07/04/2015
Güzellik ve Estetiğin Öyküsü
Güzellik nedir? Bu duygu, bu eğilim insanların içine nasıl işlenmiştir? İnsanlar neden güzelliğe önem verirler? Güzellik ve çekicilik aynı kavramlar mıdır? Neden 23 yaşındaki Brigitte Bardot, 1957 yılında o zaman bir evrim niteliğindeki “Ve Tanrı Kadını Yarattı” filminde oynadıktan sonra, kendisine o yıl günlük gazetelerde 1 milyon, haftalık dergilerde 2 milyon yazı satırında yer bulmuş, resmi 29,345 yayında yer almış ve Fransızların birbirleriyle günlük konuşmalarının %47’sinde konu olmuştu? Neden ilk ayna ve kozmetikler MÖ 5000 yıllarında, yazıdan bile iki bin yıl kadar önce icat edilmişti? Bu sorular saymakla bitmez..
İnsanlığın tarihi kadar eski bu soruların cevabı kesin olarak verilememiş, hep meçhulde, hep gizemili bir belirsizlikte kalmıştır. Cevaplar herkese göre farklı olmakla birlikte temelde aynıdır da aslında. Belki de bu soruya en net ve kısa cevabı ünlü filozof Aristo (MÖ 384-322) daha Antik dönemde vermişti. Aristo kendisine insanların güzellik kavramına neden böylesine önem verdikleri sorulduğunda “Kör olmayan hiçkimse bu soruyu sormamalıdır bile” deyip atmıştı. Onun hocası Plato ya da Eflatun’a (MÖ427-347) göre de her insanın üç ortak dileği vardı: Sağlıklı, refah ve güzel olmak..
Güzellik insanın içindeki en temel duygulara, içgüdülere hareket kazandıran temel bir haz duyusudur. Nitekim ünlü yazar Thomas Mann’a (1875-1955) göre de “Güzellik, ruhsal formasyonların duyuyla algılanabilen tek şeklidir”
Peki nedir bu güzellik denen şey? Felsefi açıdan Antik çağda Plato’ya göre “Uygun boyutlu alt birimlerin bütün ile de uyumlu oluşudur” Aristo’ya göre “Simetri, sıra ve netliktir”. Daha sonra Plotinus’a (MS 205-270) göre “Alt birimlerin birbirleriyle ve genel bütün içinde simetrik olmalarıdır” St. Augustine’e (MS 354-430) göre de “Geometrik form ve dengedir” Sanat açısından ise güzellik, Polyclitus (MÖ 5-4yy), Leon Battista Alberti (1404-1472), Leonardo da Vinci (1452-1519) ve Albrecht Dürer’e (1471-1528) göre simetride gizlidir.
Ancak Antik Dönem ve Rönesans çağlarındaki bu simetri anlayışı günümüzdekinden farklı da bir anlam ifade eder. Günümüzde simetri orta hattın iki yanındaki aynı iki yapının tamamen aynı boyut ve şekilde olmasıyken, Antik Dönem ve Rönasans’ta burada ahenkli bir ilişki de şarttır. Rönesans döneminde “commensurability” yani ölçülebilirlik prensibiyle saptanmış olan bu oranlar ve kurallar, günümüz Estetik Cerrahi’sinin bile hala güzellik konusundaki temel kuramlarını oluştururlar. Mesela yüzün yukarıdan aşağı üç ve yanlamasına beş eşit bölümden oluştuğu, burun ve kulağın uzunluklarının eşit ve doğrultularının paralel olduğu, gözler arası mesafenin burnun genişliğine eşit olduğu gibi gözlemler Rönesans çağına aittir ve dönemin güzel eserlerine de temel ilke olmuştur.
Güzellik, evrensel geometrik tanımları olan, bireysel tada bağlı ancak kültürel ortamla şekillenen, yapısal ancak ruhsal boyutu bulunan, kendisine sahip olanı gizemli, aşikar, ilahi ve bazen de adaletsiz bir güç sahibi kılan ve ancak sahip olunmadığında inkar edilen tam anlaşılamamış gizemli bir gerçektir.
Güzellik, California’li ünlü bir editörün “Güzelliği tarif edebilir misiniz?” diye kendisine sorulduğunda “Tarif edemem ancak kapıdan içeri girdiğinde ayağa kalkarım” dediği kadar yalın ve güçlü bir gerçekliktir..
Yazımızın sonuna gelirken, tarihte obsidian ya da parlak volkanik taştan yapılmış ilk aynanın da bu güzel topraklarda MÖ 5000 yıllarında Çatalhöyük’te kullanıldığını da belirtelim. Hepinize iyi ve güzelliklerle dolu bir hafta diliyorum.
Op. Dr. Tuğrul Kihtir