
13/03/2023
DNA ve GENLER - Kader DNA’nın Neresinde😎DNA hakkında önemli bilgiler....😮Sevim..👇
DNA VE GENLER
Çözüldükçe sırrı artan çok bilinmeyenli bir bulmaca gibi DNA’la rımız… Hücrelerimizde çok sayıda DNA taşırız. Genetik bilgi bir dil gibidir. Alfabemizdeki harfleri bir araya getirerek kelimeleri, sonra da kelimeleri birleştirerek cümleleri, sonra paragrafları ve kitapları yazarız. DNA’da:
• Alfabe sadece 4 harften ibarettir
• Her harf baz veya nükleotid denilen kimyasal bir molekülü temsil eder
• Kodon adı verilen genetik kelimeler bu harflerden oluşmuştur
• Genetik dilde bütün kelimeler (kodonlar) sadece 3 harften oluşmuştur
• Bu kelimeler bir araya gelerek genler adını verdiğimiz cümleleri oluştururlar
• Bütün cümleler bir araya gelerek genetik bilginin tamamını içeren bir kitabı yani genomu meydana getirirler.
(DNA (Deoksiribonükleik asit); karbon, hidrojen, oksijen, azot, fosfat atomlarından oluşan ve hücrenin bütün hayati fonksiyon-larında rol alan dev bir moleküldür. DNA’yı oluşturan nükleotidler 3 bölümden meydana gelmişlerdir. İnsan hücrelerinde bulunan DNA yaklaşık 3 milyar baz çiftinden oluşmuştur ve yaklaşık 1 metre uzunluğundadır.)
KADER YÖNETİLEBİLİR Mİ? Canlının biyolojik yaşamının neredeyse tümünün, hangi koşullarda ve zaman düzenlene-ceğini baştan sona belirleyen yani sabit genlere dinamizm verip programlayan, kısacası zamanı devreye sokan bu komutları okuyunca sizlerin aklına ne geliyor bilemem ama benim aklıma tek bir ifade geldi: Kader ve kaderin yönetimi…
Aslında kader kelimesi; belirlenmiş yörünge anlamına gelen bir kökten üremiştir ve göklerle ilgili bir manadan doğmuştur. Yani sistemli ve ölçülü bir dönüşü tekrarlamak anlamındadır. Yörünge ilahi bir kudret tarafından çizilmiştir ve insanın kudreti o yörünge nin dışına çıkmaya muktedir değildir. Özellikle İslam dininde ve bu dinin toplumlarında yaşamsal ve bilimsel bir ataleti doğurmuş tur yüzyıllarca, bu inanç ve tanımlama… Oysa biraz düşününce aklımız bize sorgulatır: “kader yazılmış mıdır, ben birey olarak kaderimi nereye kadar belirlerim?” “kader varsa ve bunu Allah çizdiyse, ben niye yaptıklarımdan sorumlu olup cennet ve cehen nemle ödüllendirileceğim” diye. Pratikte bu kadar teslimiyetçi değildir insan, aklıyla sorgulamanın ve ölçmenin önüne geçe mez, doğasına aykırıdır. Bu çelişki, çeşitli bunalımlar doğurur bireysel benlikte ve sosyal toplumda. Kilise ile caminin müridi arasındaki gelişmişlik ve teknolojik farklılığın ölçüsünün arası çok fazla açılmıştı uzunca sürelerce. Son yüzyılda yakalanan yakın takip ile aradaki fark azalmış görünse de özdeki inanç aslında değiş-memiştir hala Müslümanlarda. Kaderimiz yazılı mı, yazılı ise kim niye yazdı noktasında; çöplük denen hurda DNA ile ilgili çalışmalara mercek koyup incelememiz gerekli; bu tartışmalara tarafsız bir bakışla yeniden bakabilmek için…
HASTALIKLARI DURDURAN ŞALTERLER👇
Yine insan vücudundaki kodlanmamış bölüme ait proteinlerle yapılan başka bir çalışma, Danimarka Kopenhag Üniversi-tesi Novo Nordisk Protein Araştırmaları Merkezi ve Almanya Max Planck Biyokimya Enstitüsü’den bir grup araştırmacıya ait. İnsan bedenindeki hücrelerde proteinde, bilim dünyasının şimdiye dek ancak birkaç yüz tanesini bildiği 3600 kontrol proteini tespit ettiler ve bunları ‘MOLEKÜLER ŞALTER’ olarak isimlendirdiler. PROTEİN AKTİVİTELERİNİ KONTROL EDEN BU ŞALTERLER, YAŞLANMA, HASTALIK BAŞLANGICI ve TEDAVİSİNDE ADETA ‘ON’-‘OFF’ DÜĞMESİ gibi GÖREV YAPIYOR. ZAMANIN DA ve DÜZGÜN ÇALIŞMADIK LARINDA HASTALIKLARA YOL AÇIYOR.
