Ada Psikoterapi Merkezi / Salihli

Ada Psikoterapi Merkezi  /   Salihli Ruh sağlığı ve Psikolojik Danışmanlık Hizmetleri

Evde kaldığımız bu günler çocuklarımızla ilişki rutini oluşturmak için büyük fırsat!
12/04/2020

Evde kaldığımız bu günler çocuklarımızla ilişki rutini oluşturmak için büyük fırsat!

Ebeveyn-Çocuk İlişkisini Güçlendiren 10 Rutin

Çocuklarımızla geçirdiğimiz yakın anlar hepimiz için paha biçilmezdir. Bağ kurmak bizim için olduğu kadar çocuklarımız için de gereklidir. İlişkimiz güçlü olduğunda aynı zamanda güzel de olur, yani ne kadar çok verirsek o kadar çok alırız. Belki de ebeveynliğin onca fedakarlığa değmesinin sebebi budur.

Ebeveynleriyle arasında güçlü bir bağ olduğunu hisseden çocuklar, ebeveynleriyle işbirliği yapmak ister (eğer yapabilirlerse). Elbette çocuk gibi davranmaya devam ederler, yani duyguları büyümekte olan prefrontal kortekslerini bazen fazla gelir. Ama onları anladığımıza ve onların yanında olacağımıza güvenirlerse, liderliği bize bırakmaya daha istekli olurlar.

Araştırmacılar bir ilişkinin sağlığını korumak için her negatif etkileşime karşılık beş pozitif etkileşime ihtiyacımız olduğunu söylüyor. Çocuklarımıza rehberlik etmeye – ve bu surada onları düzeltmeye, hatırlatmaya, azarlamaya, eleştirmeye ve hatta bağırmaya – çok fazla zaman harcadığımız için pozitif bağ kurmaya bunun beş kat daha fazla zaman ayırdığımızdan emin olmamız çok önemli.

Ama biz de insanız sonuçta. Tek yapabildiğimiz şeyin çocuklarımızın en temel ihtiyaçlarını karşılamak olduğu günlerimiz olur. Bazı günler onları yedirmek, yıkamak, tüm bunları yumuşak bir ses tonuyla yapmak ve onları makul bir saatte yatırmak bile büyük bir kahramanlık yapmak gibidir. Ancak bu şekilde ertesi gün her şeye baştan başlayabiliriz.

Ebeveynliğin yaptığımız en zor iş olduğunu düşünürsek, çocuklarımızla güçlü bir bağ kurmanın tek yolu, bağ kurduğumuz günlük alışkanlıklar edinmektir.

1. Bol bol sarılın.
Aile terapisti Virginia Satir’in ünlü bir sözü vardır: “Hayatta kalmak için günde 4 kez sarılmaya ihtiyacımız var. Hayatta kalmayı sürdürmek için günde 8 kez sarılmaya ihtiyacımız var. Büyümek içinse günde 12 kez sarılmaya ihtiyacımız var.”

Sabahları yaptığınız ilk iş birkaç dakikalığına çocuğunuza sarılıp yatmak olsun. Akşamları yaptığınız son şey de… Birbirinizden ayrılırken sarılın. Tekrar bir araya geldiğinizde sarılın. Aralarda daha sık sarılın. Saçlarını okşayın, sırtını sıvazlayın, omuzlarını ovun. Göz teması kurun ve gülümseyin, çünkü bu da bir çeşit dokunmaktır. Eğer ergen çocuğunuzun kapıdan adımını atar atmaz yaptığı ilk şey sizin yakınlaşma çabalarınızı terslemekse, büyük çocuklarla bağ kurarken daha yavaş ve dikkatli olmak gerektiğini fark edin. Ona soğuk bir içecek ikram edin ve ayaklarını ovarken sohbet açın. (Abartıyorum gibi mi geliyor? Çocuğunuzun o gün hayatında neler olduğunu duymanın en garanti yolu bu oysa. Deneyin.)

2. Oyun oynayın.
Kahkahalarla gülmek ve bağıra çağıra eğlenmek, her ikinizin de endorfin ve oksitosin hormonlarını harekete geçirerek çocuğunuzla bağ kurmanızı sağlar. Gülmek ve eğlenmek, çocuğunuzun kaygıları ve üzüntüleri yüzünden kendini her şeyden kopuk hissetmesi (ve bu yüzden ters davranması) yerine, bunlara gülüp geçmesini sağlayabilir. Ve oyun çocuklarda işbirliği yapma isteği uyandırır. Sizce hangisi daha çok işe yarar?: “Hemen gel ve kahvaltını et!” ya da “Küçük Goril, kahvaltı zamanı! Bak, yulafında muzlar ve böcekler var.”

3. Etkileşimde bulunurken teknolojiden uzak durun.
Çocuğunuzun hayatının sonuna dek hatırlayacağı şey şu olacak: Annem ve babam için yeterince önemliyim, çünkü beni dinlemek için telefonlarını kaptıyorlar. Arabada giderken müziği kapatmak bile bağ kurmaya güçlü bir davet olabilir, çünkü arabadaki göz teması eksikliği baskıyı azaltır, bu yüzden çocuklar (ve yetişkinler) içlerini dökmeye ve paylaşmaya daha açık olurlar.

4. Geçişlerden önce bağ kurun.
Çocuklar bir şeyden başka bir şeye geçerken zorlanırlar. Eğer çocuğunuzun gözünün içine bakar, ismini söyler, onunla bağ kurar ve sonra onun biraz kıkırdamasını sağlarsanız, bir geçiş sırasında kendini yönetebilmesi için yeterli iç kaynağa sahip olmasını da sağlarsınız.

