben ofisimde çocuk kahkahaları istiyorum ve biraz da sınır.

El bebek gül bebek büyümüş bir çocuk… bugüne kadar her istediği yapılmış. Seansta tüm oyuncakları alıp fırlatıyor, hatta...
13/07/2025

El bebek gül bebek büyümüş bir çocuk… bugüne kadar her istediği yapılmış. Seansta tüm oyuncakları alıp fırlatıyor, hatta kimisini camdan atmaya çalışıyor. Hayır dedikçe kendisi yerden yere vurup ağlama krizleri… derkeeennnnnn terapi esnasında kapı birden açılıyor. Anne içeri dalıyor. “Hocam dayanamadım alıp sakinleştirsem, sonra getirsem olur mu?”
Şok geçiriyorum. “Siz kucağınıza alırsanız bu çocuk bir daha buraya girmeyecek” diyorum. Ve tam 40 dk ağlamanın devam etmesi ile beraber çocuk odaya girmiyor..
Bakın sevgili aileler;
O kapıdan içeri girdiğiniz her an, çocuğunuzun iç dünyasına şu mesajı veriyorsunuz:
“Sen bu duyguyla baş edemezsin. Merak etme, ben seni hemen kurtarırım.”
Ve işte tam da bu yüzden, çocuğunuz büyüdükçe;
— Hayır cevabına tahammül edemiyor,
— Beklemeyi öğrenemiyor,
— Engellenmeye karşı öfke patlamaları yaşıyor,
— Duygusal dayanıklılığı gelişemiyor.
Çünkü siz onun yerine tüm krizleri çözüyor, tüm zorlukları sünger gibi emiyorsunuz.
Fakat unuttuğunuz şey şu:
Her kucak, her anlık sakinleştirme, çocuğunuzun içsel gücünü biraz daha zayıflatıyor.
Oysa bizim derdimiz, çocukların ağlamasını durdurmak değil.
Onların duygusunu taşımayı öğrenmelerine yardım etmek.
O gün kapıdan içeri dalıp “dayanamadım” diyen anneye söylediklerim aslında hepiniz için:
“Eğer şimdi kucağınıza alırsanız, bu çocuk bir daha bu odaya girmeyecek.”
Çünkü çocuklar kriz anlarında kimin gücüne yaslandıklarını çok iyi bilirler.
Ve bir kere “seni kurtarırım” dediğinizde, o alan artık sizin değil, çocuğun kontrolüne geçer.
Şunu unutmayın:
Ağlamak kötü bir şey değildir.
Sakinleşmeyi öğrenmek, bir beceridir.
Duygularla kalabilmek, gelişimin temelidir.

Çocuğunuzu kurtarmayın.
Yanında olun.
Ama onun yerine savaşmayın.
Çünkü kendi duygusunu yönetebilen bir çocuk, hayatı yönetebilir.

Bugünlerde nereye baksak “oyun terapisi” kelimesiyle karşılaşıyoruz. Duygusal zorluk yaşayan çocuk, oyun terapisine. Dav...
12/07/2025

Bugünlerde nereye baksak “oyun terapisi” kelimesiyle karşılaşıyoruz. Duygusal zorluk yaşayan çocuk, oyun terapisine. Davranış problemi gösteren çocuk, oyun terapisine. Sosyal uyumda zorlanan çocuk, yine oyun terapisine. Peki ya dil gelişimi 18 ay geride olan bir çocuk? Cevap ne yazık ki yine: oyun terapisi…
Durup bir düşünelim:
Dil gelişimi yaşına göre ciddi şekilde geri olan, işlevsel iletişim kuramayan bir çocuğun asıl ihtiyacı nedir? Tabii ki gelişimsel düzeye uygun özel eğitim desteği. Ama biz ne yapıyoruz? Oyun terapisi… Çünkü kulağa hoş geliyor, sempatik duruyor ve çoğu zaman ne yaptığı tam olarak bilinmiyor.
Şurası net olmalı:
-Oyun terapisi, bir çocuğun gecikmiş dil gelişimini doğrudan tedavi etmez.
-Oyun terapisi, özel eğitimin yerini tutmaz.
-Dil gelişimi ciddi düzeyde geri olan çocuklar için oyun terapisi ancak destekleyici rol oynayabilir, asla ana müdahale değildir.
Yanlış Yönlendirme = Zaman Kaybı
Bir çocuğun gelişimsel gecikmesinde ilk birkaç yıl çok kritiktir. “Biraz daha oynasın, terapi alsın, bakalım” denilerek aylarca beklenen her süreç, o çocuğun potansiyelini biraz daha azaltır. Aileye gerçek ve doğru bilgi verilmediğinde, çocuk erken müdahale şansını kaybeder. İşte en büyük problem burada başlıyor. Ebeveynin tek umudu kurumdan gelen yönlendirmeyse, ve o yönlendirme yıllardır aynı kalıpta “oyun terapisi alsın” şeklindeyse, bu sadece profesyonel tembelliktir.
Dil gecikmesi varsa:
-Gelişimsel değerlendirme yapılmalı
-Gecikmenin düzeyi belirlenmeli
-Özel eğitim ve/veya dil konuşma terapisi başlatılmalı
-Ebeveyn bilinçlendirilmeli
Oyun terapisi, duygusal problemleri hedefler. Bağlanma sorunları, travmalar, içe kapanıklık, oyun becerisi eksikliği gibi konularda oldukça etkilidir. Ama bir çocuk kelime çıkaramıyorsa, isimleri karıştırıyorsa, cümle kuramıyorsa, siz bu çocuğa oyuncaklarla duygu yansıtması yaparak dili geliştiremezsiniz.Bu bilimsel değildir.
Bu yazıyı okuyan her uzmana ve kuruma bir çağrım var:
“Her çocuğa aynı paketi sunmaktan vazgeçin. Her başvurana ‘oyun terapisi’ reçetesi yazmak kolay olabilir ama asıl uzmanlık, çocuğa neyin gerçekten iyi geleceğini tespit edebilmekte yatar.” Lütfen çocuklara ihtiyaç duydukları destekleri sunalım…

