27/10/2025
BRAVO!
NİHAYET GERÇEK YAZILMIŞ:
(Prof. Dr. Şükrü Hatun'un t24'deki 26.10.2025 tarihli yazısı)
"D vitamini 50’den azsa gerçekten tehlikeli mi?"
Çocuk endokrinolojisindeki temel ilgi alanlarından birisi D vitamini olan, bundan 20 yıl önce bir grup arkadaşı ve o zamanki sağlık bakanı Dr. Recep Akdağ’ın desteği ile ülkemizde “D vitamini eksikliğinin önlenmesi programı” başlatılmasına katkıda bulunmuş (2005 yılından beri ülkemizdeki ile 1 yaşın altındaki bebeklere ücretsiz D vitamini veriliyor) bir hekim/bilim insanı olarak uzun zamandır D vitamini konusunda yazmıyordum. Bunda son yıllardaki hayatımda tip 1 diyabetli çocukların en önemli yeri tutmasının payı var. Öte yandan bir kulağım da hep D vitamininde olmaya devam etti ve mümkün olduğunca bu konudaki literatürü de takip etmeye çalıştım.
Ülkemizdeki D vitamini abartısının, her ailenin çocuklarında ısrarla D vitamini baktırma taleplerinin, yol kenarlarındaki D vitamini ilacı reklamlarının, “fonksiyonel tıpçılar” başta olmak üzere birçok hekimin D vitamini endişesi yarattığının farkındaydım ama Oksijen Gazetesi’nin Osman Müftüoğlu hocanın “ Kış kapıya dayandı, D vitamini ne durumda?” yazısını “ D vitamini 50’den azsa tehlikedesiniz” anonsu ile paylaştığını görmesem bir şey yazmaya niyetim yoktu. Aslında yazının kendisinde “50’nin altı tehlikeli” gibi bir söz yok, bunun yerine “50-100 ng/ml arası normal, ideali 70 civarı, 50’nin altı riskli, 20’nin altı çok tehlikeli” deniliyor. Bu yazıyı yazarken amacım bir polemik açmak, Osman abiyi (ona böyle hitap etmeyi severim ve Ankara Numune Hastanesi başhekimi iken mert davranışlarını Dr. Selim Ölçer’den dinlemişimdir) üzmek değil, bu tür yaklaşımların yaratabileceği endişelere karşı durmaktır.
D vitamininin ideal değeri 70 ng/ml mi?
Peşinen söylemek isterim ki ben şimdiye kadar güvenilir hiçbir makalede ya da bu konuya emek vermiş hiçbir bilim insanının konuşmasında D vitamini için 50 ng/ml’in altı riskli, 70 ideal gibi bir şey okumadım, duymadım. Tam tersine Amerikan Endokrin Birliği’nin 2024’te yayınladığı “Klinik Rehber”de açık bir şekilde “Destekleyici klinik çalışma kanıtlarının bulunmaması nedeniyle, belirli endikasyonlar olmadığı durumlarda rutin 25(OH)D testi yapılmasıı önerilmemektedir. Belirli sağlık yararları için optimal 25(OH)D düzeylerini belirlemek için daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir” denilmektedir.
Aynı yıl yayınlanan geniş kapsamlı bir uzlaşı derlemesinde ise D vitamininin optimal değerinin 20-30 ng/ml aralığında olduğu, genel nüfusu vitamin D eksikliği açısından taramanın çok pahalı olacağı ve pratik klinik faydalar sağlamayacağı vurgulanmaktadır. Çocukluk çağında ise en son 2016’da yayınlanan konsensus raporuna göre 12 ng/ml altı eksiklik, 12-20 ng/ml arası yetersizlik, 20-100 ng/ml arası ise normal aralık olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki ABD’deki Ulusal Sağlık ve Beslenme İnceleme Anketi (NHANES) gibi çok geniş kapsamlı çalışmalarda median 25-OHD düzeyi 27 ng/ml civarında bulunmaktadır. D vitamini eşik değeri ile ilgili tartışmalarda 25-OH düzeyini >20 ng üzerine çıkarmanın bir yararının olmadığı, çünkü 12-16 ng/ml arasında kemik sağlığı etkileri plato çizdiği, 25-OHD70 yaş 800 ünite ve gebelerde 600 ünite D vitamini ihtiyacı olduğu kabul edilmektedir ve 0-18 yaş çocuklar, 75 yaş üstü yetişkinler, hamile kadınlar ve yüksek riskli prediyabet hastaları için ampirik (bir değerlendirme yapmaya gerek duymadan) vitamin D verilmesi önerilmektedir.
