Psikiyatrist Dr. Hakan Tokur

Psikiyatrist Dr. Hakan Tokur Dr. Hakan Tokur

Her şeyden önce, zorlukların üstesinden gelmek istiyorsanız, olanları kabul edebilmeniz ve daha da önemlisi, bu konuda h...
08/08/2025

Her şeyden önce, zorlukların üstesinden gelmek istiyorsanız, olanları kabul edebilmeniz ve daha da önemlisi, bu konuda hissettiklerinizi kabul etmeniz gerekir. Hâlâ kızgın, korkmuş, bunalmış ya da yalnız olabilirsiniz. Gerçekliği kabul etmek, hissettiğiniz her şeyi de içerir. Bu duyguları kabul ettiğinizde ve onları yargılamadan deneyimlemenize izin verdiğinizde, onlarla sağlıklı bir şekilde başa çıkabilirsiniz. Yaşamın sürekliliği ve canlılığı için zorluklarla beraber yürümeyi kabul etmek de gerekir. Onları yaşamdan dışlamaya çalışmak daha yorucudur. Aslında gerçekçi de değildir. Zorluklarla ne yapılacağı ve onu nasıl dönüştüreceğiniz önemlidir. Bunu bir örnekle anlatacak olursak: Elinizde tuğlalar olduğunu düşünün; bu tuğlalarla yüksek duvarlı, içeriye hiçbir şeyin giremediği bir alan inşa etmek mi? Yoksa yollar ve besleyici alanlar oluşturmak mı? Zorlukları da bu tuğlalar gibi düşünebiliriz. Onları yaşam içinde nasıl kullanacağınız, kendinizle ve hayatla kurduğunuz ilişkiyi belirler.

Tanıdıklık, “daha önce bilinen, görülen, aşina olunan” olarak tanımlanır. Bu, güvende hissetme ve kontrol ihtiyacına da ...
07/08/2025

Tanıdıklık, “daha önce bilinen, görülen, aşina olunan” olarak tanımlanır. Bu, güvende hissetme ve kontrol ihtiyacına da denk düşer aslında. Deneyim acı verici de olsa, bilinirlik barındırdığı için döngü içinde kalma ihtiyacı duyulabilir. İyileşme de içinde büyümeyi ve yeniyi barındırır. Bu nedenle korkutucu olabilir. İyileşmek için dışarıdan aldığımız ilaçlar gibi düşünebiliriz bunu. Bazen vücut bu ilaçlara tepki gösterir ve onu yabancı bir madde olarak algılar. Zihin de benzer şekilde, iyileştirici bir süreci ilk etapta rahatsız edici veya yabancı hissedebilir. İyileşme hem iç hem de dış dünyaya yeni pencereler açmakla başlar. Kişi, dünyanın farklı yönlerinin de olduğu görmüş olur ve “Bu şekilde de olabiliyormuş aslında” der. Tanıdık olana dönme isteği zaman zaman nüksedebilir çünkü bilinmezlik, çoğu zaman tehdit gibi algılanır. Ama kişi, artık o eski “tanıdık” yerde eskisi gibi duramaz. Çünkü değişmiştir. Dünyaya bakışı, kendini algılayışı ve hissettiği duygular başka bir renge bürünmüştür. Zamanla, bu yeni yolun da kendi içinde bir tanıdıklık kazandığı görülür. Önceleri rahatsız eden o yabancılık hissi, yerini kabule bırakır. Yeni deneyimler ve duygular tanıdıkla birleşir ve kişi, kendi iç dünyasını yeniyle inşa eder.

Her duygu çok hoş değildir, bu bir gerçektir ve bu nedenle bazı duygular halının altına süpürülür. Bu süreçte onlar tabi...
06/08/2025

