
02/08/2025
Burası benim köyüm, altın sarısı… Ben burada büyümedim ama babam burada büyümüş. İlkokulda bir muhabbet sırasında “biz bayramda köye gittik.” dediğimde bir arkadaşım “Sizin köyünümüz var, köylü müsünüz siz!” demişti. Utanarak evet var dediğimi hatırlıyorum. Bir yandan da nasıl bir insanın köyü olmaz diye şaşkındım
“köysüzlük”!?
Arkada okunan duaları dinleyerek, bu manzaraya bakarken aklıma bu köyle ilgili en erken anım geldi. At arabasıyla gelmiştik. Önce tarlada nohut çapaladığımızı hatırlıyorum, yapabilmiş miydim emin değilim ama Gültenli Halam, sürekli ne güzel yaptığımı söylüyordu. Sonra köyün bir yerinde eğri büğrü bir ağacın altında rengarenk şalvarlı kızlarla bir oyun oynamıştık, gerçek miydi bir rüya anı mıydı emin değilim? Sonra yorgunlukla halamın evine geldik. Kendi yaptığı mis gibi yufkasına torba (süzme) yoğurdu sürüp dürüm yapıp vermişti elime. Bu yaşıma geldim, onun kadar lezzetli bir şey yemedim hala. Gültenli Halamın bir şekilde yakınından geçmişseniz, mutlaka sofrasına oturmuşsunuzdur, elinden bir şey yiyip içmişsinizdir. Şen gülüşünü görmüşsünüzdür. Yavrum, kuzum deyişini işitmişsinizdir. Durmadan bir şeylerle uğraştığına tanık olmuşsunuzdur.
İki odalı evine herkesi, hepimizi sığdırdı, yedirdi, içirdi, güldü oynadı bizimle.
Şimdi köyümden uzaklaşırken, en zoru sana veda etmek oldu, Gültenli Halam. Arabada yeğenim dedi ki “Babaaa halanı bu mezara mı ektiniz?”
Evet bu mezara ektik, gül olsun, buğday başağı gibi büyüsün, badem ağacı gibi kök salsın diye… Köyümüz olduğunu unutmayalım diye, bir araya gelişlerimiz sadece vedalar olmasın diye Gültenli Halamızı köyümüze ektik…