D vitaminin iskelet dışı etkileri gerçek mi?
Normal D vitamini eşiğini bu şekilde 50 ng/ml üstüne çıkarmanın ve bunu sağlamak için insanlara yüksek dozda D vitamini almalarını önermenin gerisinde D vitamininin iskelet dışı etkilerinin (kanser, kardiyovasküler risk, solunum sistemi etkileri, otoimmün hastalıklar, diyabet ve mortalite üzerine etkiler) popülerize edilmesi yatmaktadır. Bu şekildeki etkilere “pleiotropik etki” denilmektedir ve bu terim bir ilacın özellikle geliştirildiği etki dışında gösterdiği etkileri tanımlamaktadır. Eğer D vitaminin iskelet dışı etkileri gerçek ve bunu sağlamak için daha yüksek D vitamini ihtiyacı varsa o zaman bu sorunların en çok klinik D vitamini eksikliğinin sık görüldüğü ülkelerde/bölgelerde/gruplarda görülmesi beklenir ki, böyle bir epidemiyolojik veri yoktur.
Hepimizin makale aramak için başvurduğu “Pubmed”, tıka basa D vitaminin bu etkileri ile doludur ve bunların hemen hepsi neden sonuç ilişkisi kritelerini karşılamayan, en komiği erken boşalma ile D vitamini eksikliği arasında ilişki olduğunu rapor eden korelasyon araştırmalarıdır. Neden sonuç ilişkisi kriterleri, tutarlılık (farklı çalışma tasarımlarında ve farklı zamanlarda aynı sonuçların farklı toplumlarda bulunması), zamansal birliktelik (karşılaşma hep sonuçtan önce olmalı), biyolojik değişim (doz bağımlı ilişki olmalı) ve biyolojik makuliyet (birlikteliği açıklayacak olası bir biyolojik yolak olmalı) olarak anlatılabilir.
Bu açıdan bakıldığında D vitaminin iskelet dışı etkileri ile ilgili güvenilir ve yeterli kanıt olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu çerçevedeki en önemli araştırma 25.871 genel olarak sağlıklı kadın ve erkekte yapılan randomize kontrollü VITamin D and OmegA-3 TriaL (VITAL) adlı randomize kontrollü çalışmadır. Bu çalışmada, genel olarak sağlıklı 25.871 kadın ve erkeğe 5,3 yıl boyunca günde 2000 IU kolekalsiferol takviyesi verilmiş, ancak kanser, kardiyovasküler hastalıklar, kemik yoğunluğu ve vücut kompozisyonu (alt kohortlarda) ve genel kohortta meydana gelen kırıklar gibi bir dizi sağlık sonucu üzerinde herhangi bir fayda görülmemiştir.
