Dr. Ferda Ayhan Yalçın

Dr. Ferda Ayhan Yalçın Fonksiyonel Tıp Doktoru ( )
Bütüncül Beslenme Ve Sağlık Koçu ( )

18/11/2025

Sağlıklı bir yaşam için spor şart, hele biz kadınların güç egzersizleri yapması, yüksek ağırlıklarla çalışması çok önemli. Biz bu ekipmana ancak spor salonlarında ulaşabiliyoruz. Ama acaba, salonlarda ortak kullanılan bu malzemeler bizim için güvenli mi, temiz mi, mikrop barındırıyor mu?
Bunun için son dönem yapılmış bazı çalışmalar spor salonundaki ağırlıklar, makineler, koşu bantları, minderler gibi yüzeylerden mikrobiyal örneklemeler sonucunda, spor salonlarının insan cildi kaynaklı bakterilerin (Staphylococcus, Corynebacterium, Propionibacterium) yoğun olduğu bir “mikrobiyal topluluk merkezi” olduğunu gösteriyor. Salonların farklı bölgelerinde tamamen farklı bakteri ekosistemleri oluştuğu bildiriliyor.
Bir çalışma, spor salonlarında bakteriden çok viral bulaşmanın daha kritik olabileceğini vurguluyor.
Havalandırması kötü olan, nemi yüksek olan ve yoğun kullanılan salonlarda mikrobiyal yük belirgin artıyor, mantarların yerleşmesi olasılığı artıyor. Temizlik protokolü yüksek olan salonlarda yük dramatik şekilde düşük olarak saptanmış.
Peki ne yapalım?
1. Ekipmanı kullanmadan önce ve sonra mutlaka sil
2. Açık yara, çizik, sivilce, tıraş izi → bantla kapat
3. Havlu kullan
4. Elleri yüzüne götürmemek
5. Çıkışta mutlaka sabunlu el yıkama
6. Kendi matini getir (en büyük fark burada!)
7. Yoğun saatlerden kaçınmaya çalış
8. Aşırı terlenen ekipmanları (örneğin rowing machine) ekstra temizle
9. Havalandırması iyi olan salonları tercih et
10. Nemli salonlardan kaçın
11. Duş zemini → terliksiz basma.
12. Havlu/giysi yere temas etmesin.
13. Sauna/buhar odasında kişisel havlu şart
14. Spor bittiğinde ellerini yıka, eve gidince duş al
15. Sporda kullandığın giysileri uygun malzemeden seç, spordan sonra deterjanla 30 derecede yıka. Giysileri, iç çamaşırlarını tekrar kullanmaktan kaçın
16. Çalıştığın ortamın temizliğini kontrol et
17. Direçli bakterilerin oluşmasını önlemek için gereksiz antibiyotik kullanımından kaçın.

Bilimin doğrultusunda biliyoruz ki, sağlıklı uyku işlevini desteklemek ve hastalık riskini azaltmak için egzersizi temel...
16/11/2025

Bilimin doğrultusunda biliyoruz ki, sağlıklı uyku işlevini desteklemek ve hastalık riskini azaltmak için egzersizi temel bir yaşam tarzı müdahalesi olarak kullanmalıyız. Ancak, modern toplumlardaki özellikle yoğun iş yaşamı, kişilerin bu egzersizi yapmaları için onlara akşam saatlerini işaret etse de, yoğun akşam egzersizi, sempatik uyarılmanın artması nedeniyle uykuyu bozabilir. 2025 yılında açıklanan bir çalışmada, bir yıllık çalışma süresince biyometrik bir cihaz takan 14.689 fiziksel olarak aktif bireyden toplanan 4.084.354 kişi-gecesi verisini kullanarak yoğun akşam egzersizinin uyku ile ilişkisini objektif incelenmiş.

Ortaya çıkan bulgular, daha geç saatlerde yapılan egzersizlerin ve daha yüksek egzersiz zorlanmasının (strain) şu sonuçlarla ilişkili olduğunu göstermiştir:
• Gecikmiş uyku başlangıcı,
• Daha kısa uyku süresi,
• Daha düşük uyku kalitesi,
• Gece boyunca daha yüksek dinlenim kalp atım hızı,
• Daha düşük geceleyin kalp atım hızı değişkenliği (HRV).

Egzersizde zorlanma düzeyi ne olursa olsun, uyku başlangıcından en az 4 saat önce bitirilen egzersiz seansları uyku üzerinde herhangi bir değişiklikle ilişkili değildir.

Bu sonuçlar, özellikle yüksek zorlanma içeren akşam egzersizlerinin, takip eden uykuyu ve geceleyin otonom sinir sistemi işlevini bozabileceğini göstermektedir. Uyku sağlığını iyileştirmeyi hedefleyen bireyler, egzersizi uyku başlangıcından en az 4 saat önce tamamlamaktan veya bu zaman dilimi içinde daha hafif zorlanmalı egzersizleri tercih etmekten fayda görebilirler.

Bildiğiniz gibi kadın vücudunda östrojen ve progesteron hormonlarının dengeli bir işleyişi sayesinde adet döngümüz gerçe...
13/11/2025

Bildiğiniz gibi kadın vücudunda östrojen ve progesteron hormonlarının dengeli bir işleyişi sayesinde adet döngümüz gerçekleşir, ama menopozdan 13-15 öncesinde perimenopoz dediğimiz dönemde öncelikle progesteron hormonumuzun ani düşmesiyle, östrojen hormonumuz normal seviyede olsa bile, göreceli bir östrojen fazlalığı oluşur.
Östrojen fazlalığının diğer sebepleri arasında genetik olarak östrojen metabolizması sorunları olabildiği gibi, dışarıdan alınan hormon preparatları, ksenoöstrojenler(sahte östrojenler), fazla kilo, insülin direnci ve PKOS, kötü detoksifikasyon, kabızlık, yüksek stres ve yumurtlamanın olmadığı adet döngüleri sayılabilir. Bu duruma besin seçimlerinin yanlışlığı, uykunun kötülüğü, hareketin yetersizliğini de kattığımız zaman işte aşağıda listelediğim bulgular ortaya çıkabilir:
• PMS ve PMDD (Premenstrüel sendrom ve premenstrüel disforik bozukluk)
• Miyomlar
• Endometriozis
• Yumurtalık kistleri
• Rahim polipleri
• Meme kitleleri / memede kistler ve sertlikler
• Meme kanseri
• Tiroid nodülleri
• Tiroid kanseri
• Anti-tiroglobulin antikorlarında yükselme
• Yumurtalık kanseri
• Kısırlık (infertilite)
• Düşükler (gebelik kaybı)
• Su tutulumu (ödem)
• Selülit
• Üst dudakta veya yüzün yanında kahverengi lekeler / melazma
• Duygu durum dalgalanmaları
• Göğüs hassasiyeti
• Düzensiz adetler, lekelenmeler
• Ağır adet kanaması
• Saç dökülmesi
• Hipotiroidizm benzeri tiroid fonksiyon bozukluğu
• Baş ağrıları / migren
• Basen ve kalça bölgesinde inatçı yağlanma ve selülit
• Beyin sisi (konsantrasyon güçlüğü)
• İnsülin direnci
• Düşük libido (cinsel isteksizlik)
• Osteoporoz
• Otoimmünite
Sorun şu ki, biz bu bulguların hormonal değişim ile ilgili olduğunu anlamayabiliriz; yani biz PMS’i normal, uykusuzluğu karakter özelliği sanıyorsak, stres nedeniyle artan kortizol seviyemizin bizi sürekli yedirdiğini, yağ depoladığını anlamayıp, kendimizi iradesiz sanıyorsak, kabızlığı ve bağırsak sorunlarını, karaciğer işlevlerini düzeltmiyorsak, eşlik eden otoimmün süreçler örneğin Haşimato kontrol altında değilse kilo veremeyebiliriz. Yani diyet yapmaktan daha fazlası gerekiyor.
Bir de konuyta bu bakış açısıyla bakmanızı istiyorum..

11/11/2025

Dünya çapında milyonkarca kadını ilgike diren önemli bir gelişme oldu: FDA 2002 yılında yapılan yanlış tasarımlı bir klinik çalışmanın verilerini yanlış yorumlayarak, perimenopoz- postmenopoz dönemlerinde kadınların hormon replasman tedavisi almasını korkulacak/yanlış bir tedavi olarak yorumlamıştı.
Şimdi geçen bunca yıldan, kalp hastalıklarından, kemik erimesinden, bilişsel fonksiyon bozukluklarından ölen milyonlarca kadından sonra, doğru yola dönüleceğine seviniyorum.

#

06/11/2025

Östrojen hormonunun kalp sağlığı üzerindeki etkisi, menopoz sonrası önemli değişiklikler ve risklerle ilişkilidir. Östrojen, damar duvarlarının esnekliğini koruyarak kan akışını düzenler, kan basıncını dengeler, iyi kolesterol (HDL) seviyelerini artırırken kötü kolesterolü (LDL) düşürür. Bu sayede kalp-damar hastalıklarına karşı koruyucu bir rol oynar. Ancak menopoz sonrası östrojen seviyeleri azalır ve damarlarda sertleşme (ateroskleroz), kan basıncında artış, kolesterol dengesinde bozulma, insülin direnci gibi değişiklikler kalp hastalıkları riskini artırır. Sonuç olarak menopoz sonrası kadınlarda kalp krizi, felç ve koroner arter hastalığı riski artar ve erkeklerle benzer düzeye kadar yükselebilir.
Menopoz sonrası görülebilecek başlıca değişiklikler şunlardır:
• Sıcak basmaları, gece terlemeleri,
• Ruh hali değişiklikleri, depresyon,
• Vajinal kuruluk ve cinsel yaşamda değişiklikler,
• Uyku sorunları,
• Kemik yoğunluğunda azalma ve osteoporoz riski,
• Metabolik değişiklikler, kilo artışı, kan şekeri ve kolesterol düzeylerinde bozulma,
• İdrar yolu enfeksiyonları ve mesane problemleri artışı.
Bioeşdeğer östrojen hormon replasmanı tedavisi (HRT), menopoz şikayetlerini hafifletmek ve kemik kayıplarını ve kalp damar hastalığı riskini azaltmak amacıyla kullanılır. Ancak bu tedavinin bazı kontrendikasyonları vardır. HRT aşağıdaki durumlarda önerilmez:
• Aktif veya geçmiş meme kanseri,
• Kan pıhtılaşma problemleri veya geçmişte derin ven trombozu, pulmoner emboli,
• Kontrolsüz yüksek tansiyon,
• Aktif karaciğer hastalığı,
• Nedeni bilinmeyen vajinal kanama,
• Aktif inme veya kalp krizi öyküsü,
• Aşırı riskli aterosklerotik damar hastalıkları.
Özetle, menopoz sonrası östrojen azalması kalp sağlığını olumsuz etkilerken, bioeşdeğer östrojen hormon replasmanı faydaları ve riskleri bireye özel olarak dikkatlice değerlendirilerek ve kontrendikasyonlar göz önünde bulundurularak uygulanmalıdır.

Sütün Gizli Kahramanı: Pentadekanoik Asit (C15:0)Yakın zamana kadar “yağ” denince aklımıza hep zararlı bir şey gelirdi. ...
05/11/2025

Sütün Gizli Kahramanı: Pentadekanoik Asit (C15:0)

Yakın zamana kadar “yağ” denince aklımıza hep zararlı bir şey gelirdi. Ama artık biliyoruz ki bazı yağlar hücrelerimizin yaşamasını sağlar. Onlardan biri de pentadekanoik asit (C15:0) — sütün içindeki “unutulmuş” iyi yağ.

C15:0, tıpkı omega-3 gibi esansiyel bir yağ olarak kabul edilir, yani vücudumuz onu kendi başına üretemez, besinlerle almak zorundayız.
Ne işe yarar?
• Hücre zarlarını güçlendirir, hücre kırılganlığını azaltır.
• İltihap döngüsünü dengeler, bağışıklık sistemini yatıştırır.
• Mitokondriyi koruyarak enerji üretimini destekler.
• Yaşlanmayı yavaşlatan genleri (ör. AMPK, PPARα) aktive eder.
Eksikliğinde ne olabilir?
Yorgunluk, kronik inflamasyon, kas zayıflığı, cilt kuruluğu, bilişsel bulanıklık veya genel “hücresel kırılganlık” hali ortaya çıkabilir.
Kaynakları:
• Tam yağlı süt, yoğurt, peynir, tereyağı
Ama süt ve süt ürünleri tüketemiyorsak
• Otla beslenen kırmızı et ve kuzu
• Soğuk deniz balıkları (somon, sardalya, uskumru)
• Mikroalg bazlı C15:0 takviyeleri (ör. yurtdışında Fatty15® varmış)

Bazı durumlarda ve özel diyetlerde ben de süt ve süt ürünlerini beslenmeden çıkarmayı öneriyorum, gerçekten var olan şikayetlerde belirgin azalmalar da sağlanıyor, ama yine de sütü veya süt ürünlerini hayatından çıkarıyorsak, C15:0 alımını mutlaka yeniden düşünmeliyiz.
Bu küçük yağ, hücre yaşlanmasını yavaşlatan büyük bir fark yaratabilir.
Ben eliminasyon döneminden sonra sütün denenmesini, her durumda bağırsak iyileşmesi gerçekleştikten sonra da düzenli ev yapımı yoğurt yenmesini öneriyorum.
Kendimizi bu sadece gıdalarla alabildiğimiz bu yağ asidinden mahrum bırakmamak için ya alternatif kaynakları ve sağlığımız el veriyorsa ev yapımı yoğurdu beslenmemizden eksik etmememiz önemli!

Fonksiyonel tıp pratiğinde, hastalarda sıklıkla yumurta ve/veya süte karşı IgG antikorları tespit edilir. Bunu gördüğümü...
04/11/2025

Fonksiyonel tıp pratiğinde, hastalarda sıklıkla yumurta ve/veya süte karşı IgG antikorları tespit edilir. Bunu gördüğümüzde, hepimizin alışkanlığı hastaya yumurta ve/veya süt tüketimini bırakmasını söylemektir.
Buraya kadar her şey normal.

Ama sonra ne olur?

🥚
Yumurta

Yumurta, kolin açısından en temel kaynaklardan biridir.
Hasta bu kolin kaynağını beslenmesinden çıkardığında, asetilkolin (ACh) üretimi için gerekli kolin düzeyinin altına düşebilir.
Asetilkolin, vagus siniri ile hedef dokuları arasındaki sinaptik iletimden sorumlu nörotransmiterdir.
Yani vagus siniri gayet güçlü sinyaller gönderse bile, yetersiz asetilkolin, tıpkı zayıf vagal uyarım varmış gibi azalmış vagal tonusa yol açar.
Dolayısıyla hastaya “yumurta yemeyi bırak” derken, kolin düzeyini yeniden desteklemeyi düşünmek gerekir.
Bu, özellikle vagal tonusu artırmanın faydalı olacağı durumlarda önemlidir:
• Anksiyete,
• SIBO (ince bağırsakta aşırı bakteri çoğalması),
• Kabızlık (aşağı yönlü peristaltizm için ilerletici motor kompleksin azalmış vagal uyarımı),
• Veya genel inflamasyon durumları.

Unutmayın ki, vagal motor uyarım, ince bağırsak ve dalaktaki makrofajlarda TNF-α üretimini, karaciğerdeki Kupffer hücrelerinde ise IL-6 üretimini baskılar. Dolayısıyla azalmış vagal aktivite, daha fazla inflamasyon anlamına gelir.

Kolin, asetilkolin üretimi dışında, karaciğer detoksifikasyonu, yağ metabolizması ve nöral iletim için gereklidir.
Bu durumda kişi yumurta yiyemiyorsa, daha iyi bir kaynak olarak karaciğer tüketebilir. Ya da somon, sardalya , soya fasülyesi, nohut, mercimek ve daha az olarak da ay çekirdeği, keten tohumu, badem, brokoli, Brüksel lahanası, karnabahar gibi kaynaklardan koline ulaşmaya çalışabilir ya da beslenme desteği şeklinde hazırlanmış formda kullanmalıdır.

03/11/2025

💔 Kalp krizi bir anda olmaz.

Yıllar boyunca biriken küçük ipuçları, sessizce tabloyu hazırlar.

Kolesterol değerlerimiz, damar içi iltihap düzeylerimiz, insülin direncimiz, stres yönetimimiz, uyku kalitemiz…
Hepsi bir araya geldiğinde kalp-damar sağlığımızın sessiz hikayesini yazar.

🩺 Korunmanın ilk adımı, riskimizi bilmekten geçer. Bunun için yalnızca klasik kolesterol değerlerine bakmak yeyerli olmaz.
Ben aklımdaki planı buradan aktarayım:
1. Framingham Skorlaması ile Başla

Bu skala; yaş, cinsiyet, kan basıncı, kolesterol değerleri, sigara kullanımı ve diyabet gibi faktörleri değerlendirerek, 10 yıllık kalp-damar hastalığı riskini hesaplar.
Ama bu sadece bir başlangıçtır. Çünkü iki kişi aynı Framingham skoruna sahip olsa bile, biyokimyasal zeminleri tamamen farklı olabilir, yani bireysel bir sonuç vermez.

2. Metilasyon Paneli ile Genetik Düzenleyicileri Gör

Metilasyon, DNA’mızın sessiz ayar mekanizmasıdır.
Bozulduğunda, damar sağlığını koruyan genlerin ifadesi de değişir.
Bu panel sayesinde homosistein, B12, folat, SAMe gibi değerlerin dengesi incelenir; vücudun iltihap, onarım ve detoks yolları hakkında bilgi verir.
3. Kişiselleştirilmiş Tedavi Planı

Artık hedef “tek değeri düzeltmek” değil — tüm biyolojik sistemi dengeye almak.
Bunun için:
• LDL’nin tipi ve partikül sayısı (ApoB, Lp(a))
• Oksidatif stres belirteçleri
• D vitamini, magnezyum, çinko, CoQ10 düzeyleri
• Metabolik parametreler (insülin, HbA1c, trigliserid/glukoz oranı) bir arada değerlendirilir.
Tüm bu süreçlerin gerektirdiği talam tarxı faktörleri, genetik yapıya uygun destekler, gerekli durumlarda medikal tedaviler kesinlikle planlanır.

Sonuçta kişinin genetik yapısına, yaşam tarzına ve biyokimyasal profiline özel koruyucu plan oluşur.

Bedeninin sessiz dengesini anlamak ve ona uygun yaşam haritasını çizmek en doğru yoldur.

Address

Şevket Özçelik Sokak No. 19 D. 2 Alsancak
Izmir
35220

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Dr. Ferda Ayhan Yalçın posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Practice

Send a message to Dr. Ferda Ayhan Yalçın:

Share

Share on Facebook Share on Twitter Share on LinkedIn
Share on Pinterest Share on Reddit Share via Email
Share on WhatsApp Share on Instagram Share on Telegram

Category