5. Birebir geçirecek zamanlar yaratın.
Çocuğunuzla her gün (15 dakikalığına bile olsa) birebir zaman geçirin mutlaka. Birden fazla çocuğunuz varsa, her çocuk için ayrı 15 dakika diye düşünün. Bu süre içinde çocuğunuzun istediklerini ve kendi istediklerinizi dönüşümlü yapın. Onun istediklerini yaparken geri çekilin ve sizi yönetmesine izin verin. Sizin istediklerinizi yaparken, zamanı aktivitelerle yapılandırma güdünüze karşı direnin. Bunun yerine herhangi bir fiziksel aktiviteyi ya da onu güldüren bir oyunu tercih edin.

6. Duyguları memnuniyetle karşılayın.
Elbette kolay değil. Ancak çocuğunuzun duygularını ifade etmeye ihtiyacı var, yoksa duyguları davranışlarını yönetmeye başlar. Ayrıca bu, çocuğunuzun üzüntülerini gidermesine yardımcı olmanız için iyi bir fırsattır. Bu, sizi daha da yakınlaştırır. Bu yüzden merhametli olun ve öfkenin sizi tetiklemesine izin vermeyin. Her daim öfkenin ardına saklanan göz yaşlarını ve korkuları memnuniyetle karşılayın. Çocuğunuzun, yanınızda ağlayacak kadar size güvendiğini unutmayın. Ağlarken sakin kalmaya çalışın. Tüm bu duyguları kabul edin ve “acısını” anladığınızı gösterin. Ardından çocuğunuz kendini daha sakin, sizinle işbirliği yapamaya daha meyilli ve size daha yakın hissedecektir. (Bu en zorlarından biri. Bir çocuğun üzüntüsü karşısında kendi duygularınızı regüle edebilmeniz (yönetmek, sakinleştirmek) ebeveynliğin en zor taraflarından birisi. Ama bu denemememiz için bir bahane olmamalı.)

7. Dinleyin ve empati kurun.
Bağ kurmak dinlemekle başlar. Olayları çocuğunuzun bakış açısıyla görme alışkanlığı, ona saygı duymanızı ve kazan/kazan çözümleri üretmenizi sağlar. Normalde sizi çileden çıkaracak davranışların altında yatan sebebi görmenize sebep olabilir. Ve kendi duygularınızı regüle etmenizi sağlar, bu yüzden bam telinize basıldığında ve içinizden “savaş ya da kaç” tepkisi çıktığında, çocuğunuz çok da düşmanınızmış gibi görünmez gözünüze.

8. Yavaşlayın ve anın tadını çıkarın.
Gün içinde yaşayacağınız her etkileşim bağ kurmak için bir fırsattır. Yavaşlayın ve anı paylaşın: Çilekleri yoğurdun içine koymadan önce beraber koklayın. Ellerini yıkamasına yardım ediyorsanız, siz de ellerinizi suyun altına sokun ve suyun soğukluğunu onunla paylaşın. Saçlarını koklayın. Gülüşünü dinleyin. Gözlerinin içine bakın. Şu anın muhteşemliği içinde bağ kurun. Çünkü bağ kurabilmemizin tek gerçek yolu budur.

9. Uyku öncesi sarılıp yatmak ve sohbet etmek.
Çocuğunuzun uyku saatini bunu düşünerek planlayın. Bu samimi ve güvenli bağlanma anları, çocuğunuz o günlerde neyle cebelleşiyorsa onun yüzeye çıkmasına sebep olur. Bu, okulda olan bir şey olabilir, sabah onu tersleme şekliniz olabilir ya da yarınki okul gezisiyle ilgili endişeleri olabilir. Bu sorunu derhal çözmeniz gerekiyor mu? Hayır. Sadece dinleyin yeter. Duygularını kabul edin. Onu duyduğunuzu ve yarın birlikte çözeceğinizi bilmesini sağlayın. Ertesi gün konuyu takip ettiğinizden emin olun. Çocuğunuzla olan ilişkinizin nasıl derinleştiğine şaşıracaksınız. Çocuğunuz büyüse bile bu alışkanlıktan vazgeçmeyin. Uyku öncesi saatleri muhtemelen ergenlerin içlerini dökeceği tek saatler olabilir.

10. Orada ve o anda olun.
Çocuğunuzun üniversiteye gitmeden önce sizinle geçireceği sadece 900 haftası var. Siz farkına bile varmadan yuvadan uçmuş olacak. Bu yüzden çocuğunuzla etkileşim içindeyken yüzde 100 orada olun. Orada ve o anda. Bunu her zaman başaramayabilirsiniz. Ama günde birkaç kez başarmayı alışkanlık haline getirirseniz, çocuğunuzla en unutulmaz anılarınızı bu anlarda yaşayabilirsiniz.

02/04/2020
ÇOCUĞUNUZUN PROBLEMLERİNİ ERTELEMEYİN!Ciddi semptomlar zamanında tedavi edilmezse ilerde çocuğunuzun akıl ve ruh sağlığı...
26/03/2020

ÇOCUĞUNUZUN PROBLEMLERİNİ ERTELEMEYİN!

Ciddi semptomlar zamanında tedavi edilmezse ilerde çocuğunuzun akıl ve ruh sağlığının bozulmasına neden olabilir. Çocuktaki psikolojik sorunları hafife alıp, çocuktur geçer demeyin.

Çocuğunuzun ruh sağlığını diğer hastalıkları önemsediğiniz gibi önemseyin. Çocuğunuzdaki küçük problemler ciddi semptomlara dönüşmeden gelirseniz problemlerin daha kısa sürede daha etkili ve geri dönüşsüz bir şekilde çözülebileceğini unutmayın.

Bu nedenle çocuk ruh sağlığı konusunda da çocuk sağlığı konusunda olduğu gibi hassas davranarak, bilinçli anne babalar profilinde davranmanız, siz ve çocuğunuz için en iyisi olacaktır.

Lütfen bazı dönemlerde problemlerinizin olmasını doğal kabul ederek, ertelemeden, doğru zamanda uzman desteği alın. Erken müdahale tüm sağlık alanlarında önemlidir.