Öte yandan D vitamini kalsiyum ve kemik homeostazı için gereklidir ve D vitamini hormonu olan 1,25-dihidroksivitamin D [1,25-(OH)2D]'nin kesin etki şekli ve tam etki spektrumu bu hormonun reseptörünün çalışmaz hale getirildiği fare modellerinde ya da bu reseptörün genetik hata nedeniyle çalışmadığı insanlarda gösterilebilir. Bu konuda en zihin açısı çalışma “Vitamin D işlevleri ile ilgili olarak kalıtsal 1,25-Dihidroksivitamin D dirençli raşitizm hastalarından alınan dersler” ismi ile İsrail’den yayınlanmıştır. D vitamini işlevlerinin tamamen eksik olmasının beklendiği bu vakalarda iskelet sistemi ile sorunlar en şiddetli hali ile ortaya çıkarken, infeksiyon veya inflamatuar hastalık oranlarında artış olmamış, astma gelişmemiş, hiçbir hastada hipertansiyon veya ekokardiyografik patoloji görülmemiştir; bir başa deyişle bu vakalarda D vitamininin iskelet dışı etkileri ile ilgili klinik sorun olmadığı görülmüştür.
ABD’de günlük vitamin alımlarını belirleyen komite, D vitaminin kemik sağlığı ile ilgili etkileri dışında, uzun bir potansiyel sağlık sonuçları listesi (örneğin, kronik hastalıklara karşı direnç veya fonksiyonel önlemler) üzerinde herhangi bir etkisi olduğu sonucuna varmak için kanıtların yetersiz veya çok çelişkili olduğunu tespit etmiş, benzer şekilde, 2009 ile 2013 yılları arasında yayınlanan yaklaşık 250 çalışmanın verilerini inceleyen Sağlık Hizmetleri Araştırma ve Kalite Ajansı, vitamin D ile kemik sağlığı dışındaki sağlık sonuçları arasında kesin bir ilişki kurulamayacağı sonucuna varmıştır.
Sonuç yerine: D vitamini her derde deva değildir ve endişe yaratan anonslardan kaçınılmalıdır
D vitamini doğrudan güneş ışığı sentez edilen ve ihityacımızı karşılamak için besinlere ihtiyacımızın olmadığı bir vitamindir ve çoğu durumda sadece yüzümüzün güneşe maruz kalması ile yeterli D vitamini üretilmektedir. Bizi doğaya bu kadar güzel bir şekilde bağlayan bir vitaminin neredeyse bütün insanlarda riskli düzeyin altında olduğunu söyleyen görüşler veriye dayalı değildir. Öte yandan birçok dokumuzda D vitamini reseptörü olmasına karşın, D vitaminin kemikler dışındaki etkileri konusunda yeterli kanıt yoktur ve bu etkiler için daha yüksek eşik değerler belirlenmesi ya da daha fazla D vitamini alınmasınin önerilmesi bilimsel değildir.
Son olarak güvenilir haber ve yorumlara yer verilen bir gazetede “D vitamini 50’den azsa tehlikedesiniz” şeklinde anonslar yapmak abartılı olduğu kadar endişe körükleyicidir. D vitamini her derde deva olmadığı gibi düzenli olarak ölçülmesine de gerek yoktur. İnsan bedeni sanıldığından çok daha dayanıklıdır ve rakamları tedavi etmek doğru değildir.
Prof. Dr. Şükrü Hatun kimdir?
Prof. Dr. Şükrü Hatun, 1959 yılında Kütahya Domaniç'te doğdu. Tıp eğitimini 1983 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ankara, Türkiye'de tamamladı. Mezuniyet sonrası Adıyaman'da mecburi hizmetini yerine getirdi.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlık eğitimini Ankara Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesinde 1990'da, Çocuk Endokrinoloji Yan Dal Uzmanlık Eğitimini Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 1993'de tamamladı. 1994 yılında doçent, 1999 yılında profesör oldu.
1995-2016 yılları arasında Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı'nda çalıştı. Kocaeli Üniversitesi'nde Pediatrik Endokrinoloji programını kurdu. İki dönem anabilim dalı başkanlığı, 2012-2015 yılları arasında tıp fakültesi dekanlığı yaptı.
2015 yılında bir süre North Carolina Üniversitesi Çocuk Endokrinoloji Bölümü'nde ziyaretçi profesör olarak bulundu.