Her duygu çok hoş değildir, bu bir gerçektir ve bu nedenle bazı duygular halının altına süpürülür. Bu süreçte onlar tabii ki yok olmazlar ve aslında içsel olarak işlenmeyi beklerler. İşlenmedikçe o duygular aslında daha da büyür. Bu duyguların derdi aslında bir anlam bulmaktır. İnsanları bu nedenle rahatsız ederler. Anlamlandırıldıkça, iç dünyadaki yükleri azalır. Anlamlandırılamayan her duygu bu kez bedene yönelir. Bedenle kendini anlatmaya çalışır. Bu, aslında kişiyi daha yorucu bir sürece sürükler. Yaşam yolculuğunuzda, anlamlandıramadıklarınızla ilerlemek bir yerden sonra güç olacaktır. Burada önemli olan, anlamlandırdıklarınızla ilerlemek ve hangisini geride bırakacağınıza karar vermektir. Diğer bir senaryoda, sırt çantanızda taşıdığınız, içinde ne olduğu bilinmeyen fakat çok fazla ağırlık yapan bir sürü duyguyla kalırsınız. Bu ağırlıkla yola devam etmek mi daha zordur, yoksa duyguları ele almak ve onlarla yüzleşmek mi? Elbette duygularla yüzleşmek zorlayıcı olabilir fakat bunun ağırlığı zamanla azalacaktır. Diğer bir senaryoda, duyguların ağırlığının büyümeye devam ettiğini görüyoruz. Duyguları fark etmek ve duygu-düşünce-davranış döngüsü içinde ele almak, içsel süreçleri daha sağlıklı işlemeyi mümkün kılar. Böylelikle, duyguların üzerinizdeki etkisini azaltırken daha işlevsel başa çıkma yolları geliştirmenize de alan açar.

‘Mükemmeliyetçilik, kendini süsleyip püslemiş bir korkudan ibarettir.’ der Elizabeth Gilbert. Bu sözde işaret edildiği g...
05/08/2025

‘Mükemmeliyetçilik, kendini süsleyip püslemiş bir korkudan ibarettir.’ der Elizabeth Gilbert. Bu sözde işaret edildiği gibi bu mükemmeliyetçi arzusu altında bazı korkular yatar: Olunan hâl ile kabul görmeme, yoğun eleştirilme ve reddedilme gibi. Mükemmeliyetçiliği kişinin kendini koruması adına edindiği bir zırh gibi düşünebiliriz aslında. Fakat bu zırh ne kadar işlevsel onu birlikte düşünmek gerekir. Mükemmeliyetçiler, başarısızlık yaşamaktan öylesine korkarlar ki bu korku, çoğu zaman onları harekete geçmekten alıkoyar. Hata yapmanın ya da başarısız olmanın, güçsüz yönlerini açığa çıkaracağından ve başkalarına yeterince iyi olmadıklarını göstereceğinden endişe duyarlar. Aslında her insanın güçsüzlükleri, hataları ve yapamadıkları vardır. Bunun aksi bir düşünceye sıkı sıkıya tutunmak oldukça yorucudur.

Mükemmeliyetçilerin katı ve oldukça eleştirel bir içsel sesi vardır. Bu içsel ses, konuşkandır ve hiç tatmin olmaz. Onun kapladığı alan ne kadar çoksa kendinize alan açmanız da bir o kadar zorlaşır. Sizi büyütüp geliştiren bir yerden -öyle gözükse de- değil de bir döngü içine sokan bir yerden beslenir ve sizi ilerletmekten çok, olduğunuz yerde sıkışıp kalmanıza neden olur. Eksikliğe tahammül edebilmek, başarısızlığa ve hatalara da yer açabilmek yaşam için çok kıymetlidir. Bunlar yaşamın renkleri içinde yer alır. Değeriniz, başarılarınızla ya da bunların yokluğuyla ölçülmez. Bunlara iç dünyada alan açtıkça o katı eleştirel ses kısılmaya başlayacaktır. Zaman zaman meydana çıksa da bu noktada artık onun ortaya sunduklarını çürütebilecek bir ses de eşlik edecektir.

Zihnimizde tekrar tekrar döndürülen düşünceler, felaket senaryoları ve en kötü olasılıklara odaklanmak kaygıyı besleyen ...
04/08/2025

Zihnimizde tekrar tekrar döndürülen düşünceler, felaket senaryoları ve en kötü olasılıklara odaklanmak kaygıyı besleyen en güçlü unsurlardandır. Küçük bir endişe tohumu, sürekli ilgi gördüğünde büyür, serpilir ve zamanla tüm zihinsel alanı kaplamaya başlar. Zihin, tehditlere karşı tetikte olma eğilimindedir ve olası tehlikeleri belirleyerek bizi korumaya çalışır. Ancak, bu mekanizma kontrolden çıktığında, günlük yaşamın doğal akışında bile tehditler görmeye başlanabilir. Sürekli alarm çalan bir detektör, nasıl ki gerçek tehlike ile yanlış alarm arasındaki farkı ayırt etmeyi zorlaştırırsa, aşırı kaygı da zihinde benzer bir etki yaratır. Kaygı, sadece zihinsel bir süreç olmanın ötesinde, bedensel ve davranışsal düzeyde de etkilerini gösterir. Zihindeki sürekli felaket senaryoları ve endişeler, bedensel belirtilerle somutlaşır.
 
