Uzman Psikolog Gözde Alper

Uzman Psikolog Gözde Alper Contact information, map and directions, contact form, opening hours, services, ratings, photos, videos and announcements from Uzman Psikolog Gözde Alper, Psychologist, Koena Psikoloji Enstitüsü, Alsancak.

Sosyal ortamlarda çocuklar oyun oynarken, paylaşırken ya da sırayla bir şey yaparken anlaşmazlıklar çıkabilir. Bu, geliş...
02/08/2025

Sosyal ortamlarda çocuklar oyun oynarken, paylaşırken ya da sırayla bir şey yaparken anlaşmazlıklar çıkabilir. Bu, gelişimin çok doğal bir parçasıdır.

Çocuklar öyle anlarda ortamda bulunan yetişkine dönerler:
“Öğretmenim, topumu vermiyor!”
“Anne, bana kötü dedi!”

Bazı yetişkinler için bu, tanıdık ve yorucu bir döngüdür. Çocuğun yardım talep edebilme becerisini fark etmenin ötesinde, her zorlanmada problem çözücü olmak kolay değildir.

Ve yanıt bazen otomatik gelir:
“Kendi aranızda halledin!”
“Şikayet istemiyorum.”

Evet, bazen gerçekten kendi aralarında çözebilirler. Bazen, birilerinin sürekli çözüm bulmasına alışmış, bunu konforlu bulmuş ve devam ettiren çocuklar olabilir. Ama bazen… gerçekten çözemezler.

Sıklıkla (!) yardımı ya da şikayeti geri çevrilen bir çocuk şunları öğrenebilir:
“Anlaşılmıyorum.”
“Destek istemek işe yaramaz.”
“Ben abartıyorum.”
“Her şeyi kendim halletmeliyim.”
“Yetersizim.”
“Hissettiklerim önemsiz.”

Oysa çocukluk, sadece problem çözmeyi değil, yardım istemeyi de öğrenme alanıdır.

Ama yardım ihtiyacı sıklıkla geri çevrilen bir çocuk ve hatta yardım ihtiyacı sıklıkla reddedilen çocukları gözlemleyen çocuk bunu zamanla riskli bir şey gibi görebilir.

İşte tam bu yüzden denge önemli. Bazen hemen çözmeyebiliriz ama yanında durabiliriz. Bazen çözüm vermeyebiliriz ama birlikte düşünmeyi teklif edebiliriz.
Bazen de, belirgin sıklıkla gelen o taleplerin altında yatan ihtiyaca kafa yorabiliriz.

Peki bu denge nasıl sağlanır?
Yanında durmak, ama nasıl?
Karışmakla, hiç ilgilenmemek arasında nerede durabiliriz?

Görsellere birkaç öneri bıraktım. ➡️

Biri seni sadece evde tanıyor.Diğeri seni sadece dışarıda gözlemliyor.Sence aynı kişiden mi bahsederler?Evdekiler belki…...
19/07/2025

Biri seni sadece evde tanıyor.
Diğeri seni sadece dışarıda gözlemliyor.
Sence aynı kişiden mi bahsederler?

Evdekiler belki…
“Biraz çabuk alınır ama çok düşüncelidir.” der.
Ya da “Neşelidir ama bazen içine kapanır.”
Peki ya dışarıdakiler?
“Güleryüzlü, sakin, iyi biri…”

İşte bu farklar boşuna değil bence.
Bazı yanlarımızı sadece güvende hissettiğimizde açıyoruz.
Bazılarını da hep açık tutuyoruz.
Görülmek için, sevilmek için, onay almak için…
Ya da her neye ihtiyaç duyuyorsak, o yüzden.

Belki de insan kendini tam da bu farkların arasında tanıyor. Açtığı, gizlediği, koruduğu yanları fark ettikçe…
“Gerçekten kimim?” sorusuna biraz daha yaklaşabiliyor.

Acaba…
Nerede kim oluyoruz?
Ne zaman, kimlerle “ben gibi” hissediyoruz?

