Kognitif Psikoloji

Kognitif Psikoloji Bireysel - Çocuk Terapisi, Hipnoz, Atölye Çalışmaları, Online Danışmanlık, Çift ve Aile Terapisi, Bilişsel Rehabilitasyon

Bağıran birinin karşısında sessiz kalmak çoğu zaman “boyun eğmek” ya da “kurban psikolojisi” ile açıklanır. Ancak psikan...
27/09/2025

Bağıran birinin karşısında sessiz kalmak çoğu zaman “boyun eğmek” ya da “kurban psikolojisi” ile açıklanır. Ancak psikanalitik açıdan bakıldığında bu sahne, çok daha karmaşık ruhsal süreçlerin dışavurumudur.

🔹 Otto Kernberg’e göre:
Narsistik kişilik yapılanmalarında öfke ve bağırma, derinlerdeki değersizlik ve boşluk duygularını gizlemek için kullanılan bir narsistik savunmadır. Kişi bağırarak, karşısındakini kontrol altına alır ve kendi kırılgan özsaygısını korumaya çalışır.
👉 Karşı tarafın sessizliği, bu öfke selini üstlenmek anlamına gelebilir; sessizlik burada hem yüklenilen bir taşıyıcı rol hem de ilişkiyi kırılmadan sürdürme çabasıdır.

🔹 James Masterson’a göre:
Narsistik ve borderline örgütlenmelerde yoğun öfke patlamaları, çoğu zaman terk edilme korkusu ve yetersizlik kaygısına dayanır. Bağıran kişi, kendi kaygısıyla başa çıkamadığı için öfkeyi dışarı yöneltir.
👉 Sessizlik, bazen pasif bir teslimiyet olsa da, bazen de oyunun dışında kalma ve kontrol savaşına girmeme tercihi olabilir.

✨ Burada kritik nokta: Sessizlik her zaman edilgenlik değildir. Bazen narsistik döngünün içine çekilmemek, öfkeyi beslememek ve kendi ruhsal bütünlüğünü korumak için bilinçsizce kullanılan bir savunmadır.

💡 Kendine Sor:
• Benim sessizliğim boyun eğmek mi, yoksa sınır koymak mı?
• Sessiz kaldığımda aslında hangi duygumu korumaya çalışıyorum?
• Karşımdaki kişi bağırırken ben hangi role giriyorum: taşıyıcı kurban mı, yoksa çatışmayı büyütmeyen koruyucu mu?

🌱 Psikanaliz bize gösteriyor ki; bağıranın öfkesi de, susanın sessizliği de köklerini derin ruhsal yaralardan alır. Sessizlik bazen kırılgan bir korunma, bazen de güçlü bir sınırdır.

“Öfke ve Tehdit: Bilinçdışımızın Sinyalleri”Öfke, sadece dışsal bir tepki değil; bilinçdışımızın taşıdığı çatışmaların y...
27/09/2025

“Öfke ve Tehdit: Bilinçdışımızın Sinyalleri”Öfke, sadece dışsal bir tepki değil; bilinçdışımızın taşıdığı çatışmaların yüzeye çıkış biçimidir.
👁️‍🗨️ Psikanalitik açıdan, öfke çoğu zaman kayıpla, değersizlik duygularıyla ve bastırılmış arzularla bağlantılıdır.🔑 Tehditler ise öfkenin savunma kalkanıdır. Aslında kişi, karşısındakine değil, kendi içindeki kırılganlığa seslenir. Tehdit, kontrol kaybı korkusunu gizleyen bir perde gibidir.“Öfke, çocukluğun acı maskesidir.”

Öfke çoğu zaman sadece bugünün duygusu değildir; geçmişin izlerini taşır.
👶 Çocuklukta görülmeyen, duyulmayan, anlaşılmayan yanlarımız büyüdüğümüzde öfke olarak ses bulur.

Öfke, aslında çaresizlik, incinmişlik, değersizlik duygularını saklayan bir kalkandır.
Çünkü kırılganlığımızı göstermekten korkarız. Maskenin ardındaki gerçek duygu, çoğu zaman acı ve özlemdir.

🔒 Tehditler ise bu maskenin sertleşmiş biçimidir. İçimizdeki çocuk “beni terk etme, beni gör” diye fısıldarken; yetişkin benlik bunu öfke ve kontrol arzusu ile dile getirir.