Online terapi, ofisimizde sunulan tüm hizmetlerin İnternet üzerinden sunulmasıdır. Yetişkin, çocuk, ergen, çift ve aile ...
20/03/2020

Online terapi, ofisimizde sunulan tüm hizmetlerin İnternet üzerinden sunulmasıdır. Yetişkin, çocuk, ergen, çift ve aile terapileri alanında hizmet talep edebilirsiniz.

Detaylı bilgi için iletişim numaramızdan Ada Psikoterapi ye ulaşabilirsiniz.

0236 712 02 20

13/03/2020
30/04/2019

Ada Psikoterapi - en iyi psikologların adresi | Zor Duygularla Baş Etmek ve Teknolojik Cihazlar | Çocuk & Ergen Psikoterapi Konuları

15/03/2019

Ada Psikoterapi - en iyi psikologların adresi | Kendi Ayakları Üzerinde Durabilen 'Mutlu ' Ve 'Başarılı ' Bir İnsan Olmam İçin Bana Öğrenmeyi Öğretin | Çocuk & Ergen Psikoterapi Konuları

Çocuklarınızın Dil ve Beyin Gelişimi İçin Onlarla Karşılıklı Sohbet Edin!1995’te dönüm noktası olan bir araştırma, yükse...
03/04/2018

Çocuklarınızın Dil ve Beyin Gelişimi İçin Onlarla Karşılıklı Sohbet Edin!

1995’te dönüm noktası olan bir araştırma, yüksek gelir grubundan gelen ailelerin çocuklarının, hayatlarının ilk üç yılında, düşük gelir grubundan gelen çocuklara göre 30 milyon daha fazla kelime duyduklarını ortaya çıkarmıştı. Bu “30 milyon kelime açığı”, kelime dağarcığı, dil gelişimi ve okuduğunu anlama testlerindeki kayda değer farklarla ilişkilendirildi.

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’deki (MIT) bilim insanları, şimdi de bir yetişkin ile bir çocuğun sohbeti sırasında çocuğun beyninin değiştiğini ve bu karşılıklı konuşmanın, dil gelişimi konusunda aslında “kelime açığından” daha önemli olduğunu buldular. 4 ila 6 yaş arasındaki çocuklarla yapılan bir çalışmada, “konuşma sırası gelme” miktarındaki farklılıkların, çocuklar arasında bulunan beyin fizyolojisi ve dil becerilerindeki farkların önemli bir bölümünü oluşturduğu tespit edildi. Bu bulgu, ailelerin gelir düzeyine ve eğitim seviyelerine bakılmaksızın tüm çocuklar için geçerliydi.

Araştırmanın bulguları, ebeveynlerin, sadece karşılıklı sohbet ederek çocuklarının dil ve beyin gelişimlerinde dikkate değer bir etki yaratabileceklerini söylüyor.

Harvard ve MIT’de yüksek lisans öğrencisi ve araştırma makalesinin yazarı olan Rachel Romeo şöyle diyor: “Önemli olan sadece çocuğunuza bir şeyler anlatmanız değil, onunla birlikte karşılıklı konuşmanız. Aslolan çocuğunuzun beynine bir dili ‘boca etmek’ değil, onlarla gerçek bir sohbeti sürdürebilmeniz.”

Manyetik rezonans görüntüleme (MR) tekniğini kullanana araştırmacılar, konuşma sırasının gelme miktarıyla ilişkilendirilen, beynin dile verdiği tepkideki farklılıkları belirlediler. Daha fazla karşılıklı sohbet deneyimlemiş çocuklarda, beynin Broca alanı – konuşma üreten ve dili işleyen bölge – hikayeleri dinlerken çok daha fazla aktifti. Bu beyin aktivasyonu, daha sonra dil değerlendirmelerinde çocukların notlarının nasıl olacağı öngörüsünü getirerek, çocukların dil becerilerindeki gelir düzeyiyle bağlantılı farkları da tam anlamıyla açıklığa kavuşturdu.

“Araştırmamızda gerçekten yeni olan şey, evdeki aile için sohbetlerin çocukların beyin gelişimiyle ilişkili olduğuna dair bize ilk kez bilimsel kanıt sunmasıdır. Ebeveynlerle yapılan sohbetin beynin biyolojik gelişimini etkileyişi neredeyse sihirli bir şey,” diyor beyin ve bilişsel bilim profesörü, MIT‘nin McGovern Beyin Araştırmaları Enstitüsü üyesi araştırmacı John Gabrieli.

Kelime Açığının Ötesinde

Bu araştırmadan önce, “kelime açığının” nasıl beyindeki farklılıklara dönüştüğüne dair çok az şey biliniyordu. MIT araştırma ekibi, farklı sosyo-ekonomik düzeylerden gelen çocukların beyin taramalarını karşılaştırarak bu farkları ortaya koydu.

Bu çalışmanın bir parçası olarak araştırmacılar, her çocuğun konuştuğu ve duyduğu her bir kelimeyi kaydeden “LENA (Dil Ortamı Analizi)” isimli bir sistem kullandılar. Çocuklarının bu çalışmaya katılmalarını kabul eden ebeveynlerden, çocuklarının, sabah kalktıktan akşam yatana kadar gün boyunca kayıt cihazını takmalarını sağlamaları istendi.

Daha sonra kayıtlar, üç parametreyi ölçen bir bilgisayar programıyla analiz edildi: Çocuk tarafından söylenen kelime sayısı, çocuğa söylenen kelime sayısı ve çocuk ve bir yetişkinin kaç kez “konuşma sırası” aldığı.

Araştırmacılar, karşılıklı konuşma sırasının miktarı ile çocuğun kelime dağarcığı, gramer bilgisi ve sözel akıl yürütme becerilerini içeren dil becerisi testlerindeki notları arasında ciddi bir ilişki olduğunu buldular. Karşılıklı konuşma sırası miktarı, çocuklar MR tarayıcısında bir hikaye dinlerken Broca alanında artan aktivite ile de bağlantılıydı.

Bu karşılıklı ilişki, duyulan kelimelerin sayısı ve dil notları arasındaki ve duyulan kelimelerin sayısı ile Broca alanındaki aktivite arasındaki karşılıklı ilişkiden çok daha güçlüydü.

