Oysa Akademi

11/12/2025

Stajyer Roya Aliyeva’dan kaygı ile baş etme yolları;
📌Kaygı Nedir?
Kaygı,kişinin gelecekte karşılaşabileceğini düşündüğü olumsuz durumlara dair hissettiği endişe, huzursuzluk veya korkudur.
Bu duygu aslında hayatta kalmamız için gereklidir. Tehlike algısı olduğunda vücut kendini hazırlar: kalp atışları hızlanır, dikkat artar, kaslar gerilir.

Kaygının belirtileri:
- Hızlı kalp atışı, nefes darlığı
- Sürekli kötü bir şey olacak hissi
- Odaklanma güçlüğü
- Uyku problemleri
- Karamsar düşünceler

Kaygı Nasıl Azaltılır?
Kaygıyı tamamen yok etmek mümkün değil ama etkili yöntemlerle azaltmak ve yönetmek mümkündür.

1. Nefes Egzersizleri
- Derin nefes, sinir sistemini yatıştırır.

2.Kas Gevşetme
- Kaygı kasları kasar.
- Sırayla her kas grubunu 5 saniye sık, sonra bırak.
- Vücut rahatladıkça zihin de gevşer.

3.Olumsuz Düşünceleri Yakala
- “Ya kötü olursa?” düşüncesini fark et.
- Onun yerine “Ne olursa olsun başa çıkabilirim” gibi olumlu düşünceler yerleştir.

4.Farkındalık (Mindfulness)
- Anda kalmayı öğren.
- Geleceği düşünmek kaygıyı artırır, oysa bedenin hep şu andadır.

5.Rutin Oluştur
- Düzenli uyku
- Dengeli beslenme
- Egzersiz

Kaygıyla Nasıl Baş Ederiz?
Kaygıyı bastırmak değil, onunla sağlıklı başa çıkmak gerekir.

✔️ Kabul Et
- “Kaygı hissediyorum” diyebilmek önemli bir adımdır.
- Bastırmak yerine kabul etmek zihni rahatlatır.

✔️ Zihinsel Not Tut
- “Bu düşünce bana nasıl hissettiriyor?”
- “Gerçek mi yoksa varsayım mı?”
- Kaygılı düşünceleri kağıda dök, mesafe kazanırsın.

✔️ Destek Al
- Ailenle, arkadaşlarınla konuşmak
- Gerekirse psikolojik danışmanlık almak
→ Yalnız olmadığını bilmek duygusal yükü azaltır.

✔️ Duygularını İfade Et
- Yazı yazmak, resim yapmak, konuşmak, müzikle ilgilenmek

✔️ Kaygıyı Ertelemek
- Aşırı kaygı geldiğinde “Şu an değil, sonra düşüneceğim” demek bile işe yarar.

📍Unutma:
> “Kaygı bir düşman değil, bir sinyaldir. Dinlemeyi öğrenirsek zarar vermez, yol gösterir.

✅Sana not
Kaygı, hayatın doğal bir parçasıdır ve herkesin zaman zaman yaşadığı bir duygudur. Önemli olan, kaygının sizi kontrol etmesine izin vermemek ve onu yönetmeyi öğrenmektir.

04/12/2025

03/12/2025

30/11/2025

Stajyer Psikolog Gamze Pehlivan’ın değerlendirmesi:
Aşağıdaki içerik, literatürde yer alan bilgiler ve Gamze’nin eğitimi sürecinde yaptığı yorumlarla birleştirilerek hazırlanmış olup; seanslarda metafor kullanımının terapötik süreçteki önemini ele almaktadır.

Seanslarda metafor kullanımının dilin ve sözcüklerin yetersiz kaldığı durumlarda metaforlar, bireylerin iç dünyalarındaki duygu ve düşünceleri dış dünyaya aktarmada işlevsel bir araç olarak kullanılmaktadır. Freud ve Jung’dan bu yana psikolojik danışmada metaforik dilin terapötik açıdan değer taşıdığı kabul edilmekte; metaforların tehdit edici olmayan bir ortamda danışanın kendini ve sorunlarını keşfetmesine, böylece yeni çözüm yolları geliştirmesine katkı sağladığı belirtilmektedir.

Metaforun terapötik kullanımında danışanın bu aracı kabul etmeye hazır oluşu önem taşır. Psikolojik danışmanın metaforları sunarken sınanabilir ifadeler kullanması, ısrarcı olmaması ve özellikle yakın ilişki kurulmadan kullanılan metaforların reddedilme ihtimaline karşı danışana zaman tanıması önerilir. Tehdit edici ya da doğrudan yüzleştirici metaforların, danışanın güven duygusunu zedeleme riski taşıdığı için dikkatle ele alınması gerekmektedir.