🌀 Psikanalitik bakış, öfkeyi düşman değil; köprü olarak görür. Öfkenin izini sürdüğümüzde, bastırılmış arzulara, kayıplara, hatta sevgisizliğin bıraktığı boşluklara ulaşırız.

✨ Öfke, bize yalnızca başkalarını değil, kendimizi de tanıma fırsatı sunar. Onu anlamak, maskeyi kaldırıp çocukluğun sesini duyabilmek demektir.🌀 Unutma: Öfke bastırıldığında depresyona, dışa vurulduğunda yıkıcılığa dönüşebilir. Onu anlamak, yönlendirmek ve kökenine bakmak ise iyileştirici bir adımdır.

✨ Psikanalitik süreçte öfke ve tehdit, düşman değil; kişinin kendini daha derinden tanımasına açılan bir kapıdır.

“Neden eve dönmekten ibarettir hayat?Ev neresidir; var mıdır, yok mudur?Anne karnı mı, birinin yanı mı, yoksa dört duvar...
13/09/2025

“Neden eve dönmekten ibarettir hayat?
Ev neresidir; var mıdır, yok mudur?
Anne karnı mı, birinin yanı mı, yoksa dört duvar bir satır mı?” Bir çocuk vardı. Dünyaya gözlerini açtığında, ilk evi annesinin kalbiydi. İlk kez orada tutuldu, orada güvende hissetti.

Zaman geçti, büyüdü. Evi bazen oyuncaklarının arasında gizlendi, bazen babasının sesinde. Yıllar ilerledikçe, evi bir odada, bir arkadaşın gülüşünde, sevdiği insanın yanında buldu.

Ama kalbinde hep aynı soru yankılandı: “Benim evim neresi?”Donald Winnicott’a göre, “başlangıç noktamız evdir.”
Ama bu ev, yalnızca bir adres değildir.
İlk ev, annenin kucağında, onun bakışında, dünyayı güvenle deneyimleyebildiğimiz o ilk alanda kurulur. Ev dediğimiz şey, aslında “tutulmak, taşınmak ve görülmek” deneyiminin somutlaşmış hâlidir.

Zamanla evimiz değişir. Bir sokak, bir şehir, bir insan, bir koku, bir anı… Bazen de içimizde sakladığımız küçücük bir huzur alanı. Ama kökleri hep oraya uzanır: ilk güven duyduğumuz o “ev” duygusuna.

Bu yüzden “Benim evim neresi?” sorusu yorucu olabilir. Çünkü ev, sabit bir mekân değil, hayat boyu taşıdığımız, bazen bulup bazen kaybettiğimiz, ama hep özlediğimiz bir duygudur.

Belki de ev, yalnızca şudur:
Kalbinin yorgunluğunu bırakabildiğin, olduğun gibi olabildiğin yer.Yetişkin olduğumuzda da bu ilksel deneyimin yankısını ararız: bir sevgilinin gözlerinde, dostun omzunda, ya da kendi içimizdeki dinginlikte. Bu yüzden “evim neresi?” sorusu yorucu olduğu kadar yaratıcıdır da; bizi, kendimize dönmeye davet eder.

Belki ev, tek bir yer değildir. Belki ev, hayat boyunca yeniden ve yeniden kurduğumuz, bizi taşımaya devam eden görünmez bağdır.

Yas, sadece kaybın acısı değildir. Aynı zamanda, kaybedilenle aramızdaki bağın nasıl devam edeceğini öğrenme sürecidir.🕊...
13/09/2025

Yas, sadece kaybın acısı değildir. Aynı zamanda, kaybedilenle aramızdaki bağın nasıl devam edeceğini öğrenme sürecidir.🕊 Yas, kaybın ardından doğan en derin insani deneyimlerden biridir.
Ölüm ya da ayrılık, bize hayatın kırılganlığını hatırlatır; fakat aynı zamanda geride bıraktığı izlerle yaşamaya devam etmemizi de öğretir.

“Kuş ölür, sen uçuşu hatırla…”
Bu cümle, yasın özünü anlatır. Kaybettiklerimiz, yokluklarıyla değil; varlıklarının bizde bıraktığı izlerle yaşamaya devam eder.
Bazen ölürler ki, uçuşları unutulmasın; anılar, yeni bir başlangıcın sessiz tanıkları olsun.