Bazen bir kahkahayla, bazen sessizce yerde otururken, bazen hamakta ayaklarını gökyüzüne uzatırken… Unuttuğumuz şeyleri ...
25/06/2025

Bazen bir kahkahayla, bazen sessizce yerde otururken, bazen hamakta ayaklarını gökyüzüne uzatırken… Unuttuğumuz şeyleri yeniden gösteriyorlar bizlere. Doymadan kalktığımız sofralarda sadece karnımızı değil, keyfi de doyurmayı… Koşturarak geçtiğimiz yollarda sadece varmayı değil, taşları, böcekleri, gölgeleri fark etmeyi…

Bir çiçeğe uzun uzun bakmayı, bir yaprağı cebimize atmayı, aynı soruyu defalarca sorabilmeyi… Merak etmeyi, durduk yere sevinmeyi… Ve çok basit bir şeyin – bir baloncuk, bir salyangoz, bir parça oyun hamurunun – ne kadar büyüleyici olabileceğini…

Aklına geleni olduğu gibi söylemeyi, yanında birini görünce hemen oyuna çağırmayı… “Beni dinle” derken aslında “Beni hisset” demek istediklerini… Bazen susarak, bazen gözümüzün içine baka baka anlatıyorlar.

Ve biz çoğu zaman ne demek istediklerini çok iyi anlıyoruz. Çünkü bir zamanlar biz de öyleydik. Ceplerimizi taşlarla doldurduğumuz, çikolata kağıtlarını düzleştirip sakladığımız, kendimize gizli oyunlar uydurduğumuz oldu.

Çocuklar hatırlatmakta ustalar.

Hayatın sadece planlardan, kurallardan, başarıdan ibaret olmadığını… Bazen yan yana oturmanın yeterli olduğunu, bazen hiçbir şey yapmamanın da çok şey olduğunu, oyun oynamanın aslında en önemli iş olduğunu…

Tam da bulunduğumuz anlarda aslında çok şey olabildiğini…

Biz onlara rehberlik etmeye çalışırken, sayelerinde güçleniyoruz, öğreniyoruz. Çocuklukta kalan yanları bugüne de ne büyük etkisi olabileceğini hatırlıyoruz.

Ama ne yazık ki çocuklar bazen böyle hissediyor.Çünkü küçük yaşlardan itibarendaha çok konuşması, daha hızlı koşması, da...
22/06/2025

Ama ne yazık ki çocuklar bazen böyle hissediyor.

Çünkü küçük yaşlardan itibaren
daha çok konuşması, daha hızlı koşması, daha düzgün yazması, daha girişken, daha sabırlı, daha “başka biri gibi” olması beklenebiliyor.

Ve bu beklentiler içinde, çocuğun kendiliği, ritmi, bedeni, duygusu sıkışıyor.

Karne dönemi yaklaşırken birçok evde benzer bir heyecan oluyor.Notlar nasıl? Beklediğimiz gibi mi? Bir sorun var mı?Ama ...
18/06/2025

Karne dönemi yaklaşırken birçok evde benzer bir heyecan oluyor.
Notlar nasıl? Beklediğimiz gibi mi? Bir sorun var mı?

Ama bazen bu merak, çocuklar için baskıya dönüşebiliyor.
Unutuyoruz: Biz de bir zamanlar öğrenciydik.
Sadece sınavlara değil, arkadaş ilişkilerine, öğretmenle diyaloğa, sınıf içindeki dengelere de kafa yoruyorduk.
Ve her zaman yüksek not alamıyorduk. Ama yine de tatili hak ediyorduk. Oyun, dinlenme, açık havada olma… hepsi temel ihtiyaçtı.

Bugün çocuklar için de durum farklı değil.
Notlar elbette bir şeyleri gösterir. Ama çocuğun tümünü anlatmaz.
Düşük bir not, sadece zorlandığı ya da henüz hazır olmadığı bir alan olabilir.
Yargılayıcı ya da aşırı tepkiyle karşılaştığında ise, bu sadece öğrenmeyi değil; çocuğun kendilik algısını da zedeleyebilir.

Karneye değil, sürece odaklanmak daha sağlıklı olabilir.
Bu dönemde çocuğun en çok ihtiyacı olan şey; değerli olduğunu, sadece başarılı olduğunda değil, her koşulda sevildiğini hissetmektir.
Tatili hak etmek gibi bir şey yok! Tatil, oyun, dinlenme, koşturmadan çocuk olabilme tüm çocukların hakkıdır.

