NAET Türkiye

NAET Türkiye Epigenetik der ki; DNA sadece bir senaryodur ve yönetmen de sizsiniz. İsterseniz filmin sonunu de? Bu epigenetik kurallarına uygundur.

NAET, alerji tedavisinde 30 yılı aşkın bir süredir uygulanmakta olan, sonuçları laboratuvar testleriyle gösterilerek etkinliği ispatlanmış bir terapi yöntemidir. Bu yöntemde hastaya hiçbir ilaç verilmez, genlerle hücreler arasındaki bilgi transferine etki edilerek hücre tarafından enformasyonun işlenişi değiştirilir. Tedavi sonunda alerjilerinizden kalıcı olarak kurtulursunuz. Tedaviden önceki yüksek immünglobulin değerlerinin teknik olarak 'sıfır' kabul edilen değerlere düşüşü de şikayetlerinizin ortadan kalkmasını açıklar. NAET tedavisine başlarken ölçülen IgE ve IgG değerleri terapiler bittiğinde tekrar ölçülür ve tedavinin gerçekleştiği teyit edilir. Terapiler bilginin işlendiği, başka bir deyişle alerjilerin kayıtlı olduğu otonom sinir sistemi üzerinden yapılır. Otonom sinir sistemi; beyin, beyin sapı, omurilik, omurilikten çıkan sinirler ve barsaklar boyunca ilerleyen bir sinir ağından oluşur. Bu sinir sistemi istemsiz vücut fonksiyonlarını idare eder ve alerjik tepkilerden de bu sinir sistemi sorumludur. Tedavilerde hasta alerjik olunan madde ile temasta iken omurilikten çıkan sinirlerin uyarılması, hücrenin alerjiye yol açan bilgi işleme kalıbının ortadan kalkmasına yol açar. Böylece tek bir seansta dahi bir alerjik belirtinin ortadan kalması mümkündür.

Sorularınıza cevaplar:Geniz Eti ve Sinüzit Sorununda Akupunktur Tedavisinin Yeri Var mı?Geniz eti; burnun arkasında, boğ...
27/06/2024

Sorularınıza cevaplar:

Geniz Eti ve Sinüzit Sorununda Akupunktur Tedavisinin Yeri Var mı?

Geniz eti; burnun arkasında, boğaz ile arasındaki geçiş bölgesinde, mukozanın hemen altında yer alan lenfatik dokunun büyümesi ile oluşan bir durumdur.
Bu lenfoid dokunun büyümesine adenoid hipertrofi adı da verilir. Adenoidler aslında bir çeşit bademciktir (tonsil). Hepimizin bildiği bademciklerin yanı sıra dil kökünde ve genizde de bademcik ile aynı yapıda ancak daha küçük lenfoid doku bulunur ve bunların da adı 'tonsil'dir.
Bu lenf bezlerindeki lenfatik dokunun görevi bizi solunum yolu ile vücudumuza girecek her türlü yabancı etkenden korumaktır. Bu bezler lenfosit adı verilen görevi mikroplarla savaşmak olan beyaz kan hücreleri üretiminde rol oynar.
Vücudun sık sık mikrobik bulaşmaya maruz kalması, alerjiler ve bağışıklığın zayıfladığı durumlarda bu bezler büyür ve hatta iltihaplanabilir.

Genizdeki, normalde mukozanın altında bulunan ve hiç de belirgin olmayan tonsiller iltihaplanıp şiştiğinde burun solunumunu engelleyebilir, orta kulağın havalanmasını sağlayan östaki kanalının çıkışını tıkayarak orta kulak enfeksiyonlarına neden olabilir ve aynı şekilde sinüslerin akıntılarının boşalmasını engelleyerek sinüzit tablosunun ağırlaşmasına neden olabilir.
Geniz eti gece uyurken horlama ve apneye neden olabilir ve bu da uyku kalitesini bozarak çocuk gelişimini olumsuz etkiler.
Uyku kalitesinde bozulma yetişkinlerde de zihinsel ve bedensel yorgunluk vb sonuçlara yol açar.

Sinüzit ise yüz kemiklerinin içindeki odacıkların iltihaplanması demektir ve baş ağrılarının en çok görülen sebebi olmalarının yanı sıra beyin sağlığı için de risk yaratan bir hastalıktır. Acilen tedavi edilmesi gerekir.

