17/07/2025
Göçmen, yeni ülkesine ulaştıktan sonra, uzunca bir süre “benim” ve “senin“ biçimindeki bir bölmeye başvurur. Ancak bu bölmeyi çözümleyebildikten sonra “ bizim” hissini yaşayabilecektir. O zamana kadar, gelenekler, yemekler, dil, oyunlar ve ahlaki değerler ya “benim” ya da “senin” penceresinden değerlendirilir. “Biz-lik” ve bununla bağlantılı kimlik değişimini ilerleten önemli bir araç, “geçiş alanının” (Winnicott, 1953) yerel kültür tarafından doldurulmasıdır. Göçmenin filmlerden, yazından ve oyunlardan hoşlanmaya başlaması böyle bir gidişi bildirir. Bunlar göçmene, yeni ülkesindeki “yabancılarla” arasında her an bulabildiği bir karşılıklı ilgi alanı sağlarlar.
Kültürel karşılıklılığı ve beraberliği arttıran ikinci ortam da, göçmenin, dış dünyanın değişen yasaklamalarıyla ve yaptırımlarıyla ilişki içindeki üstbenliğinin giderek değişmesidir. Bu durum, dürtülerin artışının görece olmasına ve değişen gerçeklikle birlikte harekete geçmelerine rağmen, ergenliğe benzer (Blos, 1967; Erikson,1950b).
İçgüdülere karşı daha hoşgörülü olan bir topluluk, bunu benliğinin dengesini bozabilecek bir tehdit olarak gören bir göçmende başlangıçta kaygı yaratabilir.
Daha sonra akışkan bir döneme geçilebilir ve “ithal edilen” üstbenlikten gelen cezalandırmalarla birlikte yeni altbenlik özgürlüklerini sınayan denemeler ortaya çıkar ve kaybolur.
Yavaş yavaş bu dinamik kaymalar, yeni benlik savunmalarının yaygınlaşmasıyla, üstbenliğin yumuşamasıyla ve üstbenliğin “kültürel özelliklerinin” farklılaşması ile birlikte, yapısal değişimlere neden olur. Göçmenin eğilimleri sağa sola kaymalar yapar ve gittikçe geniş kültürle uyumlulukları artar.
Salman Akhtar / Göç ve Kimlik 📚