Notlar gelip geçiyor, ilişki baki🍀

Bazen cümlelerimiz, çocukların üzerine değil, yanına düşmeli.Çünkü çok kez anlatmak, ulaşmak anlamına gelmiyor.Belki göz...
12/06/2025

Bazen cümlelerimiz, çocukların üzerine değil, yanına düşmeli.

Çünkü çok kez anlatmak, ulaşmak anlamına gelmiyor.
Belki gözümüz odada ama zihnimiz meşgulse,
ya da onun ritmine değil, sadece bizim gündemimize odaklanmışsak… bağlantı kopuyor.

Ve işte o kopukluk anlarında, çocuğun cevabı da savruluyor:
İnat gibi görünen bir sessizlik,
sınır gibi görünen bir hayır,
ya da defalarca "ama yapmak istemiyorum!" diyerek gelen bir ağlama.

Oysa bazen o anlarda…
“Hadi dişlerini fırçala” demek yerine,
"Bugün ne kadar hızlı yapabileceğini merak ediyorum" demek, çocuğun oyun ihtiyacına dokunur.

“Kaç kez söyledim, üstünü giy artık!” demek yerine,
“O kırmızı tişört mü seni bekliyor, yoksa mavi mi?” diye sormak, karar verme gücünü ona geri verir.

Ya da sadece şu:
“Galiba ikimiz de yorgunuz şu an. Biraz duralım mı?”
Çünkü bazen sadece "ne yapılacağı" değil, "nasıl hissedildiği" duyulmak istenir.

Ve evet, biliyorum...
Bunların hepsi her zaman işe yaramıyor.
Ama o anlatamama, ulaşamama döngüsünde en çok unuttuğumuz şey şu oluyor bazen:
Yöntemi değil, ilişkiyi değiştirmek gerek. Cümle değil, yakınlık öncelik.

Çünkü çocuklar çoğu zaman kurduğumuz onca cümleyi değil, o cümleyi kurarkenki halimizi hatırlarlar.

Çocuk büyüdükçe, kendi başına giyinebilmeye, uyum sağlamaya, oyalanmaya başladıkça…Bizi talep etmesi azaldıkça, arkadaşl...
09/06/2025

Çocuk büyüdükçe, kendi başına giyinebilmeye, uyum sağlamaya, oyalanmaya başladıkça…
Bizi talep etmesi azaldıkça, arkadaşlarını daha çok gündemine aldıkça,
biz de biraz geriye çekilebiliyoruz.

Derin bir nefes alıyoruz belki:
“Artık her an yanında olmam gerekmiyor.”

Bu duygu tanıdık ve çok haklı.
Ama bazen bu rahatlamayla birlikte içimizde şöyle bir fısıltı da belirebiliyor:
“Artık yeterince verdim.”
“Zaten büyüdü.”
“Birlikte oyun oynadık, masallar okuduk, ilgimi verdim… Artık büyüdü.”

Evet, çocuk büyüyor belki.
Ama ihtiyaçları geçmiyor.
Yalnızca şekil değiştiriyor.

Bağ kurma hâli, yakınlık isteği, birlikte geçirilen vakit…
Hepsi form değiştiriyor; ama yok olmuyor.

Artık yere oturup kule yapmak istemeyebilir,
Ama yürürken size gününü anlatmak isteyebilir.
Üzerini giydirmenize ihtiyaç duymayabilir,
Ama o giysileri seçerken ne düşündüğünü sizinle paylaşmak isteyebilir.
Kitabını kendi okuyabilir,
Ama gece yatmadan “Bugün güzel miydi?” diye sormanızı bekleyebilir.

Büyüdükçe yakınlık arayışı sessizleşiyor, evet.
Ama sürüyor.

Birlikte olma hâli, fark edilme isteği, temasa duyulan ihtiyaç...Hepsi hâlâ orada.

Ve biz de halen yanındayız.
İhtiyaç duyduğu kadar, izin verdiği kadar…
Yeni şekillerle, yeni deneyimlerle.

Kayıplarla birlikte sadece insanlar gitmiyor;onlara bağlı alışkanlıklar, ritüeller, o eski "düzen" de eksiliyor.Eskiden ...
07/06/2025

Kayıplarla birlikte sadece insanlar gitmiyor;
onlara bağlı alışkanlıklar, ritüeller, o eski "düzen" de eksiliyor.

Eskiden bayramda gitmek mecbur gelirdi. Yalan yok, çok sıkılırdım. Şimdi kimse kalmadı gidilecek.
Bayramlar geliyor ama bizim aileden geçmiyor artık.

Küçük bir ziyaretin, bir tabak yemeğin,
kalabalık bir salonda sıkılmanın bile özlenebilmesi çok yorucu.

Büyümek biraz da anlamını sonradan öğrendiğin yorgunlukların içinde ayakta kalmaya çalışmakmış gibi. Büyümek koca bir hayal kırıklığıymış gibi...

Çocukken ağlamaya dair ne çok şey biriktirdik kimimiz…Kimimizin gözyaşı öfke uyandırdı, kimimizin gözyaşına kıyılamadı.A...
04/06/2025

Çocukken ağlamaya dair ne çok şey biriktirdik kimimiz…
Kimimizin gözyaşı öfke uyandırdı, kimimizin gözyaşına kıyılamadı.
Ama bir şekilde çoğumuz susturulduk.
Ve öğrendik: Ağlamak güçsüzlüktü. Bebeklikti. Çaresizlikti.
Ağlarsak annemiz üzülürdü, babamız kızardı, dedemiz dayanamazdı…
“Bak, başkaları ağlıyor mu hiç?”
“Bunda da ağlanacak ne varmış?”
“Tamam tamam ağlama yeter”

Ve sonra büyüdük.
Kimimiz anne, kimimiz baba oldu.
Bazılarımız “bilge ebeveyn” olmak için çok okudu, araştırdı.Bazılarımız ise geçmişin zorlayıcı anılarına bakıp kendi kendine söz verdi:
“Ben böyle yapmayacağım.”

Bugün, ağlamayı hemen durdurulması gereken bir şey olarak değerlendiren ailelerin sayısı azalıyor gibi gözlemliyorum. Şimdiki çocuklar için büyük bir şans. Son yıllarda ailelerle eskiye nazaran “Ağlayınca çocuğa nasıl yaklaşmalıyız?” sorusunu daha sık konuşuyoruz. Fizyolojik ve duygusal ihtiyaçları temel alarak gündeme getiriyoruz: Duygulara alan açmak, aynalamak, empati kurmak, yanında kalmak...Ve bazen sadece susmak.
Bilgilendik, tamamdır diyoruz.
Ama neden hâlâ zorlanıyoruz? Neden bildiklerimizle hissettiklerimiz her zaman örtüşmüyor?
Çünkü ağlamanın “kötü” olduğuna dair inançlarımız içimize çok erken yaşlarda kazındı.
Ağlayan çocuğumuzun sesi, bakışı, bedeni Bizi hoop diye kendi çocukluğumuza götürüveriyor.
Ve o anda, bırakın duygularını anlamayı, yanında kalmayı… Biz orada bile olamayabiliyoruz. Çevrimdışına düşüyoruz.
Ama öğrendik ve biliyoruz ki regüle olmayan bir yetişkin, çocuğu regüle edemez.
Bu yüzden en başta kendimize sormamız gerekenlere dönüyoruz:
O anlarda bana ne oluyor? Ne hissediyorum? Ne iyi gelir?

Az çok cevabımız olunca da hatırlıyoruz:
Ben bir yetişkinim. Bende duygusal regülasyon var. Bende beceriler var.
Ama o bir çocuk. Henüz küçük. Ve şimdilik, regülatörü benim.
Sakinleşme kapasitemi ona ödünç verebilmekle sorumluyum...
Ama önce, kendi iç sesimi duymam gerek.
Yoksa çok gürültü oluyor, sesleri net alamıyorum.

Ve bu bir süreç.
Deneyimle, düşünmeyle, pes etmemekle, bazen de sadece durup derin bir nefes almakla güçlenen bir süreç.
Her seferinde mükemmel değil, ama her seferinde biraz daha mümkün.
Ve ben, pes etmeyeceğim.💪🍀

Sevgili ebeveyn,Önleyici olmak, duyarlı olmak, çocuğun neye ihtiyaç duyduğunu anlamaya çalışmak…Evet, ebeveynlikte bunla...
20/05/2025

Sevgili ebeveyn,

Önleyici olmak, duyarlı olmak, çocuğun neye ihtiyaç duyduğunu anlamaya çalışmak…
Evet, ebeveynlikte bunların hepsi çok kıymetli.
Ama bazen, fazla geliyor. Biliyorum.
Bir anne olarak ben de zaman zaman aynı duyguların içinden geçiyorum.