Gerek geniz eti gerekse ortakulak iltihabı/sinüzit tedavisinde akupunktur tedavisi faydalı olabilir. Ama biyoaktif noktaların uyarılmasının yaratacağı enerji dengelenmesinden önce yapılması gereken tedaviler vardır. Bunlar kısa sürede iyileşme sağlar:

1- Sinüslerin ozonlanması
Bu işlem kulaktan ozon-oksijen karışımı verilerek uygulanır ve hem orta kulak iltihabını hem sinüziti iyileştirir. 5 dakikalık bir işlemdir ve üç-dört seans yeterlidir.

2- Geniz etlerinin ozonlanması
Bu işlem burundan UYGUN DOZDA ozonid soluma yöntemi ile (OZON DEĞİL) uygulanır. 20-30 dakikalık bir tedavidir ve üç-dört seans yeterlidir.

3- Bağışıklığı güçlendirici tedaviler
Bu amaçla akupunktur tedavisi uygulanabilir, ozon aşısı adı verilen ozon tedavisi uygulanabilir, besin alerjileri varsa onlara yönelik önlemler alınabilir ya da NAET alerji tedavisi yapılabilir.

Ozon aşısının üç-dört kez tekrarlanması yeterli olabilir. Akupunktur ve NAET tedavileri ise birkaç hafta devam etmeyi gerektirir.

Yukarıda bahsedilen tedaviler çocuklar dahil herkese her yaşta uygulanabilir ve güvenli tedavilerdir, hiçbir sakıncaları, yan etkileri yoktur.

NAET ile gerçek alerji tedavisiNedir, nasıl yapılır?Öğrenmek için tıklayınız
24/01/2024

NAET ile gerçek alerji tedavisi
Nedir, nasıl yapılır?
Öğrenmek için tıklayınız

Herkese merhabaBugün sizlere detoks hakkında bilgi vermek istiyorum:Bu sözcüğü "Zehirleri Atmak" diye çevirebiliriz Türk...
27/02/2021