Psikolojik danışma sürecinde hem danışman hem danışan tarafından üretilen metaforlar kullanılabilir. Metaforlar; ilişki kurmak, danışanın yaşantılarını ve duygularını simgeleştirmek, örtük varsayımları görünür kılmak, dirençle çalışmak ve yeni bir bakış açısı sunmak gibi terapötik amaçlara hizmet eder. Danışan açısından metafor kullanımı ise duygu ve düşünceleri ifade etmeyi kolaylaştırarak rahatlatıcı bir işlev görebilir.

Son olarak, psikolojik danışmanın kendi bilişsel gelişim düzeyi ve soyut düşünmeye yatkınlığı konusunda farkındalık sahibi olması önemlidir. Danışman ve danışanın bilişsel gelişim düzeylerinin birbirine yakın olması ise metafor kullanımında önemli bir avantaj sağlayabilmektedir.

24/11/2025

“Hiçbir kardeş aynı evde büyümez. Hiçbir kardeş aslında aynı anne babaya sahip değildir... Her çocuk, anne babanın farklı bir versiyonunu yaşar.” – Gabor Mate

Stajyer Rukiye Karaman’ın Gabor Mate’nin sözüne yorumu, anne ve babaların aynı kişiler olmasına rağmen aile içi deneyimlerin her çocuk için öznel olduğunu vurgular. Aynı evde büyüyen kardeşler bile, ebeveynlerinin farklı dönemlerine tanıklık eder.

İlk çocuk genellikle kaygı düzeyi yüksek, deneyimsiz ama daha dikkatli ebeveynler tarafından yetiştirilirken; sonraki çocuklar daha deneyimli, ancak bazen daha yorgun veya dikkatsiz ebeveynlerle büyür. Bununla beraber ebeveynlerin yaşları, ruh halleri, ekonomik durumları ve yaşam koşulları zamanla değiştiği için, her çocuk ebeveynlerinin farklı bir versiyonuyla karşılaşır.

Her çocuk anne ve babasıyla farklı türlerde bağlanma gerçekleştirir.Güvenli , kaygılı ya da kaçıngan bağlanma türleri bireylerin geçmiş yaşantılarını değerlendirirken neden aynı evde aynı ebeveynler tarafından büyütülen kardeşlerin farklı duygusal izler taşıdığını açıklamamıza yardımcı olur.

Kardeşler arasında gerçekleştirilen, aile içinde yapılan rol dağılımı da çocukların gelişimini etkiler. “Sen büyüksün, idare et” ya da “Sen küçüksün, büyüklerin işine karışma” gibi söylemler, çocukların kendilik algısını,duygusal ihtiyaçlarını ve ilişkilerdeki tutumlarını şekillendirir.

Sonuç olarak kardeşler aynı evde yaşasalar bile, her biri farklı koşullarda ve farklı duygusal deneyimlerle büyür. Bu nedenle her biri, aynı evin içinde yetişmiş farklı dünyalar gibidir.

24/11/2025

24 Kasım Öğretmenler Günü Kutlu Olsun!

15/11/2025

Stajyer Psikolog İrem Eryılmaz’ın Yalom’un sözüne yorumu; İnsan geçmişini geride bıraksa bile, yaşadıkları onun içinde yaşamaya devam eder. Çocuklukta, gençlikte ya da önceki ilişkilerde yaşanan her deneyim, kişinin kendine ve dünyaya bakışını şekillendirir. Bu yüzden bugün çevremizi nasıl algıladığımız, başkalarına nasıl tepki verdiğimiz, hatta kendimizi nasıl hissettiğimiz bile geçmişte oluşan bu “gözlük”ten etkilenir.Yalom bu ifadeyle geçmişin etkisini inkâr etmeden, onu fark etmemiz gerektiğini söyler. Çünkü geçmişi değiştiremeyiz, ama geçmişin bizi nasıl şekillendirdiğini fark edersek, artık dünyayı farklı bir gözle görmeyi seçebiliriz.

09/11/2025

Frankl’a göre insanın en temel ihtiyacı, yaşamına bir anlam katmaktır. Ancak hayatın anlamını dışarıda, bir başkasının cevabında ya da kaderin çizgisinde aramak yerine, kendi iç dünyasında aramak gerekir.

Anlam, insanın “neden?” ya da “bunun bir anlamı var mı?” gibi soruları kendine sormaya cesaret ettiği anda ortaya çıkar. Bu sorgulamalar bir kriz değil; farkındalığın, değişimin ve içsel gücün başlangıcıdır. Çünkü soru sormak, yaşama bilinçli bir şekilde dâhil olmaktır.

Kişi bu süreçte kendi değerlerini, sınırlarını ve yönünü yeniden keşfedebilir.
Ve bir insan artık “ben kimim, neden buradayım, bu yaşadığım bana ne anlatıyor?” demeye başladığında, kendi hayatının seyircisi olmaktan çıkar; kendi hikâyesinin yazarı olmaya başlar.

Her yeni farkındalık, anlamın sessizce filizlendiği bir adım olabilir.

29/10/2025

Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun!