02/09/2025
Zihnimizin en başarılı özelliklerinden biri problem çözmedir. Bir problem varsa çözümü o sorundan 𝗸𝘂𝗿𝘁𝘂𝗹𝗮𝗿𝗮𝗸 yapar. Yere bir şey döküldü; temizle, kaldır, kurtul. Yağmur yağdı evet ortada kaldıramıyorum, o zaman 𝗸𝗮𝗰̧. Bir durağa git, bir mağazaya gir, 𝗸𝗮𝗰̧.
Zihnimiz bu tavrı iç dünyamızda da yapmaya çalışır. İstemediğimiz duyguları, düşünceleri, anılar da bu şekilde çözmeye çalışır. Ama bu işleri daha zor bir hale getirir. Araştırmalar bir duygudan ne kadar kaçarsak onu o kadar arttırdığımızı gösteriyor. İstenmeyen içsel yaşantılardan kaçmak için ne kadar zaman ve enerji harcarsak o kadar ıstırap çekeriz diyor kitapta. Kaygı bozukluğu için ‘kaygıdan kaçmakla geçen bir hayat’ olarak söz ediyor. Ya da can sıkıntısı; ondan kurtulmayı hedefim haline getirdiğimde sürekli bir şeyler atıştırmaya, diziler izlemeye, alışveriş yapmaya bağımlı hale gelebilirim. Daha da ötesi birçok madde bağımlılığı bir şeylerden kaçarken denenen bir maddeyle başlıyor.
Peki bu duruma nasıl yaklaşacağız?
𝐘𝐀𝐒̧𝐀𝐍𝐓𝐈𝐒𝐀𝐋 𝐊𝐀𝐁𝐔𝐋 ile. Duygu veya düşünceyi hemen göndermeye çalışmayarak. Bunu yaparken de tahammül etmek değil 𝗸𝗮𝗯𝘂𝗹 𝗲𝘁𝗺𝗲𝗸 kavramını kullanıyor. Örneğin kalabalık ortamlara giremiyorum, sosyal kaygım var. Kendimi zorlayıp girmeye çalışıyorum. Bu kabul değil tahammül olur, o ortamdan keyif almayı engeller. Bir arkadaşınızla dışarı çıktınız diyelim, sizin varlığınıza katlanıyor, bir an önce kalkıp gitmenizi bekliyor. Size tahammül etmesini mi yoksa sizi tüm kusurlarınızla kabul etmesini mi isterdiniz?
Kabul etmek, kaçınmanın bize bir yararı olmadığını hatta hayatımızı zorlaştırdığını görmek demek bir yandan. Dünyada sadece keyifli hisler, güzel anılar ve düşünceler olmadığını kabul etmek ve onlara alan açmak. Benim böyle durumlar için kullandığım bir cümlem var:
“Ne yapalım bu da böyle bir hayat”
Bu cümleyi biraz espirili biraz da boşvermiş bir halde söyleyince iyi geliyor 🥲
Yaşantısal kaçınmadan, kabule doğru yola çıkarak belki siz de kendi cümlenizi bulabilirsiniz 🌱