Romeo’ya göre bu sonuç diğer güncel bulgularla da uyumlu: “Ama hala şu popüler düşünce mevcut: Arada “30 milyon kelime açığı” var ve gerek bütün gün onlarla konuşarak gerekse onları kendileriyle konuşacak olan televizyonun karşısına oturtarak bu kelimeleri çocukların üzerine bir şekilde boca etmemiz gerekiyor. Fakat beyin verilerine göre interaktif diyalog, nöral işleme ile daha güçlü bir şekilde ilişkili.”

Araştırmacılar interaktif sohbetin, karşıdaki insanın ne söylemeye çalıştığını anlama ve ona uygun bir şekilde yanıt verme dahil olmak üzere çocuklara daha fazla iletişim becerisi alıştırması yapma fırsatı verdiğine inanıyor.

Yüksek gelirli ailelerin çocukları ortalamanın üzerinde bir düzeyde dile maruz kalırken, konuşma sırasının çok sık kendisine geldiği sohbetler deneyimleyen düşük gelirli ailelerin çocukları da yüksek gelirli ailelerin çocuklarınınkine benzer dil becerilerine ve Broca alanı beyin aktivitesine sahipti.

“Bizim analizimize göre farkı yaratan şey, sosyo-ekonomik statüden bağımsız olarak karşılıklı konuşma sırasının sıklığı gibi görünüyor. Bu tür karşılıklı konuşmalar daha çok yüksek sosyo-ekonomik statüdeki ailelerde görülüyor, ancak daha az geliri olan ve ebeveynlerin eğitim seviyesinin düşük olduğu ailelerde de bu konuşmalar aynı yararı sağlıyor,” diyor Gabrieli.

Harekete geçmek

Araştırmacılar bulgularının, ebeveynleri çocuklarıyla daha çok sohbet etmeye teşvik edeceğini umuyorlar. Bu araştırma 4-6 yaş arasındaki çocuklarla yapılmış olsa da, bu tür karşılıklı sohbetler, karşılıklı sesler çıkararak ya da mimikler yaparak çok daha küçük çocuklarla da yapılabilir.

“Bu konuda bizi en çok heyecanlandıran şeylerden biri de bunun hemen harekete geçilip uygulanabilir bir şey olması, çünkü ne olduğu çok belli. Bu, daha fazla ekonomik stres yaşayan, daha az eğitimli ailelerin çocuklarıyla daha fazla sohbet etmesi kolay bir şey anlamına gelmiyor. Ama yine de bu hedefi belli, spesifik bir eylem ve bunu destekleyecek ve teşvik edecek birçok yol olabilir,” diyor Gabrieli.

Delaware Üniversitesi Eğitim Fakültesi profesörlerinden Roberta Golinkoff, bu yeni araştırmanın önemli sonuçlarından birinin, çocukların dil gelişimi için önemli olan şeyin sadece duydukları kelime sayısı olmadığını kanıtlaması olduğunu söylüyor.

“Bir çocukla diliniz damağınız kuruyana kadar konuşabilirsiniz, ama eğer onunla etkileşimde değilseniz ve çocuğun ilgilendiği şey hakkında karşılıklı bir konuşma “düeti” yapmıyorsanız, o zaman ona ihtiyacı olan dil işleme becerilerini kazandırmıyorsunuz demektir,” diyor Golinkoff. “Eğer sadece dinlemesi yerine çocuğu da katılımcı bir şekilde konuşmaya dahil edebilirseniz, daha iyi dil becerileri edinmesini sağlamış olursunuz.”

MIT araştırmacıları şimdi, küçük çocukların hayatlarına daha fazla karşılıklı sohbeti katacak farklı girişimlerin etkilerini araştırmayı umuyor. Bunlar arasında, karşılıklı sohbet edebilecek bilgisayar programları ya da ailelere çocuklarıyla sohbet etmelerini hatırlatacak elektronik hatırlatıcılar gibi teknolojik yardımcılar yer alıyor.

Çocuğunuzun Ekranını Kavgasız Kapatmak Mümkün Mü?Çocuklarınızla ekranı kapatma konusunda hiç çatışma yaşıyor musunuz? Bu...
10/01/2018

Çocuğunuzun Ekranını Kavgasız Kapatmak Mümkün Mü?

Çocuklarınızla ekranı kapatma konusunda hiç çatışma yaşıyor musunuz? Bu çatışma genellikle göz yaşlarıyla mı bitiyor (hem onun, hem de sizin)? Birçok ebeveyn gibi ben de çocuklarımı bu konuda uyarmaya alışkındım.

Genellikle, “Beş dakika daha, sonra yemek zamanı,” diye mutfaktan bağırırdım.

Bu uyarı, ya görmezden gelinir ya da homurtuyla karşılık bulurdu.

Beş dakika sonra oturma odasına gelir, sessizce kabulleneceklerini ve sevgi dolu, huzurlu bir akşam yemeği yiyeceğimizi umarak televizyonu/tableti/zımbırtıyı kapatırdım.

Sonrası çığlıklar, öfke nöbetleri, buz gibi bir yemek ve ağarmış saçlar.

Bu işte bir yanlışlık olduğunu fark ettim. Konuya yaklaşma biçimimde bir yanlışlık vardı. Benim çocuklarım normalde öfke nöbetlerine eğilimli değildiler, bu yüzden ne yapacağımı şaşırırdım. Her ekran saati sonundaki bu ani çığlıkları nasıl susturacağıma dair bir çözüm bulamıyordum.

Çocuklarımı ekrandan nazikçe uzaklaştırmak, sürekli bir hale gelen kavga dövüş olmaksızın (çünkü bu neredeyse her akşam oluyor) onları gerçek dünyaya döndürmek için bir yol bulmak istiyordum, ama nasıl olacağını bilmiyordum. Sonra bir arkadaşım Isabelle Filliozat’ın önerdiği küçük bir numaradan bahsetti.

Isabelle Filliozat, pozitif ebeveynlik üzerine uzman bir klinik psikolog. Çocuk eğitimi üzerine yazılmış bir çok kitabın yazarı ve Fransız dünyasında nazik ebeveynlik konusunda bir otorite. Benim dünyam bir günde değişti diyebilirim. Birdenbire ekranı kapatma zamanlarını, çığlıklar atılmadığı, öfke nöbetleri geçirilmediği, yemeklerin soğuk yenmediği ve saçların ağarmadığı bir şekilde nasıl yöneteceğimi anlamıştım.

İşte Isabelle Filliozat’un o çok basit metodu.

Ekran zamanının ardındaki bilim
Bir futbol maçının en heyecanlı yerinde hiç elektriğin kesildiği oldu mu?

Ya da bir romantik komedide, birbiriyle çatışan çiftin en sonunda öpüşecekleri an geldiğinde, küçük çocuğunuzun bir başrol oyuncusu edasıyla televizyonun kapama düğmesine bastığı?

Ya da tam o uzaylıyı öldürüp bölüm atlayacağınız anda karakterinizin gücü bitti mi?

Ekranın beynimizde yarattığı hazdan kurtulmak zordur. Yetişkinler için bile zordur. Çocuklar içinse korkunç olabilir. Abartmıyorum. İşte Isabelle Filliozat’a göre bunun nedeni.

İnsanlar olarak biz (sadece çocuklar değil) bir filmin ya da bir bilgisayar oyununun içine girdiğimizde, zihinsel olarak başka bir dünyada oluyoruz. Ekran beynimizi hipnotize ediyor. Işıklar, sesler, görüntülerin ritmi beynimizi bir akışın içine sokuyor. Kendimizi iyi hissediyoruz ve başka bir şey yapmak istemiyoruz. Bu durumun değişmesini kesinlikle istemiyoruz.

İşte bu anlarda, beynimiz stresi ve acıyı azaltan bir nörotransmiter madde olan dopamin salgılar. Her şey harikadır, ta ki ekran kapanıncaya kadar… Vücuttaki dopamin seviyesi hiç uyarı olmadan aniden düşer, ki bu durum vücutta gerçekten bir acı hissi yaratabilir. İşte hormonların düştüğü bu an, bu fiziksel şok, çocukların bağırmaya başladıkları andır.

Ekranı kapatma zamanı konusunda biz ebeveynler ne kadar net olursak olalım fark etmez. Bu konuda baştan anlaşmış olalım (20 dakika izleyebilirisin!) ve onları önceden uyaralım (son 5 dakika!) fark etmez. Bu anlaşma bizler için yeteri kadar açık ve adil olabilir ama çocuğunuz için öyle olmayacaktır. Çocuğunuz ekran önündeyken, bu şekilde düşünebilecek ve bu bilgiyi içine alabilecek konumda olmuyor. Beyni dopamin içinde yüzüyordu, hatırladınız mı? Açık olan televizyonu kapatmak ona fiziksel acı yaşıyormuş gibi bir şok etkisi yaratabilir. Yüzüne bir tokat atmamış olabilirsiniz ama sinirsel olarak onun hissettiği şey bu olabilir.

Onu zorla (ekrandan) koparmak yaralayıcıdır. Dolayısıyla bu işin numarası; doğrudan kapama düğmesine basmak yerine, onu ekrandan koparmadan, bunu onun alanına girerek yapmaktır.

İşte işin sırrı: Bir köprü kurun
Ekran zamanının son bulması gerektiğine karar verdiğinizde, bir süre çocuğunuzun yanına oturun ve onun dünyasına girin. Onunla televizyon izleyin ya da katliam yapan uzaylılar oyununu oynarken onun yanında oturun. Bunun çok uzun sürmesine gerek yok, yarım dakika yeterli. Sadece onun deneyimini paylaşın. Sonra ona bir soru sorun. “Ne izliyorsun?” sorusu bir çok çocukta işe yarar. Bazıları daha spesifik sorulara gerek duyabilir. “Kaçıncı bölümdesin şimdi?” ya da “Şu arkada komik bir figür var, kim o?”

Genellikle çocuklar ebeveynlerinin kendi dünyalarıyla ilgilenmelerinden hoşlanırlar. Eğer hala ekranın içindelerse ve yanıt vermiyorlarsa, siz yine de vazgeçmeyin. Sadece biraz daha yanlarında oturun ve başka bir soru sorun.

Çocuğunuz size yanıt vermeye ya da ekranda izlediği ya da yaptığı şey hakkında konuşmaya başladığında, bu, “(ekranla olan) iletişimi kesme” alanına girdiğini ve gerçek dünyaya döndüğünü gösterir. Akış halinden çıkıp yavaş da olsa sizin varlığınızı fark ettiği alana dönüyor demektir. Sizin olduğunuz yer ile onun olduğu yer arasında bir köprü kurmanızdan dolayı dopamin hormonu aniden düşmeyecektir. Şimdi onunla iletişime geçebilirsiniz. İşte burası sihrin gerçekleştiği yerdir.

Artık onunla yemek zamanının geldiği, banyo yapması gerektiği ya da sadece ekranın kapanacağı hakkında konuşmaya başlayabilirsiniz. Şu rahatlatıcı bir dakika sayesinde çocuğunuz sizi dinleyebilecek ve size yanıt verebilecek alana sahip olacaktır. Hatta gerçek dünyaya yeteri kadar nazik bir şekilde dönmekten dolayı iyice yumuşamış ve televizyonu/tableti/bilgisayarı kapatması için ebeveyninin ilgisini kazanmış olmaktan çok mutlu olmuş olabilir. (Bunu kendi çocuklarımda görüyorum, çok şükür!)

Çocuklarımın zihninde neler olup bittiğini fark etmiş olmam, ekranı kapatma zamanlarının üstesinden daha iyi gelmemi sağladı. Her zaman istediğim yumuşaklıkta olmasa da Isabelle Filliozat’ın küçük numarasını uyguladığımdan beri hiç çığlıklı bir kapanış yapmadık.