OKU EMRİ VEREN KİTAP AYRACI👇
Temmuz ayında tanıtılan ve bilim dünyasında büyük yankı uyan dıran bu çalışma için ‘tedavi kavramına yeni bir bakış açısı getir di’ deniyor. Araştırmacıların çok ileri ve hassas bir teknoloji kulla narak ortaya çıkardığı ve haritaladığı MOLEKÜLER ŞALTERLER genetik kodun okunabilmesinde ve bu koddan alınan bilgilerin oluşturduğu proteinleri modifiye ederek kullanışlı hale getirilme lerinde bir tür aç-kapa düğmesi ya da ‘şu bölümü oku’ işareti veren kitap ayracı görevi görüyor. Çalışma komisyonunun başka nı olan Prof. Mann; “PROTEİNLER, HÜCRE BÜYÜMESİ, BÖ LÜNMESİ ve ÖLÜMÜ GİBİ TÜM ÖNEMLİ FAALİYETLERİ GER ÇEKLEŞTİREN BİRİMLERDİR. MOLEKÜLER ŞALTERLERLE AKTİVİTELERİNİ KONTROL EDEBİLİRİZ. Örneğin Cdc28 fonksiyonunu (insanda patojen olan maya mantarında bulunan önemli bir büyüme proteini) ilgili ŞALTERİ KALDIRARAK ENGEL LEMEYİ BAŞARDIK” diyor.
Söz konusu şalterlerin çok çeşitli yollarla iş gördüklerini belirten Prof. Mann şöyle devam ediyor: “Mesela, bu şalterler proteinlerin enzim aktivitelerini düşürüp arttırabilirler, hücredeki lokasyonları nı değiştirebilirler ya da diğer proteinlerle olan ilişkilerine etki edebilirler. Protein faaliyetlerini arttırıp azaltabilme yetkisine sa hip oldukları için proteini aktif hale getirebilirler ya da durdurabi lirler. Eğer DOĞRU ZAMAN DA DOĞRU YERDEN, GEREKLİ ESNEKLİKTE AÇAMAZSA GENETİK KOD OKUNAMAZ ve PROTEİN YAPMAK İÇİN DOĞRU BİR KALIP ÇIKARTILAMAZ. Bu da kronik hastalıkların başlangıcı demektir. TÜMÖR OLUŞU MUNA SEBEP OLAN ‘ŞALTER’ İNDİRİLDİĞİNDE, HÜCRELERİ BÖLÜP ÇOĞALTAN PROTEİNLER DE ÇALIŞMALARINI DUR DURACAKTIR. PROTEİN AKTİVİTELERİNİN KUSURLU BİR ŞEKİLDE DÜZENLENMESİ, YAŞLILIK ve HASTALIKLARIN GELİŞME SİNDE EN ÖNEMLİ ETKENDİR. ŞALTERLER ARA CILIĞIYLA KUSURLU PROTEİN AKTİVİTELERİNİ DÜZENLE YEBİLİRİZ. HASARLANMIŞ PROTEİN DÜZENLEYİCİLERİNİ KONTROL ETMEK DEMEK KANSERİN TEDAVİSİNİ BULMAK DEMEKTİR. Biz şimdilik bir buçuk yıl süren çalışmamızda şalterlerin yerlerini belirledik. bundan sonra BU ŞALTERLERİN GÖREVLERİNİ BELİRLEMEYE YÖNELİK YAPILACAK ÇALIŞ MALAR ÇOK ÖNEMLİ” diye sözlerini tamamlıyor.
KODLANMAMIŞ DNA’YI KODLAYAN NEDİR?👇
İlahiyata ‘bilinen yorumlarıyla’ sonuna kadar inanan ve fazlaca sorgulamadan kor kanların cevabı elbette “Allah” olacaktır. Bu noktada araştırmaktan ve sormaktan vazgeçip Allah’a sığınır, bir atalet ve kadercilik anlayışı içinde yaşamaya devam edebiliriz. Son noktayı koymuş olduğumuzdan buradan öteye geçmenin anlamı kalmaz. Oysa bilim soru sormaktan usanmaz, yola devam eder ve gerçek ibadet bilimsiz olamaz. Kodlanmamış DNA kısmını neyin yönettiği sorusuna bilimle cevap vermeye çalıştığımızda birçok konu başlığına bakmamız gerekir ve ana iki başlıkta toplanır.
a) insanın kendi özgün iradesi, b) çevresel faktörler.