🌿 Psikolojide yas, kayıpla bağımızı koparmak değil; bağı başka bir düzleme taşımaktır.
Her gözyaşı, sevginin hâlâ canlı olduğunun kanıtıdır. Her hatırlayış, yokluğu varlığa dönüştüren köprüdür.

✨ Yas bize şunu fısıldar:
Sevdiğin artık yanımda değil ama izleri, uçuşun hafifliğinde ve kalbinin derinliklerinde yaşamaya devam ediyor.
📌 Not: Yas süreci herkes için farklıdır. Hissettiğiniz her duygu bu yolculuğun doğal bir parçasıdır. Kendinize zaman tanıyın. 💙

“Seviyor… sevmiyor…Bir çocuk oyunu gibi öğrettiniz bize aşkı.”“Seviyor, sevmiyor…”Çocukluktan beri papatya yapraklarına ...
08/08/2025

“Seviyor… sevmiyor…
Bir çocuk oyunu gibi öğrettiniz bize aşkı.”“Seviyor, sevmiyor…”
Çocukluktan beri papatya yapraklarına sorarız kalbimizin cevabını.
Oysa bu bir oyundur — belirsizliğe tahammül edemeyen zihnimizin bir savunma mekanizması.Psikolojide bu tür davranışlar, bilişsel kestirme olarak tanımlanır.
Karmaşık duyguları, basit cevaplara indirgeyerek güvenlik hissi ararız.
Çünkü aşk; belirsizdir, kontrol edilemez ve çoğu zaman karşılıksız kalabilir.

Papatyaya sormak, bilinçdışı bir arzudur aslında:
“Lütfen benim yerime seç.”
“Ben hislerimin sorumluluğunu alamıyorum.”

Oysa olgun aşk, papatya oyununa ihtiyaç duymaz.Belirsizliğe rağmen sevmeyi, risk almaya rağmen bağlanmayı içerir. Aşk, bir kehanet değil; bir seçim, bir yönelim, bir karşılaşmadır.

Yakınlık, Mesafe ve Kırılganlık ÜzerineBilirsin, bazen birine çok yakın olmak isteriz.Bir sırdaş gibi, bir sevgili gibi,...
30/06/2025

Yakınlık, Mesafe ve Kırılganlık Üzerine
Bilirsin, bazen birine çok yakın olmak isteriz.
Bir sırdaş gibi, bir sevgili gibi, bir “seninleyken ben gibiyim” hissiyle…Ama bazen o yakınlık, sınırları bulanıklaştırır.Paylaştıkça büyümek yerine, iç içe geçip kendimizi kaybetmeye başlarız.
Sonra bir bakarız:
Bir bakış, bir cümle, bir sessizlik…
Her şey kırılganlaşır?🧠 Peki neden yaklaştıkça sınırlar daha kolay ihlal ediliyor?
Çünkü yakınlıkla hak sanısı birbirine karışıyor.
Oysa sağlıklı bağlarda, sevgi kadar mesafe de vardır. Ve sınır, mesafenin değil saygının göstergesidir.
🧑‍🏫 Öğretmen - Öğrenci:
“Hocam siz beni seviyorsunuz ya, şu ödevi biraz es geçsek olmaz mı? 👨‍👧‍👦 Aile - Çocuk:
“Sen benim evladımsın, ne zaman ne istersem bilmek zorundasın.”

🧠 Heinz Kohut’a göre insan psikolojisinin temelinde kendilik (self) yer alır.Bu kendiliğin gelişimi, özellikle çocuklukt...
30/06/2025

🧠 Heinz Kohut’a göre insan psikolojisinin temelinde kendilik (self) yer alır.
Bu kendiliğin gelişimi, özellikle çocuklukta ebeveynlerin (veya bakım verenlerin) çocuğun duygusal ihtiyaçlarına ne ölçüde empatiyle karşılık verdiğine bağlıdır.“Kendimi değerli hissetmek neden bu kadar zor?”
Çünkü birçok insan için “değerli olmak”, koşullara bağlanmıştır:
✅ Başarılıysan,
✅ Güçlü görünüyorsan,
✅ Herkes seni seviyorsa…
Ama ya hata yaptığında?
Ya kırıldığında?
Ya yalnız hissettiğinde?
İşte o zaman iç ses devreye girer: İdealize Edilen Kendilik Nesnesi İhtiyacı:
Çocuğun güçlü, tutarlı bir figüre bağlanma ve onunla özdeşim kurma ihtiyacı.
➤ “Sana güvendiğimde ben de kendimi güvende hissediyorum.”
“Demek ki yeterince iyi değilim.”
Ve kendilik saygısı, tam da burada sınanır.