Kendiniz de deneyin
Bir dahaki sefere çocuğunuz ekranın karşında oturuyor ve siz buna son vermek istiyorsanız, şunu deneyin:

30 saniye, bir dakika ya da daha fazla onun yanında oturun ve o her ne izliyor/yapıyorsa sadece izleyin.
Ekranda neler olduğuna dair suçlayıcı olmayan bir soru sorun. Çoğu çocuk ebeveyninin ilgisinden hoşlanır ve sorunuza cevap verir.
Bir kez diyalog kuruldu mu köprüyü kurdunuz demektir. Bu köprü çocuğunuza, tüm zihni ve bedeniyle, hormonların serbest düşüşü olmadan ve böylelikle herhangi bir kriz çıkmadan ekrandan gerçek dünyaya dönmesine izin verecektir.
Günün geri kalanında çocuğunuzla birlikte keyifli zamanlar geçirin.

Çocuklar Sosyal Medyaya Karşı Tepkili Olmaya Mı Başlıyor?Sonuçları yeni açıklanan bir araştırmada, okul çağındaki çocukl...
12/12/2017

Çocuklar Sosyal Medyaya Karşı Tepkili Olmaya Mı Başlıyor?

Sonuçları yeni açıklanan bir araştırmada, okul çağındaki çocukların 3’te 2’si sosyal medyanın hiç icat edilmemiş olmasını umursamayacağını dile getirdi.

Çalışma, çevrimiçi istismar ve sahte haber gibi teknolojinin negatif yönlerinden dolayı hayal kırıklığı yaşamış genç insanlar arasında teknolojiye karşı artan oranda bir reaksiyon geliştiğini kanıtladı.

Sosyal medyanın var olup olmamasını önemsemeyen yüzde 63’lük oranın yanı sıra çok daha fazla sayıda öğrenci (yüzde 71) sosyal medyadan kaçmak için dönem dönem geçici dijital “detoks” uyguladıklarını dile getirdi.

İngiltere’nin bağımsız ve devlet okullarına giden 9, 10 ve 11 yaşları arasındaki 5,000 öğrenci üzerinde yapılan çalışma, İngiltere Dijital Farkındalık platformu ve tüm dünyadan bağımsız okulların müdürlerini temsil eden HMC tarafından başlatıldı.

Araştırmaya katılan çok sayıda öğrenci, sosyal medyanın duygusal sağlık/refah üzerinde olumsuz bir etkisi olduğunu dile getirdi.

Katılımcıların yüzde 57’si sosyal medyada taciz edici/küfürlü yorumlar aldığını söylerken, yüzde 56’sı bağımlılığın eşiğinde olduğunu kabul etti. Öğrencilerin yüzde 52’si ise sosyal medyanın dış görünüşleri ve hayatlarının ilginçliği konusunda özgüvenlerini azalttığını söyledi.

Öğrencilerin yüzde 60’ından fazlası arkadaşlarının sosyal medyada kendilerinin “sahte bir versiyonu”nu gösterdiklerine inanırken, yüzde 85’i bunun kendilerinin suçu olduğunu reddetti.

Çalışmadan elde edilen geribildirimlerin hepsi de negatif değil elbette. Öğrenciler, sosyal medyada sevdikleri şeyler arasında internet “meme”lerini, Snapchat Hikayeleri gibi filtreler/objektifler ve hikaye anlatma özelliklerini sayıyor.

Sosyal medyayla ilgili “iyileştirme” önerilerinin neler olduğu sorulduğunda öğrenciler daha az reklam (yüzde 71), daha az sahte haber (yüzde 61), daha yaratıcı içerik (yüzde 55) ve daha fazla gizlilik (yüzde 49) tavsiyesinde bulundu.

Araştırmaya katılan öğrencilerin 3’te biri, sosyal medyanın gelir elde etmek için daha fazla fırsat sunduğunu görmek istediğini dile getirdi.
İngiltere’nin Kent şehrindeki Benenden isimli bir özel yatılı kız okulunda öğrenciler, yakın zaman önce telefonlarını kendi istekleriyle teslim ederek üç günlük gönüllü bir sosyal medya “karartması” yaşadı.

Okulun müdürü Samantha Price, çalışmadan elde edilen sonuçların okulda yaşadıkları, “telefon hızında” tecrübesiyle bağdaşmadığını söylüyor.

“Kızların bu durumla nasıl baş edebileceklerinden endişe ediyordum. Öğrencilerse bu gereksiz telaşın nedenini merak ettiler. Aynı çalışmayı yeniden ve üstelik daha uzun süre boyunca yapmak istediklerini söylediler. İnanılmaz rahatlamıştım.”

“Çocuklar sosyal medyadan uzak kalarak zaman geçirdiklerinde, bunun faydalarını çok fark ediyor ve hissediyorlar: Daha iyi uyuyorlar, daha iyi konsantre oluyorlar ve bu yüzden daha iyi öğreniyor ve kendilerini daha iyi hissediyorlar. Sosyal medya ve internet düşman değil elbette. İnanılmaz pozitif yönleri de var. Esas olay doğru dengeyi bulmakta. Bütün okulların, çocukların bu dengeye ulaşabilmelerini sağlamak için çok çaba göstermesi gerekiyor.”

İngiltere Dijital Farkındalık platformunun kurucularından Charlotte Robertson ise şunları söylüyor: “Güvenli internet kullanımıyla ilgili her gün binlerce çocukla konuşuyoruz. Sosyal medyanın çocukların sağlığı ve mutluluğu üzerindeki duygusal etkisini görmek bir endişe kaynağı olsa da, çocukların kendi sosyal medya kullanımlarını kontrol altına almak için dijital detoks gibi akıllı stratejiler kullandıklarını görmek umut verici.”

