02/10/2025
Çok sevdiğin birini kaybettiğinde onu yaşatma arzusu, aslında kendini fark ettirmeden sızıyor hayatına.
Onun giydiği sweatshirt’ü giymek, parmak izinin işlendiği kolyeyi boynunda taşımak, telefonunun arkasına resmini koymak…
Belki de tüm bunlar, onun artık yaşamıyor oluşunun dayanılmaz gerçeğine karşı küçük bir direniş.
Ama gerçek şu ki; o semboller olmasa da sen zaten her anında onu yaşatıyorsun.
Bir bakışta, bir şarkıda, bir kokuda…
Gün içinde hemen yanı başında hatta bazen omzunun tam üstünde, sessizce.
“Hatırlamak” diyorsun ama, unutmuyorsun ki zaten.
Seninle beraber yürüyen sana gölge gibi eşlik eden hüzünle yaşamayı öğrenmek,
Ansızın burnunun direği sızlarken, yine de yaşamın rollerine dönebilmek.
İşte yas, tam da bu.
O sızının içinden güç devşirip, yaşam kaynaklarını yeniden genişletmeyi öğrenmek.
Böylesine büyük bir hüznün içinde, yaşama devam edebilmek için renkleri arayan, yeniden ışığı bulmaya çalışan…
Ve bunu yaparken, hayata devam ettiği her an için kaybettiği kişiye vefasızlık etmiş gibi hisseden herkese yürekten sarılıyorum. Bu mücadelenin yorgunluğunu en derinden tanıyorum.
Son olarak, şarkıda da söylediği gibi:
Onu görüyorum.
Aklımın bir köşesinde onu görüyorum.
Her zaman…🤍