🌿 Duygusal Açlığın Kökleri“Kendini neden bir türlü tam hissedemediğini hiç merak ettin mi?”Hillary L. McBride’a göre, du...
07/06/2025

🌿 Duygusal Açlığın Kökleri
“Kendini neden bir türlü tam hissedemediğini hiç merak ettin mi?”

Hillary L. McBride’a göre, duygusal açlık çoğu zaman hayatımızın en erken dönemlerine, özellikle anne ile kurulan ilişkiye dayanır. Sevgi, güven, onay, temas… Eğer bunlar tutarsız ya da eksik yaşandıysa, içimizde bir “boşluk” oluşur.

Bu boşluk:
💔 Sürekli onay arayışına,
🍽️ Duygusal yeme krizlerine,
🌫️ Hayatı sevememeye dönüşebilir.

Aslında bedenimiz ve ruhumuz geçmişten gelen bu açlığı doyurmaya çalışır. Ancak ne kadar yer, ne kadar çalışır, ne kadar sevilsek de o çocukluk yarası görünene kadar tam anlamıyla iyileşemez.

🌀 McBride der ki:
“Şefkat, kendinle kurduğun ilişkinin devrimci bir aracıdır.”

🕊️ Şimdi belki de sormanın zamanı:
Bugün hissettiğin açlık, gerçekten bugüne mi ait?

Her insanın içinde bir yer vardır, çocukluğundan kalma bir oda…Kimilerinin o odası sıcak ve oyuncaklarla doludur.Kimiler...
29/05/2025

Her insanın içinde bir yer vardır, çocukluğundan kalma bir oda…
Kimilerinin o odası sıcak ve oyuncaklarla doludur.
Kimilerininse… Sessiz, soğuk ve hep bir şeyler eksiktir.

Donald Winnicott der ki:
“Bir çocuk, yeterince iyi bir bakım alırsa ‘gerçek kendiliğini’ yaşama cesareti bulur.”
Ama bakım eksikse?
Hayal kurmak bile tehlikeye girer.

Çünkü hayal kurmak, görülmeyi ister.
Bir göz, bir kucak, bir “seni anlıyorum” ister.
Eğer bu olmazsa, çocuk büyür ama içindeki hayaller büyüyemez.
Yarım kalır.
Ve sonra her yarım hayal bir UKTE’ye dönüşür.
İçimizde taşıdığımız o tanımsız boşluklar, belki de hiçbir zaman kuramadığımız bir oyun evinden, çizilmemiş bir resimden, söylenmemiş bir “aferin”den kalmadır.

🌱 Bugün “keşke” dediğimiz şeyler, belki de çocukken hakkımız olan ama yaşayamadığımız duyguların yetişkinlik yankısıdır.
Ve belki de her yeni hayal, içimizdeki çocuğun hâlâ vazgeçmediğinin kanıtıdır.Bugün hissettiğin kırgınlıklar, belki de çocukken yaşayamadığın o “küçük” hayallerin yankısıdır.
Belki de bugün kurduğun her yeni hayal, içindeki o eski çocuğa iyi gelmek içindir…

Mahler’in ayrışma-bireyleşme kuramına göre, bir bireyin sağlıklı gelişimi; önce anneden, sonra da ebeveyn figürlerinden ...
27/05/2025

Mahler’in ayrışma-bireyleşme kuramına göre, bir bireyin sağlıklı gelişimi; önce anneden, sonra da ebeveyn figürlerinden psikolojik olarak ayrışmasını gerektirir.
Ama bazen bu süreç görünmez şekilde yarım kalır. Özellikle bir ebeveyn —örneğin baba— erken yaşta kaybedilmişse ya da hayranlık duyulan bir figürse, birey fark etmeden onun “ikamesi” gibi yaşamaya başlayabilir.
• Kendi hayallerini onun hayalleri sanır.
• Seçim yaparken “o olsa ne yapardı?” düşüncesi baskın gelir.
• Suçluluk duymamak için kendi yoluna sapmaz.
• Aidiyet değil, görev duygusuyla yaşar.