Bedenim nerede başlıyor, nerede bitiyor? Bu koltuk bana uygun mu? Oyuncak mı yoksa oturmalık mı?Çocuklar bu soruların ce...
10/07/2025

Bedenim nerede başlıyor, nerede bitiyor? Bu koltuk bana uygun mu? Oyuncak mı yoksa oturmalık mı?
Çocuklar bu soruların cevabını deneye yanıla öğrenir.
Görsel-uzamsal algı dediğimiz beceri; çocuğun hem nesneleri hem de kendi bedenini mekânda tanıma, konumlandırma ve ilişkilendirme sürecidir.
Bu süreçte çocuk bazen küçük bir oyuncağa oturmaya çalışır, bazen büyük bir boşluğa sığamayacağını fark edemez. Ama her başarısız deneme, aslında beynin bir “öğrenme” anıdır. Onlara alan tanıyın. Denemelerine izin verin. Çünkü bu küçük görünen davranışlar, ileride yazı yazmaktan spor yapmaya, oyun kurmaktan el-göz koordinasyonuna kadar pek çok becerinin temelini oluşturur.
Her çocuk, dünyayı önce bedeniyle keşfeder. Onları bu keşifte yargılamadan, gülmeden, sabırla izleyin. Çünkü bu “sığamadığı sandalyeler” büyümenin en kıymetli duraklarıdır.

Bakırköy Hareket ve Oyun Merkezi gün sonu…İnanılmaz yorulduğumuz,inanılmaz mutlu olduğumuz, inanılmaz yoğunlukta geçen b...
07/07/2025

Bakırköy Hareket ve Oyun Merkezi gün sonu…
İnanılmaz yorulduğumuz,inanılmaz mutlu olduğumuz, inanılmaz yoğunlukta geçen bir gün oldu. Burdan olmazsa olmazım Hena’ma, benden çok koşturan terapistim Rabia Hoca’ya, ‘çocukları sal artık’ dememe rağmen ‘hayır buraya parkur yapmaya gelmediler mi sonuçta’ diyerek 4 saat boyunca bıkmadan usanmadan parkur hazırlayıp çocukları çalıştıran Ertuğrul Hoca’ma kocaman teşekkürlerimi iletmek istiyorum…
İnsanın ekibi sağlam olunca, başaramayacağı hiçbir şey yokmuşcasına güçlü hissediyor kendisini.
Bugün tekrar iyiki dedim…. İyi ki girişmişim bu işe.. yapacağımız çok şey var, alacağımız çok yol var….
Yalnız bırakmayan ailelerimize çok teşekkür ederiz… iyiki varsınız…
14 Temmuz Pazartesi derslerimize başlıyoruz!
Kayıtlar perşembe itibari ile alınmaya başlayacaktır…
(Mesaj çok geldiği için yazıyorum; kredi kartı geçmektedir.)

Her çocuğun bir hikâyesi var…Ve bu hikâyenin kahramanı sadece çocuk değil;onu anlamaya çalışan, bazen ne yapacağını bile...
05/07/2025

Her çocuğun bir hikâyesi var…
Ve bu hikâyenin kahramanı sadece çocuk değil;
onu anlamaya çalışan, bazen ne yapacağını bilemeyen, çoğu zaman yetersizlik hissiyle mücadele eden ebeveynler, öğretmenler, bakımverenler… Biz burada, “sadece büyütmek” ile “gerçekten gelişimine eşlik etmek” arasındaki farkı konuşuyoruz.
Geleneksel doğrularla modern çocuklukların çatışmasını…
Sevgiyle kurulan sınırları… ve çoğu zaman görünmeyen ama çocuğun iç dünyasını şekillendiren duygusal süreçleri…
Çünkü çocuk gelişimi sadece bilgi değil, farkındalık meselesi. Sadece “doğru bildiklerimizle” değil, çocuğun ihtiyacıyla yol almayı öğrenmeliyiz.
Bu postlar; bir durup düşünmek, yeniden görmek, yeniden duymak için…