Herkese merhaba
Bugün sizlere detoks hakkında bilgi vermek istiyorum:
Bu sözcüğü "Zehirleri Atmak" diye çevirebiliriz Türkçemize. Ama artık günlük konuşma dilimize çoktan girmiş olduğu için ben yine de detoks kelimesini kullanmaya devam edeceğim.
Tabii aranızda "ne zehiri? ben hiç zehirlenmedim ki" diyenler olabilir. Ben de diyeceğim ki, bu dünyada yaşayan bitkiler dahil bütün canlılar her gün hiç durmadan zehirleniyoruz.
Biz yine de insana dönelim. Anlatayım nedir bu zehirler:
Ağır metaller (Cıva, Aluminyum, Kurşun, Kadmiyum, Demir, Bakır, Kalay...) Bunların arasında vücuda gerekli olanlar da var ama biz onları bir bitkinin organik yapısı içinde almamışsak ve/veya yüksek miktarlarda almışsak vücutta birikerek zehir etkisi yapar. Kalsiyum bile böylece zarar verebilir.
Kimyasallar (Temizlik ve hijyen malzemeleri, kozmetikler, yapay parfümler, yapay aromalar, gıda boyaları, tarımda kullanılan ve suni gübre dediğimiz fosfatlı bileşikler ve benzerleri, böcek öldürücüler, yabani ot öldürücüler, evimizdeki boya ve cila malzemeleri, yapıştırıcılar vb, insan ve hayvan sağlığında kullanılan antibiyotikler, genel anestezikler, ağrı kesiciler ve diğer ilaçlar... örnekler saymakla bitmez)
Parazitler.. Teknik olarak toksin sayılmamakla beraber gerçek bir detoks onlardan kurtulmadan olmaz. Böbrek taşları, safra taşları, damarları tıkayan plaklar.. detoks bunlardan kurtulmayı da içerir. Üst ve alt solunum yollarındaki, sinüsler ve kulaklardaki, idrar ve üreme yollarındaki iltihaplar, kronik kabızlık ve barsak florası bozuklukları.. Bunların bazısı detoks beslenmesi sırasında kendiliğinden düzelirken bazısı için doğrudan nedene yönelik önlemler gerekebilir. Tabii bu bağlamda mantar, bakteri hatta virüs enfeksiyonlarını da sayabiliriz ama iyi bir detoks yaptığımızda bağışıklık sistemimiz güçleneceğinden artık onlar bize sorun oluşturamayacaktır.
Bünyemizde zehir etkisi yapan maddeler vücudumuza yiyecek içeceklerle, soluduğumuz hava ile, giydiğimiz çamaşırlarla yani temas yoluyla her gün girmekte. Bunlardan nasıl kurtulacağımızı duymak istiyorsunuz biliyorum, ama o bilgileri aslında baktığınız her yerde bulabilirsiniz, bu bilgilere çoğunuz zaten sahip de olabilirsiniz. Ben size asıl, neden detoks yapmamız gerektiğini anlatayım. Amacım herkesin toksinlerinden kurtulmak istemesini sağlamak.
Daha doğmadan toksinlerle tanıştığımızı biliyor muydunuz?
Annenin kanı ile beslenen cenin bu kanda her ne varsa o maddelerle ister istemez tanışır. Hatta, annenin vücuduna hamilelik sırasında değil, çok önceden girmiş olan zehirler bile tespit edilmiştir plasentada. Örneğin Kadmiyum. Plasentanın bu ağır metali anne kanından süzme ve depolama potansiyeli diğer ağır metallerle karşılaştırınca oldukça yüksek bulundu. Benim Kadmiyum'la temasım olmuş olamaz demeyin. Büyük şehirlerde özellikle sanayi bölgelerinde yaşadıysanız, sigara içtiyseniz veya sigara içilen yerde yeterince bulunduysanız bebeğinizi zehirleyebilecek kadar Kadmiyum bulunabilir kanınızda. Dağ başında bile yaşıyorsanız bu mümkün. Eğer civarda maden işletmesi varsa maden atıkları çevredeki akarsuları ağır metallerle zehirleyip böylece yediğiniz bitkiler ve et-süt vb hayvansal ürünlerle size ulaşmış olabilir.
1 sigarada 1-2 mg Kadmiyum olduğunu biliyor muydunuz? Bunun %30'u kana karışabiliyor. Normal şartlarda vücudun bu Kadmiyumu tamamen atabilmesi maalesef mümkün değil. Yarısını bile ancak 30 yılda atıyor. Kadmiyum vücutta özellikle karaciğer, pankreas ve böbrekte birikiyor ama bütün hücrelerimizde bulunabiliyor. 5 yıl önce Çukurova üniversitesinde yapılmış bir araştırma sigara içmeyenlerin kanının 1 mililitresinde 5 nanogram Kadmiyum bulunduğunu gösterdi. Bu değer sigara içenlerde 9. Vücudumuzda ortalama 4-5 litre kan bulunduğunu düşünürsek kanımızın ne kadar kadmiyumla dolu olduğunu hesaplamak zor olmayacaktır. Ve Kadmiyum kanımızdaki ağır metallerden sadece biri...
Peki vücudumuzda ne kadar Kadmiyum olmalı diye sorarsanız, söyleyeyim: 0. Evet, sıfır. Kadmiyumun vücudumuzda hiç bulunmaması gerekiyor. Cıva ve Kurşun, Kalay da öyle.
