
22/07/2025
"BENİ ANLAMIYORSUNUZ!"
Doç. Dr. Şafak Nakajima
“Oğlum artık bizimle aynı sofraya bile oturmak istemiyor. Kapısını kapatıyor, bazen saatlerce çıkmıyor. Geçen gün ‘Neyin var?’ diye sordum. Önce sustu. Sonra birden parladı: ‘Boşver, zaten anlatamam… Siz anlamazsınız’ dedi. Ne desem daha da uzaklaşıyor. Ona yardım etmek istiyorum ama ulaşamıyorum. Her şey elimden kayıp gidiyormuş gibi hissediyorum.”
Aile danışmanlık çalışmalarımızda sıkça dile getirilen bu tür yakınmalar, ergenlik dönemindeki çocuklarla yaşayan birçok ebeveyn için oldukça tanıdıktır eminim. Aslında çoğumuz, kendi ergenlik yıllarımızda bu tür içe kapanma ve çatışma dönemlerinden geçtik. Farklı olan, her birimizin bu süreci yaşama biçimi ve yoğunluğuydu.
Gençlerin bu dönemdeki dalgalı ruh hâlleri, içe çekilmelerini ya da ani çıkışları çoğu zaman bencillik ya da saygısızlık gibi yorumlarız. Oysa bu davranışların arkasında, gelişimin doğal ve geçici bir evresi vardır: "Ergen benmerkezciliği."
Dr. David Elkind’in 1967 yılında tanımladığı bu kavram, ergenlik dönemine özgü düşünce kalıplarını anlamak açısından oldukça açıklayıcıdır. Elkind’e göre bu benmerkezcilik iki temel biçimde ortaya çıkar: "kişisel efsane" ve "hayali izleyici."
Kişisel efsane, gencin kendisini diğer insanlardan tamamen farklı, özel ve istisnai olarak görmesidir. Yaşadığı hiçbir duygu başkalarınınkiyle kıyaslanamaz. İlk aşkın heyecanı da, o aşkın bitişiyle gelen acı da yalnızca onun için bu kadar derin ve anlamlıdır. Bir yetişkinin benzer bir deneyimini anlatması, onun gözünde “anlaşılamamak” anlamına gelir. Çünkü onun duygusu çok daha benzersiz ve yoğundur.
Bu durum yalnızca içsel hislerle sınırlı kalmaz; davranış düzeyinde de kendini gösterir. Genç birey, başkalarının başına gelen olumsuzlukların kendisine olmayacağına inanabilir. “Ben yaparım, bana bir şey olmaz” düşüncesi, hız tutkusu, madde kullanımı, korunmasız cinsel ilişki gibi davranışlara zemin hazırlayabilir.
Hayali izleyici ise, çevresindeki herkesin onu sürekli izlediğini, değerlendirdiğini ve yargıladığını düşündüğü bir inanç biçimidir. Bu nedenle görünümüne, davranışlarına, söylediklerine karşı aşırı hassasiyet geliştirir. En küçük mahcubiyet onun için büyük bir utanca dönüşebilir. Saçının bozulması, sınıfta kekelemesi ya da yemekhanede tepsiyi düşürmesi… Tüm bunlar onun zihninde herkesin fark ettiği ve asla unutmayacağı sahnelere dönüşür. Oysa çoğu zaman çevresindekiler bu ayrıntıların farkında bile değildir.
Ebeveynler bu benmerkezci tutumları çoğu zaman anlamakta zorlanır. Mantıklı açıklamalarla çocuklarını ikna etmeye çalışırlar. Ancak genç henüz dış dünyayı bir yetişkinin gözünden görece bilişsel olgunluğa sahip değildir. Bu yüzden sizi duymuyor gibi görünse de, aslında duymadığından değil, henüz farklı bir düzeyde algıladığındandır. Tam da bu nedenle, çocuğunuza gelişimsel sürecine uygun bir anlayışla yaklaşmak gerekir.
Bu benmerkezci düşüncenin yalnızca bireysel içe kapanma ile sınırlı olmadığı da unutulmamalıdır. Aynı genç, çevresindeki adaletsizliklere karşı olağanüstü bir duyarlılık geliştirebilir. Okulda yaşanan bir haksızlık, toplumda tanık olduğu bir eşitsizlik ya da bir arkadaşının dışlanması, onun iç dünyasında büyük bir anlam kazanabilir. Çünkü genç hâlâ değişim yaratabileceğine inanır. Sistemle henüz uzlaşmamıştır. Bu yüzden gençlik döneminde adalet arayışı, inatçılık ve mücadele duygusu son derece yüksektir. “Ben özelim” düşüncesi, “Ben değiştirebilirim” inancına dönüştüğünde bu dönem oldukça üretken ve dönüştürücü bir niteliğe bürünebilir.
Zamanla benmerkezcilik yerini daha göreli ve çok boyutlu bir düşünce yapısına bırakır. Genç birey kendi duygularını tanıdıkça, başkalarının duygularına da daha duyarlı hâle gelir. Ancak bu noktaya ulaşabilmesi için önce kendi iç sesiyle karşılaşması gerekir. Ve bu karşılaşma, çoğu zaman benmerkezci bir bakışla başlar.
Bu konuda sizlere yardımcı olabilecek bazı temel öneriler paylaşacağım:
Çocuğunuza tepki değil, merak gösterin. “Neden böyle yapıyorsun?” yerine, “Böyle hissetmenin bir nedeni olabilir mi?” gibi cümlelerle kapıyı aralayın.
Onu yargılamayın, anlamaya çalışın. Duygularını küçümsemek yerine yaşadıklarını ciddiye almak, iletişim kurmanın temelidir.
Zorlamayın ama çekilmeyin. Genç bazen sizi iter, bazen size ihtiyaç duyar. Kapınızı açık tutun, varlığınızı hissettirin.
Kıyaslamalardan kaçının. “Ben senin yaşındayken…” diye başlayan cümleler çoğu zaman aranıza köprü kurmaz, duvar örer.
Duygularına isim verin. “Bu seni çok öfkelendirmiş olmalı” gibi yansıtıcı cümleler, onun içini düzenlemesine yardımcı olur.
Sabırlı olun. Bu dönem geçicidir. Anlaşıldığını hisseden bir genç, zamanla daha açık ve sağlıklı bir iletişime geçecektir.
Bu yazıyı yalnızca bir hekim ya da danışman olarak değil, süreci doğrudan deneyimlemiş bir anne olarak da kaleme aldım. Yaşayanların ne hissettiğini çok iyi biliyorum.
Kolaylıklar dilerim.
🌐 www.safaknakajima.com