Vücut, zihinsel kaygılara tepki verir ve kaygının fiziksel etkileri daha belirgin hâle gelir. Aynı şekilde, kaygılı düşünceler zihinde belirli bir yön kazanırken, bedendeki yansımaları dazamanla yoğunlaşabilir. Kaygı, sadece düşünsel düzeyde etkilemekle kalmaz, fiziksel ve davranışsal yanıtlarla da kendini gösterir. Bu etkilerin farkına varmak, kaygıyı daha sağlıklı bir şekilde ele almanın temel adımlarından biridir.
 
Bedende: Kaygının fiziksel belirtilerini fark edebilmek için kendinize şu soruları sorabilirsiniz: “Kaygılı olduğumda vücudumda neler oluyor? Kaygıyı bedenimin hangibölgelerinde hissediyorum?” Örneğin, kaygı hissettiğinizde mide krampları yaşayabilir, aşırı terleyebilir, nefes almakta zorlanabilir ve baş dönmesi hissedebilirsiniz.
 
Düşünce/Duyguda: Kaygı, düşüncelerimizi de etkiler. Kaygılı düşünceler genellikle gelecekte kötü bir şey olacağına dair korkuları içerir. Bu gelecek birkaç saniye, birkaç dakika ya dabirkaç yıl sonrası olabilir. Kaygılı düşüncelerinizi tanımlamak ve sorgulamak için: “Şu anda ne düşünüyorum?” “Beni endişeli hissettiren nedir?” “Ne olacağından endişeleniyorum?”
“Hangi kötü şeyin olmasını bekliyorum?

İyi pazarlar 😊
03/08/2025

İyi pazarlar 😊

Güçlü olmanın, her zorluluğu taşımak olduğuyla ilgili yaygın bir inanış var. Fakat bu durum iç dünyanın gerçekliğiyle uy...
02/08/2025

Güçlü olmanın, her zorluluğu taşımak olduğuyla ilgili yaygın bir inanış var. Fakat bu durum iç dünyanın gerçekliğiyle uyuşmaz. Herkesin ruhsal bir kapasitesi vardır. Kendini sürekli olarak sınırlarının ötesine itmek, uzun vadede tükenmişlik ve hayal kırıklığına yol açabilir.

İnsanın kendisine “Bu yükü tek başıma taşıyamıyorum” diyebilmesi çok önemlidir. Burada şefkate alan açılmış oluyor çünkü kimse tümgüçlü değil ve süper güçlere sahip değil. Yardım istemek ve yüklerimizi bir ötekine açmak zayıflık değil, aksine kendimizi tanımak, sınırlarımızı kabul etmek ve insani kırılganlığımıza yer açmak demektir. Bazen de artık taşımak istemediklerimiz olur. Onları bırakmaya dair bir ihtiyacımız da olabilir. Bunları geride bırakmak ve taşımak istememek kimseyi güçsüz yapmaz çünkü söz ettiğim gibi herkesin bir ruhsal kapasitesi vardır. Sonsuz bir saklama ve taşıma alanımız yoktur.

Bıraktıklarımızın ardından boşalan alana neleri almak istediğimizi seçebilmek gerekir. Belki de o alanı boş bırakmak isteyeceğiz bu da bir seçenek. Toprak, taşıyabileceğinden fazlasıyla yüklendiğinde yorulur, verimsizleşir, hatta zamanla kuruyup çatlar. Dinlenmeye, kendini yenilemeye ihtiyacı vardır. Tıpkı ruhsallığımız gibi. Toprağın dinlenmeye ihtiyacı olduğu gibi, ruhumuzun da boşluğa, nefes almaya ve kendini toparlamaya ihtiyacı vardır.

Boşluk, her zaman doldurulması gereken bir şey de değildir. Bazen bir durup bakmaya, hissetmeye, neyin bizim için gerçekten anlamlı olduğunu sorgulamaya ihtiyacımız vardır.

Hayatımıza neyi almak, neyi büyütmek istediğimizi ancak böyle anlayabiliriz.

