24/03/2025
Öfke, sınırlarımız ihlal edildiğinde ortaya çıkan sağlıklı ve insani bir duygudur. Haksızlık, eşitsizlik ve adaletsizlik karşısında hissettiğimiz öfke, içimizde bir alarm görevi görerek “Burada bir şeyler yanlış” der. Ancak bu alarm uzun süre çaldığında, yani insanlar sürekli adaletsizlik ve şiddete maruz kaldığında, yalnızca öfke değil, derin bir yaralanma da ortaya çıkar.
Şiddet, bireyin yalnızca bedenine değil, psikolojisine de yöneltilmiş bir saldırıdır. Şiddete maruz kalmak veya tanık olmak, insanın en temel ihtiyacı olan güven duygusunu zedeler. Güvende hissetmediğimizde, hem bireysel hem de toplumsal olarak travmanın etkileriyle yaşamaya başlarız. Kaygı, umutsuzluk, öğrenilmiş çaresizlik, yabancılaşma… Bunların hepsi, süreğen adaletsizlik ve şiddetin birey ve toplum üzerindeki psikolojik sonuçlarıdır.
Ancak travma, yalnızca bizi yaralayan bir şey değildir. Travmanın içinden geçerken, öfkemizi sağlıklı bir biçimde yönlendirmek, sınırlarımızı korumak ve dayanışma içinde olmak iyileşmenin de bir yoludur. Çünkü travmalar ancak kolektif olarak tanındığında ve yüzleşildiğinde, bireysel ve toplumsal olarak iyileşebiliriz.
Şiddet güveni zedeler, travma yalnızlaştırır. Ama adalet ve dayanışma, iyileşmenin temelidir.