05/10/2020
"Mutlu musun peki?"
"Ne mutluyum, ne de mutsuz. Ama bunu hiç dert etmiyorum"
"İnsan mutsuzluğu nasıl dert etmez?"
"İkisinin ortasında, sallantılardan, sarsıntılardan, dalgalanmalardan, gelgitlerden etkilenmeyen, daha derinden birşey var. İşte onu, orayı seviyorum. Ordaysam, bir önemi yok mutluluğun da mutsuzluğun da. Ordaysam bunların ötesinde bir halde oluyorum, duygudan ziyade bir oluş hali. Dinginlik diye, halinden hoşnutluk diye tanımlayabilirim."
"Oraya nasıl giderim?"
"Zaten ordasın,zaten hepimiz ordayız demeyeceğim sana. Sadece sandığından çok daha yakınsın ve hatta orayla arandaki tek engel bizzat sensin diyeceğim."
"Yani? Ne yapmalıyım?"
"Susmalı ve dinlemeli, merak etmeli ve keşfetmelisin. Kesinlerin, mutlakaların, biliyorumların peşinde koşmayı bırakmalı, dağınık dikkatini toplamayı ve tam içinde bulunduğun eşsiz an'a yöneltmeyi, ordan hazineler çıkarmayı öğrenmelisin. Bilmemenin sisiyle rahatlamayı öğrenmelisin"
Hiç beklemediği bir anda gelen bu konuşma, bulut gibi düşüncelerle doldurdu içini. Hep bir yol vardı, bir yolculuktan, sessizlikten, dinlemekten bahsediyor, modern dünyanın hemen tamamının peşinden koştuğu mutluluğun, gelgeç bir duygu olmasından dem vuruyorlardı. İnsanı tamamlayacak olanın yine insanın ta kendisi olduğunu söylüyor, dışardan tamamlamaya çalışmaların yama gibi eğreti duracağını anlatıyorlardı.
Kafasını kaldırdı, gökyüzüne baktı. Masmavi bir yeni günün ilk kuşları ötüyor, ağaçlar henüz anlamadığı bir dilde dallarını ve yapraklarını hışırdatıyor, güneş kimbilir kaçıncı kez yerküreyi ısıtıyor, yeni başlangıçların ilk kıvılcımı oluyordu.
Patikayı tırmanmaya başladı derin bir nefes alıp. Dünyada yaşanacak bir gün daha, herşeyin biraz sihirle kaplandığı, görünenin altında binbir gizin kendini sakladığı bir gün daha..
Sebepsiz bir gülümseme yerleşti dudaklarına, sanki o yere onu taşıyacakmış gibi atıyordu adımlarımı, heyecanla, merakla 🤍🖤
Şeyma, 4 Ekim'20,Ören
#