‘Tam’ kelimesinin Türk Dil Kurumu Sözlüğündeki anlamı ‘kusursuz ve eksiksiz olan’ olarak geçer. Fakat hayat sözlükteki b...
01/08/2025

‘Tam’ kelimesinin Türk Dil Kurumu Sözlüğündeki anlamı ‘kusursuz ve eksiksiz olan’ olarak geçer. Fakat hayat sözlükteki bu anlamı karşılamaz çünkü hayat, doğası gereği kusurludur ve eksikliklerle doludur. Ancak, hayatın kusurlu ve eksik yanlarını kabullenmek her zaman kolay değildir. Çoğu zaman, içimizdeki sesler bizi daha iyi olmaya zorlamak adına acımasızca yargılar ve eleştirir. ‘Tam’ olmayı hedeflerken, aslında kendimizi katı kuralların ve beklentilerin içine hapsedebiliriz. Bu durumu bir metaforla anlatalım: Bir otobüste olduğunuzu ve şoförün siz olduğunuzu düşünün. Bu sizin otobüsünüz ve onu yalnızca siz sürebilirsiniz; hızını ve yönünü siz belirlersiniz.

Otobüsünüzde bir grup yolcu var. Bu yolcular düşüncelerinizden, duygularınızdan ve anılarınızdan oluşur ve hepsi de hayatınızın bir noktasında otobüsünüze binmiştir. Bu yolculardan bazıları yardımsever ve naziktir ve yolculuğunuza memnuniyetle eşlik ederler. Ne yazık ki, çok daha kaba, otoriter ve gürültülü başka yolcular da var. Size ne zaman sağa ya da sola döneceğinizi, ne zaman duracağınızı ve ne zaman gideceğinizi söylerler. Bu yolculardan biri mükemmeliyetçi eleştirmeninizdir. Bu eleştirmen her zaman performansınızı değerlendirir ve eleştirir. Sesi soğuk ve serttir.

Otobüsün önüne kadar gelip size doğru eğilir ve hakaret eder. Bu yolcu ısrarcıdır ve son derece gürültülü olabilir. Buradan, yolcuya nasıl tepki verdiğiniz ve onun söylediklerini yapmanın hayatınıza nasıl müdahale ettiği gibi bir dizi farklı sorunu keşfedebilirsiniz.

Kendinizle bu şekilde konuşmayı nereden öğrendiğinizi ve kendinizle bu şekilde konuşmaya devam etmek isteyip istemediğinizi değerlendirebilirsiniz.

Hayatta birçok yol var. Bazı yollar engebelidir; bazı yollar sizi istediğiniz bir yola ulaştırır fakat bazı yolların son...
31/07/2025

Hayatta birçok yol var. Bazı yollar engebelidir; bazı yollar sizi istediğiniz bir yola ulaştırır fakat bazı yolların sonu istediğiniz gibi bitmez. Bu, yaşamın doğal bir parçasıdır; her yolun kendine has özellikleri vardır. Peki bazı yollar zorlu diye yola çıkmazsanız ne olur?

Yaşam alanlarınız bir döngüden ibaret olmaz mı? Hep aynı yolları yürümüş olursunuz. Bu da farklılıkları hayatınıza almamanıza neden olur. Burada yapılması gereken iç dünyanıza dönüp birtakım sorgulamalar yapmaktır. Örneğin; zorlukların varlığını kabullenme konusundaki duygu ve düşüncelerinizi gözlemleyin. Zorluğun sizin zihninizde karşılığı nedir? Belki de derinlerde, hayatın tatmin edici, huzurlu ve acıdan arınmış olması gerektiğine dair bir inancınız yatmaktadır. Yaşamın doğasında var olan zorluklara karşı daha esnek bir tutum benimsemeye çalışın; onlarla elinizden geldiğince başa çıkın, ancak onlara karşı mücadele etmeyin. Hâlâ kızgın, korkmuş, bunalmış ya da yalnız olabilirsiniz, sorun değil. Gerçekliği kabul etmek, hissettiğiniz her şeyi de içerir. Bu duyguları kabul ettiğinizde ve onları yargılamadan deneyimlemenize izin verdiğinizde, onlarla sağlıklı bir şekilde başa çıkabilirsiniz.