Kadmiyumun bana ne zararı olabilir derseniz, size nette biraz araştırma yapmanızı öneririm. Yoksa bu yazı uzar gider. Ama şu kadarını söyleyeyim, vücutta bulunmaması gereken maddeler bunları depolamak zorunda kalan hücreleri hastalandıracaktır ve onların hastalanması da organ hastalıklarına yol açacaktır. Mesela Pankreas ve Karaciğer Çinko'yu kullanarak pek çok biyokimyasal reaksiyon gerçekleştirir, sağlıklı bir metabolizma için gerekli çeşitli maddeler üretirler. Bu hücreler Kadmiyum depolamaya başladıklarında, özellikle de Çinko alımı düşmüşse bu hayati reaksiyonlarda yapısal olarak ona çok benzeyen Kadmiyum kullanmaya başlarlar. Bunun sonuçlarını ise metabolik hastalıklar olarak, kronik dejeneratif hastalıklar olarak hatta belki kanser olarak görüyor olabiliriz. 20 yıl kadar önce yapılan bir araştırmada, ABD'de en çok pankreas kanseri görülen bölgede bütün pirinç tarlalarının ve deniz yaşamının kadmiyum ile aşırı zehirlendiği bulunmuştu. Sebebinin de eyaletin kuzeyindeki madenlerin çevreye attığı kadmiyum dolu atıklar olduğu anlaşıldı. Bu tabii pankreas kanserinin tek sebebinin Kadmiyum olduğu anlamına gelmez ama önemli bir bulgudur. Bu konudaki araştırma sonuçları gittikçe netleşiyor aslında. Ülkemizde de çeşitli çalışmalar yapılıyor. Ankara gibi aslında sanayileşmemiş bir şehirde yakın zamanda yapılan plasenta incelemeleri başta Kurşun ve Kadmiyum olmak üzere ağır metallerin plasentada biriktiğini gösterdi mesela. Çalışmadaki gebelerin yaşı ne kadar ileri ise plasenta kadmiyum düzeyi de o kadar yüksekti. Yani o gebelik sırasındaki değil, yıllardan beri o kadınların kanında birikmekte olan miktarlardan bahsediyoruz. Çok eski tarihli araştırmalardan beri biliyoruz ki plasentada biriken ağır metaller plasenta fonksiyonlarını etkiliyorlar ve plasenta kordon kanına ağır metal geçişini engelleyemiyor. İşte böyle zehirleniyoruz ana karnında. Ve bu yeni değil. İnsanlık bakır/kalay kaplardan yemek yemeye, kurşunla sırlanan toprak kaplardan, kurşun borulardan su içmeye başladığından beri devam ediyor bu zehirlenme. Kuşaklar boyunca sürdü, sürüyor.
Yediğimiz içtiğimiz her şeyle, soluduğumuz hava ile sürekli olarak zehirleniyoruz. Detoks hücrelerimizden bu zehirleri söküp atmak için tek çaremiz.
Belki siz şimdi içinizden diyorsunuz ki "Ben turp gibiyim, hiçbir hastalığım yok, olursa düşünürüm". Ben de diyorum ki; o hastalık ortaya çıktığında işin daha zor olabilir.
Detoks yaparak hangi hastalıkları önleyebilirsiniz, bilmek ister miydiniz? İşte size birkaç örnek:
Tip-II Diyabet
İnsülin direnci ve Tip II Diyabet aynı hastalığın farklı evreleri olup aslında bu bir karaciğer hastalığıdır. Karaciğerin yağlanması ve toksinlerle dolması yüzünden karaciğer hücreleri şekeri depolayamamaya başlar, böylece hastalık belirtileri ortaya çıkar. İnme, körlük, böbrek yetmezliği, kalp-damar hastalığı ve nöropatiler diyabetin kronik komplikasyonları olarak yaşam kalitesini ileri derecede bozarlar ve hayati tehlike yaratırlar. Detoks beslenmesi Tip-II diyabeti önler.
Haşimoto Tiroiditi
Tiroid bezinin lenfosit dediğimiz beyaz kan hücreleri tarafından istila edilmesiyle karakterize, ilerleyici bir kronik hastalıktır. Otoimmün olduğu yani bağışıklık sisteminin nedensiz yere tiroid dokusunu harap etmesi yüzünden olduğu söylenir ancak bu kanıtlanmamıştır. Belki bir gün tiroid dokusundaki virüsleri bize gösteren bir mikroskop bulunacak ve bağışıklık sistemimizin neden oraya saldırdığını öğreneceğiz, kimbilir? Şimdilik az sayıda araştırma sonucu bu soru cümlesini kurmamızı sağlıyor, o kadar. Hastalık yüzünden tiroid dokusu yeterli hormon üretememeye başlar ve hormon yetersizliğine bağlı belirtiler görülür. Detoks beslenmesi bazı vakalarda hastalığın seyrini durdurabilmekte, hatta geri çevirebilmektedir. Bilim adamları stres, toksik birikim, barsak florası bozuklukları ve yetersiz ya da aşırı beslenme gibi faktörlerle hastalık arasında bağlantı tespit ettiler. Bol vitamin, mineral ve doymamış yağ asitlerinden zengin (omega-3 özellikle önemli), yeterli miktarda lif ve sadece yeterli miktarda protein içeren bir antienflamatuar beslenme ile hastalığın kontrol altına alınabileceğini gösteren çalışmalar mevcut.