2016 yılından beri İstanbul'da Koç Üniversitesi'nde Çocuk Endokrinoloji ve Diyabet Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapıyor.
Şükrü Hatun ve ekibi 1996 yılından bu yana diyabetli çocukların tedavisi, eğitimi, hakları, toplumun bilinçlendirilmesi ve diyabetle barışık yaşamaya odaklanan "Arkadaşım Diyabet Programı"nı yürütüyor.
Dr. Hatun, https://www.arkadasimdiyabet.com/ web sitesini kurdu ve 1997'den beri "Arkadaşım Diyabet İznik Kampı"nı yürütüyor, 2018'den beri de "Arkadaşım Diyabet Aile Kampı"nı düzenleyen ekibe liderlik ediyor.
Ekibinin de katkılarıyla diyabetli çocuklar, aileleri ve diyabet ekipleri için çok sayıda kitap yazdı veya çevirdi.
Türkiye'de uzun süre "Pediatrik Diyabet Grubu"na liderlik eden Dr. Hatun, arkadaşları ile "Pediatrik Diyabet Ekip Üyeleri Eğitim Kursları"nı başlattı, "Ulusal Çocukluk Çağı Diyabet Programı"nı hazırladı ve az gelişmiş bölgeler için diyabet kampları düzenledi.
Dr. Hatun'un diyabetli çocukların yaşamına yaptığı önemli katkılardan biri de "Okulda Diyabet Programı"nı başlatması. Bu program, Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği ile iş birliği içinde geliştirildi. Bu proje ile çok sayıda öğretmen okulda diyabet bakımı konusunda eğitildi ve Millî Eğitim Bakanlığı tarafından "Okullarda Diyabetli Öğrencilerin Bakımı ve Desteklenmesine İlişkin Yönerge" yayımlandı.
1993 yılından itibaren Dr. Hatun ve arkadaşları tarafından diyabetli çocukların hakları ile ilgili savunuculuk çalışmaları başlatıldı ve bu çalışmalar sonucunda 1996 yılında glukometre stripleri geri ödeme kapsamına alındı.
Dr. Hatun ve ekibinin başlattığı yeni bir kampanya ise "Sensörler için parmağını kaldır" sloganıyla sensörlerin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından geri ödenmesine odaklanmıştır.
2014 yılında "Diyabetli Çocuklar Vakfı"nı kuran Dr. Hatun, çalışma arkadaşlarıyla birlikte çeşitli illerde "Arkadaşım Diyabet Buluşmaları" adlı eğitim toplantıları düzenliyor. Dr. Hatun ayrıca, diyabetin evdeki yükünü paylaşmaya odaklanan "Diyabet İçin HeForShe Programı" ile, "Diyabetli Çocukların Tedavisi ve Esenliği İçin On Temel Öneri" adlı bir program başlattı (2021).
Şubat 2023'te Türkiye'de yaşanan deprem felaketinin ardından Hatun, felaket bölgesinde yaşayan diyabetli çocuklar ve aileleri için bir destek ve dayanışma programı başlattı. Bu kapsamda ücretsiz kan şekeri ölçüm stripi desteği sağlandı. Ayıca deprem bölgesinden 51 diyabetli çocuk ve ailesi "Arkadaşım Diyabet Aile Kampı 2023"e ücretsiz katıldı.
İletişim Yayınlarından çıkan "Hekim Kendisini Tedavinin Bir Parçası Olarak Sunar" ve " İnsancıl Bir Tıp İçin Yazılar" isimli kitapları vardır.
"Arkadaşım Diyabet", yeni yüzüyle esas olarak diyabet ekibine bu zor görevlerinde destek olmayı, diyabetli çocuk ve aileleri arasında iyileştirici bir etkileşim sağlamayı ve adı diyabet olan bir zorluk çerçevesinde "arkadaşlık" yaratmayı amaçlıyor.