“Sosyal medya yaratıcı olmamızı, birbirimizle ilişki halinde olmamızı, inandığımız şeyleri savunarak anlatmamızı ve birer girşimciye dönüşmemizi sağlar.”

“Değeri bilinmesi gereken bir platformdur ve eğer çevrimiçi istismar ya da sahte haberler sosyal medyayı gelişmekten alıkoyarsa o zaman hepimiz kaybederiz.”

“Bu araştırma, sosyal medyada çalışan insanlar olarak bizler için önemli bir uyarı niteliği taşıyor. Nihayetinde bu endüstrinin hangi yöne gideceğini belirleyecek olan çocukların ihtiyaçlarını duymamızı sağlaması açısından çok önemli.”

HMC’nin genel başkanı Chris King şöyle diyor: “Bu çalışmadan elde edilen bulgular öğretmenleri ve ebeveynleri şaşırtmış olabilir. Ancak dijital çağda çocukların hissettiği baskıları anlamamızı sağlaması açısından çok önemli.”

“Sosyal medyaya karşı isyanın ilk göstergelerini görmek inanılmaz. Araştırma, sosyal medyanın sürekli taleplerinden biraz uzaklaşmak ve ara vermek için çocukların yardıma ihtiyacı olduğunu hatırlatıyor bize.”

“Araştırmaya katılan öğrenciler sosyal ağlara net bir tavsiyede de bulunuyor: İçeriklerin niteliğinin ve güvenilirliğinin daha fazla dikkate alınmasına ihtiyaç var.”

Ebeveyn-Çocuk İlişkisini Güçlendiren 10 RutinÇocuklarımızla geçirdiğimiz yakın anlar hepimiz için paha biçilmezdir. Bağ ...
28/11/2017

Ebeveyn-Çocuk İlişkisini Güçlendiren 10 Rutin

Çocuklarımızla geçirdiğimiz yakın anlar hepimiz için paha biçilmezdir. Bağ kurmak bizim için olduğu kadar çocuklarımız için de gereklidir. İlişkimiz güçlü olduğunda aynı zamanda güzel de olur, yani ne kadar çok verirsek o kadar çok alırız. Belki de ebeveynliğin onca fedakarlığa değmesinin sebebi budur.

Ebeveynleriyle arasında güçlü bir bağ olduğunu hisseden çocuklar, ebeveynleriyle işbirliği yapmak ister (eğer yapabilirlerse). Elbette çocuk gibi davranmaya devam ederler, yani duyguları büyümekte olan prefrontal kortekslerini bazen fazla gelir. Ama onları anladığımıza ve onların yanında olacağımıza güvenirlerse, liderliği bize bırakmaya daha istekli olurlar.

Araştırmacılar bir ilişkinin sağlığını korumak için her negatif etkileşime karşılık beş pozitif etkileşime ihtiyacımız olduğunu söylüyor. Çocuklarımıza rehberlik etmeye – ve bu surada onları düzeltmeye, hatırlatmaya, azarlamaya, eleştirmeye ve hatta bağırmaya – çok fazla zaman harcadığımız için pozitif bağ kurmaya bunun beş kat daha fazla zaman ayırdığımızdan emin olmamız çok önemli.

Ama biz de insanız sonuçta. Tek yapabildiğimiz şeyin çocuklarımızın en temel ihtiyaçlarını karşılamak olduğu günlerimiz olur. Bazı günler onları yedirmek, yıkamak, tüm bunları yumuşak bir ses tonuyla yapmak ve onları makul bir saatte yatırmak bile büyük bir kahramanlık yapmak gibidir. Ancak bu şekilde ertesi gün her şeye baştan başlayabiliriz.

Ebeveynliğin yaptığımız en zor iş olduğunu düşünürsek, çocuklarımızla güçlü bir bağ kurmanın tek yolu, bağ kurduğumuz günlük alışkanlıklar edinmektir.

1. Bol bol sarılın.
Aile terapisti Virginia Satir’in ünlü bir sözü vardır: “Hayatta kalmak için günde 4 kez sarılmaya ihtiyacımız var. Hayatta kalmayı sürdürmek için günde 8 kez sarılmaya ihtiyacımız var. Büyümek içinse günde 12 kez sarılmaya ihtiyacımız var.”

Sabahları yaptığınız ilk iş birkaç dakikalığına çocuğunuza sarılıp yatmak olsun. Akşamları yaptığınız son şey de… Birbirinizden ayrılırken sarılın. Tekrar bir araya geldiğinizde sarılın. Aralarda daha sık sarılın. Saçlarını okşayın, sırtını sıvazlayın, omuzlarını ovun. Göz teması kurun ve gülümseyin, çünkü bu da bir çeşit dokunmaktır. Eğer ergen çocuğunuzun kapıdan adımını atar atmaz yaptığı ilk şey sizin yakınlaşma çabalarınızı terslemekse, büyük çocuklarla bağ kurarken daha yavaş ve dikkatli olmak gerektiğini fark edin. Ona soğuk bir içecek ikram edin ve ayaklarını ovarken sohbet açın. (Abartıyorum gibi mi geliyor? Çocuğunuzun o gün hayatında neler olduğunu duymanın en garanti yolu bu oysa. Deneyin.)

2. Oyun oynayın.
Kahkahalarla gülmek ve bağıra çağıra eğlenmek, her ikinizin de endorfin ve oksitosin hormonlarını harekete geçirerek çocuğunuzla bağ kurmanızı sağlar. Gülmek ve eğlenmek, çocuğunuzun kaygıları ve üzüntüleri yüzünden kendini her şeyden kopuk hissetmesi (ve bu yüzden ters davranması) yerine, bunlara gülüp geçmesini sağlayabilir. Ve oyun çocuklarda işbirliği yapma isteği uyandırır. Sizce hangisi daha çok işe yarar?: “Hemen gel ve kahvaltını et!” ya da “Küçük Goril, kahvaltı zamanı! Bak, yulafında muzlar ve böcekler var.”