Anlam tabii ki çok kıymetli. Fakat bunun içinde çok fazla boğulmak başka. Bu tıpkı bir resme çok yakından bakmak gibi. T...
30/07/2025

Anlam tabii ki çok kıymetli. Fakat bunun içinde çok fazla boğulmak başka. Bu tıpkı bir resme çok yakından bakmak gibi. Tek noktayı çok fazla yakından görürüz onu anlamaya çalışırken resmin bütününü kaçırırız belki de sadece o noktayı resmin bütünü zannederiz. Hayatta da böyle değil mi? Bazen bir kelimeye, bir bakışa, bir olaya fazlaca takılıp kalırız. Siyah ve beyaz düşünmeye başlarız. Onu çözmeye, anlamlandırmaya o kadar odaklanırız ki geri kalan her şeyi bulanık görmeye başlarız. Oysa biraz mesafe almak, geniş bir perspektiften bakmak, bütünü görebilmek için gereklidir. Çünkü hayat, tek bir anlamdan ibaret değil; aksine, iç içe geçmiş sayısız anlam katmanından oluşan büyük bir tablo gibidir. Anlam arayışı insanı insan yapan en değerli özelliklerden biridir, ama bu arayışın kendisi bizi içine çekmemeli. Hayatın büyük resmini görebilmek için bazen odağımızı yumuşatmak, bazen netleştirmek ve esnek tutmak gerekir.

Duygularımızı ifade etmek neden bu kadar zor? Eğer kendinizi duygularınızı kelimelere dökemez hâlde bulduysanız, yalnız ...
29/07/2025

Duygularımızı ifade etmek neden bu kadar zor? Eğer kendinizi duygularınızı kelimelere dökemez hâlde bulduysanız, yalnız değilsiniz. Duygularımız katman katman ve çeşitli. Bazı duyguların getirdiklerini daha kolay anlayabiliyorken bazılarını anlamakta zorlanabiliriz hatta altta yatan diğer duyguları fark etmeyebiliriz bile. Duyguları ifade edebilmek için öncelikle onları tanımamız gerekiyor. Bazen güçlü duygular aslında daha derin duyguların üstünü örter.

Bunlara ikincil duygular denir. Yani daha altta yatan duyguların üzerini örtmek için ortaya çıkan duygular. Örneğin, öfke duygusunu ele alalım. Öfke, çoğu zaman yüzeyde görünen bir duygudur, ancak altında farklı hisler yatıyor olabilir. Hayal kırıklığı, incinme, korku veya çaresizlik gibi duygular, öfkenin temelinde yer alabilir. Birisi bizi eleştirdiğinde hemen öfkelenebiliriz, ancak bu öfkenin ardında aslında reddedilme korkusu veya değersizlik hissi olabilir. Birincil/ilk duyguya verilen duygusal tepki o kadar otomatik hâle gelir ki, artık gerçek duygularımızın farkında bile olmayız. Bunun sonucunda da artık gerçekte ihtiyaç duyduğumuz şeyle bağ kuramayız. İkincil duyguya giderek daha fazla kapılabiliriz ve bu da bizi aslında ele alınması gereken şeye yaklaştırmaz. Duygularla olan ilişkimizi anlamak, duygusal farkındalığımızın önemli bir parçasıdır.

Siyah-beyaz düşünen biri için dış ve iç dünya iki boyuttan oluşur; doğru ve yanlış. Şöyle düşünün: Evinizde birçok pence...
28/07/2025

Siyah-beyaz düşünen biri için dış ve iç dünya iki boyuttan oluşur; doğru ve yanlış. Şöyle düşünün: Evinizde birçok pencere var fakat siz tek bir penceren bakmayı tercih ediyorsunuz.

Her gün o pencereyi açıp aynı manzaraya bakıyorsunuz. Değişime oldukça kapalı bir alan olmaz mı? Oysa gerçek dünyada, tıpkı doğadaki renk geçişleri gibi, her durumun içinde farklı tonlar saklıdır. İnsan hatalar yapabilir ama bu, onun kötü olduğu anlamına gelmez. Direkt üstünü mü çiziyor? Bu hatayı nasıl bir yerden görüyor? Hatalar, kişinin tüm değerini belirlemez; tıpkı bir başarının da onu kusursuz yapmadığı gibi. Geri adım atmak ve düşünceleri gözlemlemek, kendimizi onlardan biraz uzaklaştırmaya başlamamıza yardımcı olur. Onları sadece dinlemek ve otomatik olarak yanıt vermek yerine, onlara farklı bir perspektiften bakabilmemize yardımcı olur.

Address

C4MQ+FW Konak, İzmir
Izmir

Opening Hours

Monday 10:00 - 20:00
Tuesday 10:00 - 20:00
Wednesday 10:00 - 20:00
Thursday 10:00 - 20:00
Friday 10:00 - 20:00
Saturday 11:00 - 18:00

Telephone

+905428053535

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Psikiyatrist Dr. Hakan Tokur posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Share

Category