Omuz tutulması/Donuk omuz
Karaciğerin safra yollarındaki ve safra kesesindeki taşlar, büyüdükçe pek çok şikayete neden olabilirler. Bunlardan biri de omuz ağrısı ve omuz tutulmasıdır. Bazen sırt ağrısına da yol açarlar. Sırtta kürek kemikleri civarındaki ağrıların çoğu da böyledir ve detoks beslenmesi ile karaciğerin safra yollarındaki taşlar küçülüp kolayca barsağa döküleceğinden, ağrılar zamanla ortadan kalkar. Detoks beslenmesi safra kesesini de çok rahatlatır.
Detoks beslenmesi ile savuşturabileceğiniz diğer hastalıklar arasında alerjiler, aftlar, ani sıcak basmaları, gece terlemeleri, yüksek tansiyon, migren ve kronik baş ağrıları, huzursuz bacak sendromu, kronik yorgunluk sendromu, Lyme hastalığı, obezite, karaciğer yağlanması, böbrek taşları, safra taşları, kalp çarpıntıları, sedef ve ekzema gibi deri hastalıkları, miyomlar ve nedeni bilinmeyen adet düzensizlikleri, meme ve yumurtalık kistleri, sarı nokta hastalığı, katarakt ve glokom gibi göz hastalıkları, osteoporoz, mide kanseri, kolon kanseri ve diğer kanserler, lösemi, anksiyete, uykusuzluk, hatta Alzheimer hastalığını bile sayabiliriz. Listenin bu kadarla kalmadığını da söyleyeyim.
Gelelim detoksa...
Detoksta amaç, hem zehirlenmeyi durdurmak, hem de birikmiş zehirleri hücrelerden söküp atmaktır.
İyi bir detoks için yapmamız gerekenleri sıralarsak, ilk sırayı bol su içmek alır.
Bir insanın günlük su gereksinimi yediğine-içtiğine göre, kilosuna göre, mevsimine göre değişmekle beraber, en az 2 litredir. Yani 10 bardak. Ama siz 90 kilo iseniz 10 bardak su size yetmeyecektir, sizin 18-20 bardak su içmeniz gerekir. Eğer detoksa niyetli iseniz daha da fazla içmeniz iyi olur hatta. .ve sonra bütün yapmamız gereken *sadece* bitkisel gıdalar tüketmek
Bitkilerin her biri bize tanrının eczanesinden bir armağandır. Onların içeriğindeki vitaminler, mineraller, fito-enzimler toksinlerden kurtulmak için vücudumuzun ihtiyaç duyduğu yegane malzemelerdir. Bu nedenle karnımızı sadece bitkisel besinlerle doyurmaya yönelmeli, bunu yaparken sebze ve meyvelerin en tazesine, en temizine ulaşmaya çalışmalıyız. Hazır meyve ve sebze sularından ziyade taze taze kendi sıktığımız meyve-sebze sularını tüketmeliyiz. Kimyasal hiçbir madde kullanmadan üretim yapan çiftçiler var, onların ürünlerine yönelmek zehirlenmeyi azaltacaktır.
5-6 yıl önce, İsveçte bir organik marketler zinciri beş kişilik bir gönüllü aile ile bir çalışma yaptı. Üç hafta süre ile bu ailenin bütün gıda ihtiyaçlarını karşıladılar ve böylece anne-baba ve üç çocukları sadece organik beslenirken onların günlük idrarları İsveç Çevresel Araştırma Enstitüsü tarafından incelenerek idrarla atılan tarım kimyasalı miktarları ölçüldü. İlk hafta aile normal beslenirken alınan örneklerde 12 pestisidin (böcek öldürücü tarım kimyasalı) günlük değerleri araştırıldı. Aile organik beslenmeye geçtiğinde aynı testler devam etti ve birkaç gün içinde bu değerlerin hızla düştüğü görüldü. Bazı maddeler artık ölçülemeyecek kadar azalmıştı. Grafik burada, gönderinin görseli olarak da görüyorsunuz: https://images.fastcompany.net/image/upload/w_596,c_limit,q_auto:best,f_auto/fc/3045964-inline-i-1-organic-effect-food.jpg
Bu çalışmadan iki şey öğrendik: Demek ki her gün yediklerimizle ölçülebilir miktarlarda tarım kimyasalları da giriyor vücudumuza, ve organik beslenmeye başladıktan sonra bu değerler ölçülemez seviyelere düşüyor.
Şimdi diyebilirsiniz ki "Eh ben de organik beslenmeye geçeyim madem, hemen temizlenir vücudum" Keşke!... Ama öyle olmuyor, yine de detoksa ihtiyacınız var çünkü zehirlerin çoğunu, BÜYÜK ÇOĞUNLUĞUNU onlar daha vücudunuza girer girmez karaciğeriniz kandan süzdü ve hücrelerinde depoladı. Hatta belki o hücreler o kadar zehirlendi ki artık kanı süzme ve diğer işlevlerini yerine getiremeyecekler bile. Belki karaciğeriniz artık o hücrelerin işini görecek yeni hücreler üretti, eh bu yüzden de belki az ya da çok büyüdü karaciğeriniz. İdrarla atılan zehirler buzdağının sadece tepesidir. Asıl buzdağı karaciğerin içinde.