3. Etkileşimde bulunurken teknolojiden uzak durun.
Çocuğunuzun hayatının sonuna dek hatırlayacağı şey şu olacak: Annem ve babam için yeterince önemliyim, çünkü beni dinlemek için telefonlarını kaptıyorlar. Arabada giderken müziği kapatmak bile bağ kurmaya güçlü bir davet olabilir, çünkü arabadaki göz teması eksikliği baskıyı azaltır, bu yüzden çocuklar (ve yetişkinler) içlerini dökmeye ve paylaşmaya daha açık olurlar.

4. Geçişlerden önce bağ kurun.
Çocuklar bir şeyden başka bir şeye geçerken zorlanırlar. Eğer çocuğunuzun gözünün içine bakar, ismini söyler, onunla bağ kurar ve sonra onun biraz kıkırdamasını sağlarsanız, bir geçiş sırasında kendini yönetebilmesi için yeterli iç kaynağa sahip olmasını da sağlarsınız.

5. Birebir geçirecek zamanlar yaratın.
Çocuğunuzla her gün (15 dakikalığına bile olsa) birebir zaman geçirin mutlaka. Birden fazla çocuğunuz varsa, her çocuk için ayrı 15 dakika diye düşünün. Bu süre içinde çocuğunuzun istediklerini ve kendi istediklerinizi dönüşümlü yapın. Onun istediklerini yaparken geri çekilin ve sizi yönetmesine izin verin. Sizin istediklerinizi yaparken, zamanı aktivitelerle yapılandırma güdünüze karşı direnin. Bunun yerine herhangi bir fiziksel aktiviteyi ya da onu güldüren bir oyunu tercih edin.

6. Duyguları memnuniyetle karşılayın.
Elbette kolay değil. Ancak çocuğunuzun duygularını ifade etmeye ihtiyacı var, yoksa duyguları davranışlarını yönetmeye başlar. Ayrıca bu, çocuğunuzun üzüntülerini gidermesine yardımcı olmanız için iyi bir fırsattır. Bu, sizi daha da yakınlaştırır. Bu yüzden merhametli olun ve öfkenin sizi tetiklemesine izin vermeyin. Her daim öfkenin ardına saklanan göz yaşlarını ve korkuları memnuniyetle karşılayın. Çocuğunuzun, yanınızda ağlayacak kadar size güvendiğini unutmayın. Ağlarken sakin kalmaya çalışın. Tüm bu duyguları kabul edin ve “acısını” anladığınızı gösterin. Ardından çocuğunuz kendini daha sakin, sizinle işbirliği yapamaya daha meyilli ve size daha yakın hissedecektir. (Bu en zorlarından biri. Bir çocuğun üzüntüsü karşısında kendi duygularınızı regüle edebilmeniz (yönetmek, sakinleştirmek) ebeveynliğin en zor taraflarından birisi. Ama bu denemememiz için bir bahane olmamalı.)

7. Dinleyin ve empati kurun.
Bağ kurmak dinlemekle başlar. Olayları çocuğunuzun bakış açısıyla görme alışkanlığı, ona saygı duymanızı ve kazan/kazan çözümleri üretmenizi sağlar. Normalde sizi çileden çıkaracak davranışların altında yatan sebebi görmenize sebep olabilir. Ve kendi duygularınızı regüle etmenizi sağlar, bu yüzden bam telinize basıldığında ve içinizden “savaş ya da kaç” tepkisi çıktığında, çocuğunuz çok da düşmanınızmış gibi görünmez gözünüze.

8. Yavaşlayın ve anın tadını çıkarın.
Gün içinde yaşayacağınız her etkileşim bağ kurmak için bir fırsattır. Yavaşlayın ve anı paylaşın: Çilekleri yoğurdun içine koymadan önce beraber koklayın. Ellerini yıkamasına yardım ediyorsanız, siz de ellerinizi suyun altına sokun ve suyun soğukluğunu onunla paylaşın. Saçlarını koklayın. Gülüşünü dinleyin. Gözlerinin içine bakın. Şu anın muhteşemliği içinde bağ kurun. Çünkü bağ kurabilmemizin tek gerçek yolu budur.

9. Uyku öncesi sarılıp yatmak ve sohbet etmek.
Çocuğunuzun uyku saatini bunu düşünerek planlayın. Bu samimi ve güvenli bağlanma anları, çocuğunuz o günlerde neyle cebelleşiyorsa onun yüzeye çıkmasına sebep olur. Bu, okulda olan bir şey olabilir, sabah onu tersleme şekliniz olabilir ya da yarınki okul gezisiyle ilgili endişeleri olabilir. Bu sorunu derhal çözmeniz gerekiyor mu? Hayır. Sadece dinleyin yeter. Duygularını kabul edin. Onu duyduğunuzu ve yarın birlikte çözeceğinizi bilmesini sağlayın. Ertesi gün konuyu takip ettiğinizden emin olun. Çocuğunuzla olan ilişkinizin nasıl derinleştiğine şaşıracaksınız. Çocuğunuz büyüse bile bu alışkanlıktan vazgeçmeyin. Uyku öncesi saatleri muhtemelen ergenlerin içlerini dökeceği tek saatler olabilir.

10. Orada ve o anda olun.
Çocuğunuzun üniversiteye gitmeden önce sizinle geçireceği sadece 900 haftası var. Siz farkına bile varmadan yuvadan uçmuş olacak. Bu yüzden çocuğunuzla etkileşim içindeyken yüzde 100 orada olun. Orada ve o anda. Bunu her zaman başaramayabilirsiniz. Ama günde birkaç kez başarmayı alışkanlık haline getirirseniz, çocuğunuzla en unutulmaz anılarınızı bu anlarda yaşayabilirsiniz.

Address

Mendres Caddesi No :66 (salihli öğretmenevi Mevki)
Salihli
45300

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Ada Psikoterapi Merkezi / Salihli posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Share

Share on Facebook Share on Twitter Share on LinkedIn
Share on Pinterest Share on Reddit Share via Email
Share on WhatsApp Share on Instagram Share on Telegram