Her yerde bir şeyler söyleniyor:
Nasıl daha iyi olunur, neler yapılmalı, nelerden kaçınılmalı…
Ve biz hep bir adım geride gibi hissediyoruz.
Hep biraz daha eksik, biraz daha yetersiz...

Ama yapılmayanlar kadar, zaten yaptıkların da konuşulmalı.

– Sabah uykusuz da olsan ayağa kalktığın o an,
– Sabrını zorlayan anda sessiz kaldığın saniye,
– “Bilmiyorum ama buradayım” dediğin zamanlar,
– Ve her şeye rağmen çocuğunun gözlerinin içine baktığın günler…

Bunlar küçük değil. Basbaya büyük şeyler.

Sana “daha fazlasını yap” demek için değil,
Zaten yaptıklarının kıymetini hatırlatmak için yazıyorum.

Belki bugün, eksik kalanlara değil…
Gösterdiğin çabaya, sevgine, varlığına bakarsın.

Ve belki bu da yeter.
Şimdilik.🍀

Bir çocuk her zaman en iyisi olmak zorunda değildir.Ama bazen öyle hissettirilir...Daha çok alkış almak, takdir edilmek,...
15/05/2025

Bir çocuk her zaman en iyisi olmak zorunda değildir.
Ama bazen öyle hissettirilir...
Daha çok alkış almak, takdir edilmek, “aferin” duyabilmek için…
Çocuklar bazen kendi iç seslerini değil, başkalarının beklentilerini dinlemeye başlarlar.

“Başarılı olduğumda alkışlanıyorum.”
“Sakin kaldığımda herkes rahatlıyor.”
“Yardım ettiğimde beni daha çok seviyorlar.”

Ve zamanla şöyle düşünmeye başlar:
“Demek ki ben, ancak böyle olursam yeterliyim.”

Oysa çocuklar...
Yavaş öğrenebilir.
Bazen öfkelenebilir.
Soru sorabilir, kararsız kalabilir.
Ve tüm bunlara rağmen hâlâ değerlidir.
Hâlâ yeterince iyidir.

Yetersizlik hissi çoğu zaman çocuğun içinde doğmaz.
O his, dışarıdan gelir.
Kıyaslandığında, sadece başarılarıyla ilgilenildiğinde, hata yaptığında uzaklaşıldığında büyür.

Ama iyi haber şu:
Bu hissi taşıyan her çocuk, yeniden güvenle bağ kurabilir.
Koşulsuz sevildiğini hissettiğinde,
yanında biri “Sen olduğun hâlinle de kıymetlisin” dediğinde…
O yük hafifler.

Çocukların güçlü olması gerekmez.
Güvende hissetmesi yeterlidir.
Çünkü kendini güven içinde hisseden bir çocuk, zamanla zaten güçlenir.

Duygusal ihmalin sesi yoktur. Ama geride susarak büyüyen çocuklar bırakır.Yarası görünmez. Ama yıllar sonra kendini yaln...
13/05/2025

Duygusal ihmalin sesi yoktur. Ama geride susarak büyüyen çocuklar bırakır.
Yarası görünmez. Ama yıllar sonra kendini yalnızlıkta, kararsızlıkta, bir türlü dinmeyen eksiklik hissinde gösterir. Bazen bir ilişkide, bazen bir dostlukta, bazen de kendiyle baş başa kaldığında…
Adı konmamış bir eksiklik gibi öylece bekler; bir şekle sokulmayı, anlamlandırılmayı, nihayet görülmeyi…
Ve bazen bir bakış, bir kelime, bir temas… O eski sessizliğe yeni bir ses olur.
Hiçbir zaman tamamen geç değil. Görülmekle başlar iyileşmek.

Address

Koena Psikoloji Enstitüsü
Alsancak
35220

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Uzman Psikolog Gözde Alper posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Practice

Send a message to Uzman Psikolog Gözde Alper:

Share

Category