Size bir vakamı anlatayım:
15 yıl önce idi sanırım, bir hanım geldi ve liken hastası olduğunu, ozonterapinin fayda edip etmeyeceğini öğrenmek istedi. Liken konusunda bilgi vereyim kısaca: Deride kaşıntılı koyu esmer lekeler oluşturan bir hastalık ve tedavisi yok. Kaşıntıları bastırmak amacıyla kortizon enjeksiyonları veya kortizonlu kremler reçete edilir, o kadar. Oysa bu hastalık, daha pek çok deri hastalığı gibi karaciğerin toksinlerle dolması yüzünden ortaya çıkar ve titiz bir detoks beslenmesi ve karaciğer hücrelerini toksinlerden temizlemesi ile bilinen ozonterapi ile iyileşebilir. Gerçi bu tedavi rejimine uzun süre devam etmek gerekebilir.
Bana ellili yaşlarının başında gelen bu hanımın hayatının ilk yirmi yılı sıtma ile çetin bir mücadele verilen bir şehrimizde geçmişti. Öyle bir mücadele ki, sadece bataklıklar değil, meskûn mahallere bile uçaklarla havadan DDT sıkılarak insan, hayvan, kuş, arı, böcek.. bütün canlıların zehirlendiği büyük bir kıyım. Bu kıyımlar insanları ve büyük memelileri daha az etkiler çünkü karaciğerleri kapasitesi yettiğince kana karışan o zehirleri depolar, kanı temizler ve onlar yaşamaya devam ederler. Ama belki birkaç gün yattığı yerden kalkamayanlar olmuştur, ya da neden öldüğü anlaşılamayan bebeler.. Kim bilir. Hayatta kalanların hepsinin hayatı artık pamuk ipliğine bağlıdır gerçi. Bir antibiyotik tedavisi, bir gıda zehirlenmesi.. Bir narkoz... onların ömrünü hızla kısaltır. Narkoz maddelerinin hepsi ama az ama çok zehirdir karaciğere. Karaciğer kanı o maddelerden temizlemek uğruna canla-başla çalışır ve bazen bu onun hayatına malolur, o hastanın ölümü de "masada kaldı" tabir edilir. Benim hastamın da 19-20 yaşında iken bir ameliyat geçirmesi lazım gelmiş. O narkozdan sonra çok zor ayıldığını, uyandığında bütün vücudunu esmer kaşıntılı lekelerle kaplı bulduğunu anlattı. Nedeni hakkında hiçbir doktor bir şey söyleyememiş. Hastam geri kalan hayatı boyunca sadece bu dertle yaşamamış, ameliyattan kısa bir süre önce doğurduğu çocuğunda zeka geriliği olduğu ortaya çıkmış... Bütün bunların sebebi DDT idi aslında, ama o bilmiyordu... Ve o zehir hala vücudunda, karaciğer hücrelerinde duruyordu. DDT başta karaciğer olmak üzere yağ dokusunda depolanır ve o insan hayatı boyunca o zehirle yaşamak zorundadır ...eğer detoks yapmazsa.
Şunu bilin ki o annelerin çocukları da annelerinin kanındaki DDT ile zehirlendiler, torunları ve onların çocukları da.. Çünkü her çocuğun karaciğeri, daha yeni oluşurken başlar annenin kanını temizlemeye. O yüzden hamilelik iyi gelir kadınlara. Alerjileri geçer, ağrıları iyileşir, ciltleri parlar.. O yüzden çok çocuk doğuranlar az doğuranlara göre daha sağlıklıdır, daha uzun yaşar, ve onlarda kanser daha seyrek görülür. Hatta Alzheimer hastalığına bile daha az yakalanırlar çok doğuranlar. Yakın zamanda İngilterede yapılan bir araştırmada tespit edildi bu gerçek de.
Bugüne kadar kendisinde ya da ailesinde meme kanseri olan kime sordumsa, DDT kullanılan yıllarda anne-babalarının veya anneannelerinin bu maddeyi yoğun bir şekilde kullandığını öğrendim. Tahtakuruları için, sivrisineklerden korunmak için, bit-pire ile mücadele için, ağılları-ahırları parazitlerden temizlemek için, tarlalarda, bahçelerde.. ama hepsinin sonunda vücutlarına girdiğini, hatta gelecek kuşaklarını bile zehirlediklerini bilmeden..
Zehirlenmeyi durdurmak detoksun ilk adımıdır evet ama detoks bununla bitmiyor; toksinlerin sökülüp atılması, hücrelerin arınması gerekiyor. O yüzden bitkisel beslenmeye devam etmek gerçek bir detoks için şarttır. Söylediğim gibi, bitkilerin içerdiği maddeler hücrelere toksinlerini atmak için gereklidir ve hayvansal besinler ise kendilerinin zehir taşıdıkları bir yana; karaciğeri yorar, detoks yapmasına izin vermezler.
Bitkisel beslenmede öncelikle tercih etmeniz gereken yiyecekler neler mi:
Bütün sebzeler, bütün meyveler, kuru bakliyatlar (kurufasulye, börülce, mungo fasulyesi vb diğer fasulye çeşitleri, nohut, mercimekler), fındık-fıstık. Değişiklik olsun diye son yıllarda market raflarında gördüğümüz çeşitli tohumları da tüketebilirsiniz (Akdarı, Kinoa, Teff, vb)
Detoksun diğer koşulları daha önce de bahsettiğim gibi parazitlerden kurtulmak, erken yatmak, düzenli ve yeterli uyku, açık havada egzersiz, ...ve daha az stresli bir yaşam planı şeklinde sıralanabilir.
Detoks için ilave beslenme önerileri sormak isteyenler olacaktır; detaylara giremiyorum ne yazık ki, çünkü bireysel farklılıklar, alerjiler, hazımsızlıklar, safra taşı gibi çeşitli sağlık sorunları, vb çeşitli nedenlerden ötürü herkese uyan bir detoks reçetesi yoktur. Genel kuralları açıkladığımı sanıyorum ancak: Bol sebze-meyve ve protein ihtiyacı için de bakliyat-fındık/fıstık. Yine de vurgulamak istediğim birkaç nokta var: Sebzelerinizi çok pişirmeyin yoksa onlardan hiçbir fayda göremezsiniz. Ne kadar az pişirirseniz o kadar iyi. Buharda pişirmek en iyisidir. Çiğ beslenme diye de bir akım var, bunu uygulayanlar hiç yaşlanmıyorlar sanki; söylemiş olayım. Tabii patatesi, mantarı falan pişireceksiniz elbet.
Detoksun ileri aşamalarından da bahsedeyim, belki ilgilenenler olabilir: Arpa çimi suyu içmek, deniz yosunu yemek gibi.. Klorella, Spirulina... Bazı hastalarıma böyle ileri yöntemler önermem gerekebiliyor ama temel detoksta bu kadar ileri gitmek istemeyebilirsiniz, siz günde 3 öğün sebze meyve yiyin, o da yeter. Kişniş, zencefil, zerdeçal, kurkumin.. bunları da tüketirseniz iyi olur tabii.
Son olarak; detoks amacıyla çeşitli çaylar ve sebze suları içmek gibi kendinizce zaten bazı çabalar içinde bulunuyorsanız, bu sırada yapmamanız gerekenler şeklinde bir liste vereyim, belki yardımı dokunur:
Alkol almayın
Alkol hem karaciğerinize hem beyninize çok zararlıdır ve kan-beyin bariyerini bozduğu için kanınızdaki virüslerin beyninize geçmesine neden olur.
Yağlı beslenmeyin
Toksinlerle dolu bir karaciğeri daha da yoracak şeyler et-süt-yumurta-peynir gibi yağlı besinler ve yağın kendisidir. En yağsız et bile yağ doludur. Yağları sindirmekle uğraşan bir karaciğer asla detoks yapamaz.
Şekerli beslenmeyin
Şeker karaciğerin metabolize etmekte zorlandığı bir maddedir. Karaciğer tatlı meyve ve sebzeleri çok sever, onlar şifadır ama rafine şekerler değil. Bal ve pekmez de değil.
Tuzsuz beslenmeyin
Tuzlar (sadece sodyum klorür yani sofra tuzu değil, kaya tuzlarından bahsediyorum) beslenmemizde önemlidir ve tuzsuz beslenme dengelerimizi bozabilir. Yeterli tuz alın ve bu kaya tuzu olsun.
Un ve diğer tahıl ürünlerinin tüketimini olabildiğince azaltın
Tahıllar da temel besin ögeleri içeriyor olabilir ama bu ögeleri sebzelerden, meyvelerden ve tohumlardan da alabilirsiniz. Ve karnınızı doyurmak için birinci tercihiniz sebze-meyveler olduğunda daha çok detoks maddesi almış olursunuz.
Akşamları 9-10 gibi erken yatın
Detoksun çoğu biz uykuda iken gerçekleşir ve uykunun saat kaçta başladığı hayati önem taşır
Stresten uzak durun. Kendiniz de yaratmayın. Nedeni çok basit: Stres adrenalin salınmasına yol açar. Adrenalin ise detoksu DURDURUR. Gerekirse sinirleri yatıştıran çaylar için, çay-kahveden uzak durun.
Ne yaparsanız yapın üstesinden gelemediğiniz bir anksiyeteniz mi var? Hobilerinize zaman ayırın. Yogaya başlayın. Yogaya gidemiyorsanız evde Tibetin 5 Hareketi ile başlayın. Onu da mı yapamıyorsunuz? Her gün düzenli olarak 10 dakikalığına, yapmakta olduğunuz işi bırakın ve bir çiçeğin yaprağına ya da tavandaki bir noktaya odaklanarak düzenli nefesler alın. Bunu günde birkaç kez yapmaya çalışın. Zamanla beyin kendiliğinden sokacaktır sizi o sakin moda.
Detoksu ne kadar süre ile yapmak gerekir derseniz, cevabım şu olacak: Yapabildiğiniz kadar yapın. İyileşene kadar yapın sonra bırakın diyemiyorum çünkü o günden itibaren zehirler tekrardan başlayacaktır vücudunuzda birikmeye.
DDT ve benzerleri ile ilgili, zehirsizsofralar.org adresinde daha pek çok bilgi bulacaksınız. Bilimsel yayınları okumak isterseniz pubmed'de uçsuz-bucaksız bilgi bulunuyor. Yine de sorularınız varsa sorun cevaplayayım.