Bu durum, bireyleşme sürecinin içten içe donakaldığı bir alana işaret eder.
Kendi olmak için önce “onun çizdiği yoldan çıkmanın” yasını tutmak gerekir.
Ancak bu şekilde bir insan, babasının gurur duyacağı bir birey değil, kendisiyle gurur duyabilen bir birey olabilir.
Unutma: Sevgi, birinin aynısı olmak değil, kendin olurken onun izini kalbinde taşımaktır.

“Mutlu Çiftler Kusursuz Değil, Bilinçli Seçimlerle Güçlüdür.”Gönderi Metni:Birbirini seven iki insanın ilişkisi, sadece ...
27/05/2025

“Mutlu Çiftler Kusursuz Değil, Bilinçli Seçimlerle Güçlüdür.”

Gönderi Metni:
Birbirini seven iki insanın ilişkisi, sadece “iyi anlaşmakla” değil, zor zamanlarda nasıl davrandıklarıyla da şekillenir. Mutlu çiftler, diğerlerinden farklı olarak bazı alışkanlıkları bilinçli şekilde hayatlarına dahil ederler:
• Anlamlı Bağ Kurarlar: Sadece günün nasıl geçtiğini sormazlar; birbirlerinin dünyasına gerçekten ilgi duyarlar.
• Suçlamak Yerine Anlarlar: Kırgınlık yaşandığında savunmaya geçmek yerine, “Ne oldu da böyle hissettin?” diye sorarlar.
• Rutine Değil, Ritüellere Yer Verirler: Küçük ama özel anlar yaratırlar. Sabah kahvesi, yatmadan önce kısa bir sarılma bile bağları besler.
• Öz Bakımlarına Saygı Duymayı Bilirler: İyi bir ilişkinin içinde iki ayrı birey vardır. Kendi ihtiyaçlarını gözetir, partnerlerine de bu alanı tanırlar.
• Kırılganlığı Tehdit Değil, Güç Sayarlar: Duygularını açıkça ifade etmekten korkmazlar. Ağlamaktan, korktuklarını söylemekten, “bilmiyorum” demekten utanmazlar.

Mutluluk bir sonuç değil, her gün yapılan seçimlerin bir toplamıdır. Bu seçimleri birlikte yapmayı öğrenmiş çiftler; dışarıdan “şanslı” görünse de, aslında her gün bilinçle yeniden “biz” demeyi seçmişlerdir.
̇lişki


Bazı insanlar eski eşyaları atamaz.Kırık bir müzik kutusu, solmuş bir defter, yırtık bir bebek battaniyesi…Dışarıdan bak...
10/05/2025

Bazı insanlar eski eşyaları atamaz.
Kırık bir müzik kutusu, solmuş bir defter, yırtık bir bebek battaniyesi…
Dışarıdan bakınca yalnızca “gereksiz” görünür. Ama içeride, o eşya bir çocuğun fark edilmemiş duygularını tutar.

Çocuklukta ihmal edilen sevgi, değersizlikle sarmalanırsa; kişi duygularını objelere kodlar.
Ve yıllar geçse de o nesneler, içsel boşluğu örtmek için var olmaya devam eder.

Tarihi eşyalara ya da eski objelere tutunmak, bazen kimliğin en derin yarasına tutunmaktır.
Sahip oldukların değil, sakladıkların konuşur aslında seni. Çocuklukta duygusal olarak ihmal edilen bireyler, kendilerini görünmez ya da değersiz hisseder. Bu kişiler için bazı nesneler, “beni kimse önemsemedi ama bu eşyalar yanımdaydı” düşüncesinin taşıyıcısıdır.
Bu nedenle eski eşyaları atmak, “bir zamanlar var olmuş duyguları da yok etmek” anlamına gelir. “nesne ilişkileri” bağlamında değerlendirir: Eşyalar, eksik bakımverenin yerine geçer ve içsel boşluğu doldurmaya çalışır.













Address

Hürriyet Mahallesi Ziya Şira Sokak Cengizhan Konakları B Blok Kat: 2 Daire: 7
Tekirdag

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Kognitif Psikoloji posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Practice

Send a message to Kognitif Psikoloji:

Share

Share on Facebook Share on Twitter Share on LinkedIn
Share on Pinterest Share on Reddit Share via Email
Share on WhatsApp Share on Instagram Share on Telegram

Category