Bazen gözümüzün önünde büyüyen çocuğu tanıyamıyoruz…Her istediği yapılan bir evde büyüyünce “sorunsuz” sanılıyor ama oku...
03/07/2025

Bazen gözümüzün önünde büyüyen çocuğu tanıyamıyoruz…
Her istediği yapılan bir evde büyüyünce “sorunsuz” sanılıyor ama okulda kurallarla karşılaşınca sorunlar baş gösteriyor.
Ve biz anneler, çoğu zaman “öğretmen onu sevmiyor”, “taktı” gibi savunmalara sarılıyoruz.
Ama bir yerde tıkanıyoruz…
Dürtüsellik;
-Hayır cevabına tahammül edememek,
-Sıra bekleyememek,
-Aklına geleni hemen söylemek,
-Kural gelince öfkelenmek,
-Öfkesini bağırarak, atarak, vurarak göstermek…
Çocuğunuzda bunlar varsa “büyüyünce geçer” diye beklemek çözüm değil.
Çünkü büyüdükçe sadece sorun büyür…
Bu paylaşımda anlatılan anne gibi, belki de siz de yıllardır çocuğunuzla göz göze yaşadığınız bir savaştasınız.
Ama artık beklemek yerine harekete geçme zamanı. İlk adım bir çocuk ve ergen psikiyatristine başvurmak.
Tanıya göre;
✔️ Ergoterapi
✔️ Özel eğitim
✔️ Davranış düzenleyici çalışmalar
✔️ Gerekirse ilaç desteği gibi yollar değerlendirilebilir.
Ve unutmayın…Siz yalnız değilsiniz.
Bu yaz dönemi bir fırsat olabilir. En azından okul başlamadan önce bir adım atın.
Çünkü her çocuk sosyal ortamda kabulü hak eder.

Babam Amerika’da büyümüş, Amerika’da okumuş, beş vakit namazında bir adam. Annem açık olan bir ailenin tek tesettürlüsü,...
01/07/2025

Babam Amerika’da büyümüş, Amerika’da okumuş, beş vakit namazında bir adam. Annem açık olan bir ailenin tek tesettürlüsü, kalbiyle yaşar inancını. Ben ise o iki dünyanın tam ortasında, kendi yolumu çizmeye çalışan bir kadınım.
Bir gün dekolteyle dolaştım, başka bir gün türbelerde Kur’an okudum. Paskalya bayramında yumurta boyayıp güldüm, Kurban Bayramı’nda kurbanımı kestim. Hayatın zıtlıklarına rağmen kendi dengemi kurmaya çalıştım.
Ama bazıları dengeyi anlayamaz.
Senin seçimlerin onun kalıplarına sığmıyorsa seni ya “fazla modern” ya da “fazla muhafazakâr” diye kenara atar.
Daha da kötüsü; inançlıysan, dindarsan, hemen Atatürk düşmanı ilan edilirsin.
Sanki hem vatanını seven hem Allah’a inanan bir insan olamazmış gibi. Oysa bu çelişki değil, bir bütünlüktür.
Bir gün iş çıkışı annemle markete uğradık. Ben kısa etek, topuklu ayakkabılarımla öndeydim. Annem tabi başörtülü… Kadın bana gülümserken, annemi kasada ittirdi. Annem tepki verdiğinde “Kapalı değil misiniz, yobaz insanlar, uzak durun” dedi. Tabi benim elim armut toplamadı ama tepkimi burada belirtmem gereksiz olur…
Ve o an bir kez daha anladım: İnsanlar bazen görmedikleri yerden vurur.
Ben kapalı kadınların sokakta nasıl azarlandığını da gördüm, açık giyinen arkadaşlarımın nasıl tacize uğradığını da.
İkisi için de sesimi yükselttim. Çünkü adalet taraf tutmaz.
Aşırılıklar bize göre değil.
Ne dindar olduğu için linç edilmek ne açık giyindiği için etiketlenmek zorunda kimse.
Ve bugün geriye dönüp baktığımda şunu fark ediyorum:
Kendini “modern” olarak konumlayan bazı insanların, aslında saygıyı hiç öğrenmediklerini…
Kılık kıyafetle çağdaşlık tanımlayıp, inanca dair her şeyi küçümseyen bir bağnazlıkla yaşadıklarını görüyorum.
Oysa bağnazlık sadece kaskatı dindarda olmaz; tek bir yaşam biçimini “doğru” kabul eden her zihniyet aynıdır.
Ne yazık ki özgürlükten bahsederken en çok yargılayanlar, farklı olana en tahammülsüz olanlar oluyor.
Hepimiz bu ülkenin bir parçasıyız.
Ve inanın, birlikte yaşamanın hakkını vermeye çalışanlar var.
Onlardan biri de benim.

Address

Bakırkoy

Website

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Bakirköy ÇOCUK Gelişim Merkezi posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Share