EMF (Elektro-Manyetik Field) alerjisi çok yaygın. Eğer sizin de elektromanyetik radyasyona alerjiniz varsa cep telefonla...
15/04/2017

EMF (Elektro-Manyetik Field) alerjisi çok yaygın. Eğer sizin de elektromanyetik radyasyona alerjiniz varsa cep telefonlarınız vücudunuza büyük zararlar verebilir. NAET ile bu alerjiyi de gidermek mümkündür.

We won’t leave the house without it. We panic when we can’t find it. We scurry to recharge it when the battery is low. We feel empty without it in our hands or nearby. We are constantly checking it. We are more attached to it than we realize. Our cell phones are becoming an extension... View Article

Kulaklarınız kaşınıyorsa sebebi besin alerjileri olabilir.
08/03/2017

Kulaklarınız kaşınıyorsa sebebi besin alerjileri olabilir.

01/02/2017

Yumurta alerjisi en sık görülen alerjilerden biridir. Belirtileri diğer gıda alerjilerinin belirtilerine benzemekle beraber en sık görülenler şöyle sıralanabilir:

Ekzema, kurdeşen ya da sadece kızarıklık ve kabarma şeklinde deri reaksiyonları
Mide ağrısı, bulantı, kusma veya ishal
Zor nefes alma veya hırıltılı solunum
Burun tıkanıklığı veya burun akıntısı, geniz akıntısı
Geniz akıntısına bağlı gece öksürüğü
Yumurta yedikten sonraki dakikalarda bir saate varabilen süreler boyunca kalp atışı hızlanması ve/veya uyku hali, halsizlik.

Anne karnında D vitamini eksikliği ile Otizm arasında ilişki bulundu!Anneler gebelik sırasında kan D vitamini düzeylerin...
13/01/2017

Anne karnında D vitamini eksikliği ile Otizm arasında ilişki bulundu!
Anneler gebelik sırasında kan D vitamini düzeylerinin 50 ng/ml altına düşmemesine özen göstermeli.

Title: Vitamin D Deficiency in Pregnancy Linked to Childhood Autism. Summary: According to the National Institute of Neurological Disorders and Stroke, 'Autism spectrum disorder (ASD) refers to a group of complex neurodevelopment disorders...

Address

Kadıköy, Caddebostan Mah. Bağdat Caddesi 256/2
Istanbul
34728

Telephone

+902164115200

Website

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when NAET Türkiye posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Share

Share on Facebook Share on Twitter Share on LinkedIn
Share on Pinterest Share on Reddit Share via Email
Share on WhatsApp Share on Instagram Share on Telegram