ŞİFA YARATMAK İÇİN KULLANILAN ARAÇLAR NELERDİR?👇
Kendi kendimizi değiştirme ve şifalanma kimi zaman bir aracı ile gerçekleşebilir. Klasik Tıbbın kabul edip uyguladığı tedavi yöntemleri arasında Hipnoz ve Akapunktur da bulunmaktadır. Akapunktur, vücuttan geçtiği düşünülen enerji meridyen-leri üzerinde pozitif etki yaratarak organlara ulaşır ve iyileşme sağlar. Vücuttaki tüm fonksiyonları yaratan organların ve diğer birimlerin bu enerji meridyenlerine bağlı olarak çalıştığı düşüncesi esastır akapunkturda. Akapunktur düşünsel değil de fiziksel bir olayla tedavi ettiği için (gümüş iğneler ile verilen uyarı) kısmi olarak konumuzun dışında kalsa da Hipnoz düşünsel ve ruhsal planda yardım ettiği için, bizim düşünce yoluyla tedavi alanımızın içindedir. Hipnozla yapılan uygulama da bizim inanç sistemimiz üzerinde değişiklik yaratmak amaçlıdır. Bilinçaltı, geçmiş ve ruhsal seviyede yapılacak pozitif yüklemeler DNA seviyelerimize de ulaşabildiği için muhtemelen tedaviyi başarabilmektedir. Kendi kendimizi direkt ya da aracı yoluyla şifalandırma ve DNA boyutunda değişimi sağlama amaçlı çalışmaların örnekleri isim olarak çok fazladır. NLP, kuantum dokunuş, teta şifa, yeniden bağlanma, sonsuz şifa, reiki, yoga vb gibi sayısız isim alsa da temelde kökleri aynı nokta ya bağlanmaktadır. Bu noktaya kadar yaptıklarımız kendi gücümüzün varabileceği sınırların içindedir.
DNA’YI ETKİLEYEN DIŞ FAKTÖRLER👇
Bilimsel bakışla Hurda DNA’yı kodlayan faktörler üzerinde yol almaya devam ederken çevresel etkenlere geldiğimizde sayısız etkileyen ile karşılaşırız.
• Yakın çevre (aile- eş- çocuk-iş)
• Dünyasal çevre ( iklim olayları- tabiat- atmosfer)
• Teknik çevre ( insanın yarattığı teknolojinin dünya üzerindeki etkileri, elektrik ve manyetik alanlar, kimyasal etkiler)
• Güneş sistemimiz ( ayın ve bütün gezegenlerin çekim ve manyetik alanları)
• Kendi sistemimiz dışından(dünya dışı) bilmediğimiz gezegen ve galaksilerin etkileri ve kozmik olaylar.
Bu son maddenin ardından Prof. Chang’e ve onun iddialarına tek rar dönebiliriz. Dışarıda bilmediğimiz bir evren ve kuvvetler var, elimizle tutamasak da henüz ölçemesek de var olduğunu ne din, ne bilim inkar edemiyor. Chang, Dünya dışı yaşam iddiasını orta ya atan ilk kişi değil elbette ama programlama dili ile anlatılan ilk iddia olduğundan ve DNA’lar boyutunda bir fotoğraf ile karşımıza çıktığı için mikro boyutta tanımlanan bir savdır. Makro boyutta dünya dışı iddiaları uzun yıllardır biliyorduk zaten. Prof. Chang “Dünya üzerindeki her yaşamın dünya dışı kuzenlerinin genetik kodunu taşıdığını ve tekamülün düşündüğümüz şey olmadığı inanılmaz fikri ile ciddi bir şekilde ilgilenmek zorunda olacağız.” diyor. Bilimsel keşiflerin görünür anlamları olduğu kadar saklı anlamları vardır ve bütün keşifler asıl yolunu ve yorumunu keşf edildiği anda değil çok sonra alır ve sonradan kabul edilmek zo runda kalınan sıra dışı iddialar dünyanın tarihinde inanılmaz sayıda çoktur. Dünya dışı iddiası sadece yaşadığımız bu yılların ya da Chang’in değil, binlerce yıl öncesinin, yüzlerce bilim ada mının ve dünya dışı varlıklarla teması olduğunu söyleyen binler ce insanın iddiasıdır.👍👍
Nesrin Dabağlar
Kaynak indigo dergisi